KENTSEL VE ÇEVRESEL KORUMA - Ünite 2: Koruma Kavramının Yasal-Yönetsel Boyutları Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 2: Koruma Kavramının Yasal-Yönetsel Boyutları

Giriş

Koruma, ülkemizde özellikle son yıllarda daha geniş çevrelerin ilgisini çekmeye başlayan bir çalışma alanıdır. Gerek yapılan uygulamalar gerek kanun koyucunun bu alana ilişkin çıkardığı hukuk metinleri gerekse örgütsel ve kurumsal olarak hızla yapılandırılan yeni sistemler değişimin bir anlamda en canlı kanıtıdır. Çağımızın dinamik değişim-dönüşüm süreçlerine, post-modern kamu yönetimi, belediyecilik ve işletmecilik anlayışına paralel bir şekilde “gelişen” yeni içeriklerle gündeme gelen koruma kavramı pek çok tartışma başlığını da içinde barındırmaktadır. Her alanda gündemi şekillendiren katılım ve yönetişim süreçleri, örgütlü toplumun giderek söz sahibi olduğu yapılanmaların yanında yeni örgütsel, yasal ve yönetsel süreçleri ve belirleyicileri de gündeme getirmiştir. Kentsel koruma hukukuna ilişkin olarak bu ünitede; genel kavramların ve tanımların tartışılmasının ardından kültür ve tabiat varlıklarının korumanın önemi ve gerekliliği üzerinde durulacaktır. Burada korumanın değişen anlamı ve beklentiler açıklanmaya çalışılıp ardından kentsel korumanın, kent planlama ile ilişkisi irdelenecek ve planlamanın değişen anlamı ve rolü bağlamında kentsel koruma tartışılacaktır. Son bölümünde ise kentsel koruma ve hukuk boyutu ele alınacak ve özellikle kentsel koruma sistemini doğrudan etkileyen ve şekillendiren tanımlar ve ilişkiler irdelenecektir.

Kentsel Koruma Hukukuna İlişkin Tanımlar ve Kavramlar

Kentsel koruma kavramının yasal ve yönetsel boyutlarını incelemeden önce ilgili genel kavramlara değinmek gerekmektedir. Bu çerçevede aşağıda yer alan kavramlar, tanımlar önemlidir.

Kültür Varlığı: Kültür varlıkları toplumların, kültürlerin özetle insanın ürettiği, şekillendirdiği varlıklardır. Bu varlıklar ait oldukları dönemlerin kültürlerine, üretim ve yaşam biçimlerine, gelenek ve göreneklerine, alışkanlık ve yaşam biçimlerine kısaca insanlık tarihine ışık tutan belgelerdir. Bir anlamda insanlığın yaşam serüvenine ait belgeler olan bu varlıklar, bireysel olaylar, yapım teknikleri vb. değerlerin algılanmasına olanak verdiği kadar tarihin yorumlanmasına, açıklanmasına da yardımcı olan geçmişle bugünün bağını kuran varlıklardır (Xantos, Letoon, Divriği Ulucami ve Darüşşifası, saraylar, hanlar, kervansaraylar vb.).

Tabiat Varlıkları: Tabiat insanoğlunun var olduğu günden beri insanlık tarihinin ayrılmaz bir parçası olagelmiştir. İnsanoğlunun şekillendirdiği, farklı amaçlar için kullandığı tabiat kimi zaman yaşam aracı olarak şekillenmiş; bazen bir silah, bazen barınak, bazen araç gereç olarak işlem görmüş ve kullanıma tabii olmuştur. Bu takdirde kültür varlığı olarak düşünülmesi ve değerlendirilmesi gereken varlıklardır.

Anıtlar: Tarih, sanat veya bilim açısından istisnai evrensel değerdeki mimari eserler, heykel ve resim alanındaki şaheserler, arkeolojik nitelikte eleman veya yapılar, kitabeler, mağaralar vb. yapılara verilen genel isimdir.

