KARŞILAŞTIRMALI SİYASAL SİSTEMLER - Ünite 4: Çoğunlukçu Kurumsallaşmış Başkanlık Rejimi: ABD Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Çoğunlukçu Kurumsallaşmış Başkanlık Rejimi: ABD

Konumu, Genel Coğrafi ve Beşeri Özellikleri

Çağdaş dünyanın ilk demokrasilerinden biri olarak ortaya çıkan ve kurulduğu tarihten günümüze kadar da rejim değişikliği yaşamadan demokrasiyle yönetilen Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Dünyada halen yürürlükte olan en eski yazılı anayasa ve ilk siyasal partilere sahiptir. ABD aynı zamanda bir hükümet türü olarak başkanlık sisteminin ilk ve en önemli örneğinin uygulandığı ülkedir

Amerika Birleşik Devletleri Rusya, Kanada ve Çin’den sonra dünyanın dördüncü büyük ve 310 milyonluk nüfusu ile Çin ve Hindistan’dan sonra dünyanın üçüncü kalabalık ülkesidir. Kuruluşundan bu yana en fazla göçmen alan ülke konumunu koruyan ABD’yi bu göçler çok sayıda farklı etnik kökenden gelen insanların oluşturduğu bir toplum haline getirmiştir. ABD ileri düzeyde sanayileşmiş bir ülke olup dünyanın en büyük ekonomisine sahiptir. Dünyadaki en büyük şirketlerden birçoğu bu ülkede bulunmaktadır ve ABD ekonomisi küresel Gayri Safi Milli Hasılanın yaklaşık dörtte birini oluşturmaktadır. Dünyanın en büyük ekonomisine sahip ABD’de kapitalizm Amerikan ekonomisinin temelini oluşturur.

Amerikan Siyasal Sisteminin Gelişimi

Amerika Birleşik Devletleri’nin siyasi gelişiminde birkaç büyük dönüm noktası olmuştur.

  1. Cumhuriyetin Kuruluşu (1775-1789): İngiltere’nin hâkimiyeti altındaki nüfusun çoğunluğu Avrupa’dan, özellikle de İngiltere’den gelen göçmenlerden oluşmuştur. İngiliz sömürge yönetiminin halktan topladığı vergileri giderek arttırması, İngiltere’ye karşı başlatılan ve kısa zamanda devrime dönüşen ayaklanmanın en önemli nedenidir. 1775 yılında Massachusetts’te patlak veren ve hızla yayılan ayaklanmanın başlamasından bir yıl sonra bağımsızlık hareketinin liderleri 4 Temmuz 1776’da bir araya gelerek Bağımsızlık Bildirgesi’ni imzalamışlardır. İngiltere, Amerika’da baş gösteren bağımsızlık hareketini askeri yöntemlerle bastırmaya çalışmış ancak bunda başarılı olamamıştır. Amerikan Anayasası 1788’de yürürlüğe girmiş ve yapılan ilk seçimler sonucunda bağımsızlık hareketinin öncülerinden General George Washington 1789’da ülkenin ilk başkanı olmuştur.
  2. İç Savaş (1861-1865): Amerika Birleşik Devletleri’nin siyasi gelişimindeki ikinci büyük dönüm noktası ülkenin yaşadığı İç Savaş’tır. Bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkışını izleyen yıllarda ABD toprakları, ilk yerleşim bölgesi olan doğuda Atlantik Okyanusu kıyısındaki eyaletlerden batıdaki Pasifik Okyanusu’na doğru uzanan bölgelere doğru genişlemiştir. Ülkenin toprak genişlemesine kuzey ve güney eyaletleri arasındaki kölelik konusunda odaklanan gerilimin tırmanması eşlik etmiştir. Köleliğe karşı çıkan kuzeydeki eyaletlerle, bu uygulamayı savunan güneyliler arasındaki gerginlik 1860’da kölelik karşıtı olan Abraham Lincoln’un başkan seçilmesiyle doruk noktasına çıkarak güneydeki ayrılıkçı hareketi güçlendirmişti. Kuzey ve güney eyaletleri arasında kölelik sorunu yüzünden tırmanan gerilim 1861’de ABD’de büyük çaplı bir İç Savaş’a yol açmıştır. 1865’e kadar süren ve yarım milyon insanın hayatına mal olan savaş kuzeyin zaferiyle sonlanmış ve kölelik uygulamasına son verilmiştir. Her ne kadar İç Savaş kölelik karşıtı güçlerin zaferiyle sonuçlansa da ırklar arasındaki siyasi ve sosyal eşitlik meselesi ABD’de bir yüzyıl daha önemli bir sorun olmaya devam etmiştir.
  3. New Deal Dönemi (1933-1940): Amerikan siyasi tarihindeki üçüncü büyük dönüm noktası 1930’lu yıllardaki New Deal döneminde hükümetin ekonomideki rolünü artıran yeni düzenlemelerin getirilmesidir. 1865- 1945 yılları arasındaki dönemde ABD ülkeyi bir tarım ülkesi görünümünden dünyanın önde gelen sanayi güçlerinden biri haline getiren büyük sosyal ve ekonomik değişimlere tanık olmuştur. Hızlı ekonomik gelişme ve sanayileşme süreci büyük şehirlerin nüfusunun artmasına yol açarken, bir yandan da ABD Avrupa ve Asya’dan milyonlarca göçmen almaya devam etmiştir. Ancak ekonomik büyüme ve refah ülkenin 1929’da karşılaştığı büyük ekonomik krizin sonucunda sekteye uğramıştır. Bankacılık sisteminin çöküşüyle başlayan kriz, işsizlikte hızlı artışa neden olmuş ve milyonlarca Amerikalı işsiz kalmıştır. Demokrat Parti’den 1933’te başkan seçilmesinin ardından Franklin D. Roosevelt ışsizler için istihdam olanağı sağlayan kamu projeleri yoluyla ekonomik iyileşmeyi hedefleyen ve New Deal diye adlandırılan programı açıklamıştır. Başkan Roosevelt’in New Deal’i yoksullar için asgari ücret ilkesini getirmiş ve aynı zamanda çalışanların emeklilik haklarını güvence altı na alan bir sosyal güvenlik programını da ortaya koymuştur. Buna ek olarak, hükümetin daha fazla mali düzenleme yapmasını sağlayan yasalar çıkarılmıştır. New Deal dönemi, federal hükümete ekonominin düzenlenmesi ve yönetilmesinde daha önce görülmemiş derecede aktif bir rol vermesi bakımından ABD’nin siyasal ve ekonomik yapısında önemli bir değişime yol açmıştır.

