MALİYE POLİTİKASI - Ünite 4: Ekonomik Dalgalanmalar ve Maliye Politikası Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Ekonomik Dalgalanmalar ve Maliye Politikası

Ekonomik Dalgalanmaların Tanımı ve Nedenleri

Ekonomiler büyüme yolunda ilerlerken tam istihdam ve tam kullanım koşulları altında belirlenen olağan gelişme hattı üzerinde istikrarlı bir seyir izlenmeyip, gelişme hattı etrafında genellikle inişli çıkışlı istikrarsız bir yol izlerler. Söz konusu istikrarsız durumlarda ekonomilerin özelliklerine ve ekonomik şokların şiddetine bağlı olarak dalgalanmaların dalga boyunluğu ve derinliği farklı olmaktadır.

Ekonomik Dalgalanmaların Tanımı

Kısa dönemli istikrarsızlık olarak tanımlanan ekonomik dalgalanmalar dalga boyu ve dalga derinliği ekonomik krizlerdeki gibi uzun ve derin olmayan, olağan büyüme trendinden ekonomik genişleme ya da daralma olarak saparak artı veya eksi büyüme aralığı oluşturan dalgalanmalardır.

Konjonktür Dalgaları: Olağan büyüme trendinden, ekonomik genişleme ya da daralma olarak saparak, artı veya eksi büyüme aralığı oluşturan, bir yıl hatta daha kısa süreli ve hafif olarak ortaya çıkan dalgalardır. Bu tür ekonomik dalgalanmalar iş çevrimleri olarak da tanımlanabilir.

Konjonktür dalgaları, ekonomik çöküş (depresyon) ve kondratieff dalgalarından;

  • Dalga boyu ve
  • Ekonomideki etkileri itibariyle tamamıyla farklıdır.

Ekonomik çöküş; uzun bir zaman boyutu içinde yoğun işsizlik ve sermaye değersizleşmesine yol açan dalgalardır.

Kondratieff dalgaları; birkaç onar yıllık süre içinde kâr oranlarının gerilemesi şeklinde gelişen ve ekonomide giderek derinleşerek işsizlik ve köklü değişmelere neden olan dalgalardır.

Buna karşın konjonktür dalgalarının etkileri bir yıl, hatta bazen daha kısa süreli ve hafif olarak ortaya çıkmaktadır. Konjonktür dalgaları depresyon ve kondratieff tür dalgalanmalardan çok farklı ve daha hafif seyrettiğinden, onlardan farklı para ve maliye politikası araçları ile müdahaleyi gerektirmekte ve sonuç olarak daha kolay olmaktadır.

Ekonomiler üretim faktörlerinin biçimleniş ve işleyişlerine ve/veya bazı dış şokların etkilerine açık olduğundan, hiçbir zaman düz bir hat üzerinde hareket etmeyip, koşullara bağlı olarak ekonomik yükseliş ile ekonomik durgunluk arasında zigzaglı bir yol izler. Ekonomik yükseliş dönemlerinde istihdam ve kapasite kullanımı yükselir ve ekonomide üretim artışı gerçekleşir. Yükseliş dönemi, bir süre sonra fiyat artışlarını da beraberinde getirir ve yükseliş hızı önce yavaşlar, sonra durur. İşlerin ters gitmeye başladığı dönemlerde ise yaşanan ekonomik durgunluk sonucunda işsizlik yükselir, kapasite kullanım oranı geriler, stoklar yükselir ve fiyatlar geriler.

Genellikle, yükseliş dönemlerinin frenlenmesi ve geriye dönüştürülmesi içsel dinamiklerle sağlanabildiği halde, buna simetrik olarak, durgunluk dönemlerinden dönüş içsel dinamiklerle aynı hız ve kolaylıkla gerçekleştirilemez. Bu nedenle, özellikle ağırlıklı olarak durgunluk dönemlerinde olmak üzere, her iki dönemde de maliye ve para politikaları devreye sokulmaktadır.

Ekonomik büyüme ve durgunluk dönemleri pratik yaşamda da yükselen işsizlik ya da tam tersine, yükselen ekonomik faaliyetlerle anlaşılabilir olmakla beraber, teorik olarak ekonomik büyüme veya ekonomik durgunluk, hipotetik olağan büyüme trendine göre belirlenir.

