KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM - Ünite 6: Sözsüz İletişim Biçimleri Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: Sözsüz İletişim Biçimleri

Sözsüz İletişim

Dil dışında kalan ve insan tarafından anlam aktarımı için üretilen davranışlar sözsüz iletişim olarak incelenir. Sözsüz iletişimin inceleme alanına birçok şey girmektedir. Bunlara; zaman ve mekanın kullanımı dahil olmak üzere davranışlar, jestler, mimikler, yüz ifadeleri, bedensel duruşlar, temas, giyim-kuşam ve görünüm, sözlü olmayan sesler, sessizlik, susma ve koku örnek verilebilir. Yani, sözsüz iletişim; iletişim sürecinde, sözlü olanlar dışında kalan, bireyin ürettiği, bireyin çevresini kullanımı sonucunda ortaya çıkan; gönderen ile alıcı için olası ileti değeri taşıyan bütün uyarıcıları kapsar. Sözsüz iletişim istemli olabileceği gibi istem dışı da gerçekleşir. Sözsüz iletişim de sözlü iletişim gibi sembollerle gerçekleşir ve sözsüz iletişimin sembolleri sözlü iletişimin sembolleri dışında kalan uyaranlardır. Çevremizi oluşturan her şeyden anlam çıkarılır. Bu uyaranlar içinde yer aldıkları bağlama göre anlam kazanırlar. Ayrıca, sözsüz iletişim istem dışı da gerçekleşebildiği için hiç kimse iletişim sürecinden çıkmaz, iletişim hiçbir zaman kesilmez ve kopmaz. Bu nedenle, istem dışı iletiler kontrolsüz ve amaçsız ve onlardan çıkarılan anlamalar çoğunlukla kaynağın niyetleri ile bağlantısız olduğu için gerçekleşen iletişime “etkin olmayan iletişim” denir. Sözsüz iletişim denildiğinde şunları akılda tutmak gerekir:

  • Sözsüz göstergelerin büyük çoğunluğu ve onların anlamları kültürden kültüre değişir.
  • Bunun yanında, bu güne kadar belirli bir kültür grubunun kullandığı sözsüz iletişim sistemi betimlenememiş dolayısıyla belirli sözsüz göstergelerin anlamlarını içeren sözsüz iletişim sözlüğü yazılamamıştır.
  • Sözsüz iletişimin büyük kısmı bireyin kontrolünde değildir.
  • Bazı durumlara bireyin ilettiği sözlü iletilerle sözsüz iletiler arasında zıtlıklar doğar ve böyle bir durumda alıcı algılayabildiği sözsüz iletilere daha çok değer verme eğilimi gösterir.
  • Yine sözlü iletiler ve sözsüz iletiler arasındaki zıtlık nedeniyle yanlış anlamalar ortaya çıkabilir. İletişime katılanlar farklı kültürlerden geliyorsa sözsüz iletişimden doğan yanlış anlamaların oranı artar.

Sözsüz iletişim temel işlevleri şunlardır:

  • Anlam aktarmak,
  • Bireyin duygu ve gerçek tutumlarıyla ilgili iletiler göndermek,
  • Sözlü iletileri tekrarlama da dahil, işleyip anlamı güçlendirmek,
  • Sözlü iletileri tamamlamak ve genişletmek,
  • İletişim sürecinde zamanı yönetmek,
  • Taraflar arasındaki söz sırasını belirlemek.

Her sözsüz iletişim davranışı birden çok işleve sahip olabilir. Sözle aktarılamayan anlamlar sözsüz kodlarla aktarılır. Tekrar da iletişim sürecinde önemli bir yer kaplar. Tekrarı, bir iletinin ya da aynı anlamı taşıyan farklı iletilerin alıcıya birden fazla kez gönderilmesi olarak tanımlayabiliriz. Örneğin, televizyon haberinde hem sözlü hem de sözsüz tekrarlar yapılır.

