MALİYE POLİTİKASI II - Ünite 2: Kamu Bütçe Dengesi ve Maliye Politikası Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 2: Kamu Bütçe Dengesi ve Maliye Politikası

Bütçe Dengesine İlişkin Tanımlar

Kamu Kesimi Finansman Dengesi, Merkezi Yönetim Bütçe Dengesi, Bütçe Nakit Dengesi

Ülkemizde kamu kesimi, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na göre genel yönetim kapsamındaki kamu tüzel kişilikleri (merkezî yönetim, yerel yönetimler ve sosyal güvenlik kuruluşları) ile bu kapsamda yer almayan kamu tüzel kişilikleri ile iktisadi özelliğe sahip kurum ve kuruluşlardan (Kamu İktisadi Teşebbüsleri, Döner Sermaye İşletmeleri ve Fonlar) oluşmaktadır. Bu kapsamda “Kamu Kesimi Finansman Dengesi” bahse konu kamu tüzel kişiliklerince gerçekleştirilen harcamalar ile toplanan gelirler arasındaki ilişkiyi ifade etmektedir.

Kamu Kesimi Finansman Dengesi: Merkezî yönetim bütçesi içerisinde yer alan kurum ve kuruluşlar, mahalli idareler, sosyal güvenlik kuruluşları, genel sağlık sigortası, fonlar, döner sermayeler ve İşsizlik Sigortası Fonu ve KİT’leri kapsamaktadır.

Bütçe Nakit Dengesi: Bütçe dengesine emanetler ile avanslarda meydana gelen net değişimin eklenmesiyle elde edilir.

Toplam (Geleneksel) Bütçe Dengesi

Bu kavram genel olarak bütçe gelirleri ile bütçe giderleri arasındaki denkliği esas alır. Belirli bir dönemde bütçeden yapılan harcamalar elde edilen gelirlerden daha fazla ise geleneksel bütçe açığı, aksine toplanan gelirler yapılan harcamalardan fazla ise bütçe fazlası söz konusudur.

Birincil (Faiz Dışı) Bütçe Dengesi

Mali yılda faiz ödemeleri hariç kamu harcamaları ile kamu gelirleri arasındaki ilişki.

Operasyonel (İşlevsel) Bütçe Dengesi

Bütçe giderlerinden enflasyon etkisi arındırılmış reel faiz ödemelerinin çıkarılması ile elde edilmektedir.

Tam İstihdam (Yapısal) ve Konjonktürel Bütçe Dengesi

Tam İstihdam (Yapısal) Bütçe Dengesi: Kamu harcamaları ile tam istihdam millî gelir düzeyindeki vergiler arasındaki farkı göstermektedir.

Konjonktürel Bütçe Dengesi: Gerçekleşen bütçe dengesi ile yapısal (tam istihdam) bütçe dengesi arasındaki farktır.

Bütçe Dengesine İlişkin Yaklaşımlar

Klasik Yaklaşım

Bu yaklaşım bütçe fazlasının da ekonomik sistem üzerinde olumsuz etkileri olacağını savunur. Nihayetinde bütçe fazlası veren bir devlet iktisadi hayatta likiditenin kısılmasına neden olacak, atıl kalan kaynakların etkin kullanımını engelleyecektir. Bu nedenle Klasikler devletin gelirlerine göre harcamalarını belirlenmesini, dolayısıyla bütçe denkliğinin mutlak suretle sağlanması gerektiğini ileri sürmektedir. Bu yönüyle devlet bütçesi aile bütçesine benzer özelliktedir. Nasıl özel sektörde birey ya da firmalar gelirine göre harcama gerçekleştiriyorsa aynı prensip devlet için de geçerlidir.

Neoklasik Yaklaşım

Neoklasik Yaklaşıma göre bütçe açığı ve finansmanı sürecinde ortaya çıkacak dışlama etkisi, ele alınan ekonominin dışa kapalı ya da açık olmasına göre farklılık gösterecektir. Dışa kapalı bir ekonomide bütçe açığının finansmanı için gerçekleştirilecek borçlanma, faiz hadlerinin yükselmesine ve özel yatırımların azalmasına sebebiyet verecektir. Dolayısıyla bütçede harcamaların gelirlerden fazla oluşu gelecek kuşaklara daha az sermaye birikimi bırakılmasına ve vergi yükünün artmasına neden olmaktadır.