Bir ekonominin olağan büyüme trendi, tam istihdam ve tam kullanım varsayımları altında zaman içinde gösterdiği gelişme çizgisidir. Bu çizginin belirlenmesinde, üretim faktörleri veri alınarak, tam kullanım ve tam istihdam koşullarında belirli zaman boyutu içinde gerçekleştirilebilir büyüme oranları ele alınır. Diğer bir deyişle büyüme trendinin saptanmasında, her ekonominin özelliklerine göre değişiyor olmakla beraber, iş değiştirmeler veya sair arızi işsizlikler dışında kalan çalışabilir nüfus, tam istihdamın belirlenmesinde esas alınmaktadır.

Olağan büyüme trendi, üretim faktörlerinin miktar ve bileşimi sabit kabul edildiğinden kısa dönemli bir yaklaşımdır. Uzun dönemde üretim faktörleri ve teknoloji koşullarının değişmesi durumunda olağan büyüme trendi de değişir. Ekonomik durgunluk koşulları dışında ve olağan büyüme dönemlerinde, potansiyel büyüme oranı zaman faktörü ile dinamik ilişki içinde doğrusal ve pozitif eğilimli olarak gelişir. Ancak hemen hiçbir ekonomi için her dönemde tam istihdam ve tam kullanım koşulları geçerli olamaz. Genellikle fiili büyüme oranları büyüme trendinden sapar. Ekonomik genişleme dönemlerinde ekonomik gelişme yaşanarak, fiili büyüme oranı büyüme trendinin üzerine çıkar. Ekonomik daralma dönemlerinde ise ekonomik durgunluk yaşanarak, fiili büyüme olağan büyüme trendinin altında kalır.

Büyüme aralığı, bir ekonomide olağan büyüme trendi ile fiili büyüme oranı arasında bulunan aralık olup, fiili durumun potansiyel durumdan artı ve eksi yönde uzaklığını gösterir. Doğal olarak amaç, olabildiğince fiili büyüme oranını olağan büyüme trendine yaklaştırarak, büyüme aralığını en düşük düzeye çekmektir. Genellikle %65-75 oranlarında kapasite kullanım oranı ile faaliyette bulunan bir ekonomide, doğal olarak, olağan büyüme trendi ile fiilî büyüme oranı arasında büyüme aralığı olarak nitelenen bir aralık bulunur.

Ekonomik Dalgalanmaların Nedenleri

Ekonomik dalgalanmalar;

  • Biri ekonominin işleyiş dinamiklerine,
  • Diğeri ise siyasi nedenlere bağlı olarak başlıca iki temel nedenden oluşur.

Diğer bir deyişle, ekonomik istikrarsızlık içsel faktörlerden olduğu kadar, siyasi süreçlere bağlı olarak dışsal faktörlerden de kaynaklanıyor olabilir.

Ekonominin işleyiş dinamikleri, ileriye ait beklentilere bağlı olarak etkilenir ve tüketim ya da yatırım eğilimlerinin değişmesi ile ekonomiyi farklı yönde istikrarsızlığa sürükleyebilir. Örneğin, ileriye ait olumsuz bir beklenti tüketicilerin harcamalarının frenlenmesine neden olabilir. Tüketicilerin harcamalarını kısması piyasa fiyatlarının gerilemesine ve işlerin durgunlaşmasına yol açar. Beklenen satışları yapamayan firmalarda stok mevcudu yükselir, buna bağlı olarak üretim firmalarına yönelik yeni siparişlerde duraksama baş gösterir. Görülmektedir ki, tüketici davranışı üretim aşamasına kadar yansıyarak, üretimin gerilemesine ve oradan da kapasite kullanımında düşüklüğe, tam istihdam koşullarından uzaklaşmaya ve genel sonuç olarak da fiili büyüme oranının büyüme trendinin altında kalarak negatif anlamda büyüme aralığının oluşmasına neden olmaktadır. Açıktır ki, böyle bir durum bir kez tetiklendikten sonra kendi kendini beslemeye başlamakta ve içsel dinamiklerle yükselişe geçmesi kolaylıkla mümkün olmaktadır. Bu durumda oluşan bir ekonomik durgunluktan otomatik çıkışı ancak iki koşulda gerçekleşebilir:

  • Birinci koşulda ekonomik durgunluğun neden olduğu fiyat düşüşleri bireylerde reel balans etkisi yaratabilir ve tüketici talepleri tedricen kıpırdanmaya ve bir noktadan sonra da yükselmeye başlayabilir. Reel balans etkisi, fiyat düşüşleri karşısında bireyin tasarruf depolarının reel değerinin yükselerek bireyin harcama potansiyelini yükseltmesidir.
  • Diğer bir koşul da durgunluğun belirli aşamasında, ileride işlerin açılacağı düşüncesiyle bazı cesur üretici ve/veya perakende firmalarının düşük fiyatlardan yararlanarak üretimi artırıp stoklama yapmaya yeltenmesidir.