Amerikan Siyasetinin Anayasal Çerçevesi: Amerikan hükümetinin ve siyasetinin anayasal çerçevesi 1787’de yazılan, 1788’de onanan ve 1789’da yürürlüğe giren ABD Anayasasıyla belirlenmiştir. Halen dünyanın yürürlükteki en eski anayasası olan bu anayasada, sonuncusu 1992’de olmak üzere, toplam 27 kere değişiklik yapılmıştır. Amerikan Anayasası ABD kurucularının halk egemenliğinin uygulanması ve hükümetin halkın rızasına dayalı olarak, icraatından halka karşı sorumlu olmasını sağlamayı amaçlayan bir belgedir. Anayasayı yazanların bu konulara verdikleri önem İngiliz sömürge idaresinin halka temsil hakkı vermeksizin ağır yeni vergiler koymuş olmasından kaynaklanmıştır. Amerikan Cumhuriyeti’nin kurucuları çoğunluğun azınlık üzerindeki tahakkümü sorununa da bir çözüm bulmayı amaçlamışlarıdır. Anayasanın hazırlanışında en önemli rolü oynayan seçkinlerden olan James Madison bu sorunun çözümünün kontrol ve denge sistemi aracılığıyla ve kuvvetler ayrılığı ilkesiyle mümkün olacağına inanmıştır. Kuvvetler ayrılığı hükümetin üç organının - yasama, yürütme ve yargıgörece birbirinden bağımsız olması ve hiçbir organın diğerini kontrol altına almaması anlamına gelmektedir. Amerikan Anayasası yasama gücünü Kongre’ye, yürütme gücünü Başkana ve yarga gücünü Yüksek Mahkeme ve diğer federal mahkemelere vermektedir

Amerikan Anayasasının kuvvetler ayrılığını güvence altına almasının temel yollarından biri hükümetin herhangi bir organında yer alan kişinin aynı anda başka bir organda görev almasının yasaklanmasıdır.