Neoklasik Yaklaşım bütçe açığının sürekli ve geçici olma durumunun da ekonomi üzerinde farklı etkileri olacağını ileri sürer. Her şeyden önce geçici bütçe açıkları kısa dönemde tüketim, tasarruf ve faiz oranları gibi iktisadi değişkenler üzerinde önemsiz ancak olumlu birtakım etkiler meydana getirecektir. Tüketicilerin rasyonel, ileri görüşlü ve sermaye piyasalarının etkin işlediği bir sistemde yaşanacak geçici bir bütçe açığı faizlerin yükselmesine, bireylerin cari dönem gelirlerinin artmasına ve özel tasarrufların teşvik edilmesine neden olur. Ancak bu etki geçici olup uzun dönemde ekonomi tekrar eski hâline dönecektir. Sürekli bütçe açıkları ise kısa dönemde de dışlama etkisi meydana getirecektir.

Keynesyen Yaklaşım

Klasik ve Neoklasik Yaklaşımların aksine Keynesyen Yaklaşıma göre ekonomi otomatik olarak tam istihdam dengesine gelememektedir. Ayrıca bireyler miyopik bir bakış açısına sahip olup, likidite sınırları dâhilinde karar almaktadır. Bunun yanında bireylerin tüketimleri cari dönemdeki gelirinin bir fonksiyonudur. Dolayısıyla devletin bütçe harcamaları ya da vergiler gibi mali enstrümanlar ile bireylerin cari dönem gelirlerini artırma ya da azaltması, yani tüketimlerini etkilemesi söz konusu olabilmektedir.

Geleneksel Keynesyen Yaklaşım, Klasik ve Neoklasiklerin aksine bütçe açıklarının özel yatırımlar üzerinde dışlama etkisi oluşturmayacağını ileri sürer. Bunun nedeni bütçe açıkları ile oluşacak toplam talep artışının, yatırımcıların kar beklentilerini dolayısıyla özel yatırımları da artıracak olmasıdır. Bütçe açıkları faiz oranlarını da yükseltecek, ancak yatırımcıların kâr beklentileri daha hızlı artacağı için yatırımlar teşvik edilebilecektir. Keynesyen Yaklaşıma göre eksik istihdamda olan bir ekonomide devletin izleyeceği açık bütçe politikası, daraltıcı para politikasıyla birlikte uygulanmadığı sürece dışlama etkisi oluşturmayacaktır. Ancak ekonomi tam istihdam denge seviyesine ulaştıktan sonra bütçe açıkları fiyatlar genel seviyesinin artmasına ve yatırımlarda azalmaya neden olabilir. Bütçe açıklarının enflasyona neden olup olmayacağı ise ekonominin içinde bulunduğu istihdam durumu ile ilgilidir. Eksik istihdamın varlığı hâlinde bütçe açıkları enflasyonist bir baskı oluşturmayacak iken tam istihdam ya da aşırı istihdamın varlığında ise tersine etki meydana gelecektir.

Ricardocu Denklik Yaklaşımı

Ricardocu Denklik Yaklaşımına göre bireyler tüketim ve/veya tasarruf kararlarını verirken tüm yaşam boyu gelirlerini düşünerek hareket etmektedir. Bu nedenle bütçe açıklarının borçlanma ile finansmanı, aslında bireylerin yaşam boyu ödeyecekleri vergileri değiştirmeyen, bugün ödeyeceği vergiyi azaltırken gelecektekini artıran bir etkinliktir. Rasyonel karar alma yetisine sahip birey, gelecekte katlanacağı vergi yükünün etkilerini ve büyüklüğünü düşürmek için cari dönemdeki harcamalarını kısmakta ve tasarrufa yönelmektedir. Bireylerin tasarruflarında yaşanacak artış sayesinde faiz oranları artmamakta, yatırımlar dışlanmamaktadır.

Bütçe açıklarının reel etkileri olmayacağı ve ekonomik dengeyi etkilemeyeceğine ilişkin Ricardocu Denklik Yaklaşımın çeşitli varsayımları bulunmaktadır. Bunlar:

  1. Bireylerin sonsuz bir yaşam süresine sahip olup, rasyonel ve ileri görüşlü olması,
  2. Sermaye piyasalarının etkin bir şekilde işlemesi,
  3. Devlet ile bireylerin aynı faiz haddinden borçlanması,
  4. Vergilerin ertelenmesinin hane halkları itibariyle kaynakları yeniden dağıtmaması,
  5. Tüm vergilerin saptırıcı bir etki oluşturmayan götürü nitelikte olması şeklindedir.

