MALİYE POLİTİKASI I - Ünite 1: Maliye Politikasının Makroekonomik Temelleri Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 1: Maliye Politikasının Makroekonomik Temelleri
Giriş
Makroekonomi büyük ölçüde John M. Keynes’in çalışmalarına dayanır ve toplam milli hasılayı belirleyen faktörleri inceler.
Keynesyen Makroekonomi ve Mal Piyasasında Denge
1930’larda etkili olan ekonomik bunalıma kadar kabul gören klasik yaklaşıma göre piyasa dinamikleri dengeyi kendiliğinden sağlar.
Mal ve Hizmet Alımına Yönelen Kamu Harcamaları ve Çarpanı: Basit Keynesyen milli gelir modelinde gayri safi milli hasılanın parasal değeri (Y), bir ekonomideki toplam mal ve hizmet talebinin parasal değerine eşittir. Bu da, harcama cinsinden gayri safi milli hasılaya denk düşer. Bir ekonomide üretilen mal ve hizmetler, ya hane halkı tarafından tüketim amacıyla satın alınır (C) ya da firmalar tarafından yatırım amacıyla satın alınır (I). Bunların dışında kamu sektörü de bu mal ve hizmetleri kamu hizmeti vermek veya kamu yatırımı yapmak amacıyla satın alır (G). Dışa kapalı bir ekonomide Y cebirsel olarak aşağıdaki şekilde ifade edilir:
Y= C + I + G
C= C
0
+ c Y
d
Y
d
= Y – T
0
C 0 , otonom tüketim, c, marjinal tüketim eğilimi, Y d , kişisel kullanılabilir geliri göstermektedir. Marjinal tüketim eğilimi kullanılabilir kişisel gelirdeki değişikliğin tüketim miktarında meydana getirdiği değişikliktir. Marjinal tüketim eğilimi sıfır ile bir arasında bir değer olduğu varsayılmaktadır.
Parasal gayrisafi milli hasılanın (Y) denge değeri şudur:
Y = 1 / 1-c ( C 0 + I 0 + G 0 – c T 0 )
1/ (1-c) kamu harcamaları çarpanı olarak adlandırılmaktadır.
Buna göre mal ve hizmet alımına yönelen kamu harcamalarındaki (?G0) bir değişikliğin gayri safi milli hasılanın denge değerinde yaratacağı bir değişiklik şu şekilde ifade edilecektir:
?Y = 1/ (1-c) ?G0
Transfer Harcamaları ve Çarpanı: Transfer harcamaları, yapıldıkları anda mal ve hizmet alımına yönelmeyip kişisel gelir üzerinden talebe dönüşür. Yan_ vergiler kullanılabilir geliri azaltırken transfer harcamaları kullanılabilir geliri arttırır. Bu durumda kullanılabilir gelir aşağıdaki şekilde ifade edilir:
Y = 1 / 1-c ( C 0 + I 0 + G 0 – c T 0 + cTr 0 )
Buna göre, transfer harcamalarında meydana gelen b_r artısın gayri safi milli hasılanın denge değeri üzerindeki etkisi şu şekilde hesaplanacaktır:
?Y = c / (1-c) ?Tr0
(c/1-c) ifadesi transfer harcamalarının çarpanıdır.
Otonom Vergiler ve Denk Bütçe Çarpanı: Vergi çarpanı, vergilerde meydana gelen değişikliğin gelir düzeyinde yarattığı değişmeyi ölçen katsayıdır. (-c / 1-c) vergi çarpanı olarak adlandırılır.
Kamu harcamaları çarpanı ile vergi çarpanı arasındaki bu fark denk bütçe çarpanı kavramını gündeme getirmektedir.
Ekonomik yapıya göre bu varsayımlardan bir veya bir kaçı geçerli olmayabilir. Ancak genellikle kamu harcamalarının sadece bir bölümü transfer harcamalarına yönelmektedir. Bu harcamaların sadece bir kısmı özel kesime rakip olmakta, kamu sektörünün, üretimden büyük ölçüde çekilmesiyle beraber genellikle özel kesimi tamamlayıcı altyapı yatırımlarına yöneldiği görülmektedir. Sonuç olarak, denk bütçenin beklenen düzeyde olmasa bile bir miktar genişletici (talep arttırıcı) etkisi olduğu kabul edilmektedir.
