KRİMİNOLOJİ - Ünite 3: Suçluluğu Açıklayan Teoriler-I Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 3: Suçluluğu Açıklayan Teoriler-I
Giriş
Teori, bir vakanın ya da varolan bir şeyin sebeplerine açıklık getirmek isteyen genel düşüncedir. kriminoloji biliminin teorileri hakkında bilgi edinilmesi, suçluluğun ve suça sebep olan faktörlerin izah edilmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Biyolojik teoriler, suçluluğun izahında, genetik ve vücut yapısı gibi kıstasları göz önünde bulundurmaktadır. Psikolojik teoriler ise genel olarak suçluluğu, belirli bir zihni veyahut davranışsal kurgunun bir neticesi olduğu şeklinde izah etmektedir. Bireysel kıstasları çoğunlukla kabul etmeyen sosyolojik teoriler ise sosyal sınıf, politik, coğrafi ve çevresel yapıların suçluluğun oluşmasında etkili olduğunu kabul etmektedir.
Temel Kavramlar
Teori, bir olgu veya farklı olgular arasındaki bağlantıları kurarak, bu ilişkileri izah eden düşünce biçimidir. Bir teori genellikle neden-sonuç ilişkilerini araştırarak nasıl ve niçin soruları üzerinde durur.Teori, verilerin veya genel ilkelerin bir araya getirilmesi suretiyle bir hipotez, öneri inşa eder.
Teoriler bize dünyayı anlamamızı sağlayan varsayımlar sunar ya da en azından böyle bir iddiayı taşırlar. Bir teorisyen, teorisini şu aşamalardan geçerek inşa eder:
- Hayatımızın ve dünyamızın karmaşık bir bölümünü ele alır; mesele veya meseleleri tespit eder;
- Birçok gözlem veya birebir görüşmeler yoluyla bilgi toplar;
- Ele aldığı faaliyeti anlamamıza yardımcı olan önemli sonuçlara ulaşır;
- Bu şekilde, bir olgu veya vakanın ne zaman tekrar edebileceğini tahmin edebilmemize imkân tanır;
- Eğer tekrarlanabilecek olan şey menfi bir şeyse onun nasıl önlenebileceği konusuna ışık tutar.
Kriminoloji Teorileri ve İşlevleri
Kriminoloji teorilerine bakıldığında ise bunlar kanunların neden yapıldığı, nasıl ve niçin kuralları uyguladığımız, suç kontrolünün tesirleri, insanlar niçin ve nasıl kurallara uymayı veya ihlal etmeyi tercih ederler veyahut da kural ihlalinin neticeleri nelerdir gibi sorular hakkındaki kavrayışımızı geliştirir. Kriminolojik teoriler arasında en önemli teorilerden bazıları biyolojik teoriler, psikolojik teoriler, sosyolojik teoriler, feminist teoriler ve yeni-klasik teorilerdir.
Biyolojik Teoriler
Biyolojik teoriler, insanların suç teşkil eden davranışları işleyip işlememelerini onların taşıdığı biyolojik niteliklere göre izah eden teorilerdir. Bu teoriler kendi aralarında suçluları suçsuzlardan ayırmak üzere genetik, nöroloji veya vücut yapısı gibi kıstasları esas almaktadır. Lombroso ve O’nun failin suçluluğu onun taşıdığı biyolojik nitelikleri bağlayan determinist yaklaşımı tüm biyolojik teorilerin temelini teşkil etmektedir. Sheldon çalışmalarında “somatotyping” olarak tabir edilen kişilerin, vücut biçimine göre onların suç dâhil gelecekteki davranışlarını tahminde kullanılan bir sınıflandırma geliştirmiştir. Buna göre insan vücudu tiplerini üç sınıfa ayırmıştır:
- Endomorfik tipler: şişman, yumuşak ve yuvarlak;
- Mezomorfik tipler: adaleli, atletik ve güçlü;
- Ektomorfik tipler: uzun boylu, zayıf, beyni iyi gelişmiş.
Sheldon’a göre endomorflar fiziki olarak yumuşak ve yuvarlak ve genellikle şişmandır. Genellikle arkadaş canlısı ve sosyal insanlardır. Mezomorflar cüretkâr ve saldırgan yapıdadır. Ektomorflar ise zayıf ve genelde mahremiyetine önem veren, içe dönük tiplerdir.
