KRİMİNOLOJİ - Ünite 5: Suçluluk Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 5: Suçluluk

Çocuk ve Suçluluk

Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre 18 yaşını doldurmamış her birey çocuktur ve çocukların suç işlemeleri halinde ortaya çıkan olgu da çocuk suçluluğudur. Çocuk ve genç suçluluğunun genellikle zor hayat şartlarında yaşayanlar arasında daha yüksek olduğu genel bir tespittir. En genel açıdan bakılacak olursa, ailede alkol ve uyuşturucu bağımlılığının olması, yoksulluk, aile içi şiddet ve sorunlar, kalabalık aile, evde istismar edici davranışların yaşanması, aile bireylerinin ölmesi gibi nedenler çocuk ve gençleri suç işlemeye iten en genel gerekçeler olduğu tespit edilmiştir. Erkek çocuk suçluluğu, kız çocuklara göre altı yedi kat daha yüksektir.

Büyüklerde ya da çocuklarda suçun nedenlerinin matematiksel bir kesinlikle ortaya koymak mümkün değildir. Ancak insan davranışına genel olarak tesir eden bütün faktörlerin, bu davranışı kötü yola sevk etmeleri halinde, suçun nedenleri arasında sayılması pekâlâ mümkündür. Bu sebeple denilebilir ki; suçun nedeni tek değil, oldukça çeşitlidir. Çocuğu suça iten veya ona suç işleten neden ve amaç hiçbir zaman tek olmamıştır. Araştırmalarda çocuğun suçluluğa yönelmesinin nedenleri konusu genel olarak üç başlık altında ele alınmaktadır. Bu başlıklar bireysel ve çevresel nedenlerle açıklanabilmektedir.

  • Çocuğun yapısı, özellikleri ve yeteneklerine ilişkin etmenler (bireysel nedenler),
  • Çocuk üzerindeki çevresel etkenler, özellikle içinde yetişip büyüdüğü en yakın çevre olan aile (çevresel nedenler)
  • Çocuğun sosyal çevresi ve yaşam koşullarıdır (çevresel nedenler).

Kalıtsal nedenlerin çocuk suçluluğunda önemli bir etken olduğunu ilk ileri süren Lombrosso, suçlulukla kalıtım arasında ilişki kurmuş, bireyin doğuştan suçlu olduğuna, buna da kişinin sahip olduğu fiziki, biyolojik ve psikolojik anormalliklerin neden olduğunu ileri sürmüştür. Lombroso’ya göre, çocukları suç işlemeye sevk eden temel saiklerden birisi de kalıtım (irsiyet)’tir. Lombrosso‘nun biyolojik determinizm konusundaki katı tavrı artık güncelliğini yitirmiştir. Günümüz kriminologları suçun biyolojik nedenlere dayanmasının yanı sıra çevresel koşulların insan davranışını etkilediği ve yönlendirdiğini ileri sürmektedirler. Bio-sosyal teori olarak adlandırılan bu görüş fiziksel ve zihinsel özellikler ile sosyal çevre ve davranış arasındaki ilişkiyi tespit etmeye çalışmaktadır.

Kalıtsal bir diğer durum da zekâdır. Kriminolojik çalışmaların yapılmaya başlandığı ilk yıllarda bütün geri zekâlıların suçlu, suçluların ise geri zekâlı olduğu tezi ileri sürülmüştür ancak günümüzde bu çalışmalar geçerliliğini yitirmiştir. Hatta yapılan incelemeler sonucunda suç kategorisine göre zekâ seviyesinin değiştiği ortaya çıkmış, mesela sahtekârlık, dolandırıcılık ve organize suç faillerinin zekâ seviyesi yüksek iken cinsel suç, müessir fiil ve adam öldürme faillerinin zekâ seviyesinin düşük olduğu gözlenmiştir.

Bireysel suç nedenlerinden bir diğeri, kişilerdeki psikoz, nevroz, kleptomani gibi kişilik bozuklukları, psikolojik nedenlerdir. Kişilik bozukluğuna sahip kişiler, tedavi edilmediği sürece bu rahatsızlıklarının niteliğine uygun suçlar işleyebilir.