Federalizm: Siyasi bir kavram olarak federalizm merkezi veya ulusal hükümetle bölgesel veya yerel hükümetler arasında yetkilerin paylaşılmasıdır. Bir yönetim biçimi olarak federalizm ABD’de ortaya çıkmış olan Federalizm genellikle Kanada veya Avustralya gibi geniş toprak parçaları üzerine kurulmuş veya Hindistan, Rusya ve ABD gibi hem geniş topraklara hem de fazla nüfusa sahip ülkelerde uygulanmaktadır. Bununla birlikte İsviçre ve Almanya gibi federalizmi benimseyen daha küçük başka ülkeler de bulunmaktadır.

ABD’de federalizm ilkesi uyarınca elli eyaletten her birinin kendi anayasası, seçilmiş valisi, mahkeme sistemi ve yasama organı bulunmaktadır. ABD Anayasası federalizme atıfta bulunmamasına karşın, siyasi yetkiyi Washington’daki federal veya ulusal hükümetle eyalet hükümetleri arasında kesin bir şekilde paylaştırmaktadır. Federal hükümetin bazı önemli yetkileri arasında savaş ilan etme, başka devletlerle anlaşma imzalama, para basma ve eyaletler arasındaki ticareti düzenleme yetkileri bulunmaktadır. Öte yandan eyaletlerin ana yetkileri eğitim, evlilik ve boşanma gibi medeni haklar, eyalet içi ticaret ve motorlu taşıtların denetlenmesi gibi konulardadır. Vergilendirme ve suçluların cezalandırılması gibi hem federal hükümetin hem de eyaletlerin uygulayabileceği başka yetkiler de bulunmaktadır.

ABD’de federalizmin uygulanması ile ilgili önemli bir mesele eyaletlerle ulusal devlet arasındaki uyuşmazlık durumunda yetki üstünlüğü ile ilgilidir. Federal hükümetle eyaletler arasında bir uyuşmazlık söz konusu olduğunda genellikle federal hükümetin kararları uygulanmaya konmuştur.

ABD’de Siyasi Haklar ve Özgürlükler

Sivil hakların ve özgürlüklerin korunması Amerikan siyasi hayatının anayasal temellerinin önemli bir yönünü oluşturmaktadır. Anayasayı yazdıklarında ABD’nin kurucu liderleri sadece birkaç hakkı bu belgeye dâhil etmişlerdi. Bunların arasında en önemlisi habeas corpus ve bu hakkın ex post facto kanunlara karşı korunmasıdır. Habeas corpus ilkesi yargıcın bir kişinin hangi hukuki gerekçe ile hapishanede tutuklu olduğunu açıklama zorunluluğu bulunması anlamına gelmektedir. Bu ilkeye göre gözaltındaki kişi yargıca başvurabilir ve yasadışı olarak hapishanede tutulduğu iddiasıyla salıverilmesini talep edebilir. Mahkeme sisteminin yeterli delil bulamaması durumunda da yargıç tutuklunun salıverilmesine karar verebilir. Ex post facto kanunlar ilkesi ise bir kişinin gerçekleştirdiği dönemde suç sayılmayan eylemine karşı ceza kanununun geriye dönük olarak işlemesinin anayasa yoluyla engellenmesidir. ABD Anayasası’nın ilk on maddesi, sivil özgürlükler ve bireyin hükümete karşı korunması ile ilgili bazı temel anayasa ilkeleri ortaya koymaktadır.

ABD’de Politika Yapıcı Kurumlar

Amerikan siyasal sisteminin üç ana politika yapıcı kurumu Başkanlık, Kongre ve Yüksek Mahkemedir. Daha önce de belirtildiği gibi Başkan yürütme, Kongre yasama ve Yüksek Mahkeme yargı tarafından temsil edilen hükümetin üç organı arasında hem iş bölümü hem de kontrol ve dengeler sistemi bulunmaktadır.

Başkanlık: Amerikan Başkanlık Sistemi Başkanın hem devletin hem de hükümetin en yetkili kişisi olma özelliğini taşıması bakımdan diğer demokrasi türleri olan parlamenter ve yarı başkanlık rejimlerinden ayrılmaktadır. Amerikan Başkanı dünyadaki demokratik ülkelerin liderleri arasında genellikle en çok yetkiye sahip olanı olarak bilinmektedir. Amerikan Başkanları’nın resmi yetkileri oldukça sınırlıdır. ABD’nin kurucuları, kontrol ve dengeler sistemi oluşturarak, Başkan seçilen kişinin yürütme yetkisini hükümetin diğer organlarıyla paylaşmasını güvence altına almak istemişlerdir. Günümüzde Amerikan Başkanı dünyadaki demokratik ülkelerin liderleri arasında genellikle en çok yetkiye sahip olanı olarak bilinmektedir. Başkanın yetkilerinin bir dizi kaynağı vardır. Ülkenin siyasi yürütme organının başındaki kişi olarak hem devletin hem de hükümetin başıdır.