Günümüze gelindiğinde biyolojik teorilerin şu alanlarda yoğunlaştığı görülmektedir: 1. Genetik araştırmalar 2. Beyin üzerinde yapılan araştırmalar 3. Kimyasal ve biyokimyasal araştırmalar.
Yüzyıllar boyunca bilim insanları, beden ve zihin arasındaki muhtemel bağları araştırmaktadır. Bu bağlamda suç da dâhil insan davranışının izahında kalıtsal özellikler incelenmiştir. Bugün gen bilimi olarak adlandırılan bu araştırmalar daha evvel “öjeni” (eugenics) olarak adlandırılıyordu. Öjeni bilimine göre fiziki bakımdan yetersizlik suçluluğa yol açmaktadır.
Biyokriminolojide çevresel faktörleri de dikkate alan çalışmalar ise ikizler üzerinde yapılan araştırmalar olmuştur. Suçluluğa kalıtımın mı yoksa yetişme tarzının mı neden olduğu hakkında uzunca süredir tartışmada ikizler üzerinde yapılan araştırmalar farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Bu bağlamda, ikizler üzerinde farklı ülkelerde, farklı zamanlarda ve oldukça geniş kapsamlı çok sayıda araştırma yapılmıştır. Bu çalışmalar neticesinde suçluluk ve kalıtsal özellikler arasındaki etkisinin görece zayıf olduğunu ortaya koymuştur.
Bu alandaki diğer çalışmalar da benzer şekilde kalıtsal özelliklerin suçluluk üzerindeki etkisini incelemektedir. Bu alanda yapılan araştırma sonuçları değerlendirildiğinde şu üç genel neticeye varılmaktadır:
- Biyolojik faktörlerin suçluluk üzerinde bir tesirinin olduğu neredeyse kesindir.
- Bu tesir genellikle çok küçüktür.
- Biyolojik faktörler ancak daha geniş sosyal ve çevresel faktörlerle beraber bir rol oynamaktadır.
Psikolojik Teoriler
Psikoloji, suç davranışının izahında alternatif bir bilimsel temel sunmaktadır. Biyolojik teorilerden farklı olarak bu teoriler, doğrudan zihnin işleyişine ve bunun insan davranışına nasıl tesir ettiğine yoğunlaşır. Burada artık kişinin fiziki özelliklerinden ziyade muhakeme, düşünce, zekâ, öğrenme, kavramama, hayal etme, hafıza ve yaratıcılık gibi kavramlar üzerinden tahlil yapılmakta ve bunların insan davranışı üzerindeki tesirleri araştırılmaktadır. Biyolojik suç teorilerinde olduğu gibi psikolojik teoriler de pozitivist anlayışa dayanır. Buna göre, psikolojik teoriler suçun belli bir zihni veya davranışsal kurgunun neticesi olduğunu; suçun tamamen hür irade veya tercih olmadığını ileri sürmektedir.
Psikanalitik Teoriler
Psikanalitik, bir bireyin içindeki güçlerin onun davranışını izah edeceğine inan teoridir. Bu iç güçler genellikle onların arzularını gerçekleştirmeye yönlendiren itkilerdir. Bu kişilik katmanları veya unsurları teorisine göre suçluluk, süperegonun yeterince gelişmemesi veya işlev görmemesiyle izah edilmektedir.
Geliştirilen psiko-dinamik teoriler üç ana iddia üzerine bina edilmiştir:
- Sosyalizasyon, toplumun kurallarının erken çocukluk döneminde içselleştirilmesine bağlıdır.
- Sorunlu ebeveyn-çocuk ilişkisi sonraki suç davranışıyla nedensel ilişki içindedir.
- Kişilik gelişiminin farklı evrelerindeki örselenmiş aile ilişkilerinden neşet eden bilinçdışı çatışmalar bazı suç fiillerinin nedenidir.
Öğrenme Teorileri
Öğrenme teorileri, gerek sapma teşkil eden davranışların gerekse de toplumsal kurallara uygun davranışların diğer toplum üyeleriyle kurulan münasebetler yoluyla öğrenildiğini ileri sürer. Kriminoloji teorisi olarak öğrenme teorileri, suçluluğu grup ve toplum yapısı içinde aktarılan davranış biçimleri olarak görmektedir. Bilhassa Edwin Sutherland tarafından ortaya atılan ayırıcı birliktelikler teorisi (differential association) önemli bir öğrenme teorisidir. Sutherland’in öğrenme teorisinin merkezinde davranışların, sosyal kurallarla irtibata geçilmesi yoluyla öğrenildiği fikri yer almaktadır. Bu nedenle bir kişinin davranışının tabiatı, kişinin mensubu olduğu grupların mevcut kuralları ve kişinin düzenli olarak iletişime geçtiği üyeleri tarafından etkilenir.