Çocuğun suça itilmesinde çevresel nedenlerin bireysel nedenlerden daha fazla rol oynadığı, hatta birçok kişisel nedenin kaynağında, çevresel nedenlerin bulunduğu yaygın olarak kabul edilen bir görüş olarak karşımıza çıkmaktadır.

Parçalanmış aile deneyimi, çocuğun toplumsallaşma sürecini kesintiye uğratması nedeniyle hatalı ve eksik bir toplumsallaşmaya yol açar. Hatalı ve eksik toplumsallaşmanın görünen sonuçlarından biri de suç işlemektir. Çocuklar daha küçük yaştan itibaren anne sevgisini ve ilgisini kaybetmemek için aile bireylerinin onanmalarını kazanmak amacıyla onların istediği gibi davranmayı öğrenirler. Yani toplumsal davranışların öğrenmesinin temelinde anneye ve babaya duyulan sevgi ve bağlanma vardır. Bu sevgi ve bağlanma gelişmemişse çocuk toplumsal davranışları da öğrenemeyecektir. Devamlı hırsızlık yapanlar arasında anne yoksunluğu ya da anneyle kötü ilişkileri olanlar daha yüksek orana sahiptir. Dağınık ve parçalanmış ailelerde yetişmek çocuğu suça yönelten bir başka önemli etkendir. Çocuğun aile bütünlüğü bozulduğu için toplumsallaşma sürecini tam olarak tamamlayamaması halinde çocuğa, çoğunlukla üvey anne veya üvey baba, büyükanne veya hala bakmaktadır. Bu durum, kız çocuklarını erkek çocuklarına oranla daha fazla olumsuz yönde etkilemektedir. Çocuklar bu tür durumlarda baba baskısından kaçarlar veya baba otoritesini kabul etmezler. Bu otoritesizlik ve asilik çocuğun suçlu davranışa meyletmesini kolaylaştırır. Ailenin sosyo-ekonomik durumu da çocuk suçluluğu üzerinde bir etkendir. Sosyo-ekonomik açıdan meydana gelen negatif olaylar, çocuğu suçluluğa iten faktörlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yapılan araştırmalarda anti-sosyal, alkolik ve suçlu ebeveynlerin suç işleyen çocuklara sahip olma eğiliminde olduğu tespit edilmiştir. Okul başarısızlığı, çocuğun gerek okulla ilgili diğer anti sosyal davranışlara yönelmesinde, gerekse suça yönelmesinde önemli bir göstergedir ve öğrencilik yaşamı boyunca artarak devam eder. Çocuğun okulda başarı oranı ile suçlu olma olasılığı ters orantılıdır. Suç işlemiş veya suça karışan çocukların, ailenin eksikliğini giderecek, denetlemeyi ve toplumsallaşmalarını sağlayacak okul olanaklarından da yeterince yararlanamadıkları, çocuğun eğitim düzeyinin düşük olmasının yanı sıra, suç işlediği esnada genellikle okulla ilişkisinin kesik olduğu dikkat çekmektedir. Çocuğun eğitim düzeyinin suçluluğu belirleyici etkenlerden biri olduğu cezaevlerine giren hükümlü çocukların suçu işlediği andaki eğitim düzeyinin dağılımı incelendiğinde de görülmektedir. Eğitim düzeyi ile suç işleme oranı arasındaki ilişki ters orantılı olup, çocuğun eğitim durumu yükseldiği oranda suç işleme eğilimi azalmaktadır.