Kongre: ABD’de siyasi temsilin ve yasa yapımının ana kurumu olan Kongre’nin Temsilciler Meclisi ve Senato olmak üzere iki meclisi vardır. Amerikan siyasal sisteminde Kongre’nin önemi aşağıdaki alanlardaki güç ve otoritesinden kaynaklanmaktadır: Temsil: Kongre toplumdaki farklı ve sık sık çatışan ekonomik, sosyal ve siyasi çıkarların ifade edildiği ana kurumdur. Yasama: Kongre federal hükümetin tüm yasalarının hazırlanması, tartışılması ve yürürlüğe konulması konusunda anayasa tarafından yetkilendirilmiştir. İdari Gözetim: Kongre yasamanın onayladığı yasaların ve politikaların uygulandığından emin olmak amacıyla federal hükümet bürokrasisinin işleyişini denetler. Mali Yetki: Amerika anayasası yürütme tarafından hazırlanan federal hükümet bütçesi üzerindeki son sözü söyleme yetkisini Kongre’ye vermiştir. Onay: Senato’nun Yüksek Mahkeme yargıçları, Amerika’nın yabancı ülkelerdeki büyükelçileri ve bakanlıklar gibi Başkan tarafından belirlenen önemli mevki atamalarını onaylama veya reddetme yetkisi vardır. Görüldüğü üzere ABD Kongresi’nin işleyişi büyük ölçüde komite ve alt komitelerin çalışmasına dayanmaktadır.

Yargı ve Yüksek mahkeme: ABD’deki yargı sistemi âdemi merkeziyetçidir ve federal mahkemeler ve eyalet mahkemeleri olmak üzere iki ayrı yargı sistemi arasında bölünmüştür. Federal mahkemelerin yanı sıra elli eyaletten her birinin kendi bağımsız yargısı vardır. Federal mahkemeler çoğunlukla ulusal yasalarla ilgili konularla ilgilenirken, eyalet mahkemeleri de eyalet yasalarını ilgilendiren ihtilafları ele almaktadır. İkisinin arasında çatışma olduğu durumlarda sorun ABD Yüksek Mahkemesi tarafından çözülmektedir. Amerikan siyasal sisteminin yargı organının en yüksek noktasının Yüksek Mahkeme olduğu açıktır.

ABD’de Siyasal Kültür ve Siyasal Katılma

Siyasal Kültür: Amerikan siyasi kültürünün bazı genel özellikleri arasında bireycilik, demokrasiye bağlılık, ortak görüşlerin oluşturulmasına dayalı siyaset tarzı ve yerel düzeydeki kuruluş ve derneklere katılım sayılabilir. Ekonomi ve toplumun hükümet tarafından kapsamlı olarak denetlenmesine karşıt olmak da Amerika siyasi kültürünün geleneksel özelliklerinden biridir.

Siyasal Katılma: Yerel düzeydeki derneklere katılım geleneksel Amerikan kültürünün önemli bir parçası haline gelse de ABD’deki Başkanlık ve Kongre seçimlerine katılım oranı Avrupa’nın altındadır.

Siyasi Partiler: Amerikan siyasal sistemindeki iki büyük parti olan Demokratlar ve Cumhuriyetçiler ideolojik yönelimleri bakımından temelde merkeze yakındır. Amerikan siyasi partilerinin birçok önemli özelliği vardır. Birincisi, gelişmiş Avrupa demokrasilerine nazaran Amerikan partilerinin örgütsel yapısı daha zayıftır. Ülkenin federal hükümet sisteminden dolayı partiler oldukça ademi merkeziyetçidir, eyalet ve yerel partiler hatırı sayılır özerkliğe sahiptir. İkincisi Amerikan siyasi partileri Kongre’de Avrupa partilerinin parlamentolarda olduğundan çok daha az parti disiplinine sahiptir. Aynı partiden olan Senato ve Temsilciler Meclisi üyelerinin bir konuda farklı ve karşıt oy kullanmalarına sık rastlanılmaktadır.