Büyüme aralığı pozitif olarak da oluşabilir. Diğer bir deyişle, ileriye yönelik beklentiler olumlu olabilir. Bu durumda ise tüketiciler harcamalarını artırır, firmalar gerileyen stoklarını telafi etmek için üretici firmalara yüksek miktarlarda sipariş verir ve böylece kapasite kullanım oranı yükselerek tam istihdama ulaşılır. Büyüme açığı, bu kez, olağan büyüme trendinin üzerinde pozitif olarak gerçekleşmektedir. İleriye ait beklentilerin olumlu geliştiği ekonomik yükseliş dönemlerinde tüketicilerden önce perakende firmaları ve/veya üreticiler de fiyatların daha fazla yükselmesini beklemeden, pahalı dönemde satmak üzere nispi olarak ucuz dönemde stoklama yapmak amacıyla üretimi ve stokları artırmaya gayret edebilirler. Ancak, söz konusu genişletici faaliyetler sürdükçe fiyatlarda önceleri düşük eğilimle, sonraları giderek yükselerek artan tempoda yükselme görülür. Fiyatlarda yaşanan yükselmeler tüketicilerde reel balans etkisi ile talep hızının düşürülmesini tetikleyerek, sürecin satıcı ve üretici firmalara doğru yansımasına yol açabilir. Böylece, ekonomik yükseliş döneminden geriye dönüş başlamıştır. Ekonomik yükseliş döneminden geriye dönüş süreci sonucunda ise yükseliş dönemlerinde açılmış olan yeni iş yerleri ya da ek üretim tesisleri devre dışı kalabilir.

Ekonomik istikrarsızlığa neden olan dış faktör ise sürece yapılan iradi siyasi müdahalelerdir. Genellikle seçim dönemleri yaklaşırken iktidar partileri, ellerindeki kamusal imkânlarla ekonomiye müdahale ederek canlılık yaratmaya, böylece seçim sonucunu etkilemeye çalışırlar. Çoğu zaman iktidarlar seçimi izleyen dönemde harcamalarda kısıntı yaparak, seçime yaklaşan dönemde harcama artışını karşılayabilecek kapasite oluşturmaya çalışırlar. Diğer bir deyişle, bütçe tahsislerinin kullanımı seçim öncesine çekilerek, seçmen tercihleri etkilenmeye çalışılır.

Siyasi konjonktür, seçmen tercihlerini etkilemeye yönelik olarak kamu harcamalarının seçim arifesine yoğunlaştırılması ile pozitif gelişme aralığı oluşumuna verilen addır.

Ekonomik Dalgalanmaların Önlenmesine Yönelik Maliye Politikaları

Ekonomik istikrarsızlığın neden olduğu büyüme aralığı her iki koşulda da ekonomik etkinsizlik yarattığından ve otomatik olarak denge düzeyine gelmede güçlük bulunduğundan para ve maliye politikası araçları ile kamusal müdahale gerekli görülmektedir. Ekonomik dalgalanmaların önlenmesine yönelik olarak maliye politikası ile ilgili iki yaklaşım söz konusudur:

  • Otomatik istikrar sağlayıcılar ve
  • İradi maliye politikası.

Ekonomik Dalgalanmaların Önlenmesinde Otomatik İstikrar Sağlayıcılar

Otomatik istikrar sağlayıcılar kamusal müdahale olmadan kamu harcama ve gelir sisteminin esnekliğine bağlı olarak bütçe sisteminin ekonomide istikrarı sağlama yönünde etki oluşturan yapılardır. Fonksiyonel maliye olarak da anılan bu sistemde harcama ve vergi yapısı ekonomik koşullara karşı hassas olduğundan ekonomik gelişme dönemlerinde pozitif büyüme aralığında fazla oluşturularak ekonomiye fren yaptırılmakta, daralma dönemindeki negatif büyüme aralığında ise açık verilerek ekonomiye ivme sağlanmaktadır. Sistem şöyle çalışmaktadır: Örneğin, ekonomik durgunluk dönemlerinde gelirler gerilediğinden vergi gelirleri azalır, buna karşın bütçeden yapılan tahdidi ödeneklerin gerilememesi yanında, sosyal nitelikli harcamalar da yükseldiğinden bütçe açığı oluşur. Oluşan bütçe açığı milli gelir üzerinde çarpan etkisi ile yükseltici etki yapar.