Sutherland’in teorisi dokuz teze dayanmaktadır. Aynı zamanda bu teorisyenin görüşlerini özetleyen bu tezler şunlardır:
- Suç davranışı öğrenilir.
- Suç davranışı, diğer insanlarla iletişim içindeyken meydana gelen etkileşim süreci içinde öğrenilir.
- Suç davranışını öğrenme esasen küçük ve yakın ilişkilerin söz konusu olduğu gruplarda gerçekleşmektedir.
-
Suç davranışının öğrenilmesi şunları ihtiva eder:
- Suç işlenmesi için lüzumlu olan teknikler (bunlar çok basit teknikler de olabilir);
- Suç işlemek için lüzumlu olan saik, dürtü ve tutumların öğrenilmesi.
- Suçu teşvik eden bu gerekçe ve tutumlar, kanun ihlalini pozitif olarak değerlendiren tanımlamalardan öğrenilir.
- Bir kişi kanun ihlaline göz yuman veya teşvik eden kuralların, kanunların ihlalini menfi olarak gören tanımlara galebe çaldığı hallerde suç işler.
- Ayırıcı birliktelikler, görüşme sıklığı, birliktelik süresi, öncelik ve önem açısından farklılık gösterebilir.
- Suç davranışının öğrenilmesi süreci, diğer öğrenme süreçlerindeki tüm mekanizmaları ihtiva eder.
- Her ne kadar suç davranışı, kişinin genel ihtiyaçlarının ve değerlerinin bir ifadesi ise de suç davranışı bununla açıklanmaz. Zira suç teşkil etmeyen davranışlar da aynı değer ve ihtiyaçlardan kaynaklanabilir (örneğin, cinsel güdüler).
Bilişsel öğrenme teorileri de suçun öğrenilmiş bir davranış olduğu görüşünü savunurlar. Bununla birlikte, bu teoriler davranışçı yaklaşımın öğrenme modelini tenkit eder. Ayırıcı birliktelikler teorisi örneğinde de görüldüğü gibi davranışçı yaklaşım öğrenmeyi kişinin diğerleriyle girdiği ilişkilerle izah etmektedir. Bilişsel psikolojide ise insanın öğrenmesi, sadece davranış ve beceri kazanmasıyla sınırlı değildir. Buna ilave olarak insanlar aynı zamanda tutum ve ahlaki duruşu da öğrenir.
Genel olarak psikolojik araştırmaların suç davranışlarının izahına katkısına bakıldığında, bilhassa şiddet içeren suçların izahında psikolojinin açıklanmasında önemli katkısı olmuştur.
Sosyolojik Teoriler
Sosyologlar genellikle kişilerin suç işlemeyi tercih etme ihtimallerinin daha yüksek olduğu sosyal şartları araştırırlar. Sosyologlara göre bireysel davranışlar, daha geniş sosyal şartlar ve siyasal kararlardan etkilenebilir. Tıpkı biyolojik ve psikolojik teorilerde olduğu gibi sosyolojik teorilerin çoğu pozitivist bir anlayışa dayanır ve bunun sonucu olarak insanların davranışlarının belli ölçüde önceden belirlenmiş olduğunu ileri sürer. Bu suçluların en azından kısmen kendi kontrollerinin dışındaki güçler tarafından yönlendirildiği anlamına gelmektedir.
Erken dönem sosyolojik teorileri tahlil edildiği vakit bunların şu temel tezlere dayandığı tespit edilmiştir:
- Suç tüm toplumlarda “normal” bir olgudur.
- Suç olgusu çatışma olgusuna bağlıdır.
- Suç, toplumsal gerilimlere bağlıdır.
- Suç güçlü bir şekilde kent hayatına bağlı bir olgudur.
- Suç günlük hayat içinde öğrenilmektedir.
- Suç, hukuka uygun davranışı değerli gören gruplarla ilişkinin olmaması nedeniyle ortaya çıkmaktadır.