Gelire Bağlı Vergiler: Gelire bağlı vergilerin dikkate alınması hâlinde çarpan değeri öncekinden farklı olarak [1/1 – c (1 – t)] biçimini almaktadır ve bu çarpan değeri çarpan değerinden daha küçüktür. Bu durumda kamu harcamalarındaki bir artış talebi arttırarak kişisel geliri yükseltmekte, ancak bu artış t oranında vergilendirildiğinden daha az bir kısmı tüketime dönüşmektedir.
Maliye Politikası ve Açık Ekonomi: Keynesyen modele ihracat (X0) ve ithalat (M) dahil edildiğinde gayri safi yurtiçi hasılanın parasal değeri şu şekilde olacaktır:
Y = C + I + G + (X 0 – M)
Bu modelde başka ülkelerin milli gelirine bağlı olan ihracatın otonom olduğu, ithalatın ise ülke gelirine bağlı olduğu varsayılmaktadır. Buna göre, ithalat,
M = mY
Eşitlikteki m, marjinal ithalat eğilimidir. Marjinal ithalat eğilimi, gelir düzeyinde meydana gelen değişikliğin ithalat miktarında meydana getirdiği değişikliktir.
Y = 1 / 1-c ( 1-t) + m ( C 0 + I 0 + G 0 – c T 0 + cTr 0 )
Mal ve Para Piyasalarındaki Eş Anlı Denge: ISLM Modeli
Basit Keynesyen model çerçevesinde yapılan mal piyasası analizinde yatırımların otonom olduğu varsayıldı. Halbuki yatırımların bir kısmı faiz oranı ile doğrudan ilişkilidir. Faiz oranları düşük iken yatırımcıların kredi alarak yatırım yapma eğilimi daha fazla olur.
Değişken yatırımlar ve Mal Piyasası: IS Eğrisi : (I 0 ) Otonom yatırımı ifade eder ancak yatırımlar faiz oranından etkilenir.
Buna göre, faiz oranı ile denge gelir düzeyi arasındaki ilişki (IS egğrisi) hem otonom harcamaların miktarından (A) hem de çarpanın değerinden (a) etkilenmektedir. Otonom harcamalardaki değişme eğrinin pozisyonunu (paralel olarak yukarı-aşağı kaymasını) etiklerken çarpanın değeri eğrinin eğimini (dik veya yatık olmasını) etkilemektedir.
Para Arzı ve Para Piyasası: LM Eğrisi : Faiz oranı para arzı ve para talebinden doğrudan etkilenmektedir. Aşağıda para arz ve talebi dikkate alınarak faiz oranı ve denge gelir düzeyi arasındaki ilişki LM eğrisi ile açıklanmaktadır.
Harcamalardaki değişiklikle uygulanacak maliye politikası IS eğrisi içerisinde temsil edilmektedir. Kamu harcamalarındaki bir artış IS eğrisini sağa hareket ettirerek faiz oranı ve gelir düzeyini arttırmaktadır. Bu harcama artısının faiz oranına ve gelire ne kadar yansıyacağı IS ve LM eğrilerinin eğimine bağlıdır. Örneğin, harcama artısı gelir düzeyini arttırırken işlem güdüsüyle para talebi artar (gelir ile para talebi arasındaki pozitif ilişki). Para talebinin artması faiz oranını arttırır (para arzı sabit iken talebinin artması faiz oranını arttırır). Faiz oranının artması yatırım talebini düşürür (faiz oranı ile yatırımlar arasındaki negatif ilişki). Yatırım talebinin azalması ise gelir düzeyini düşürür. Böylece kamu harcamalarının artması, özel sektör yatırım harcamalarını azaltmaktadır (dışlama etkisi).
Maliye ve para politikası beraber uygulandığında para arzındaki artışlar fiyat düzeyini arttırarak faizleri yükselmesine neden olabilir. Para arzındaki artış fiyat düzeyini arttırırsa reel para miktarı azalacak ve para arzı artışının faizleri düşürücü etkisi sınırlı olacaktır. Fiyatlardaki artış LM eğrisini sola kaydırmakta, faizler yükselmekte ve gelir düzeyi düşmektedir. Maliye ve para politikalarının gelir, faiz ve fiyat düzeylerini etkilemesi sonucu ekonomik aktörlerin gelirleri etkilenmekte, bu etki aktörlerin davranışlarını değiştirerek gelir düzeyini değiştirmektedir. Uygulanacak politika bileşimlerinin makro düzeyde yaratacağı net etki önemlidir.