Sözsüz İletişim ve Kültür

Her bireyin iletişim davranışları mensup olduğu grubun, topluluğun kültürü tarafından şekillendirilir. Sözlü iletişim davranışları çoğunlukla eğitim yoluyla aktarılır; sözsüz iletişim davranışlarıysa tamamen görerek, izleyerek ve taklit ederek enformel yollardan öğrenilir. Sözsüz kodlar, kişilerarası etkileşimde gündelik rutinlerin önemli bir bölümünü oluştururlar be bu kodlar kültürden kültüre farklılık gösterir. Her kültürün selamlaşma davranışı farklıdır. Sözsüz iletişim davranışlarının kültürden kültüre farklılık göstermesinin yanında bireyden bireye de farklılık gösterebilmesi bu davranışlar için evrensel, genel geçer bir sınıflandırma yapılabilmesine engel teşkil etse de aşağıdaki sınıflandırma en çok kabul gören sınıflandırmadır:

  • Devinsel iletişim ya da beden dili (kinesics)
  • Mekansal iletişim (proxemics)
  • Yönelim açısı (bireyin başkasına bakışı)
  • Dış görünüş
  • Duruş, oturuş biçemi
  • Baş hareketleri
  • Yüz ifadesi
  • Jestler
  • Bakışlar
  • Paradil

Bu sınıflandırmadan yola çıkarak sözsüz iletişim davranışlarının sınıflandırılmasını şu şekilde sadeleştirebiliriz:

  • Zamanla ilgili sözsüz iletişim biçimleri,
  • Mekanla ilgili sözsüz iletişim biçimleri,
  • Dış görünüş, duruş, oturuş biçimi, baş hareketleri, yüz ifadeleri, jestler, bakışları devinsel iletişimle birleştiren beden dili ile ilgili sözsüz iletişim biçimleri,
  • Konuşma sesinin niteliği, türü, yüksekliği, konuşma biçemi, ritim ve vurgulama gibi uyak özelliklerini içeren paradil ile ilgili sözsüz iletişim biçimleri

Sözsüz İletişim Biçimlerinde Farklılaşma

Zaman, sözsüz iletişimin en önemli bileşenlerinden biridir ve insanın kontrolü dışında kendi mecrasında akar; bununla birlikte her kültür grubu, zamanı kendi yaklaşımıyla yorumlar ve onu kendine özgü biçimde algılar. Kültürlerarası iletişim insanların zamanı nasıl algıladığını anlamaya çalışır. Zaman dünya üzerindeki kültürler tarafından temelde döngüsel, noktasal ve çizgisel olmak üzere üç farklı biçimde algılanır. Döngüsel zaman ; dünyanın güneşin, ayın ya da dünyanın çevresinde dönmesinden kaynaklanan gün, ay, mevsimler ve yılın sürekli tekrarlanmasından kaynaklanan bir algılama biçemidir. Zamanı döngüsel olarak algılayanlara göre, zaman değişmez. Geçen zaman dönüp gene gelir. Noktasal zaman a göre ise zaman, metronum hareketiyle sembolize edilebilecek bir olgu değil, kavranması ya da sakınılması gereken, uygun ve uygun olmayan anların oluşturduğu noktalardan ibaret süreksiz bir dizidir. Zamanı nokta olarak algılayan kültürlerde gelecek kavramı yoktur. Çizgisel zaman anlayışıyla çoğunlukla Batı kültürlerinde karşılaşılır ve buna göre zaman, iki ucu açık, geçmişten gelip geleceğe giden süreklilik olarak algılanır. Edward T. Hall, kültürler arasında zaman algısında farklılaşmaya dair iki kavram önermiştir. Ona göre, zamanı bütün olarak algılayan kültürler polikron , parçalı olarak algılayan kültürler ise monokron olarak adlandırılır. Ayrıca, kültürlerin zamana yönelimlerine göre, kültürleri geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek yönelimli kültürler olarak sınıflandırmak olasıdır. Sözü edilen zamanı algılama biçimleri, zamanı kullanma biçimlerine de doğrudan etki eder. Elbette, kültürlerin ve insanların zamanı kullanma şekil ve tarzları birbirinden farklıdır. Zamanı döngüsel algılayan kültürlerin bireyleri görece daha sakin, daha heyecansız ve sabırlı davranırlar. Bu kültürlerden gelen bireyler, “zaman kaybı”nı kavrayamaz. Zamanı noktasal olarak algılayan kültürlerin üyeleri gündelik yaşamlarını belirli kültürel uygulamaların yoğunlaştığı zamansal noktalara göre şekillendirirler. Noktasal zaman algısı, zamanı somut etkinliklerle ilişkilendirerek kullanmayı gerektirir. Zamanı çizgisel olarak algılayan kültürlerde, zaman dilimlere ayrılır ve her dilim kendi içinde değerlendirilir. Monokronik kültürlerde “bir zamanda bir iş” ilkesi gündelik yaşamın temelini oluşturur. Ancak şunu da akılda tutmak gerekir ki, günümüzde bireylerin zamanı kullanma biçemi büyük ölçüde, üyesi oldukları toplumun ileri teknolojiden yararlanma ve endüstrileşme dereceleriyle yakından ilgilidir. Endüstriyel yaşam zamanı kullanma alışkanlıklarını değiştirir. Kültürler arasında zamanı kullanma açısından farkı anlamanın yollarından biri dakiklik konusunda tutumlarını gözlemektir.

