MALİYE POLİTİKASI II - Ünite 3: Gelir Dağılımı ve Maliye Politikası Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 3: Gelir Dağılımı ve Maliye Politikası

Giriş

Gelir ve gelir ve servet dağılımındaki eşitsizliklerin azaltılması maliye politikasının temel amaçları arasında yer almaktadır. Gelir dağılımı, birey ya da toplumu oluşturan grupların belirli bir dönemde oluşan hasıladan aldıkları payı göstermektedir. Devlet maliye politikası araçlarını kullanarak toplumdaki yüksek gelirli bireylerden düşük gelirlilere doğru gelir transferi sağlamaya çalışır.

Gelir Dağılımına Etki Eden Faktörler

Liberal yaklaşıma göre tam rekabet koşullarının geçerli olduğu bir ortamda piyasa mekanizması kıt kaynakların tam kullanımını sağlayacak, üretimde ve elde edilen gelirin bölüşümünde etkinliği beraberinde getirecek ve herhangi bir ekonomik istikrarsızlığın doğmasını kendiliğinden önleyecektir. Oysa piyasa aksaklıkları gelirin adil dağılımını sağlayacak bir mekanizmanın oluşmasını önlemekte hatta mevcut dengesizliklerin daha da derinleşmesini beraberinde getirebilmektedir.

Gelir dağılımı genel olarak bir ülkede belirli bir dönemde mal ve hizmet üretimi ile doğan nihai gelirin bireyler, üretim faktörleri, sektörler ya da bölgeler itibarıyla dağılımını ifade etmektedir. Birey ya da sosyal sınıfların üretim sürecinde üstlendiği roller, sahip olunan üretim faktörleri ya da ekonomik sistemin işleyişi gibi unsurlar gelir dağılımını etkilemektedir.

Neoklasik Yaklaşıma göre gelir dağılımını sorunsalı emek, toprak, sermaye ve girişimin yani üretim faktörlerinin fiyatlandırılması süreciyle ilgilidir.

Keynesyen Yaklaşıma göre ise talep yapısının, kaynakların etkin kullanımı üzerinde gösterge oluşturabilmesi adil gelir dağılımının varlığına bağlıdır. Bu nedenle sosyal grupların millî gelirden aldıkları payların dağılımı son derece önemlidir. Bir toplumda sosyal refahın artırılması ve muhafazası gelir dağılımının adil ve dengeli olmasına bağlıdır.

Genel olarak gelir dağılımını etkileyen faktörler üç alt başlık altında ele alınabilir:

  • Faktör fiyatları,
  • Servet dağılımı ve
  • Beşeri sermaye dağılımı.

Faktör Fiyatları

Bir ekonomik sistemde gelir, üretim faktörleri aracılığıyla ortaya çıkmaktadır. Üretim faktörleri ise ücret, faiz, rant ve kâr gibi değerler ile nihai geliri paylaşmaktadır. Bu kapsamda değeri ya da piyasa fiyatı yüksek olan üretim faktörü genel olarak gelirden daha fazla pay alabilmektedir. Tam aksine üretim faktörünün atıl kalması, fiyatının düşmesi gibi durumlarda ise nihai gelirden alınan pay azalmaktadır.

Servet Dağılımı

Mülk ya da servet yapısı sahibinin gelir elde etmesini sağlamaktadır. Servet dağılımındaki adaletsizlik ise gelir adaletsizliğini beraberinde getirmektedir. Servet sahiplerinin, diğer kişi ya da gruplara göre gelir elde etmeleri daha kolaydır. Dolayısıyla servet sahipliği ile gelir düzeyi arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır. Servet dağılımındaki eşitsizlik gelir dağılımındaki eşitsizliğin en önemli belirleyicilerinden biridir.

Beşerî Sermaye: Emek Faktörünün Getirisi

Bir ekonomide emek faktörü bireyler arasında eşit olarak dağılmaktadır. Ne var ki her birey itibarıyla emek faktörünün etkin ve verimli kullanımı farklılık arz etmektedir. Buradaki en önemli belirleyici unsur ise beşerî sermaye birikimidir. Daha fazla ve kapsamlı beşerî sermaye birikimi olan bireyler sahip oldukları emek faktörünü verimli kullanarak daha fazla gelir elde etme imkânına kavuşmaktadır.

Gelir Dağılımı Türleri

Gelir dağılımı türleri şunlardır:

  1. Fonksiyonel (işlevsel) gelir dağılımı,
  2. Kişisel (bireysel gelir dağılımı,
  3. Sektörel gelir dağılımı,
  4. Birincil ve ikincil gelir dağılımı ve
  5. Yatay ve dikey gelir dağılımı.