Yapı toplulukları: Mimarileri, uyumlulukları veya arazi üzerindeki yerleri nedeniyle tarih, sanat veya bilim açısından istisnaî evrensel değere sahip ayrı veya birleşik yapı topluluklarını ifade etmek için kullanılan bir terimdir.

Sit Alanı: Tarihsel, estetik, etnolojik veya antropolojik bakımlardan istisnaî evrensel değeri olan insan ürünü eserler veya doğa ve insanın ortak eserleri ve arkeolojik sitleri kapsayan alanlardır. Bir başka deyişle sit alanları, tarih öncesi devirlerden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin oluşturduğu, ait oldukları dönemlerin toplumsal, ekonomik, mimari ve diğer özelliklerini taşıyan kentler, kentsel parçalar, yapı grupları ve kent kalıntıları, önemli tarihî olayların geçtiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat varlıkları ve özellikleri ile korunması gerekli alanlardır.

Arkeolojik Sit Alanı: İnsanlığın varoluşundan günümüze kadar ulaşan eski uygarlıkların yer altında, yer üstünde ve su altındaki ürünlerini, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik ve kültürel özelliklerini yansıtan her türlü kültür varlığının yer aldığı yerleşmeler ve alanlardır (Allionoi Antik Kenti). Arkeolojik sitler üç dereceye ayrılmaktadır:

  1. Derece Arkeolojik Sitler: Korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında bütünüyle korunacak sit alanlarıdır.
  2. Derece Arkeolojik Sitler: Korunması gereken ancak koruma ve kullanma koşulları koruma kurulları tarafından belirlenecek, korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak sit alanlarıdır.
  3. Derece Arkeolojik Sitler: Koruma-kullanma kararları doğrultusunda yeni düzenlemelere izin verilebilecek alanlardır.

Kentsel Sit Alanları: Kentsel ve yöresel nitelikleri, mimarlık ve sanat tarihi açısından gösterdikleri fiziksel özellikleri ve bu özellikleri ile oluşan çevrenin dönemin kültürel ve ekonomik değerlerini taşıyan ve bu değerleri bir arada bulunduran ve bir bütünlük gösteren alanlardır.

Tarihî Sit Alanları: Askerî ve millî açıdan önemli olayların geçtiği ve doğal yapısıyla da birlikte korunması gerekli olan alanlardır.

Doğal (tabii) Sitler: Kanun koyucu, doğal sitleri; “Jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihî devirlere ait olup ender bulunmaları veya özellikleri ve görsel değerleri, barındırdıkları çeşitlilik, özellikli canlı grupları ve yaşam değerleri bakımından korunması gerekli yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli alanlar” olarak tanımlamıştır.

Doğal (Tabii) Sitler de üç gruba ayrılmaktadır:

  1. Doğal (tabii) Sitler: Bilimsel kriterler açısından evrensel değeri olan, ilginç özellik ve güzelliklere sahip olması ve ender bulunması nedeniyle kamu yararı açısından mutlaka ve bütünüyle korunması gerekli olan, korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak alanlardır.
  2. Doğal (tabii) Sitler: Doğal yapının korunması ve geliştirilmesi yanında kamu yararı doğrultusunda ve bilimsel koruma-kullanma dengeleri doğrultusunda kullanıma açılabilecek alanlardır.
  3. Doğal (tabii) Sitler: Doğal yapının korunması ve geliştirilmesi yolunda, yörenin potansiyeli ve kullanım özelliği de göz önünde tutularak kısmen ve kontrollü olarak yerleşime açılabilecek alanlardır.

Koruma-Korunma Kavramı: Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarında muhafaza, bakım, onarım, restorasyon, fonksiyon değiştirme işlemleri; taşınır kültür varlıklarında ise muhafaza, bakım, onarım ve restorasyon işleridir.

Korunma alanı: Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının muhafazaları veya tarihî çevre içinde korunmalarında etkinlik taşıyan korunması zorunlu olan alandır.