Zamanın yanında iletişim sürecinin gerçekleştiği mekan da aktarılan anlam bakımından son derece önemlidir. Mekanla kastedilen, iletişim sürecinin bağlamını oluşturan, ilgili bütün nesne ve canlıların bulunduğu ve onların ilişkilerini sınırlayan, içine alan uzay parçasıdır. Farklı kültürlerden insanlarım mekanı nasıl kullandıkları, o bireylerin üyesi oldukları kültürlerin mekan kavramını nasıl algıladığı ile yakından ilişkilidir. Japon kültüründe nesne ve insanlar arasındaki mesafeler anlamlıdır. “Araya mesafe koyma” deyimi de mekanın iletişimle ilişkisini gösterir. Bir sözsüz iletişim unsuru olarak mekanın kültürden kültüre farklılık gösterdiğinin bir örneği de açık büro kapısının Amerikalılarda iletişime açıklık, Almanlarda ise düzensizlik anlamı taşımasıdır. Yanı sıra, makam odaları Doğu kültürlerinde görkemli, Batı kültürlerinde sade ve işlevseldir. Mekan kavramı olmayan kültürlerde ise nesne ve insanların birbirine göre konumları anlam taşır.

Mekanın iletişim sürecinde önemli bir yer tuttuğu kültürlerde ona özel bir değer verilir. Buna mekan yönelimi biçemleri diyebiliriz. Anadolu kültüründe kutsal sayılan eve ocak denmesi gibi insanın doğup büyüdüğü yere memleket demesi buna örnektir. Bunun yanında kişiler ve gruplar çeşitli biçimlerde iletişim sürecinde hakimiyet mekanına sahip olmaya özen gösterirler. Sözsüz iletişim unsuru olarak mekan gücün, statünün, hakimiyetin ve grup sınırlarının da bir göstergesidir. Güç aralığının büyük olduğu kültürlerde mekanın fiziksel nitelikleri önem kazanır. Mekana bireysel açısından baktığımızda, kültürler arasında mekanı algılamada ortaya çıkan farklılıklar, gündelik yaşamdaki etkileşimde bireyler arasındaki fiziki mesafenin belirlenmesinde de etkin rol oynadığını görürüz, aynı olgu aynı kültürdeki cinsler arasında da gözlemlenebilir. Bir sosyal durum için karakteristik olan “mesafe bölgeleri” dört başlık altında incelenebilir. Buna göre, gizli mesafe , cinsiyetle ilgili olanlar da dahil her türlü dokunmayı içeren etkileşim bölgesini kapsar. Kişisel mesafe nin sınırlandırdığı alanda dokunma olanağı vardır ancak bu dokunmalar “gizli” bir anlam taşımaz. Sosyal mesafe , bireysel nitelik taşımayan, başka bireylerin girebildikleri etkileşim alanını belirleyen mesafeyi ifade eder. Kamusal mesafe ise, toplumsal yaşamda diğer bireylerle karşılaşılan bölge demektir. Asya kültürlerinde kişisel mekanın boyutları ile toplumsal sınıf arasında doğrudan ilişki vardır. Türk kültüründe ise yaş ve sosyal statü mekanı kullanmada rol oynar.