Yapısalcı Yaklaşım

Yapısalcı Yaklaşım, hükümetlerin kronik bütçe açıklarıyla karşı karşıya kalmalarının altında siyasal, yapısal ve ekonomik problemlerin bulunduğunu ileri sürer. Politik süreçte, siyasal aktörler bir yandan iktidarın devamlılığını sağlamak diğer yandan da baskı ve çıkar gruplarının beklentilerini karşılayabilmek adına talep edilen alanlara yönlendirilen kamu harcamalarının artırılması ya da vergi yükünün azaltılması gibi genişletici politikalara ağırlık verirler. İzlenen bu politikalar siyasal faktörlerin özünü oluşturmakta olup, bütçe açıklarının baş edilemez seviyelere ulaşmasına ve ödemeler bilançosunun da sürdürülemez şekilde açık vermesine sebebiyet vermektedir.

Bunun yanında ihracatta yaşanacak tıkanıklıklar, ithal edilmek zorunda olunan hammadde, aramalı ya da sermaye mallarının fiyatlarındaki dalgalanmalar, dış borçlanma faizlerindeki artış gibi dış şoklar ülkelerin dış ödemeler bilançosunu olumsuz yönde etkilemekte ve bu ülkeleri yapısal olarak kırılgan hale getirmektedir. Ayrıca doğal afetler, finansal yetersizlikler, yaygın ve kabul edilmiş enflasyonist baskı, enflasyon nedeniyle sürekli genişleyen kamu borç stoku, ithalata dayalı toplumsal tüketim alışkanlıkları, yaygın piyasa başarısızlıkları gibi diğer yapısal problemler bütçe dengesizliğini etkileyen ve dengesizlikten yoğun olarak etkilenen bir ekonomiyi beraberinde getirmektedir.

Bütçe Dengesizliğinin Ekonomik Etkileri

Enflasyon Üzerindeki Etkileri

Finansman şekillerine göre şiddeti değişmek ile birlikte bütçe açıklarının enflasyon ile arasında ciddi bir etkileşim vardır. Herşeyden önce kamu harcamalarının kamu gelirlerinden fazla olması nedeniyle ortaya çıkan bütçe açıkları, toplam talep üzerinde pozitif yönlü bir baskı oluşturmaktadır. Nitekim cari fiyat düzeyinde toplam talebin toplam arzı aşması nedeniyle ortaya çıkan talep enflasyonun en önemli nedenleri arasında bütçe açıklarındaki artış yer almaktadır. Bütçe açıklarının Merkez Bankası kaynakları kullanılarak emisyon (para yaratılması) ile kapatılması halinde toplam talep üzerindeki bahsedilen pozitif yönlü baskı daha da artmaktadır. Bunun yanında kamu açığının finansmanı sürecinde borçlanmaya başvurulması ise bu kez faiz oranlarının artmasına neden olmakta, özel sektörün yatırım kârlılığını azaltmakta ve toplam arzı negatif doğrultuda etkilemektedir. Bütçe açığının finansmanı sürecinde iki alternatif aracın kullanımı da ortak sonucu fiyatlar genel seviyesinde ve enflasyonda artış olmaktadır.

Gelişmekte olan ülkelerin sermaye piyasalarının yeterince gelişmemiş olması bütçe açığının finansmanında borçlanma enstrümanlarından yararlanmalarını engellemektedir. Bu nedenle daha çok Merkez Bankası kaynaklarına başvurulması adeta zorunlu hâle gelmektedir. Bütçe açığının emisyon ile karşılanması, fiyatlar genel düzeyinin yükselmesine ve paranın satın alma gücünde azalmaya neden olmaktadır. Paranın satın alma gücündeki söz konusu azalma gelişmekte ve az gelişmiş ülkelerde enflasyon vergisi olarak adlandırılmaktadır. Nihayetinde enflasyonun ortaya çıkış nedeni bütçe açığının kapatılması sürecinde para arzının artırılması doğrultusunda geliştirilen irade olup bu irade tıpkı yeni bir vergi gibi bireylerin satın alma gücünü (enflasyon nedeniyle) azaltmaktadır.