Durkheim
Sosyolojinin kurucuları arasında gösterilen Durkheim’ın çalışmalarının önemi sanayileşmenin getirdiği sosyal değişme, yeni iş bölümü yapısı ve bu olguların yarattığı yeni sosyal sorunları tespit etmiş olmasıdır. Durkheim suç davranışını tahlil ederken bireysel düzeye değil toplumsal düzeyde intihar, suç ve sapma gibi kavramları tahlil etmiştir. Bu nedenle bireysel davranışı kıstas alıp onları suçlamak yerine bir bütün olarak toplumu incelemiştir. Durkheim, çalışmalarında işlevselci bir yaklaşım benimsemiştir. Bu yaklaşım tarzına göre toplumda herkesin bir işlevi vardır ve toplumsal hayat herkesin ahenk içinde yaşadığı hassas bir dengeye dayanır. Bu anlayışa göre toplum, onun mensubu olan bireyler toplamından fazla bir şeydir. Toplum kendi başına önemlidir ve korunmalıdır. Toplumun bazı üyeleri bundan zarar görecek olsalar da toplum korunmalıdır. Durkheim’a göre toplumun ve bir toplumsal olgunun anlaşılabilmesi için nedenlere inmek ve bu olgunun toplumda yerine getirdiği işlevi tahlil etmek gerekir. Durkheim cezalandırmanın toplumun düzeni ve dayanışmasına olan müspet etkisinden yola çıkarak suç olgusunun da sağlıklı bir toplumda bir işlev gördüğü ve önemli olduğu; bir başka deyişle suçun da toplumsal hayatta bir işlevi olduğunu ileri sürmüştür.
Anomi, sosyal standart ve kontrolün çok zayıflaması veya çökmesini ifade etmektedir. Bu kavramla birlikte suçluluk bir toplumun sosyal yapısıyla irtibatlandırılmaktadır. Durkheim 1893 yılında ilk defa anomi kavramını sosyolojiye sokmuş ve bu kavramı, erken sanayi inkılabı döneminde çok hızla ortaya çıkan iş bölümünün patolojik neticelerini tarif etmek için kullanmıştır. Bu yazara göre anomi bir sosyal çözülme halidir. Toplumu bir arada tutan eski kuralların ve yapıların ortadan kalkması toplumsal birliği zayıflatmaktadır. Bunun sonucu olarak sosyal kurallara riayet edilmemekte, kolektif düzen ortadan kalkmakta ve bir kuralsızlık hali toplumsal hayata egemen olmaktadır.
Merton
ABD’li sosyolog Robert K. Merton tarafından geliştirilen anomi teorisi, bu alanda ortaya atılan en önemli görüşlerdendir. Bu sosyoloğa göre suç ve sapma, kişilerin sosyal yapılardan kaynaklanan baskılara bireysel ayak uydurma süreçlerinden kaynaklanmaktadır. Bu görüşe göre modern kapitalist toplum baskı altındadır ve bu toplumun içindeki huzursuzluk ve gerilimler suç ve sapmaya yol açmaktadır. Merton’un da teorisinin merkezinde anomi kavramı yer almaktadır; ancak O’nun anomi tanımı biraz daha farklıdır. Merton’a göre bir toplumdaki kurallar amaçlara ulaşılmasında meşru olan araçları, yolları belirler. Bu görüşe göre, eğer bir toplumdaki amaçlar sınırsızsa ve toplumun büyük bir çoğunluğu yalnızca veya büyük ölçüde bu amaçlara ulaşmak için meşru araçlara müracaat ediyorsa sorun yoktur.
Merton’a göre bir toplumun anomik olup olmadığını tespit edebilmek için bir toplumun şu iki özelliğinin dikkate alınması gerekir:
- Bir toplumun kültürel olarak tanımlanmış hedefleri. Bunlar bir toplumda yaşayanların tamamının veya çoğunun değer verdikleri şeyledir.
- Kültürün belirlediği bu hedeflere ulaşmayı sağlayan kurumsal araçlar. İyi bir eğitim imkânının herkese tanınması buna örnek olarak verilebilir.