Fonksiyonel (İşlevsel) Gelir Dağılımı

Üretim sonucunda oluşan nihai gelirin emek, toprak, sermaye ve girişim faktörleri arasında nasıl paylaşıldığını ifade etmektedir. Fonksiyonel gelir dağılımında asli amaç, üretim faktörlerinin hangi oranda gelirden pay aldıklarını belirlemektir.

Kişisel (Bireysel) Gelir Dağılımı

Bir ülkede oluşturulan toplam gelirin söz konusu ülkede yaşayan bireyler ya da hanehalkı itibarıyla paylaşımını göstermektedir. Kişisel gelir dağılımının hesaplanmasındaki öncelikli amaç hanehalkları arasındaki gelir eşitsizliğini ortaya çıkarmaktır.

Bölgesel Gelir Dağılımı

Bölgesel gelir dağılımı, ülke sınırları içerisinde belirli bir dönemde ortaya çıkan gelirin coğrafi olarak dağılımını ifade etmektedir. Bu dağılım, farklı bölgelerde yaşayan bireylerin üretim süreci sonunda ortaya çıkan gelirden ne kadar pay aldıklarını göstermekte olup, kırsal ve bölgesel kalkınmanın önemli bir belirleyicisidir.

Sektörel Gelir Dağılımı

Sektörel gelir dağılımı, bir ülkede belirli bir dönemde gelirin oluşturulması sürecinde rol alan sektörlerin nihai hasıladan aldıkları payı göstermektedir. Tarım, imalat, inşaat, ticari faaliyetler ve hizmet gibi farklı sektörlerin millî gelir içerisindeki payı sektörel gelir dağılımı ile ortaya konulmaktadır. Ekonomik gelişmişliğin artması ile birlikte tarım sektörünün millî gelir içerisindeki ağırlığı önemi kaybetmekte, imalat ve hizmet sektörünün payında ise artış meydana gelmektedir.

Birincil ve İkincil Dağılım

Piyasa mekanizmasına herhangi bir müdahale olmaksızın emek, toprak, girişim ve sermaye faktörlerinin, bireylerin, bölgelerin ya da sektörlerin belirli bir dönemde oluşan gelirden aldıkları paya birincil gelir dağılımı denilmektedir. Nitekim yaşanan aksak rekabet koşulları ya da diğer yapısal ve sosyoekonomik faktörler, piyasa mekanizmasında gelirin adil dağılımını engellemektedir. Devletin vergi ve kamu harcamaları gibi araçları ile gelirden pay alan faktörlerin kavuştuğu satın alma gücünü yeniden dağıtmasına ise ikincil gelir dağılımı denir.

Devlet gelir dağılımı sürecine aşağıdaki şekillerde müdahalede bulunabilir;

  • Gelirin birincil dağılımını düzenleyen, bireylerin, sosyal sınıfların ya da üretim faktörlerinin gelirden pay alma süreçlerini yeniden düzenleyecek regülasyonlar yapılarak,
  • Gelirin ikincil dağılımı sürecinde maliye politikası araçlarından kamu gelirleri ile kamu harcamaları ile geliri yeniden dağıtıcı rol üstlenerek.

Dikey ve Yatay Gelir Dağılımı

Gelirin farklı ödeme gücüne sahip olması beklenen gruplar arasında dağılımına dikey; gelirin aynı ödeme gücüne sahip olması beklenen gruplar arasındaki dağılımına ise yatay gelir dağılımı adı verilir.

Gelir Dağılımının Belirlenmesi

Gelir dağılımındaki adaletsizliği gidermeye yönelik politikalar tasarlayabilmek için toplumdaki gelir dağılımının belirlenmesi gerekir. Bunun için kullanılan yöntemler şunlardır:

  1. Değişim Aralığı ve Aralık Ölçüsü
  2. Göreli Ortalamadan Sapma, Varyans ve Standart Sapma
  3. Yüzde Paylar Madde
  4. Lorenz Eğrisi ve Gini Katsayısı

Tüm dünyada kabul görmüş ve en yaygın kullanılan gelir dağılımı göstergeleri lorenz eğrisi ve gini katsayısıdır. Yatay eksende kümülatif ya da birikimli nüfus yüzdesi, dikey eksende ise bu nüfus ile elde edilen gelir yüzdesinin yer aldığı Lorenz eğrisi, toplam gelirin nüfus itibarıyla paylaşımını göstermekte olup, bir toplumdaki nüfusun yüzde kaçı tarafından gelirin yüzde kaçının elde edildiğini ortaya koymaktadır. Her birey gelirden eşit ölçüde pay alıyorsa Lorenz Eğrisi 45°’lik bir doğru (OBA) biçiminde olacaktır. Gelir dağılımında eşitsizlik arttıkça Lorenz Eğrisi de 45°’lik doğrudan uzaklaşacak, pelikan gagasına benzer bir şekilde eğri görünümünü alacaktır. Konuyla ilgili şekil kitabımızın 49. sayfasında (şekil 3.1) yer almaktadır.