Yatırımlar Üzerindeki Etkileri

Bütçe açıklarının yatırımlar üzerindeki etkileri, ekonominin istihdam durumu, açığın finansmanı ve sağlanan finansal kaynakların kullanıldığı harcama alanlarına göre farklılık gösterecektir. Ekonominin eksik istihdamda dengede olduğu bir ortamda oluşacak bütçe açığı iktisadi hayatta telafi edici ve genişletici etkiler meydana getirir. Nitekim verilen bütçe açığı ekonomide çarpan etkisi oluşturarak tüketim ve istihdamın artmasına neden olacak iken, toplam talepte meydana gelecek artış ise hızlandıran etkisiyle yatırımlar üzerinde genişletici etki oluşturacaktır. Eksik istihdamdaki bir ekonomide bütçe açığı nedeniyle meydana gelecek parasal genişleme mal ve hizmetlere olan talebi daha da artırarak, girişimcileri üretimi artırmaya yönlendirebilir. Tabi ki tam istihdam seviyesine yaklaşıldıkça özellikle özel kesimin yatırım için ek finansmanı sağlayabileceği alan daralacağından faiz hadleri üzerinde artış yönünde baskı oluşacaktır. Bu durum ise özel kesim yatırımlarının yeterince artırılmasını engelleyecek, bu nedenle mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki artış ile karşı karşıya kalınabilecektir.

Bütçe açığının borçlanma ile finansmanında da benzer bir etkileşim ortaya çıkacak olup, bu kez finansman kaynaklarının kullanılacağı alanlar önem arz edecektir. Şayet devlet bütçe açığının kapatılması sürecinde elde ettiği yabancı kaynakları verimli ve uzun vadede kar sağlayacak alanlara kanalize edebilirse sabit sermaye yatırımları kamu sektörü eliyle artırılabilecektir. Tam aksine sağlanan kaynaklar yatırımlar yerine tüketim ya da faiz giderlerinin ödenmesi gibi verimsiz alanlara aktarılırsa bu durumda yatırımlar ve özellikle gelecek neslin tüketimi üzerinde olumsuz etkiler meydana gelecektir.

Ödemeler Bilançosu Üzerindeki Etkileri

Bütçe açıklarının iç borçlanma yerine dış borçlanma ile finansmanı durumunda ödemeler dengesi üzerinde de birtakım etkiler meydana gelebilmektedir. Nihayetinde bütçe açığı nedeniyle dış borçlanma yapılır ise kısa dönemde ülkeye net sermaye girişi olacak iken, borcun geri ödenmesinde ise bu kez tam tersine sermaye çıkışı meydana gelecektir. Dış borçlanma nedeniyle kısa dönemdeki net sermaye girişi ülke parasının değerlenmesini beraberinde getirecektir. Bu durum ithal ürünlerin göreli olarak daha ucuz hâle gelmesi ile ithalatı artırırken, ihracatı ise olumsuz yönde etkileyecek, ödemeler bilançosunun açık vermesine yol açacaktır.

Bütçe Açığının Finansmanı: Borçlanma-Emisyon

Devlet bütçe açığını finanse ederken emisyona başvurabileceği gibi ülke içerisindeki özel kişi ve kurumlar, ticari bankalar, sosyal güvenlik kurumları, kamu iktisadi teşebbüsleri, sigorta şirketleri ve Merkez Bankası’ndan iç borçlanma, uluslararası piyasalardan ise dış borçlanma gerçekleştirebilecektir.

