MALİYE POLİTİKASI I - Ünite 7: Maliye Politikası ve Çevre Sorunları Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: Maliye Politikası ve Çevre Sorunları

Giriş

Çevre sorunları, insanların üretim ve tüketim faaliyetleri ile beraber ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle insan faaliyetlerinin sınırlandırılması ile ancak çevre sorunlarını sınırlandırmak mümkün olabilir. Çevre sorunlarının nedenleri arasında sanayileşme, kentleşme, göçler, yanlış tarım uygulamaları sayılabilir. Hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, gürültü ve görüntü kirliliği, radyoaktif kirlilik, koku kirliliği gibi kirlenme çeşitleri çevre sorunlarını oluşturmaktadır.

Çevre ve Ekonomi

Bütün canlıların üzerinde yaşamlarını sürdürdükleri dış ortama çevre denilmektedir. Canlı ve cansızların kendiliğinden oluşan iş birliği ile yaşamları çevre denen doğal dış ortamda gerçekleşmektedir. Çevre doğallığını koruduğu sürece canlılarla olan iş birliği yürümektedir. Genel olarak, toprak, hava ve sudan oluşan çevre, canlıların yaşamlarını sağlayan faktörlerin bileşiminden oluşmaktadır. Çevrenin doğal durumunun korunması, havanın kirlenmemesini, suların ve su kaynaklarının temiz olmasını ve kirlenmemesini, toprağın, tarım alanlarının temiz tutulmasını ve atıkların usulüne uygun yok edilmelerini gerekli kılmaktadır. Çevrenin belli bir taşıma kapasitesi bulunmaktadır. Çevrenin, ekonomik faaliyetlere bağlı olarak ortaya çıkan atıkları kendiliğinden yok etmesi gücüne tasıma kapasitesi denilebilir. Çevrenin kendi kendini yenilemesi olarak da ifade edilen bu temel niteliği ile uyumlu ekonomik faaliyetler olumsuz dışsallık oluşturmamaktadır. Ekonomilerin kar odaklı olması, teknolojik ilerlemeler çevreyi kirletmektedir ve bunun sonucu olarak çevreyi olumsuz etkilerin dikkate alınması gerekli hale gelmiştir.

Çevre Sorunlarının Nedenleri

Çevre sorunları, çevreyi oluşturan unsurların yapısında meydana gelen olumsuz değişimler olarak tanımlanabilir. Çevrenin geleneksel temel unsurları hava, su ve topraktan oluşmaktadır. İnsanların türlü faaliyetleri sonucunda çevrenin sahip olduğu bu değerli varlıkların değişimi ile sorunlar ortaya çıkmaktadır. Çeşitli faaliyetlere bağlı olarak oluşan katı, sıvı, gaz, ses, görüntü ile hava, su ve toprağın kirlenmesi ya da insanların yaşam kalitesinin olumsuz etkilenmesi çevre kirliliği olarak ifade edilebilir. Sorunların kaynağında esas olarak insan unsuru vardır. İnsanlar yüzyıllar boyu çevresel değerleri kullanırken gelecek kuşaklara bırakacakları çevrenin niteliğinin değişebileceğini düşünmemiş, normal ölçüyü kaçırarak ortak bir varlık olmasının da etkisi ile çevreyi aşırı kullanmışlardır. Çevre sorunlarını oluşturan önemli faktörler arasında endüstrileşme, kentleşme, nüfus artışı ve hareketleri, doğanın yanlış ve aşırı kullanımı sayılabilir. 18. ve 19. Yüzyıllarda sanayi devriminin başlaması ile tarım sektöründe çalışanlar azalmış, insanlar sanayi sektöründe çalışmaya başlamışlardır. Açılan her fabrika çevreyi kirletmeye başlaması, tarım kesiminden şehirlere göçler, kentlerin büyümesi çevre sorunlarının oluşumunu hızlandırmıştır.

Çeşitli Çevre Sorunları

Sanayileşme, kentleşme, göç, nüfus artışı, doğal varlıkların yanlış kullanımı ve diğer nedenlere bağlı olarak çok çeşitli çevre sorunları ortaya çıkmaktadır. Çevre bütün insanlar için ortak bir varlıktır. Bu nedenle çevrenin etkilenmesi, türüne de bağlı olarak yerelden küresel düzeye doğru sınırları asan sorunlar oluşturmaktadır. Aşağıda önemli görülen bazı çevre sorunları hakkında bilgi verilmektedir.