Gini Katsayısı ise yine Lorenz eğrisinden türetilmekte ve kişisel gelir dağılımın ölçümü için sıklıkla başvurulan bir ölçü olarak ele alınmaktadır. Bu katsayı 0 ile 1 arasında değişen değerler alabilmektedir. Toplumdaki gelirin mutlak eşitlik çerçevesinde paylaşılması söz konusu ise yani Lorenz Eğrisi 45°’lik bir doğru şeklinde ise Gini katsayısı 0 değerini alacaktır. Buna karşılık mutlak eşitsizliğin olduğu ve gelirin tamamının tek bir kişi tarafından kullanıldığı ekstrem durumda ise Gini katsayısı 1’e eşit olacaktır. Yani katsayı azaldıkça gelir dağılımındaki eşitsizlik azalırken, arttıkça gelir eşitsizliği de artacaktır.

Adil Gelir Dağılımı İçin Müdahale Araçları

Devlet sahip olduğu mali araçlarla piyasa mekanizmasının işleyişi sonucunda oluşan birincil gelir dağılımına müdahale edebilmekte ve geliri yeniden dağıtmaktadır. Devletin sahip olduğu mali araçların gelir dağılımı üzerindeki etkileri farklılık arz edebilmektedir. Gelirin ikincil dağılımı için maliye politikasının kamu harcamaları, vergiler ve kamu borçlanması araçları kullanılabilir. Bunun yanında regülasyonlar ve hukuki düzenlemeleriyle de özellikle faktör piyasası ile servet birikiminin düzenlenmesi sağlanabilmektedir.

Kamu Harcamalarının Gelir Dağılımı Üzerine Etkileri

İkincil gelir dağılımı sürecinde adil bir paylaşımın sağlanması, kamu harcamalarının düşük gelirli bireylere yönlendirilmesi ve vergi yükünün de millî gelirden daha fazla pay alan yüksek gelir grubundaki bireylerce yüklenilmesi hâlinde mümkün olabilecektir. Bu şekilde devlet yüksek gelirliden sağladığı kamusal kaynakları düşük gelirliler lehine kullanarak geliri yeniden dağıtıcı bir rol üstlenebilir. Dolayısıyla hangi tür kamu harcamaları ile kamusal kaynakların kullanıldığı gelirin yeniden dağılımını da etkileyecektir.

Bireylerin özel olarak kamusal hizmetlerden sağladıkları faydanın ya da katlandıkları vergisel kaybın ölçümü tam olarak mümkün olmasa da yapılan kamusal harcamalardan daha çok hangi gelir gruplarının yararlandığı dikkate alınarak genel bir değerlendirme yapılabilir.

Kamu harcamalarının gelir dağılımı üzerinde oluşturacağı etkiler reel harcamalar ve transfer harcamaları olarak yapılmasına göre değişecektir.

Reel Harcamalar

Kamu harcamalarının sınıflandırılmasında üretim faktörlerinin kamu kurumlarınca satın alınma ya da kullanılma süreçlerini yansıtır. Üretim kaynaklarının kamu sektörü ile özel sektör arasındaki paylaşımını göstermektedir. Reel harcamaların gelir dağılımı üzerinde ne gibi etkilerinin olduğu, sunulan kamu hizmetlerinden kimlerin yararlandığının tespiti ile mümkün olacaktır.

Bireyler kamu kurumlarınca sunulan kamusal hizmetlerden herhangi bir maliyete katlanmaksızın ya da hizmet maliyetinin altında bir bedel karşılığında yararlanabiliyorlar ise bireylerin nihai gelirleri ve fayda düzeyleri artacaktır. Reel harcamaların kamusal mal ve hizmetlerin üretimi sürecinde kullanılması ve kamu kurumlarınca sunulan söz konusu hizmetlerden, farklı gelir gruplarının yararlanma dereceleri gelir dağılımını doğrudan etkileyecektir. Nitekim toplumdaki tüm bireylerin eşit olarak faydalanabilecekleri adalet, güvenlik, diplomasi gibi tam kamusal mallar ile fırsat eşitliği çerçevesinde yararlanabilecekleri eğitim ve sağlık hizmetleri gibi yarı kamusal malların finansmanında artan oranlı tarifeye sahip dolaysız vergilerin kullanılması hâlinde reel harcamalar gelirin yeniden ve adil dağılımını sağlayabilecektir.