Ören yeri: Tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli uygarlıkların ürünü olup, topografik olarak tanımlanabilecek derecede yeterince belirgin ve mütecanis özelliklere sahip, aynı zamanda tarihsel, arkeolojik, sanatsal, bilimsel, sosyal veya teknik bakımlardan dikkate değer, kısmen inşa edilmiş, insan emeği kültür varlıkları ile tabiat varlıklarının birleştiği alanlardır (Ek:14/7/2004 - 5226/1 md.).

Somut Kültürel Miras: Somut kültür varlıkları, kültür ve tabiat varlıklarını koruma faaliyetleri kapsamında korunması gerekli görülen, taşınır taşınmaz kültür varlıklarıdır. Elle tutulan, gözle görülebilen, maddi varlığı olan ve bu verileriyle koruma altına alınabilecek varlıklardır.

Somut Olmayan Kültürel Miras: Somut olmayan kültürel miras, toplumların, toplulukların, alt grupların ve bazen bireylerin, kültürel miraslarının bir parçası olarak oluşa gelmiş uygulamalar, gelenek ve görenekler, ifadeler, bilgiler, sanat ve zanaat türleri, üretim biçim ve süreçleri, beceriler ve bunlara ilişkin araçlar, gereçler ve kültürel mekanlar ve ilişkiler vb. anlamına gelmektedir. Bu kavram somut olan kültürel miras kadar önemli olan ve sürdürülebilirliği sağlanması gereken kavramlardan biridir.

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Korumanın Önemi ve Gerekliliği

Kentbilim Terimleri sözlüğünde (1980) koruma, “kentlerin belli kesimlerinde yer alan tarihsel ve mimari değerleri yüksek yapıtlarla anıtların ve doğal güzelliklerin kentte bugün yaşayanlar gibi gelecek kuşakların da yararlanması için her türlü yıkıcı, saldırgan ve zararlı eylemler karşısında güvence altına alınması” olarak tanımlanmaktadır. Kültür ve tabiat varlıklarının korunmasında, özellikle taşınmaz kültür varlıklarının korunmasında, bu varlıkların ekonomik faaliyetlere konu olması, kullanılması, koruma-kullanma dengelerinin göz ardı edilişi yerini giderek, korumanın kültürel bir gereklilik olması anlayışına bırakmıştır. Ülkemiz koşulları çerçevesinde yaşanan çarpık kentleşme, giderek çoğalan niteliksiz yapılaşmalar sonucu koruma alanları da yıpranmaktadır. Yok olan tarihî ve kültürel değerler yenilenemeyecek alanlar olup insanlığın ortak kayıplarıdır.

Koruma Kavramı ve Kent Planlama

Bu çerçeveden koruma konusuna bakacak olursak, bütüne ilişkin çerçeve kararlardan yoksun parçacıl projelerin uzun süreçte sıkıntı yaratacağından söz etmek mümkündür. Genel çerçeve kararların ve ilkelerin belirlenmesi, planlamanın her alanında olduğu gibi korunacak alanlar için de üretilen plan çalışmaları için de bütünlüğü sağlayacak ve üst ölçekli politikaları ve ilkeleri belirleyecek önemli bir araçtır. Burada Koruma Amaçlı İmar Planı kavramının yasal içeriğine bakmakta fayda vardır. İlgili yönetmelik uyarınca;

Koruma Amaçlı İmar Planı: Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca belirlenen sit alanlarında, alanın etkileşim geçiş sahasını da göz önünde bulundurarak, kültür ve tabiat varlıklarının sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda korunması amacıyla arkeolojik, tarihî, doğal, mimari, demografik, kültürel, sosyo-ekonomik, mülkiyet ve yapılaşma verilerini içeren alan araştırmasına dayalı olarak; halihazır haritalar üzerine, koruma alanı içinde yaşayan hane halkları ve faaliyet gösteren iş yerlerinin sosyal ve ekonomik yapılarını iyileştiren, istihdam ve katma değer yaratan stratejileri, koruma esasları ve kullanma şartları ile yapılaşma sınırlamalarını, sağlıklaştırma, yenileme alan ve projelerini, uygulama etap ve programlarını, açık alan sistemini, yaya dolaşımı ve taşıt ulaşımını, altyapı tesislerinin tasarım esasları, yoğunluklar ve parsel tasarımlarını, yerel sahiplilik, uygulamanın finansmanı ilkeleri uyarınca katılımcı alan yönetimi modellerini de içerecek şekilde hazırlanan, araçlar, stratejiler ile planlama kararları tutumları, plan notları ve açıklama raporu ile bir bütün olan nazım ve uygulama imar planlarının gerektirdiği ölçekteki planlara karşılık gelmektedir. (bkz: 5226 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması hakkında Kanun 8 Kabul Tarihi: 14.07.2004). Bu kapsamlı tanım bize koruma amaçlı uygulama planının yükümlülükleri hakkında bilgi vermektedir.