Hava Kirliliği

Hava bir çevresel değer olup saf kamu malı olarak kabul edilmektedir. Hava atmosferi meydana getiren gazlardan oluşmaktadır. Hava tüm canlıların yaşam kaynağıdır ve bu nedenle de havanın değişimine izin verilmemesi gerekmektedir.

Havanın niteliğinin bozulması, kaynağı belli olan ve olmayan (hareketli) kirleticilerin havaya karışımı ile oluşmaktadır. Havaya karışan kirletici unsurlar ile birlikte onların atmosferde geçirdikleri çeşitli kimyasal tepkimeler havanın niteliğini etkilemektedir. Kirleticilerin yoğunluğu belli bir düzeyi aştığında ise canlılara zarar verici hâle gelmektedir. Diğer bir deyişle hava kirliliği, atmosferde oluşan toz, gaz, duman, su buharı, koku gibi kirleticilerin insanlara ve diğer canlılara zarar verici hâle gelmesidir. Hava kirliliği sınırları asan bir uluslararası sorun olup onunla etkin mücadele için uluslararası düzeyde ortak politikalar oluşturmak ve uygulamak gerekmektedir.

Hava kirliliğinin nedenleri arasında kentleşme ve sanayileşme vardır. Kentleşme ile birlikte nüfus yoğunluğu artmakta, gece kondular yaygınlaşmakta, kalitesiz yakıt kullanılmaktadır. Kirli hava insan sağlığını etkilemekte, çeşitli solunum yolları hastalıklarına, akciğer kanserine ve diğer psikolojik sorunlara yol açmaktadır. Hava kirliliği aynı zamanda da yaban hayatı, bitkileri ve biyolojik çeşitliliği giderek daha fazla etkilemektedir. Atmosferde biriken gazlar sonucu da sere etkisi yaratmakta ve küresel ısınma sorununa sebep olmaktadır.

Su Kirliliği

Su hayatın ana kaynağıdır. Suyun olmadığı yerde hayatın devamı mümkün değildir. Su sorunu, suyun kirlenmesi, temiz içme suyu kaynaklarının giderek azalması ve kirlenmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. Diğer çevre sorunlarının etkisi ile su kaynakları giderek azalmaktadır. Bu durum bütün canlıları ilgilendiren temel bir sorun olarak görülmektedir.

Okyanusların, denizlerin, göller ve kara sularının temiz tutulması ya da kirlilik düzeylerinin belli bir değeri aşmaması için önlemlerin ulusal ve uluslararası düzeyde alınması gereklidir. Su kirliliği, su kaynaklarının kullanılmasını bozacak veya zarar verme derecesinde kalitesini düşürecek biçimde içinde organik, inorganik,radyoaktif veya biyolojik her hangi bir maddenin bulunmasıdır. Su kirliliği su kaynaklarının bulunduğu bütün alanlar için geçerli olan bir sorundur. Okyanusların ve yeraltı sularının kirlilikten etkilenmediği ya da yeterli düzeyde önemsenmediği günler geçmişte kalmıştır. Suyun olduğu her yerde kirliliğin oluşabileceği göz önüne alınarak, suyun temiz tutulması için önlemlerin alınması gerekmektedir. Su kirliliği genel olarak tarımsal faaliyetler, sanayileşme ve yerleşim yerlerindeki atıklardan meydana gelmektedir.

Tarımsal faaliyetlerde kullanılan ilaçların suya karışması, yerleşim yerlerindeki evsel atıklar ve kanalizasyonlar su kirliliğine neden olmaktadır. Suyun kirlenmesine etki yapan kaynaklar arasında kimyasal, fiziksel. Biyolojik ve radyoaktif kirlilikler yer almaktadır. Sulara karışan organik ve inorganik maddeler suyu kirletmektedir. Fiziksel kirlenme, suyun görüntüsü, kokulara sebep olmakta, biyolojik kirlilik ise bakteri üretmekte insan ve diğer canlıları etkileyen kirliliktir. Su kirliliği doğal yaşama da zarar vermekte, su kaynaklarına karışıp salgın hastalıklara yol açmaktadır.