İletişim sürecinde mekanın düzenlemesi de etkileşimi etkileyen bir faktördür. Mekanın düzenlenmesi, görüntü formlarından, meydanların düzenlenmesine, bina inşaatından kentsel yerleşmelere kadar oldukça geniş bir alanı kapsar. Mekanın düzenlenmesi ile ilgili fikirler, yargılar, modeller ve biçimler de kültürden kültüre farklılık gösterir. Amerikan evlerinde salon ve mutfak bir arada, Avrupa evlerinde ayrıdır. Japonlar, arazilerinin sınırlı olması nedeniyle, “devinim ve dokunma yoluyla” anlamına gelen devinduyumsal mekan deneyimleri ve görsel algılama arasındaki ilişkiyi çok iyi bilmektedirler. Japon bahçeleri gezenleri sadece onlara bakmaya değil aynı zamanda dokunmaya da davet ettiği için bunun en öne çıkan örneklerindendir.

Zamanın ve mekanın yanında, beden diliyle ilgili sözsüz iletişim biçemleri de mevcuttur. Bunlar Dış Görünüş Biçemleri ve Devim Biçemleri olmak üzere iki başlık altında incelenebilir. Her kültürde giyim-kuşam unsurları çeşitli mesajlar taşır. Bireyin dış görünüşünden onun hakkında birçok anlam çıkarılabilir. Özel zaman ve etkinliklerde bireyler toplumun o zaman ya da gün için uygun gördüğü dış görüntüyü yansıtmaya çaba harcarlar. Ayrıca, güç aralığı büyük olan ortaklaşa davranışçı kültürlerde, bireylerin ait oldukları toplumsal kesim, meslek grubu ve statülerine uygun biçimde ve tekdüze giyinmesi eğilimi gözlenir.

Dış görünüşün yanında beden hareketleri de çeşitli mesajlar iletir. Buna devinim biçemleri diyebiliriz. Devimsel iletişim bireyin hangi kültüre ait olduğuna bakılmaksızın bütün devinimlerin bireyin psikolojik ya da fiziksel durumuna ilişkin enformasyon içerdiği ve hareketlerin anlamını okuma yeteneğinin evrensel olduğu kabullerine dayanır. Devinimsel iletişimin işlevlerinden biri sözlü iletişimle aktarılmak istenen anlamın güçlendirilmesidir ve bunun için süreç ya aynı anlamı taşıyan sözsüz kodlarla desteklenir ya da aynı anlamın aktarılmasını güçlendirecek kodlardan yararlanılır. Bu amaçla yapılan hareketlere betimleç denir. Betimleç, konulmaya eşlik eden ve çoğunlukla belli sözcükleri vurgulayan ya da söylenen şeyi betimleyen sözsüz davranış olarak tanımlanabilir. Düzenleçler ise etkileşim sürecine katılan bireylerin konuşmalarını sürdürme, daha yüksek ya da alçak sesle konuşma, sırasını başkasına verme gibi davranışlarını düzenler. Betimleç ve düzenleç arasındaki fark, ilkinin sözlü iletişimin içeriği ile ikincisinin enformasyon akışı ile ilgili olmasıdır.

Bazı hareketler ya da devimler görünür mesajlar iletirler ya da sözlü iletişimin yerini alırlar. Bunlara belirtke denir. Belirtke, kişilerarası iletişimde, sözcükleri veya deyimleri dolaysızca dile getiren, kolayca sözlü anlatımlara çevrilebilen sözsüz davranışlardır. Bir bireyin yararlandığı belirtkeleri anlayabilmek için ya onunla aynı kültürü paylaşmak ya da o bireyin kültüründeki sözsüz iletişim dilini bilmek gerekmektedir. Her belirtke farklı bağlam ve kültürde farklı anlam taşır.