Bütçe Açıklarının İç Borçlanma ile Finansmanı

Bütçe açıklarının finansmanında kullanılan iç borçlanma kaynakları verimli alanlara yönlendirildiği takdirde, üretim kapasitesini artıracak mahiyetteki yatırımlar ile birlikte uzun dönemde millî gelirin ve vergi kapasitesinin artmasını sağlayacaktır. Bu durumda yapılan borçlanma ile sağlanan kaynaklar kendi kendini finanse etme potansiyeline sahiptir. Verimli sahalarda kullanılmayan, salt bütçe açığının finansmanı ya da geçmiş dönem borçlanmaları sonucunda doğan faiz ödemelerinin gerçekleştirilmesi gibi nedenlerle borçlanmaya başvurulması hâlinde ise iç borçların millî gelir içerisindeki payı artacak, artan borç yükü faiz ödemelerinin de çoğalmasını beraberinde getirecektir. Bu durumda yüksek borç yükü ve yoğun faiz ödemeleri, vergilerin artırılması ya da kamu harcamalarının kısılması gibi daraltıcı politikaların izlenmesini zorunlu kılabilmektedir. Ancak siyasi iradenin vergileri artırma ya da harcamaları kısma gibi tedbirlere siyasi, yapısal ya da iktisadi nedenlerle başvuramaması, bütçe açıklarının yüksek faiz ödemeleri nedeniyle daha da artmasına neden olacaktır. Bu durumda hükûmetlerin daha fazla borçlanma, dış borçlanma ya da emisyon (para basma) gibi yöntemlerle artan bütçe açığını kapatmayı tercih etmeleri söz konusu olabilmektedir.

Artan kamu iç borçlanması faiz oranları üzerinde baskı oluşturarak özel sektör yatırımlarını da dışlamaktadır. Nitekim bütçe açığının finansmanı için fon piyasalarında özel kesim ile rekabet eden hükûmet, faiz oranlarının yukarı doğru tırmanmasına neden olmaktadır. Artan faiz hadleri ise özel firmaların yatırım amaçlı kredi almalarını engelleyerek daha az yatırım yapmalarını beraberinde getirecektir. Dışlama etkisi olarak değerlendirilen bu durum ekonomik büyümenin yavaşlamasına da neden olmaktadır. Borçların ya da bütçe açıklarının Merkez Bankasından elde edilecek kaynaklarla yani para basılarak (emisyon) karşılanması durumunda ise fiyatlar genel seviyesinin sürekli, öngörülemez ve hızlı bir şekilde artması ile karşılaşılmaktadır.

Bütçe Açıklarının Dış Borçlanma ile Finansmanı

Bütçe açıklarının finansmanında başvurulan dış borçlanma için yabancı piyasalarda ihraç edilen tahviller ya da uluslararası mali kuruluşlardan elde edilen kaynaklar ülkeye net sermaye girişi sağlayacaktır. Böylece ulusal para değerlenmekte, ithalat göreli olarak ucuzlarken ihracat pahalı hâle gelmektedir. Bu nedenle ödemeler bilançosunda dengesizlik oluşmakta ve dış borçlanma ile bütçe açığını finanse eden ülke döviz sıkıntısı ile karşı karşıya kalabilmektedir. İç borçların ödenmesi sürecinde devletin daha fazla borçlanması, vergileri artırması ya da emisyona başvurması gibi alternatif çözümler kullanılabilirken, dış borçlanmada ise benzer tedbirler hayata geçirilememektedir. Nihayetinde dış borçların ödenebilmesi için dövize ihtiyaç vardır. Döviz ihtiyacı ise ödemeler bilançosunda fazla vererek ya da yabancı sermayeni girişiyle giderilebilecektir.

Bu kapsamda bütçe açıklarının yoğun dış borçlanma ile finansmanı hâlinde ekonominin dışa bağımlılığı artmaktadır. Borcun geri ödenmesi sürecinde gelecek nesiller üzerindeki vergi yükü ile beraber dışa bağımlılığın da artacağı birlikte değerlendirildiğinde, dış borçlanmanın uzun vadede mali yapıdaki kırılganlığı artıracağı, ekonomik ve politik sonuçları olacağı görülmektedir. Bu nedende borçlanma ile sağlanan finansal kaynakların uzun dönemde verimli yatırımlar için kullanılması âdeta bir zorunluluktur. Ancak bu şekilde üretim kapasitesi genişleyecek, borcun anapara ve faiz ödemesi için ek kaynak sağlanacaktır. Şayet elde edilen yabancı kaynaklar cari ya da transfer harcamaları gibi verimsiz kamu harcamalarını finanse etmede kullanılırsa, cari dönemde tüketimin artacağı gelecek dönemde ise borcun geri ödenebilmesi için vergilemeye başvurulacağı için tüketimin azalması da söz konusu olacaktır.