Toprak Kirliliği

Toprak temel çevre değerlerindendir ve canlı doğal kaynakların varlığını sürdürebilmesi için hava ve su ile birlikte vazgeçilmez, cansız doğal bir kaynaktır. Toprak her şeyden önce bir üretim faktörüdür. Toprağın doğal fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için niteliğinin bozulmaması ya da kirletilmemesi gerekir. İnsanların türlü faaliyetleri ile toprağın kirlenmesi giderek yaygınlaşmaktadır. Toprak kirliliği, insanların faaliyetlerine bağlı olarak toprağın fiziksel, kimyasal, biyolojik ve jeolojik yapısının bozulması olarak ifade edilebilir. Toprak, yanlış tarımsal teknikler, usulüne uygun olmayan gübre ve ilaçlamalar, sanayi atıkları, evsel atıklar, zehirli ve tıbbi atıklar yolu ile kirlenmektedir. Erozyon ile de toprak kirliliği oluşmaktadır. Toprağın kirlenmesi ile tarımsal faaliyetler için gerekli alanlar azalmaktadır. Azalan alanlar da kirliliğe maruz kalmaya devam etmektedir. Toprağın kirliliği ile üretilen tarım ürünlerinin niteliği de değişmektedir. Özellikle tarım ilaçlarının toprağa karışarak gıdalar, su ve besin zinciri sonucu insanların sağlıklarını etkilemesi, üzerinde düşünülmesi gereken en önemli faktörlerdendir.

Diğer Kirlilikler

Çevre sorunlarını oluşturan hava, su ve toprak kirliliğinin dışında diğer çeşitli kirlilikler arasında görüntü ve gürültü kirliliği, katı atıklardan kaynaklanan kirlilikler, tehlikeli ve zehirli atıklar, radyoaktif kirlilik, biyolojik çeşitliliğin azalması da vardır. Bu tür kirlilikler sosyal hayatın kalitesini etkilemektedir. Gürültü kirliliği, çalışma ortamında süreklilik oluşturduğunda işitme kayıplarına yol açmaktadır. Yoğun trafik, gürültünün en önemli kaynağını teşkil etmektedir.

Ayrıca sanayileşme ile birlikte, sanayi tesisleri, konut alanları, dar sokaklar, yetersiz otopark alanları, düzensiz alışveriş merkezleri, bakımsız yeşil alanlar, evsel artıklar, bakım onarım, yenileme gibi çalışmalar kirliliği arttırmaktadır.

Çevre Sorunları ile Mücadelenin Önemi

Çevre sorunları insanları, canlıları, doğal çevreyi, cansız varlıkları, kültürel çevreyi değişik düzeylerde etkilemekte, yaşam kalitesini bozmakta ve her geçen gün bu durum artarak devam etmektedir. Çevrenin tahribata uğramaması, kirliliğin önlenmesine bağlıdır. Bu nedenle çevreyi kirleten faaliyetlerin kontrolü, düzenlenmesi, denetlenmesi ile sürdürülebilir bir çevre politikası gerekli görülmektedir. Ekonomik büyüme ve kalkınma politikaları sürdürülebilir bir çevre politikası ile ancak anlamlı ve olumlu sonuç doğurur. Üretim, tüketim, sanayileşme, tarımsal faaliyetler ve d-ger pek çok faal-yet gerçekleştirilirken çevreyi tahrip etmeyecek standartlar geliştirerek bunlara uymak ya da mümkün olan en düşük düzeyde çevre sorunlarına yol açacak politikalar geliştirmek gerekmektedir. İnsanların çevre İle İlişkilerine bağlı olarak ortaya çıkan çevre sorunlarının ekonomik yönleri vardır. Çevre sorunları aslında dışsallık kavramına bağlı olarak bir ekonomik sorun olarak kabul edilmektedir. Çevrenin insanlara ve diğer canlılara sağladığı değerler sınırlı ya da kıtlık özelliğine sahiptir. Bir bireyin faaliyeti çevreyi etkilemekte ve çevreden yarar elde eden potansiyel aktörlere daha farklı ve muhtemelen, eylemden önceki çevrenin durumuna kıyasla kötü bir çevre bırakmaktadır. Çevre eskiden algılandığı sekli ile artık bir serbest mal niteliği taşımamaktadır. Ekonomi biliminin negatif dışsallık olarak nitelediği bu durum nedeniyle bazı çözüm yolları geliştirilmiştir. Negatif dışsallık, bir ekonomik birimin faaliyetinin başka ekonomik birimleri, fiyat sistemi dışında olumsuz etkilemesi olarak tanımlanabilir. Bu açıdan bakıldığında, çevre sorunlarını oluşturan faaliyetler birer negatif dışsallık sorunudur. Yoğun trafik nedeni ile ortaya çıkan gürültü, görüntü ve zaman israfı yan ürün olarak ortaya çıkmaktadır. Bir fabrikanın atıklarını doğaya serbestçe salması bir dışsallık sorunu oluşturmaktadır. Bu nedenle çevre sorunlarının özü negatif dışsallıkların ortaya çıkması ile oluşmaktadır. Negatif dışsallıkların varlığı ile piyasa mekanizması etkin işlememekte, başarılı kaynak tahsisi yapamamaktadır. Ekonomik birimler, tüketim ya da üretim faaliyetlerinin ortaya çıkardığı sonuçların bir kısmını (maliyetleri) topluma yüklemektedir. Diğer bir deyişle negatif dışsallık, bir üreticinin üretim maliyetinin bir kısmını topluma yaymaktadır. Kimyasal bir ürün üreten bir üretici ya da firma, üretim atıklarını serbestçe doğaya ya da yakındaki bir nehre boşalttığında atıkların miktarına, yoğunluğuna, türüne bağlı olarak o bölgedeki diğer insanlar ve canlılar olumsuz etkilenir. Örneğin, nehirde balıkçılıkla geçimini sağlayan pek çok balıkçı suyun kirlenmesine bağlı olarak balık yakalamada zorlanabilir. Balıkların kirli sudan dolayı hastalanması, onları tüketenleri de hasta edebilir. Bu kirlenmenin, içme suyu kaynaklarına karışması hâlinde bölgedeki insanlar etkilenebilir. Görsel olarak suyun kirliliği ölçüsünde görüntü kirliliği ve oluşturduğu koku hissedildiğinde koku kirliliği de oluşur. Ayrıca tarımsal sulama yapanların da bu sudan etkilenmeleri mümkündür. İste bu tür topluma yayılan etkilenmelerin bedelini firma sahibi karşılamamaktadır.