Bu teori aslında bu nedenle bir araçlar ve amaçlar teorisidir. İşte Merton’a göre bir devlet veya toplumda araçlar ve amaçlar arasında bir örtüşme yoksa o devlet veya toplum anomik bir yapıdadır. Eğer bir toplum kişileri meşru yollarla ulaşmaları mümkün olmayan şeylere gayrı meşru yollarla ulaşmaya teşvik ediyorsa o toplum veya Devlet anomiktir. Bu anomi durumunda suç işlemek, verilen tepki tiplerinden sadece biridir. Merton’un meşhur beş tepki tipi şunlardır:
- Uyumluluk (Conformity)
- Yenilikçilik (Innovation)
- Şekilcilik (Ritualism)
- Geri çekilme (Retreatism)
- İsyan (Rebellion)
Alt-Kültür Teorileri
Alt-Kültür teorileri, toplumda egemen olan kültürel yapıdan ayrılan ve bir alt-kültür etrafında toplanan gençlerin bir araya geldiği durumlarda sapma teşkil eden değer ve ahlaki yargıların egemen olduğunu ileri sürer. Alt-kültür, içinde yaşanılan toplumun kültüründen kendi değerleri, adetleri ve beklentileri bakımından ayrılan, bu kültüre bağlı insanların arasında yakın bağlar tesis eden ve bu kişilerin nasıl düşünüp davrandıklarını etkileyen bir kültürdür.
Kriminolojide alt-kültür ve özellikle çete altkültürü üzerinde ilk önemli çalışmaları ABD’li kriminolog Albert K. Cohen (1918-2014) yapmıştır. Cohen teorisini büyük ölçüde Merton’un anomi kavramı üzerine inşa etmiştir. Buna göre, gençler sosyal sorunları çözmek için suça müracaat etmektedir. Sutherland’in ayırıcı birliktelikler teorisinden de istifade etmiş; bir gencin suç işleyen bir altkültürle birliktelik içine girmesinin O’nu suç işlemeye sevk edeceğini ileri sürmüştür. Cohen’in teorisine göre suç işleyen gençlerin çoğu bir çeteye mensuptur. Bu görüşe göre alt sınıflardan gelen gençler, toplumda belirlenen hedeflere meşru yollardan ulaşmak bakımından önlerini kapalı gördüklerinden ve kendilerine olan saygıları zayıf olduğundan, bu gibi gençlerin çoğu alternatif alt-kültürlere kaymaktadır. Böylece, ulaşmayacaklarını düşündükleri orta sınıfla aralarına bir sınıf koyarlar.
Kontrol Teorileri
Bir başka önemli alt-kültür teorisi de Gresham Sykes ve David Matza tarafından geliştirilmiştir. Sykes ve Matza’nın geliştirdikleri nötralizasyon teorisi aynı zamanda kontrol teorileri arasında görülmektedir. Kontrol teorileri diğer kriminoloji teorilerine nazaran farklılık arz etmektedir. Bunun nedeni ise diğer teoriler insanların niçin suç işledikleri sorusuna yanıt ararken kontrol teorileri, insanlar neden hukuka uygun davranır sorusunu sorar. Bir başka deyişle kontrol teorileri bir kişi hırsızlık yapmışsa neden O’nun hırsızlık yaptığını değil neden diğer insanların hırsızlık yapmadığını araştırır. Bu bağlamda diğer teorilerde olduğu gibi birden fazla kontrol teorisi mevcuttur. Kontrol teorilerinden biri olan ve Travis Hirschi tarafından geliştirilen sosyal bağ teorisine göre kişinin topluma bağlantısı birbiriyle ilişkili şu dört unsurdan oluşmaktadır:
- Bağlılık
- Fırsat
- Katılım
- İnanç
Bu teorinin temel tezi, failin suç işledikten sonra işlediği davranışı nötralize ettiği veya bir başka deyişle farklı gerekçeler üreterek davranışını haklı görme eğilimine girdiği varsayımıdır. Bu teoriye göre gençler ahlaki düzen zayıfladığı vakit suç işleyebilmekte ve bu suçlarını Sykes ve Matza tarafından “nötralizasyon teknikleri” olarak tabir ettikleri yollarla haklı çıkarmaktadır. Bu teknikler şunlardır:
- Sorumluluğun reddi
- Zararın reddi
- Mağdurun reddi:
- Kınayıcıları kınamak
- Daha yüksek sadakat bağlarını gerekçe gösterme
Bu noktada farklı bir bakış açısı sunan Charles Tittle’nın kontrol-denge teorisinde de söz edilmelidir. Kontrol-denge teorisi sadece birey üzerindeki kontrolü dikkate almamakta buna ilave olarak bireyin kendisi ve diğer kişi ve kurumlar üzerindeki kontrolünü de hesaba katmaktadır. Buna göre sapma teşkil eden davranış kişinin çok az veya çok fazla kontrol sahibi olması halinde ortaya çıkacaktır.