Türkiye’de Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Mevzuatı Gelişim Süreci

1950’lerden sonra hızlı ve çarpık kentleşme, plansız büyüme, ulusal ve yerel kalkınma politikalarında, konut ve kentleri tahribi ve planlama politikalarındaki yetersizlikler sonucu yıkıma uğrayan eski eserleri koruma çabaları gündeme gelmiş, imar faaliyetleri sırasında ortaya çıkabilecek imar ve eski eserler sorunlarını çözmek ve korunmalarını denetlemek üzere 02.07.1951 tarihinde 5805 sayılı yasanın yürürlüğe girmesi ile Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu (GEEAYK) kurulmuştur. Kültür ve tabiat varlıklarını koruma hukuku, taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarını, taşınır, taşınmaz tabiat varlıklarını, değerlerini koruma, kullanma ilkelerini, ilgili kurumsal yapıları ve yetkili idareleri, süreçleri, uygulamayı yapacak gerçek ve tüzel kişileri, denetleme süreç ve kurumlarını, hukuka aykırı şekilde uygulama yapanları, kültür varlıklarını kullananları ve/veya tahrip edenleri cezalandırıcı kararları ve konuları içeren bir hukuk dalıdır. Aslen kültür ve tabiat varlıklarının korunması devlete yüklenmiş bir görevdir (Anayasa md: 63).

Bu alan ulusal olduğu kadar uluslararası düzenleyici araçlarla da düzenlenmiş olan çok aktörlü ve katmanlı bir çalışma alanıdır.

Uluslararası Belirleyiciler

Evrensel değerler ve ilkeler; kültür ve tabiat varlıklarını koruma konusunda, uluslararası literatür ve platformların ortak aklı olarak üretilmiş ve görüş birliğine varılmış olan ilkeler, davranış ve uygulama biçim ve kısıtlarıdır.

Uluslararası Anlaşmalar: Ulusal bağlayıcıların yanı sıra ülkelerin taraf olduğu antlaşmalar, kültür ve tabiat varlıklarının korunması adına önemli bağlayıcı belgelerdir. Çolak; bu anlaşmaları üç ana grupta incelemektedir:

  • Küresel Boyutlu Uluslararası Anlaşmalar: Bu anlaşmalar Birleşmiş Milletler çatısı altında oluşturulmuş olan anlaşmalardır.
  • Bölgesel Boyutlu Uluslararası Anlaşmalar: Bölgesel ölçekli uluslararası kuruluşların kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına yönelik olarak oluşturdukları ve imzaya açtıkları hukuksal metinlerdir.
  • İkili Anlaşmalar: Kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına yönelik olarak devletlerin taraf oldukları ikili anlaşmalar.

Ulusal/Yerel Belirleyiciler

Anayasa: Ulusal ölçekli en kuvvetli belirleyici de T.C. Anayasası’dır. 1982 Anayasası’nın 63. maddesi “Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıkların ve değerlerinin korunmasını sağlar ve bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır.” açıkça kültür ve tabiat varlıklarının korunmasını anayasal düzleme ve yetkilendirmelerle devlete bırakmaktadır.

Kanunlar: Kültür ve tabiat varlıklarının korunmasında ulusal ölçekli en geniş yetki kanunlarla tanımlanan düzenlemelerin oluşturduğu sistem çerçevesinde oluşmaktadır.