Çevre Sorunlarının Çözümünde Kullanılan Araçlar ve Politikalar

Çevre sorunlarının yaygınlaşması nedeniyle 1972 yılında Stockholm’da ilk uluslararası çevre toplantısı gerçekleştirilmiş ve toplantıda alınan kararla Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) oluşturulmuştur. Konunun önemi üzerine 1983 yılında Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu kurulmuş ve ülkelerin ekonomik kalkınma politikalarının oluşumunda çevre hedeflerinin dikkate alınması ve sürdürülebilir kalkınmanın sürdürülebilir çevre politikaları ile mümkün olacağı ileri sürülmüştür. Sınırı aşan boyutları olan çevre sorunları ile mücadelede uluslararası iş birliği olmadan sorunları çözmek mümkün olamamaktadır. Bu nedenle uluslararası çevre sorunları ile mücadele için uluslararası iş birliği ve uluslararası örgütlerin oluşturularak bu alanda etkin politikalar geliştirilip uygulanması gerekmektedir.

Çevre sorunları ile mücadelede piyasa mekanizması sınırlı olarak işlemektedir. Coase teorisi ile ifade edilen dışsallıkların varlığında tarafların sayısının az olması, işlem maliyetinin olmaması durumunda tarafların pazarlık yaparak sorunu çözüme kavuşturması mümkün görünmektedir. Ancak pazarlık usulünün çözüm üretmesi için mülkiyet haklarının tam tesis edilmesi gerekir. Oysa çevre sorunlarının bir tarafında sorunu oluşturan birey ve firmalar yer alırken diğer tarafında oluşan sorunlardan etkilenen fazla sayıda insan vardır. Mülkiyet hakları tam tanımlı değil, ortak mülkiyet söz konusudur. Bu nedenle çözüm oluşturmak için devletin taraf olması gerekir.

Piyasa Çözümleri

Piyasa çözümleri olarak çevre sorunları ile başlıca mücadele araçları Coase teorisi ve sosyal kurumlardır.

Coase teorisi çevre sorunlarının piyasa mekanizması içinde çözüme kavuşabileceğini ileri süren bir görüş olarak ifade edilebilir. Coase teorisine göre, bir faaliyeti yapan (üreten ve dolayısıyla çevreye zarar veren) ve bu faaliyetten olumsuz etkilenen tarafların sayılarının az olması ve pazarlık yapabilme maliyetlerinin ihmal edilebilir düzeyde olması hâlinde tarafların bir araya gelerek kamu müdahalesine gerek olmaksızın, etkin bir çözüm oluşturabileceğini öngörmektedir.