İnsanların duruş ve oturuş alışkanlıkları da kültüre göre farklılık gösterebilmektedir. Eğilme gibi aynı duruş biçemleri farklı kültürlerde farklı anlamlar taşır. Oturma biçemleri için de aynı şey söz konusudur. Örneğin, güç aralığı büyük kültürlerde amirin yanında derli toplu oturulur.

Yüz ifadeleri bireylerin iç dünyasını dış dünyaya aktarmada kullanılan sözsüz iletişim unsurlarındadır. Bu ifadeler genellikle istem dışı ifadeler olarak değerlendirilir. Dişil ve eril kültürler arasında duygularını ifade etmede farklılıklar vardır. Dişil kültürlerin üyeleri duygularını göstermeyenlere “soğuk” der. Yüz ifadeleri istemli olarak kullanıldığında bazen gerçek anlamları taşımayabilir ve bu durumda rol yapma veya yüzüne maske geçirme olarak tabir edilen gerçek duygular yerine bireyin karşı tarafa amaçlı mesajlar göndermesi eylemi, yüz ifadeleri ile iletilen mesajların diğer yollarla doğrulanmasını gerektirebilir.

Göz de etkileşim içinde bulunan bireylerin anlam aktarmasında önemli bir yere sahip olan bir sözsüz iletişim unsurudur. Bireyin bakışları sadece duyguları aktarmakla kalmaz, iletişim sürecinde düzenleç ve kimlik sembolü işlevi de görür. Nazar inancının bakışın algılanma biçemi ile ilgili olması buna bir örnektir. Leathers’e göre, Kuzey Amerika kültürlerinde gözlerin altı işlevi vardır:

  1. Bireyin dikkatini, ilgisini ve uyanık olduğunu gösterir,
  2. Tutum değişikliği ve algılamayı etkiler,
  3. Etkileşimi düzenler,
  4. Duyguları iletir,
  5. Güç ve statü ilişkisini tanımlar,
  6. Etkileşen bireyler hakkında edinilen izlenimlerin yönetiminde esas rol oynar.

Devinim biçemleri arasında sözsüz iletişimde etkin rol oynayan son unsur dokunmadır. Bireyler çocukluk döneminden itibaren dokunmanın kurallarını öğrenerek büyürler. Dokunmanın anlamını belirleyen çeşitli etmenler vardır. Dokunmanın gerçekleştiği durum ve ortam, bireyin üyesi olduğu kültürün nitelikleri, dokunmanın süresi ve dokunulan bedensel bölge bu etmenler arasında sayılabilir. Kişisel mesafenin büyük olduğu kültürlerde, bireyler dokunuldukları zaman rahatsız olurlar. Kişisel ve bireylerarası mesafenin küçük olduğu Türk kültürünün üyeleri ise her fırsatta birbirine dokunma eğilimi gösterirler.

Sözsüz iletişimde anlam aktaran sözsüz iletişim biçemlerinden paradille ilgili olanları da sözsüz iletişimde önemli bir yer tutar. Paradil konuşmanın sessel ama sözsüz boyutudur. Sözlü iletiye asıl anlam veren onun tonlamasıdır. Paradil; sesin yüksekliği, temposu, tonu, tınısı ve söyleniş biçemini içeren ses niteliklerinin yanı sıra; gülme, ağlama gibi duyguların sessel ifadesini sağlayan ses niteleyicilerini ve sözlü iletişim sırasında konuşmacının kullandığı “eee”, “ııı” gibi seslerle, sözlü iletişim sırasında sözler arasında verilen ara anlamına gelen susmaları içeren ses bölücülerini kapsar. İletişime katılan bireylerin kullandıkları paradil unsurlarından yararlanılarak duygusal durumları, toplumsal statüleri, ekonomik durumları, cinsleri, yaşları, eğitim düzeyleri, etnik ve bölgesel kökenleri hakkında bilgi edinilebilir. Paradil kullanımı üzerinde kültür diğer sözsüz iletişim unsurlarında olduğu gibi önemli bir etkiye sahiptir.