Transfer Harcamaları

Kamu kurumlarının herhangi bir mal ya da hizmet alımı ya da üretimi gerçekleştirmeyip, birey ya da firmalara gelir aktarımı yapmasıdır. Sosyal ve ekonomik transferler olarak ikiye ayrılır.

Sosyal transferler bireylerin asgari bir refaha sahip olabilmesi için kullanılmaktadır. Emekli, dul, yetim, şehit ve gazi yakınlarına yapılan ödemeler, engelli ve yaşlılara yapılan mali yardımlar, işsizlik sigortası kapsamında işsizlere tedarik edilen kaynaklar, öğrencilere verilen burslar ya da fakir ailelere sunulan ayni ve/veya nakdi yardımlar sosyal transferlerdir.

Ekonomik transferler ise üretim maliyetlerini hafifleterek ürün arzını teşvik etmek amacıyla kullanılabileceği gibi toplumda daha çok düşük gelirli grupların yararlandığı mal ve hizmetlerin üretim ya da tüketim süreçlerini kolaylaştırmak amacıyla da kullanılabilir. Amaç düşük gelirli bireylerin refah seviyelerini artırmak ise bu durumda söz konusu bireylerin yararlandıkları mal ve hizmetlerin fiyatlarını aşağı doğru çekecek ya da bireylerin söz konusu hizmetlerden bedelsiz yararlanmalarını sağlayacak tedbirler alınabilir. Bu durumda ise gelir dağılımı olumlu doğruda etkilenecektir.

Ayrıca, devlet borçlanmasına ilişkin faiz ödemeleri kaynakların düşük gelirlilerden yüksek gelirlilere doğru aktarılmasına neden olabilir.

Vergilerin Gelir Dağılımı Üzerindeki Etkileri

Vergi sisteminin gelir dağılımı üzerindeki etkilerini belirleyen faktörler genel olarak;

  • Vergilerin yapısı; vergilerin konusu, matrahı, uygulanan muafiyet ve istisnalar ile indirimler, tarife yapısı.
  • Adil gelir dağılımı için kullanılan vergilerin vergi hasılatı içerisindeki payı,
  • Vergilerin yansıtılma kolaylığı/zorluğu,
  • Vergilerin gelir esnekliği şeklinde sıralanabilir.

Vergilerin gelir dağılımını nasıl etkilediği Lorenz eğrisi ve Gini katsayısı yardımıyla belirlenmektedir. Vergi öncesi ve vergi sonrası Lorenz eğrisi mukayese edildiğinde vergi sistemi nedeniyle eşitsizlik eğrisi mutlak eşitliğe yaklaşıyorsa vergilerin gelir dağılımındaki adaletsizliği önleyici etkilerinin varlığı kabul edilir. Tersi durum ise gelir eşitsizliğinin arttığını göstermektedir.

Gelir Üzerinden Alınan Vergiler

Genel olarak ayırma prensibi, en az geçim indirimi ve muafiyet ile istisnalar sayesinde subjektif bir karakteristiğe bürünebilen gelir vergisi, yansıtılması güç, artan oranlı tarifenin kolaylıkla uygulanabileceği yapıdadır. Bu nedenle etkin şekilde uygulanması hâlinde gelir dağılımını denkleştirme gücü son derece yüksektir. Gelir vergisinin gelir dağılımında etkin bir araç olarak kullanımı, her türlü kazanç ve iradın verginin konusuna ve kapsamına dâhil olmasına da bağlıdır. Uygulanan muafiyet ve istisnalar ile vergi kolaylıklarının ekonomik gerekçelerden ziyade gelir dağılımında adaleti sağlamaya yönelik sosyal amaçları bünyesinde barındırması da son derece önemlidir.