Bütçe Açıklarının Emisyon ile Finansmanı

Bütçe açıkları Merkez Bankasından gerçekleştirilecek borçlanma ile de finanse edilebilir. Merkez Bankası para arzını artırarak yani emisyon ile bütçe açığını karşılayabilmektedir. Para basma hakkını elinde bulunduran devlet, bu yöntem ile senyoraj geliri elde etmektedir. Hükümranlık hakkının bir sonucu olan senyoraj geliri, devletin emisyon tekelini elinde bulundurması ile elde ettiği reel geliri yansıtmaktadır. Burada, para basımı ile paranın nominal değeri (itibari değeri) ile baskı maliyeti arasındaki fark kadar gelir elde edilmektedir.

Makroekonomik ölçekte ise emisyon nedeniyle reel ekonomide bir büyüme meydana gelecek iken, aynı zamanda fiyatlar genel seviyesinde de artış yaşanacaktır. Ekonomik büyüme sonucunda ihtiyaç kadar emisyonun artırılması fiyatlar genel düzeyi üzerinde enflasyonist bir baskı oluşturmayacaktır. Bu süreçte para arzındaki artış nedeniyle elde edilecek gelire pasif senyoraj denilmektedir. Para arzındaki artış, ekonomik büyüme oranını aşıyorsa bu durumda emisyon enflasyonist baskı oluşturacak ve fiyatlar genel seviyesini etkileyecektir. Bireylerin satın alma güçlerinin azalmasına neden olan ve para arzındaki artış nedeniyle elde edilen gelire ise aktif senyoraj geliri ya da enflasyon vergisi denir.

Bütçe açıklarının finansmanı için devlet pasif ya da aktif senyoraj ile elde ettiği gelirleri kullanabilir. Ancak para arzını artırarak yani enflasyona göz yumarak elde edilecek gelirlerde üst sınır söz konusudur. Sürekli ve öngörülemez fiyat artışları belirli bir seviyenin üzerine ulaştığında özellikle tarhiyat ve tahsilat arasındaki sürede tahsil edilen vergi gelirlerinin reel değerinin enflasyon nedeniyle yıpranmasına neden olmaktadır. Bu durum ise kamu finansal gereksiniminin artmasını beraberinde getirmekte olup, bu husus Olivera-Tanzi etkisi olarak anılmaktadır.

Kronik hâle gelen bütçe açıkları, uzun dönemde ekonomide güven ortamının terkedilmesine, faiz hadlerinin yükselmesine, ekonomik istikrar ile büyüme sürecinin sekteye uğramasına neden olmaktadır. Her ne kadar bütçe açıklarına durgunluk dönemlerinde iktisadi hayattaki ve toplam talepteki daralmayı telafi etmek amacıyla etkin şekilde başvurulsa da aşırı istihdam ve konjonktürün genişleme evrelerinde enflasyonist bir sürecin hızlandırıcı belirleyeni olacağı ortadadır. Kronikleşen bütçe açıkları uzun dönemde vergi yükünün artmasını, büyüme hızının yavaşlamasını, gelir dağılımının bozulmasını ve hayat standartlarının düşmesini beraberinde getirmektedir.

Hükûmetin izleyeceği maliye politikalarının uygulanma sürecini doğrudan etkileyen bütçeler, belirli bir döneme ilişkin gelir ve giderlerini tahmini olarak gösteren, gelirlerin toplanması ve giderlerin yapılmasına yetki vermektedir. Dolayısıyla maliye politikasının harcamalar, vergi ve borçlanma politikası bütçe mekanizması ile şekillenmektedir. Belirlenen iktisadi amaçlara ulaşabilmek ve iktisadi faaliyetleri etkilemek için hükûmetler, bütçenin harcama ve gelir kalemlerinde değişiklik yapma kabiliyetine sahiptir. Bunun yanında mali risk düzeyini artıran faktörlerden biri olarak bütçe açıkları, farklı gelişmişlik düzeyindeki ülkelerde karşılaşılan en önemli yapısal sorunlar arasındadır. Artan bütçe açıkları daha fazla borçlanma gereksinimi doğurmakta, borç yükündeki artış ekonomik sistemi olumsuz doğrultuda etkilemektedir. Günümüzde kronik hâle gelen bütçe açıklarının finansmanı ciddi bir problem olarak algılanmaktadır. Nitekim mali dengesizlik içerisinde olan ekonomilerde güven ortamı zedelenmekte, yatırımcıların beklentileri kötümser hâle dönüşmekte, faiz hadleri yükselmektedir. Söz konusu gelişmeler ise ekonomik istikrar ile büyüme sürecini olumsuz etkilemektedir.