Seçimler ve Seçmen Davranışları: ABD’de Başkan adayları parti kurultaylarında yapılan önseçimlerle belirlenmektedir. TV ve radyoda adayların yaptıkları tanıtım ve reklamların ücretlerindeki artışlar seçimlerin giderek daha pahalı hale gelmesine neden olmaktadır. Uzun süren seçim hazırlıkları sonunda, her dört yılda bir, Amerikan halkı başkanlık için oy kullanır. Amerikan başkanlık seçimlerinin ilginç fakat zor anlaşılan yönlerinden biri de başkanın ve yardımcısının gerçekte seçmenler tarafından doğrudan değil, Seçiciler Kurulu diye bilinen bir sürecin sonunda dolaylı olarak seçilmeleridir. Bu sistemde başkanın seçilmesinde eyalet meclisleri son sözü söylemektedir. Kongre seçimleri başkanlık seçimleriyle bazı benzer süreçler içermektedir. Birincisi, Kongre’ye girmek isteyenler kendi partileri tarafından adaylığı kazanmalıdır. Tek aday olmadığı sürece partiler Temsilciler Meclisi ve Senato adaylarını belirlemek için ön seçim yaparlar. Siyaset bilimciler Amerikalıların oy kullanırken seçimlerinin parti tutma, adayların olumlu değerlendirilmesi ve politika tercihleri gibi etkenlerden biri veya birkaçı nın etkili olduğuna inanmaktadır. Demokrat ve Cumhuriyetçi seçmenlerin sosyal yapıları birçok açıdan farklılaşmaktadır. Kendilerini siyaseten muhafazakâr olarak tanımlayan seçmenlerin çoğunluğu Cumhuriyetçi Parti’yi desteklerken, siyaseten liberal olduğunu söyleyen seçmenlerin çoğunluğu Demokrat Parti’ye oy vermektedir. 2016 başkanlık seçiminde Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Donald Trump, Demokrat Parti’nin adayı Hillary Clinton karşısında seçimi önde bitirerek ABD’nin 45. Başkanı oldu. Anketler eski başkan Bill Clinton’un eşi ve Obama yönetiminin Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un kazanma ihtimalinin daha yüksek olduğunu gösteriyordu. Fakat seçimler sürpriz bir şekilde sonuçlandı ve daha önce hiçbir siyasi deneyimi olmayan milyarder işadamı Trump seçimi kazanmayı başardı. Başkanlık seçimi ile aynı zamanda yapılan kısmi Senato ve Temsilciler Meclisi seçimlerinde de Cumhuriyetçi Parti başarılı oldu. Böylece Cumhuriyetçiler, Yürütme Organı’nın yansıra, Yasama Organı’nın da kontrolünü ele geçirdiler. Donald Trump’ın başkan seçilmesi birçok gözlemci tarafından dünyada ve özellikle Batı Avrupa’da, yükselen küreselleşme karşıtlığının ve popülizmin zaferi olarak yorumlandı.

Çıkar Grupları ve Lobicilik: Çıkar grubu ortak çıkarlara ve amaçlara sahip, hükümetin kamu politikalarıyla ilgili kararlarını etkilemeyi hedefleyen bir örgütlenme biçimidir. Birçok demokratik ülkede çıkar grupları siyasi sürecin parçasıdır. Amerikan siyasal sisteminde çıkar grupları birkaç nedenden dolayı önemli rol oynarlar. Birincisi, iyi örgütlenmiş ve güçlü mali kaynaklara sahip olan bazı çıkar grupları kendilerini ilgilendiren konularda Kongre üzerinde etkili olabilmektedir. İkincisi Amerikan siyasi partilerinin Avrupa partilerine göre daha zayıf olmaları nedeniyle çıkar grupları Amerikan toplumunun ekonomik, sosyal ve siyasi sorunlarının temsil edilmesinde söz sahibi olabilmektedirler. Üçüncüsü, ABD’deki çıkar gruplarının sayısı, federal hükümetin desteklediği proje ve programların çoğalmasıyla, son yıllarda hızlı bir artış göstermiştir. Çıkar gruplarında gözlenen sayısal artışın bir diğer nedeni ise bu grupların kamu politikalarındaki tercihlerinin Kongre üyelerine daha kolay ulaştırılmasını sağlayan teknolojik gelişmelerdir. ABD’de büyük çıkar gruplarının faaliyetlerinin merkezi Kongre ve Beyaz Saray’a yakın bürolar kurdukları başkent Washington’dadır. Son olarak çıkar grupları “lobicilik” olarak adlandırılan faaliyetler için oldukça fazla mesai yapmaktadırlar. Lobicilik çıkar grubu adına çalışan profesyonel lobiciler tarafından yapılan ve temel hedefi Kongre üyeleriyle veya onların yardımcılarıyla bire bir konuşarak bir yasa tasarı sının lehinde veya aleyhinde oy kullanmalarını sağlamaya yönelik bir eylemdir. Amerikan siyasal sisteminin geleneksel bir parçası olan lobicilik, ABD Kongre’sinin çalışmalarında ve verdiği kararlarda oldukça önemli rol oynamaktadır.