Ailelerin, çocuklarının boş zamanlarını daha iyi değerlendirebilmeleri için gerekli ortamı hazırlamamaları veya hazırlayamamaları, çocukları sokağa itebilmekte, oyun grupları ve çeteler halinde birleşerek suç işlemelerine neden olabilmektedir. Bu nedenle denilebilir ki suç işlemede arkadaş çevresinin rolü önemlidir. Çevreyle iyi iletişim kuramayan çocuklarla, otoriteye başkaldırma eğilimi gösteren çocuklar belirli bir arkadaş grubuna katılmakta, bu grupta sosyal kabul görme ve bir statü sahibi olabilmek için grup dayanışmasına gereksinim duymaktadırlar. Bu beraberlik zaman içinde ergenlik çağının özelliklerinin de etkisiyle bir suçluluk çetesine dönüşebilmektedir. Akran veya arkadaş çevresi de çocuk suçluluğunda önemli bir faktördür. Kendine duygusal olarak yakın bulduğu suçlu akran grubuna bağlılık arttıkça çocuğun suç işleme riski de artmaktadır. Çocuğun suçlu akran grubuna bağlılık geliştirmesi, suçlu akran gruplarıyla birlikte olması, suç oluşturan davranışları öğrenmesi ve bunları uygulamasına neden olabilir.

Kentleşme ve Suçluluk

Türkiye’de kentleşme ve suç ilişkisi özellikle 1980’li yıllardan itibaren kendini gösteren ekonomik dönüşüm, tarımsal yapıdaki dönüşüm, geniş köylü kitlelerinin bir kısmının emeğini gereksiz hale getirmesi bir kısmının ise topraklarını kaybetmesine neden olmasına bağlı olarak köyde geçim olanaklarının tükenmesi ve bunu takip eden gelişmeler kentleşmenin hızlanmasına neden olmuştur.

Şehirleşme süreci yaşam tarzları ve dolayısıyla insan ilişkilerinde değişikliklere neden olmuştur. Bu sosyokültürel değişikliklerin önemli bir kısmı, geleneksel toplumsallaşma tarzlarının hızlanan bir biçimde çözülmesi ve bireyin hayatını biçimlendirmek konusundaki inisiyatifinin ve sorumluluğunun radikal biçimde artması olarak tanımlanabilecek bireyselleşme kavramı çerçevesinde özetlenebilir. Şehirleşmenin getirdiği bireyselleşme, coğrafi hareketliliği getirmiştir. Coğrafi hareketliliğin yanında iş bölümünün, modern ulaşım araçları ve ulaşım yollarının gelişmesinin sonucu olarak kentsel alanda yeni türden bir hareketlilik, günlük hareketlilik ortaya çıkmıştır. Bu hareketlilik, insanların büyük çoğunluğu zamanlarının önemli bir kısmını evlerinin ve mahallelerinin dışında geçirir olmasına neden olmuştur. Şehirde yaşayan, doğan insanların köken ya da aile ve akrabalık ilişkileri davranışları ve yaşam biçimini belirleyen asli ölçütler olmaktan çıkarmış, kişilerin bağlarının zayıflamasına neden olmuştur. Bağların zayıflaması insanların suç işleme eğilimlerini de arttırmıştır.

Sosyal kontrolün ve resmi kontrol imkânlarının sınırlılığı suç işleme oranını artırmaktadır. Yakalanma ve cezalandırılma ya da topluluktan, aileden dışlanma ihtimali azaldıkça suç işlemeyi göze almak kolaylaşmaktadır. Geleneksel normların bireyselleşme ve şehirleşme ile birlikte ortadan kalkması da kişilerin suç işlemesini kolaylaştırmaktadır. Değerlerin kuşaklara aktarımının zorlaşması da buna neden olan bir faktördür. Toplumsallaşma süreci ile birlikte ortaya çıkan yeni koşullar farklı değerler sistemini beraberinde getirmektedir.