Ekonomik Dalgalanmaların Önlenmesinde İradi Maliye Politikası

Otomatik istikrar sağlayıcılar ufak büyüme aralığı oluşan hafif istikrarsızlıklarda etkili olabilir iken, daha büyük büyüme aralığı oluşturan derin dalgalanmalarda etkili olamaz. Israrlı ve uzun süren istikrarsızlıklarda iradi maliye politikasının devreye sokulması kaçınılmazdır. İradi maliye politikası uygulamasında, istikrarsızlığın şekline göre kamu harcama ve gelir sistemlerinde değişiklikler yapılarak gelişme aralığının kapatılmasına çalışılır. Söz konusu müdahale yapılırken oluşan fiyat ve faiz değişiklikleri, uygulanan kur politikasına bağlı olarak döviz kurunu ve ödemeler dengesini de etkileyerek, kur politikasına göre farklı sonuçlar oluşturur.

Sabit Döviz Kuru Sisteminde

Ekonomik istikrarsızlık durumunda uygulanan maliye politikası milli geliri değiştirirken, fiyat değişiklikleri oluşturarak dış ticareti de etkilediğinden net sonuç, döviz kuru politikalarına göre farklı oluşmaktadır. Ünite 3’te belirtildiği gibi, sabit döviz kuru politikasında kur piyasa koşullarına bırakılmayıp, Merkez Bankası kararları ile saptanır, ancak belirli aralıklarda değiştirilir. İradi maliye politikası önlemleri kaçınılmaz olarak ülke içinde fiyatları değiştirirken, dövizin resmi ve piyasa fiyatı arasındaki fark, dış ticaret hacmini etkilemektedir. Sabit kur sisteminde uygulanan genişletici ve daraltıcı maliye politikalarının bir kısım etkileri diğer ülkelere yayılırken, içteki etki dışa yayılan etki kadar zayıflamaktadır. Söz konusu etkiler, sermaye hareketlerinin olmadığı durumda ortaya çıkmaz.

Sermaye hareketlerinin serbest olduğu durumda ise sınırlı olarak kısa süreli olup, sabit kurun korunması işlevi ile yükümlü Merkez Bankası işlemleri sonucunda orta ve uzun dönemde kaybolmaktadır. Bu süreç sermaye hareketlerinin sınırlı ya da serbest olmasına bağlı olarak farklı mekanizmalarla ve farklı zaman boyutlarında ortaya çıkar. Kur denetiminin doğrudan Merkez Bankası transferlerine bağlı olduğu durumda döviz işlemlerinde piyasa fiyatlarını resmi kura eşitleyebilmek için döviz işlemlerinde resmî kur fiyatının üzerine, duruma göre, vergi veya sübvansiyon uygulanır. Örneğin, genişletici maliye politikası uygulamasında ithalatın artıp döviz fiyatının yükseldiği durumda resmi kur üzerine vergi uygulaması yapılarak fiili döviz fiyatı piyasa fiyatına yaklaştırılmaya çalışılır. Daraltıcı maliye politikası döneminde ise ihracat artıp içeride yaşanan döviz bolluğunun kuru bozma etkisi, dövizin ulusal paraya dönüştürülmesinde resmi kur uygulanarak telafi edilir.

Sermaye hareketlerinin serbest olduğu durumda ise resmî kur yanında piyasa fiyatı da oluşacağından, sabit kuru korumaya yönelik Merkez Bankası’nın işlevi daha karmaşık ve zamana yayılı olarak ortaya çıkar.

Genişletici maliye politikası uygulamasında artan ithalat ve buna bağlı olarak döviz fiyatı yükselme eğilimine girerken Merkez Bankası’nın piyasaya döviz sürmesi ve ulusal parayı piyasadan çekmesi sonucunda, kur eski düzeyine dönerken para tabanı daralmış ve maliye politikasının etkisi zayıflamış olmaktadır.

Daraltıcı maliye politikası uygulamasında ise gerçekleşen ihracatın oluşturduğu düşük döviz fiyatının eski düzeyine çekilebilmesi için bu kez Merkez Bankası döviz alımı yaparak piyasaya ulusal para sürer. Piyasaya sürülen para bu kez de daraltıcı politikanın etkisini zayıflatır.