2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkların Korunması Kanunu: Ülkemizde çıkarılmış olan ilk kapsamlı koruma yasası; 1983 yılında çıkarılan 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu’dur.

5366 Sayılı Yıpranan Tarihî ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun: 16.06.2005 Tarihli ve 5366 Sayılı Yıpranan Tarihî ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun, kültür ve tabiat varlıklarının korunması sürecine “yenileme” kavramını eklemiştir.

5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu: 10.7.2004 tarihinde kabul edilen, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun büyükşehir belediyesinin görev, yetki ve sorumluluklarını açıklayan 7. maddesinde doğal, kültürel ve tarihî değerlerle ilgili görevleri şunlardır;

  1. Sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak çevrenin, tarım alanlarının ve su havzalarının korunmasını sağlamak; ağaçlandırma yapmak; hafriyat toprağı, ..., deniz araçlarının atıklarını toplamak, toplatmak, arıtmak ve bununla ilgili gerekli düzenlemeleri yapmak.
  2. Kültür ve tabiat varlıkları ile tarihî dokunun ve kent tarihi bakımından önem taşıyan mekânların ve işlevlerinin korunmasını sağlamak, bu amaçla bakım ve onarımını yapmak, korunması mümkün olmayanları aslına uygun olarak yeniden inşa etmek” tir. İhtisas komisyonlarını içeren 15. madde ile büyükşehir belediye meclisinin, her dönem başı toplantısında, üyeleri arasından seçilecek en az beş, en çok dokuz kişiden oluşan ihtisas komisyonları kurabileceği belirtilmekte ve bu ihtisas komisyonlarından imar ve bayındırlık, çevre ve sağlık, eğitim, kültür, gençlik ve spor komisyonlarını kurması zorunlu tutulmaktadır.

5393 Sayılı Belediye Kanunu: 5393 sayı ve 3/7/2005 tarihli Belediye Kanunu da kültür ve tabiat varlıklarının korunması konusunda bazı başlıklar taşımaktadır. Örneğin 13. Madde uyarınca, “.. Belediye, hemşehriler arasında sosyal ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi ve kültürel değerlerin korunması konusunda gerekli çalışmaları yapar. Bu çalışmalarda, üniversitelerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, sivil toplum kuruluşları ve uzman kişilerin katılımını sağlayacak önlemler alınır...” denilmektedir.

3194 Sayılı İmar Kanunu: 3.5.1985 ve 3194 sayılı İmar Kanunu özellikle planlama tekniği ve yapım süreci bakımından doğrudan korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarını daha da doğrusu sit alanlarında gerçekleştirilecek olan koruma amaçlı uygulama imar planı süreçlerini yapılandırılan ana kanundur.

5225 sayılı Kültür Yatırımlarını ve Girişimlerini Teşvik Kanunu: 21.07.2004 tarihli 5225 sayılı Kültür Yatırımlarını ve Girişimlerini Teşvik Kanunu madde 1’de açıkça belirtildiği üzere, “bireyin ve toplumun kültürel gereksinmelerinin karşılanmasını; somut olan ve somut olmayan kültürel mirasın korunmasını ve sürdürülebilir kültürün birer öğesi hâline getirilmesini; kültürel iletişim ve etkileşim ortamının etkinleştirilmesini, sanatsal ve kültürel değerlerin üretilmesi, toplumun bu değerlere ulaşım olanaklarının sağlanması ve geliştirilmesini, ülkemizin kültür varlılarının yaşatılması ve ülke ekonomisine katkı sağlayan birer unsur olarak kullanılması, değerlendirilmesi ile kültür merkezlerinin yapımı ve işletilmesine yönelik kültür yatırımı ve girişimlerinin teşvik edilmesini sağlamak” olarak tanımlanmaktadır.

Bir diğer konu başlığı da, 644 sayılı ve 29/6/2011 tarihli “Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile tanımlanan “Tabiat Varlıkları” ve bu alana ilişkin örgütlenme ve yetkilerdir.