Göç, hızlı şehirleşmenin, gerçekte hazırlıksız şehirleşmenin en büyük etmenidir. Tarımın makineleşmesi, tarımsal alandaki düşük verimlilik, terör insanları kırsal alanı terk etmeye zorlayan itici güçler olmuştur. Ayrıca şehirde yaşamanın getireceği sosyoekonomik getiriler ki bunlar daha iyi iş koşulları, endüstrileşmenin bir sonucu olarak daha yüksek ücretler, daha iyi sağlık, okul ve eğitim imkânlarının yanı sıra kamu yatırımlarının daha ziyade gelişmiş illerde yoğunlaşması yani endüstrileşmenin şehirlerde yaşanması, şehirlere göçü hızlandırmıştır. Göçün en belirgin sosyoekonomik sonucu gecekonduların ortaya çıkışıdır. Büyük kentlerde ortaya çıkan ve hızlı bir o kadar da plansız göçün en belirgin simgelerinden gecekondu mahalleleri ucuz iş gücünün temin edildiği bölgeler haline gelmiştir. Geleneksel yaşam formlarında mevcut olan ve kast sistemini anımsatan düzen, şehirlerde ekonomik olarak kurulduğu, insanların varlıklı olmak ve bunu göstermek için çabaladığı sosyo-ekonomik bir ortamda suç işlemek bir hedefi elde etmenin yolu olarak görülmektedir. Gecekondunun temsil ettiği gelir grubunun, mevcut gelir dağılımındaki eşitsizlik, işsizlik oranının yüksekliği, akraba ve sosyal bağların şehirde zayıflaması dolayısıyla destekten yoksunluk gibi faktörler, kişileri özellikle mala karşı suçları işlemeye iten nedenlerin başında gelmiştir.

Medya ve Suçluluk

Toplumsal yaşamda ortaya çıkan ihtiyaçlara bağlı olarak gelişen teknoloji ve kitle iletişim araçlarındaki çeşitlilik, medyanın kullanım biçimini, bireysel alışkanlıkları ve bunlara bağlı pek çok şeyi değiştirmektedir. Kitle iletişim araçlarının en etkili olanı medyadır. Medya, her çeşit bilgiyi bireye ve topluluklara aktaran; eğlendirme, bilgilendirme ve eğitme gibi 3 temel sorumluluğa sahip görsel, işitsel ve hem görsel hem işitsel araçların tümüdür. Bu kapsamda, gazeteler, dergiler, kitaplar, broşürler gibi basılı; televizyon, sinema gibi hem görsel hem işitsel ve radyo gibi işitsel kitle iletişim araçları girmektedir. Günümüzde artık bu kavrama internet de eklenmiştir. Bu kapsamda sosyal medya ve internet de en çok kullanılan yeni nesil medya araçlarıdır. Günümüzde medyanın kişileri suça yönlendirme ya da suç işleme davranışları üzerinde etkide bulunabilme aracı olarak kullanılabildiği kabul edilen bir durumdur.

Medyanın en çok tartışılan ve en çok üzerinde araştırma yapılan başlıca birkaç konusundan biri şiddettir. Özellikle televizyon gibi görsel medya araçlarında; şiddeti popülerleştiren, şiddet örnekleri sunan, şiddeti bir model olarak gösteren programları sık sık görmek mümkündür. Medyada şiddet; bu programlar ile farklı biçimlerde başta çocuklar ve gençler olmak üzere toplumun her kesimine sunulmaktadır. Araştırmalar, haberlerde verilen bombalama, patlama, doğa felaketleri, cinayet ve çeşitli şiddet içeren görüntülerin çocuklar üzerinde yıkıcı etkiler bıraktığını göstermiştir. Şiddetin mizah unsuru olarak sunulması, şiddetin önemsizleştirilmesi ve kişilerin şiddete karşı duyarsızlaşmalarına yol açmaktadır.

Video oyunlarının tesirleri üzerine yapılan çalışmalarda, video oyunlarında yer alan şiddetin özellikle çocuklar üzerinde şiddet eğilimini meydana getirdiği tespit edilmiştir. Okullarda yapılan çalışmalarda, video oyunlarını sürekli oynayan çocukların oynamayanlara göre iki kat daha saldırgan tavırlar sergilediği belirlenmiştir. Bu neviden oyunlar bireylerin beyin fonksiyonlarında değişikliğe neden olmaktadır. Yapılan çalışmalarda ifade edildiği üzere, Genel Saldırganlık Modeli’ne göre, medyada ve bilgisayar oyunlarında saldırgan davranışlara ve saldırganlığın ödüllendirilmesine maruz kalmak, teorik ve bilimsel olarak içsel durumları (biliş, duygu ve psikolojik uyarılmışlık) etkileyebilir. Video oyununda saldırganlığın ödüllendirilmesi, agresif düşünmeyi, düşmanlık duygularını arttırabilmekte ve gerçek dünyadaki çatışmaların çözümünde saldırganlığın kullanılmasıyla ilgili daha olumlu tutum ve inançların oluşmasına neden olarak saldırgan davranışın oluşmasına, artmasına etki edebilmektedir.