Her iki durumda da Merkez Bankası açık piyasa işlemlerine girişerek ikinci bir işlemle maliye politikalarının ilk aşamadaki hedefini yeniden belirleyebilir. Ancak böyle bir yaklaşım sürecin yeniden başlatılmasına neden olabileceğinden, genellikle olan durumla yetinilmektedir. Merkez Bankası’nın ithalat ve ihracat artışlarının etkilerini ortadan kaldırmaya yönelik bu işlemleri para politikası alanına girmektedir. Ekonomik amaç ve hedeflere göre, Merkez Bankası açık piyasa işlemleri yoluyla döviz akışına bağlı olarak ulusal para tabanını değiştirerek politikanın etkisini en yüksek düzeyde tutma yoluna gidebilir.

Kamu harcamalarının ağırlıklı olarak yoksul ve düşük gelirli kesimlere yapılıyor olması, vergilerin de aynı paralelde, ağırlıklı olarak, düşük gelirliler üzerindeki yüklerin hafifletilmesi şeklinde yapılması durumunda toplumun marjinal ithalat eğilimi çok düşük, hatta sıfıra yakın olarak gerçekleşiyor olabilir. Bu durumda, maliye politikasının ekonomiyi genişletme etkisinin tam sonucu alınabilir ve döviz kurunda ve dış ödemeler dengesinde ciddi bir sorun yaşanmıyor olabilir. Yukarıdaki açıklamaların ikinci önemli kabulü de Merkez Bankasının kuru sabit tutabilecek düzeyde döviz stokuna sahip olduğudur. Sermaye hareketlerinin serbest ya da kısıtlı olduğu her iki durumda da kurun sabit tutulabilmesi açısından Merkez Bankası birinci derecede rol sahibidir.

Esnek Döviz Kuru Sisteminde

Esnek döviz kuru sisteminde döviz fiyatı piyasada beliren arz ve talebe göre şekillenir. İthalatın yükseldiği dönemde kur yükselir, ihracatın yükseldiği dönemde ise kur geriler. Her iki durumda da kur piyasada belirlenir. Ancak aşırı kur oynamalarının ekonomide oluşturabileceği olumsuz etkileri en aza indirebilmek için Merkez Bankası döviz kurunu belirli bir bandın içinde tutabilir.

Esnek kur sisteminde uygulamaya konulan genişletici maliye politikası gelir artırıcı etkisiyle ithalatı tetikleyerek döviz fiyatını yükseltebilir. Yükselen döviz fiyatı karşısında Merkez Bankası tepkisiz kalır fakat ticaret açığı oluşabilir.

Genişletici politika sonucunda yükselen ticaret açığı, iç ekonomide gelirlerin yükselmesinin bir bölümünün dış ekonomilere yayılması sonucu yükselen döviz fiyatı ile frenlenmektedir.

Daraltıcı maliye politikasında ise ters yönde etki görülür. Daraltıcı maliye politikası iç ekonomide fiyatların gerilemesine neden olurken ihracat yükselir ve ticaret fazlası oluşur. Ancak bu durumda da serbest sermaye hareketleri döviz fiyatının düşmesi ve ulusal para değerinin yükselmesi yönünde etki oluşturarak dış ticareti eski düzeyine doğru frenleyebilir. Sabit döviz kuru sisteminde, Merkez Bankasının döviz rezervlerinin erimesi pahasına da olsa, politika etkisinin dış ekonomilere yansıma şiddeti, esnek kur sistemindekine göre daha yüksek olur. Esnek kur sisteminde ise maliye politikası sonuçlarının kur oynamaları ile tamponlanması, süreç üzerinde frenleme etkisi oluşturduğundan, politikanın etkinlik derecesi daha hafif olmaktadır.

Ekonomik Dalgalanmaları Önleyici Maliye Politikasının Sınırları

Maliye politikası kamu bütçesi kanalı ile ekonomiye müdahale yöntemini ifade etmektedir. Kamu harcamaları ya da kamu gelir sistemi ile ekonomiye müdahale, kaçınılmaz olarak, fiyatlar üzerinde etkili olarak, politikanın amacına ulaşmada zayıflık oluşturur. Örneğin, genişletici maliye politikası fiyatların yükselmesi nedeniyle hem iç ekonomide büyümenin hızını keser hem de dış ticaret ve ithalat yolu ile politikanın etkisini dış dünyaya taşır.

Uygulanan politikaların sonucunda tam etkinliğin sağlanamamasını bir olumsuzluk olarak görmek yerine, uygulanan politikanın reel alandaki zorlanmasının parasal alanda yansıması olarak algılamak ve yorumlamak daha doğru olur. Örneğin, genişletici maliye politikası uygulaması çerçevesinde yoğun kamu yatırım harcamaları yapılmaktadır.