Ülkemizde kültür ve tabiat varlıklarının korunması ve sürdürülebilir olarak kullanılması ve yönetilmesi uluslararası koruma ölçütleri ve evrensel ilkeler bağlamında ele alındığında yetersiz kalınan noktalar olduğu açıktır. Bu durumu üç ana nedenle temellendirmek mümkündür:

  1. Kültür ve tabiat varlıklarının korunması, yenilenmesi ve kullanılmasına ilişkin “koruma politika”larında eksiklikler bulunmaktadır.
  2. Halkın, kültür ve tabiat varlıklarını koruma konusunda yeterli bilinçte olmaması, bu anlamda gerekli eğitimin bir ülke politikasına dönüşememiş olması koruma konusunda kullanıcının, çoğu kez mülk sahibi olan halkın sürece bilinçli bir şekilde entegre olamamasını getirmektedir.
  3. Kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına ilişkin mevzuatın tanımladığı kurumsal ve örgütsel sistem yetki ve sorumluluk dağılımını çok parçalı ve parçalı bir yapı olarak kurgulamaktadır.

Bu üç başlık aslında ülkede geçerli olan kent planlama sisteminin sahip olduğu sorun alanlarından farklı değildir. Koruma alanında da halkın kültür ve tabiat varlıklarını sahiplenebilmesi için önce bu konuda bilgi sahibi olması ve “neden koruma” konusunda tatmin edici bilgi ve uygulama (nasıl korunmalı, korunacak değerin önemi nedir, finans ve projelendirme süreçleri nasıldır, teknik destek nasıl alınır vb.) araçlarıyla donatılması gerekmektedir. Bu ayrıntıların tanımlanması, yani örgütlenme ve işleyiş süreçlerinin netleştirilmesi, yetkili ve ilgili kurum ve kuruluşların (projelendirme, uygulama, denetleme vb.) mevzuat aracılığıyla netleştirilmiş olması gerekmektedir. Oysa bugünkü yapılanma çerçevesinde yetkili olan kurumlar ve uygulamada olan yasalar oldukça karmaşık bir ortamı tarif etmektedir. Tahrip olan tabii koruma alanları, doğal değerler, yok olan özel koruma bölgeleri, turizm gibi farklı fonksiyon alanlarının yarattığı baskılar, giderek köhneleyen, hatalı kullanımlarla yıpranan, nitelikli olmayan restorasyon çalışmalarıyla özgünlüklerini yitiren anıtlar, kentsel sit alanları, tarihi sit alanları vb. somut olmayan kültür mirasını göz ardı eden ve sadece fiziksel mekânı ele alan yaklaşımlar, bir tiyatro sahnesi kurarcasına insanı öteleyen projeler, halkın katılımını içselleştirememiş (işlerliği olan katılım/yönetişim mekanizmalarının yeterli boyutta kurulamamış) olması, uygulama ve denetleme sürecinde meydana gelen yetki boşlukları vb. söz konusu alana ilişkin yaşanan problemlere örnek olan konulardır. Kültür ve tabiat varlıklarının uluslararası kriterler ve ilkeler doğrultusunda ve evrensel bilimsel kabuller çerçevesinde korunması bir uluslarüstü gerekliliktir. Toplumsal, kültürel ve doğal zenginlikler ve değerler; gelecek nesillere aktırılması gereken bir borç olarak görülmelidir. Tahribi ve/veya tüketilmesi hâlinde yerine konulması yani yenilenebilmesi mümkün olmayan bu değerlerin korunması ancak kapsamlı ve sürekliliği olan politikalar bağlamında oluşturulmuş kapsamlı ve bütünleşik bakış açısına sahip mevzuat ve örgütsel yapı ile mümkün olacaktır. Kültürel ve doğal değerleri benimsenmesinde, sahiplenilmesinde, korunmasında gösterilen bireysel çaba ve gayretlerin de son derece önemli ateşleyici hareketler olduğu unutulmamalıdır.