Sosyal medya, genellikle Facebook başta olmak üzere Twitter, Instagram gibi kişilerin internet üzerinde vakit geçirdikleri platformların genel adıdır. Sosyal medyada kişiler, sanal topluluklar ve ağlar üzerinden kendi aralarında bilgi ve fikirlerini üretmekte, paylaşmakta veya değişmekte bu da sosyal medya üzerinden sosyal etkileşim alanı oluşmaktadır. Sosyal medya, beraberinde yeni suçluluk tiplerini getirmiştir. Bu suçlar, genelde taciz mesajları yazmak, şiddet ve nefret söylemi gibi suçların yanı sıra grooming, stalking, dolandırıcılıktır. Sosyal medyada en çok işlenen suçlar genel olarak 6 başlık altında ele alınabilir. Bunlar:

  1. Online tehdit,
  2. Taciz,
  3. Dolandırıcılık,
  4. Yasadışı ürün alım satımı,
  5. Suç teşkil eden video paylaşımları,
  6. Seyahat hırsızlıklarıdır.

Sosyal medyada en sık görülen ve işlenen suç tipi ısrarlı takip, taciz ve tehdit vakalarıdır. Bunların çoğu ciddiye alınmadığından ya da suç teşkil ettiği bilinmediği için şikâyet edilememekte ve bu nedenle istatistiki veriler elde edilememektedir. Online taciz bir kimseyi rahatsız etmek, manevi işkence yapmak daraltmak, sıkmak amacıyla kasten başkasını rahatsız etmektir. Israrlı takip ve sanal taciz de tacizin bir başka görünümüdür. Israrlı takip, genellikle karşı tarafa yönelik gizli veya açık cinsel bir istek veya yönelim sebebiyle, bir kimsenin sarkıntılık veya taciz olarak nitelenebilecek fiillerin oluşturduğu bir bütünlük ve süreklilik içinde takip edilmesidir. Takip edilen kişinin internet hesaplarına sürekli bakmak en basit hali iken, bu kişiye sürekli mesajlar atmak, resim, video paylaşmak, internet üzerinden yapılan ısrarlı takip yollarıdır. Bir diğer online suçluluk ise groomingtir. Bir çocuk ile cinsel istismar amacıyla buluşmak ya da seyahat etmek için iletişim kurmak İngiltere’de grooming suçunu oluşturmaktadır. Bir diğer kimlik hırsızlığı ya da bilgisayar korsanlığı ise bir başkasının kimlik bilgilerinin kullanılması ya da sosyal medya hesaplarına meşru olmayan yollardan elde edilmesi ve hukuka aykırı işler amacıyla kullanılmasıdır. Sosyal medya hesaplarına suç içeren fiillerin videolarını paylaşmak, eklemek, yerleştirmek de sosyal medya üzerinden işlenen suç tiplerinden biridir. Video üzerinden hakaret, nefret söyleminde bulunmak, işkence görüntüleri, nasıl bomba yapılır gibi konuları ihtiva eden görüntülerin paylaşılması da suç teşkil etmektedir. Sosyal medya, hırsızlar için de ayrı bir avantajlı durum yaratmıştır. Tatile gidenlerin evlerini soymak gibi. İnsanların sosyal medya hesaplarından attıkları her adımı, yaptıkları her şeyi, yedikleri her yemeğe kadar paylaşır olmaları onları potansiyel mağdur haline getirmektedir.