ABD’de Kamu Siyasetlerinin Oluşumu

Amerikan hükümet sisteminin en önemli işlevlerinden biri kamu siyaseti geliştirmektir. ABD’nin kuruluşundan bu yana hükümet politikalarının kapsamı çeşitli iç ve dış politika konularını ve sorunlarını içerecek şekilde genişlemiştir. Ayrıca ülkenin federal yapısına bağlı olarak politika yapımı sadece ulusal hükümeti değil eyalet ve yerel hükümetlerini de içermektedir. ABD’de kamu siyasetinin en önemli alanları ekonomi, sosyal refah, savunma ve dış ilişkilerdir. ABD’de ekonomi politikasında söz sahibi olan Federal Hükümet’tir.

Amerikan siyasal sistemi dünyadaki diğer yerleşmiş ve kurumsallaşmış demokratik sistemlerle benzerlikler taşımaktadır. Bunlar arasında düzenli olarak yapılan adil seçimler yoluyla gelen yetkililer tarafından yönetilmesi, iktidardakilerin seçmenlere karşı hesap verme sorumluluğu bulunması, kişilerin ve grupların siyasi görüşlerini özgürce ifade etme hakkına önem verilmesi ve hukukun üstünlüğüne saygı duyulması sayılabilir. Bununla birlikte Amerikan siyasal sistemi birçok önemli özelliği bakımından diğer demokratik ülkelerden farklıdır. Dünyadaki demokrasilerin çoğu parlamenter sistemle yönetilirken ABD’de Başkanın geniş yetkiye sahip olduğu başkanlık sistemi vardır. ABD’nin eyaletlerin ve yerel hükümetlerin kayda değer yetki ve güç sahibi olduğu federal yapısı yetkinin sadece ulusal hükümette toplandığı diğer birçok demokrasinin üniter yapısına karşıtlık oluşturmaktadır.

ABD’de kamu siyasetinin en önemli alanları ekonomi, sosyal refah, savunma ve dış ilişkilerdir. Federal hükümet ABD’nin bağımsız bir devlet haline geldiği tarihten bu yana ekonomik politika konusunda söz sahibidir. Anayasa ekonomi politikalarını yapma yetkisini yasama ve yürütme arasında paylaştırmaktadır. Temsilciler Meclisi tüm kamu harcamalarına izin verme ve para basılmasına karar verme yetkisine sahipken, Başkan anayasa uyarınca parasal ve mali politikalardan sorumlu olacak yetkilileri atama yetkisine sahiptir. Federal bütçenin hazırlanması, ABD’nin ekonomi politikasının belirlenmesinde önemli bir yer tutar. Federal hükümet gelirinin çoğunu savunma ve sosyal refah politikalarına harcamaktadır. Savunma ve güvenlik harcamaları ulusal bütçenin yaklaşık beşte birini oluşturmaktadır. Ancak federal hükümet harcamalarının en büyük kısmı çeşitli sosyal refah programlarına ayrılmaktadır. Amerikalılara asgari gelir sağlamayı amaçlayan emeklilere yönelik sosyal güvenlik ödemeleri, yoksullara yönelik sosyal yardım programları, sağlık hizmetleri ve eğitim en önemli bütçe kalemlerini oluşturmaktadır. Zaman içinde sosyal refah programları artmış olsa da ABD vatandaşlarına sağladığı sosyal güvenlik hizmetleri bakımından hala birçok sanayileşmiş ülkeden, özellikle İskandinav ülkelerinden, daha geridedir. Avrupa’daki “refah devleti” ilkesini benimsemiş olan ülkelerin aksine ABD’de kapsamlı bir ulusal sağlık sistemi bulunmamaktadır.