Toplam Talep-Toplam Arz Modeli
Toplam talep toplam arz modeli, ekonominin zaman içerisinde büyüme çizgisinden neden saptığını açıklamak için önemli bir araçtır. Ekonomik dalgalanmalar, bir ekonomide büyüme çizgisinden sapmaları gösterir ve bu dalgalanmalar aynı zamanda enflasyon ve işsizlik düzeylerini belirler. Toplam talepteki bir kayma, fiyat ve gelir düzeylerini etkiler. Dolayısıyla toplam talep-toplam arz modeli kullanılarak ekonomik dalgalanmaları, enflasyona ve işsizlik ile karşı uygulanabilecek maliye ve para politikalarını analiz etmek mümkündür.
Toplam Talep Eğrisi : Toplam talep eğrisi, bir ekonomide mal ve para piyasalarının es anlı olarak dengede olduğu fiyat düzeyi ve çıktı miktarı bileşimlerini gösterir. Toplam talep eğrisi de mikroekonomideki herhangi bir malın talep eğrisi gibi negatif eğimlidir. Yani fiyat düzeyi düştükçe talep edilen toplam çıktı miktarı artar ya da fiyat düzeyi arttıkça talep edilen toplam çıktı miktarı azalır. Negatif eğimli olan toplam talep eğrisinin neden böyle olduğuna dair üç açıklama yapılabilir: Refah etkisi, uluslararası etki ve faiz etkisi.
Toplam talep eğrisinin bir bütün olarak sağa veya sola kayması, uygulanan maliye ve para politikaları sonucu olabileceği gibi ekonomide ortaya çıkan değişmelerle de mümkündür. Devletin harcamaları arttırarak bir maliye politikası uyguladığını düşünelim. Kamu harcamalarının (G) artması IS eğrisini sağa kaydırarak daha yüksek bir faiz ve gelir düzeyinde yeni bir dengenin oluşmasına neden olacaktır.
Toplam Arz Eğrisi
Toplam Arz Eğrisi: Toplam arz eğrisi, verili her fiyat düzeyinde firmaların arz etmek istedikleri toplam çıktı miktarını gösterir. Normal bir ekonomik işleyişte arz eğrisi pozitif eğimlidir. Çıktı artarken istihdam artacağından iş gücü maliyetleri de artar. Bu yüzden de çıktı miktarının artması fiyat düzeyindeki artışla beraber gerçekleşir.
Keynesyen Toplam Arz Eğrisi: Keynesyen toplam arz eğrisinin yatay eksene paralel olması, mevcut fiyat düzeyinde talep edilen bütün malların firmalar tarafından arz edileceği anlamına gelir. Diğer bir deyişle, arz edilen mal miktarındaki artış fiyatları arttırmamaktadır. Çünkü, Keynes’e göre ücret ve fiyatlar katı olduğundan, durgunluk döneminde işsizlik kalıcı olmaktadır. Bu durumda, cari ücret düzeyinden çalışmaya hazır iş gücü ile beraber üretilen ek malları cari fiyatlardan satmaya hazır firmalar da bulunmaktadır.
Klasik Toplam Arz Eğrisi : Klasik toplam arz eğrisinin yatay eksene dik olması, fiyat düzeyi ne olursa olsun, aynı miktarda mal üretileceği anlamına gelir. Diğer bir deyişle, talep artısı arz düzeyini etkilemeden sadece fiyatları arttırmaktadır. Buradaki varsayım, ekonominin tam istihdam düzeyinde olması ve tam istihdamın devam ettirilmesi için fiyat düzeyi ve üretim mali yetinin aynı oranda değişmesidir.
Toplam Arz Eğrisinin Orta Alanı: Keynesyen ve klasik arz eğrileri bir ekonomideki aşırı uçları ifade etmektedir ve istisnai durumlardır. Toplam arz eğrisinin orta alanında ise arz eğrisi, belirli bir kapasiteden sonra artan marjinal maliyetler nedeniyle, genellikle pozitif eğimlidir. Bu durumda talepteki artısı karşılamak için firmaların iş gücü talebi artar. Bu artısın bir kısmı ücretlere ve dolayısıyla fiyatlara yansır. Sonuç olarak talepteki artısın bir kısmı arz artısına, bir kısmı da fiyat düzeyine yansır.