Her yatırım harcamasında olduğu gibi kamu yatırım harcamasında da ilk etki parasal genişleme olup yatırımın kapasite artışı zamanla ortaya çıkmaktadır. Bu durumda paranın miktar teorisi çerçevesinde ilk olarak ekonomide nominal gelirler yükselir.

Yükselen gelirlerle piyasaya yansıtılan talep var olan ve/veya anında genişletilebilen üretim kapasitesi ile karşılanabiliyorsa fiyatlar yükselmez ve dış ticaret dengesi sarsılmaz. Bunun tersi durumda, yükselen nominal gelirlerin piyasaya satın alma gücü olarak çıkması karşısında talep var olan ve/veya anında genişletilebilecek üretim kapasitesi ile karşılanamıyorsa fiyatlar yükselir ve ithalat artarak döviz kurunu yukarı çeker.

Kurun değişmesi uygulanan maliye politikasının nominal sonuçlarının reel ekonominin karşılama imkânlarını aştığını gösterir. Bu nedenledir ki ithalat büyümekte ve ticaret açığı oluşmaktadır. Böyle bir gelişme sürecinde kurun ayarlanarak devalüasyon yapılması ve içeride fiyatların yükselmesi ise nominal büyümenin reel alana yansıtılamadığı anlamına gelir.

Her koşulda maliye politikasının etkinliğinin sağlanması kesinlikle yanında para politikası araçlarının devreye sokulmasını gerektirmektedir. Merkez Bankası’nın döviz rezervi tutması, gerekli koşullarda piyasaya döviz vererek ya da fazla dövizi piyasadan çekerek kuru ayarlaması maliye politikasının başarısı için kaçınılmaz zorunluluktur. Aksi halde, maliye politikasının etkinliği zayıflayacağı gibi, aynı zamanda ticaret dengesi sarsılabilir, döviz stokları erir ve iç dengeyi sağlama endişesi yaşanırken dış dengesizlikle baş başa kalınır.

Özellikle sermaye hareketlerinin serbest olduğu koşullarda maliye politikası uygulaması sonucunda faiz oranında görülen oynamalar da politikanın etkinliği üzerinde olumsuz etki yaratabilir.

Ekonomik dalgalanmalarda uygulanacak maliye politikasının başarısı, ekonomik sorunlara nitelik, zamanlama ve şiddet açılarından isabetli tanı koymayı gerektirmektedir.

  • İlk olarak yaşanan istikrarsızlık sorunu ya da ekonomik dalgalanmaların niteliği ve nedeni iyi tanımlanmalıdır. Yaşanan bir durgunluğun üretim sürecinde bir darboğazdan mı yoksa talep yetersizliğinden mi ya da giderek derinleşen bir kapitalist krizden mi kaynaklanıyor olduğu net bir şekilde tanımlanmalıdır. Yaşanan durgunluk üretim faktörlerinde bir darboğazdan kaynaklanıyorsa uygulanan genişletici maliye politikası sorunu çözmez fakat gelir dağılımını bozarak büyük adaletsizliklere neden olur.
  • İkinci olarak yaşanan istikrarsızlığa müdahalede zamanlama çok önemlidir. Müdahalede zamanlama hatası başarı bir yana, istikrarsızlığı şiddetlendirebilir. Örneğin, ekonomik durgunluk aşamasında uygulanacak genişletici maliye politikasının geç kalınarak ekonominin kendi denge mekanizmalarıyla yükselişe geçtiği bir zamanda uygulanıyor olması, sistemi enflasyonist baskı alanına taşıyabilir. Tersi durum da söz konusudur. Örneğin, enflasyonist eğilimlerin giderilmesine yönelik baskılayıcı maliye politikası uygulamasının geç kalması durumunda, kendi frenleme mekanizmaları ile zaten inişe geçmiş olan bir ekonomi durgunluğa sürükleniyor olabilir. Bu nedenle, politikanın uygulama aşamasının isabetli seçilmesi önemli bir koşuldur.

Maliye politikasının başarılı olmasında diğer bir unsur da uygulanacak tedavi dozunun iyi ayarlanmasıdır. Örneğin, hafif bir enflasyonist baskı durumunda ağır bir geriletici maliye politikası ya da hafif bir durgunluk döneminde ağır bir genişletici maliye politikası kesinlikle başarılı sonuç oluşturamaz.