Sosyal Kurumlar

Çevre sorunlarının oluşumunu engelleyen ya da sınırlandıran piyasa çözümlerinden biri de sosyal kurumlar olarak tanımlanan toplumun değer yargılarının kullanılmasıdır. Ayıplama, hoş karşılamama, toplumsal ya da mesleki veya sektörel baskılar sınırlı da olsa sonuç verebilir.

Kamu Sektörü Çözümleri

Çevre sorunları ile mücadelede kamu sektörünce gerçekleştirilen düzenlemeler bağlamında vergileme, sübvansiyon, pazarlanabilir kirletme hakları, mülkiyet haklarının tesisi ve yasal düzenlemeler yer almaktadır.

Vergileme

Vergi kamu sektörünün kullandığı en güçlü politika araçlarından biridir. Vergi, çevre sorunlarını oluşturan firmaların üretim faaliyetlerini sınırlandırmak üzere Pigou tarafından 1920 yılında önerilmiştir. Bu vergi karbon ya da kirliliği önleme vergisi olarak ifade edilmektedir. Araçların emisyon salınımları yolu ile hava kirliliğine ve küresel ısınmaya yol açmaları nedeniyle petrol ürünlerine vergi konularak araç kullanımını sınırlandırmayı hedefler. Bu durumda çevreye verilen zararın kesin olarak hesaplanması ve verginin sadece onlar üzerinden alınması gerekmektedir. Bu görüşe göre çevre sorunları sadece vergi politikası yolu ile çözümlenmektedir. Ülkemizde çevre sorunlarını önlemek için petrol ve türevleri ile motorlu taşıtlar üzerinden alınmakta olan özel tüketim vergisi, motorlu taşıtlar vergisi, çevre temizlik vergisi sayılabilir.

Sübvansiyon

Sübvansiyon politikası ile vergiye benzer sonuçlar alınabilir. Sübvansiyon, firmaların belirli davranışta bulunmaları karşılığında birim üretim üzerinden hesaplanan bedellerin firmalar tarafından ödenmesinden oluşmaktadır. Çevre dostu sayılan teknolojik ürünlere teşvik olarak sübvansiyon verilmesidir.

Pazarlanabilir Kirletme Hakları

Pazarlanabilir kirletme haklarının satılması çevre sorunlarını sınırlandırmayı amaçlar. Devlet kabul edilebilir kirlenme sınırlarını tespit ederek firmalara kirlenme hakkını satabilir. Elde edilecek gelirler kamu hizmeti finansmanında kullanılabileceği gibi çevre temizli ilgili finansmanda da kullanabilir.

Mülkiyet hakkının Tesisi

Çevre sorunlarının bazıları yerel nitelikteki faaliyetlerden oluşan negatif dışsallıklardır. Kirletilen alan üzerinde mülkiyet hakkı oluşursa, mülkiyet hakkını elinde bulunduran kişi ya da firma kirlenmeye neden olan faaliyetleri engelleme ya da tazminat talep etme hakkına sahip olacaktır. Bu şekilde de zararlı faaliyetlerin sınırlandırılması mülkiyet hakkı ile mümkün olabilir.

Yasal Düzenlemeler

Çevre sorunları ile mücadelede başarılılığa uğramasına bağılı olarak, piyasa başarısızlığı giderici ve piyasa mekanizmasının işlemesine imkân veren politikalar kullanılabilir. Yasal düzenlemeler çevre sorunlarına yol açan faaliyetlerin standartlarını belirleyen, bu standartlara uymayanları cezalandıran, çeşitli kirletme yasakları koyan emir, yasak, sınırlama, izin onay, ruhsatlar ve yol gösterici kurallardan oluşmaktadır.

Ülkemizde çevre ile ilgili 1982 anayasası 56. Maddesinde “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlını korumak ve çevre kirlenmesi önlemek Devletin ve vatandaşların asli görevidir.” 2872 sayılı Çevre Kanunu 3. Maddesinde çevrenin korunması, iyileştirilmesi ve kirliliğin önlenmesine ilişkin genel ilkeler belirlenmiştir. Bunlar arasında sürdürülebilir kalkınma ve kirleten öder ilkesi vardır. Ayrıca bu politikalarda uyulması zorunlu standartlar, vergi, harç, katma payı yenilenebilir enerji kaynaklarının ve temiz teknolojilerin teşvikleri de kullanılacağı belirtilmiştir.