Değişik Arz Varsayımları Altında Maliye ve Para Politikaları
Bir ekonomide denge, toplam arz ve toplam talebin eşit olduğu, yani toplam arz ve toplam talep eğrilerinin kesiştiği noktada gerçekleşir. Diğer bir deyişle, ekonomik denge durumunda satılmayan mal ya da karşılanmayan talep olmayacaktır. Ekonomik dengesizlik ise işsizlik veya enflasyon anlamına gelmektedir.
Keynesyen Alanda Maliye ve Para Politikaları: Keynes’in temel yaklaşımı ekonominin tam istihdamın altında olduğu, dolayısıyla kullanılmayan (atıl) bir kapasitenin mevcut olduğu varsayımına dayanmaktadır. 1929 yılında yaşanan büyük bunalımı ifade eden bu varsayımın geçerli olması hâlinde, talebin arttırılması ile fiyatlar değişmeden toplam çıktıyı arttırmak mümkündür. Çünkü Keynesyen alanda verili fiyat düzeyinde atıl üretim kapasitesi bulunmaktadır.
Toplam arz eğrisi yatay ise fiyatlar değişmediğinden, para arzının artmasıyla reel para miktarı artmakta, faizler düşmekte ve buna bağlı olarak yatırımlar ve dolayısıyla toplam talep artmaktadır. Burada bu sonuçların ortaya çıkmasının ancak dışlama etkisi olmaması hâlinde mümkün olabileceği dikkate alınmalıdır.
Klasik Alanda Maliye ve Para Politikaları: Klasik varsayımlar altında ise ekonomi tam istihdamda dengede olduğu için toplam arz eğrisi diktir. Buna göre fiyat ne olursa olsun toplam arz değişmeyecektir.
Para arzı arttığında, klasik varsayımların geçerli olması hâlinde toplam arz eğrisi dik olduğundan, ortaya çıkan fiyat artışı reel para miktarını düşürecektir. Reel para miktarı düştüğünde ise faizler artacağından yatırımlar azalacak ve toplam talep yeniden azalarak eski düzeyine gelecektir. Bu durumda kamu harcamaları _le artan talep özel yatırımları dışlamış olmaktadır.
Orta Alanda Maliye ve Para Politikaları: Keynesyen ve klasik yaklaşımın önerdiği aşırı uçlar dışında, tam istihdamın altında ancak ona yakın bir orta alandan söz etmek de mümkündür. Bu alanda ortaya çıkan talep artısının bir kısmı fiyatlara yansırken bir kısmı da çıktı ve gelir düzeyini arttırmaktadır.
Sonuç olarak, kısa dönemde arz eğrisinin pozitif eğilimli, uzun dönemde ise dikey olduğuna dair genel bir kabul vardır. Kısa dönemde pozitif eğimli olmasının nedeni ise piyasada uyum sürecini yavaşlatan, bazı piyasa aksaklıklarıdır.
Beklentiler ve Toplam Arz Eğrisi: Friedman’ın uyumlu beklentiler görüşüne göre parasal aldanma nedeniyle yanlış bir algılama sonucu emek arz ve talebi artmakta ve fiyatlar uyarlanıncaya kadar toplam arz eğrisi pozitif olmaktadır. Çünkü beklenen ve gerçeklesen enflasyon arasında farklılık vardır ve bu farkın ortadan kalkması (beklenen enflasyonun gerçekleşen enflasyona uyum sağlaması) zaman almaktadır.
Rasyonel beklentiler durumunda ise ekonomik aktörler doğru tahmin yapmakta ve beklenen enflasyon ile gerçeklesen enflasyon birbirine eşit olmaktadır. Bu görüşe göre, kısa dönemde bile talepte meydana gelen bir artış üretim ve istihdamı etkilemeyecek ve işsizlik her zaman doğal işsizlik düzeyinde kalacaktır. Çünkü, talep artısı sonucu beklenen enflasyon oranı değişiyorsa ve beklenen enflasyon gerçeklesen enflasyona eşit ise parasal ücretlerdeki artış doğru tahmin edilen enflasyon oranında olacağından reel ücretler değişmeyecektir.