Gelişmekte olan ülkelerde değer artış kazançları ya da desteklenmek istenen alanlarda elde edilen gelirlerin vergi kapsamından müstesna tutulması gelir dağılımında adaletsizliklerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Kurumlar vergisinin ise yansıtılması güçtür. Verginin yansıtılamaması hâlinde kurum ortakları (genelde ortalama gelir elde edenler ile üst dilimlerde gelir elde edenler) üzerinde geliri yeniden dağıtıcı bir özelliğe sahip olacaktır. Ne var ki kurumlar vergisi, piyasa koşullarına ve konjonktürün durumuna göre fiyatlar ile ileriye, emeğe ödenen ücretlerin düşürülmesi ya da istihdamın azaltılması ile geriye doğru yansıtılabilecektir. Kurumlar vergisinin ileriye doğru yansıtılabilmesi hâlinde tüketim ürünlerinin fiyatları artacak iken, geriye doğru yansıtılması hâlinde ise emek faktörü aleyhine gelirin dağılımı ortaya çıkacaktır. Bu durum, kurumlar vergisinin yansıtılabilmesi durumunda gelir dağılımında adaletsizliği artıracak bir mahiyete bürünebileceğini gösterir.

Servet Üzerinden Alınan Vergiler

Gelirin adaletsiz dağılımının en önemli nedenlerinden biri olarak servet dağılımı dikkate alındığında, servetin etkin bir şekilde vergilendirilmesini sağlayan mali sistem kaynakların adil paylaşımına katkı sağlanabilecektir. Servet vergileri gelir dağılımında adaletin sağlanabilmesi sürecinde gelir üzerinden alınan vergilerin tamamlayıcısı mahiyetindedir.

Harcamalar Üzerinden Alınan Vergiler

Bu vergilerin objektif karakteristiğe sahip olmaları bireylerin kişisel ve ailevi durumlarının dikkate almamasına ve bu da tersine artan oranlı bir niteliğe bürünmesine ve millî gelirden yeterince pay alamayan kesimlerin daha ağır vergilendirmesine neden olmaktadır. Harcamalar üzerinden alınan vergilerin gelir dağılımındaki adaletsizliği telafi edici yönde kullanılabilmesi için öncelikle bünyesindeki tersine artan oranlılığın önlenmesi gerekir. Örneğin; katma değer vergisinde düşük gelirli grupların zorunlu olarak tükettiği ihtiyaç malzemelerinin vergiden müstesna tutulması ya da düşük oranla vergilendirilmesi gibi yöntemler ile vergi yükünün hafifletilmesi sağlanabilir. Buna karşılık daha çok yüksek gelirli kişilerin yararlandığı mal ve hizmetlerin vergi oranları ise artırılabilir. Benzer şekilde özel tüketim vergileri ile üst gelir grubunun daha çok yararlandığı mal ve hizmetlerin yüksek oranlı, zorunlu tüketim maddelerinin ise düşük oranlı vergilendirilmesi ile harcama vergilerinin tersine artan oranlılık derecesi hafifletilebilir. Harcamalar üzerinden alınan vergiler ile lüks tüketimin daha ağır vergilendirilerek gelir dağılımının adil hâle getirilebilmesi için, mevcut vergilerin yüksek gelirli kimselerin tüketim kararları üzerinde caydırıcı etki oluşturmaması da gerekir.

Borçlanmanın Gelir Dağılımı Üzerindeki Etkileri

Maliye politikasının bir diğer aracı kamu borçlanmasıdır. Devlet, borçlanma neticesinde doğan faiz ve anapara ödemesi ile borçlanma senetlerinin sahibi kişi ya da kurumlara gelir aktaracak iken finansmanını toplumda yaşayan bireylerden alacağı vergiler ile karşılayacaktır. Şayet borçlanma senetlerinin sahipleri ile borcun finansmanına katlanan yani vergilendirilenler aynı değil ise bu durumda borçlanma gelir dağılımı üzerinde olumsuz etkiler meydana getirecektir.

Enflasyonist dönemlerin yaşandığı bir ortamda borçlanmanın gelir dağılımı üzerindeki yıpratıcı etkisi de artacaktır. Her şeyden önce enflasyonist dönemlerde faiz hadlerindeki yükselme devlet borçlanma maliyetlerini ve kamu harcamaları içerisindeki faiz ödemeleri payını artırmaktadır. Bunun yanında bir yandan gelir vergisi gibi artan oranlı tarifeye sahip vergilerde bireylerin nominal gelirlerinin artmasına bağlı olarak daha üst dilimlerden vergilendirilmesi (Mali Sürüklenme), diğer yandan enflasyonla mücadele amacıyla objektif ve dolaylı mahiyette olan harcamalar üzerinden alınan vergilerin artırılması, toplumdaki düşük gelirlilerin vergi yükünde artışı beraberinde getirmektedir. Artan faiz hadleri ve kamu faiz ödemeleri ile vergi yükündeki artış ise gelirin devlet borçlanma senetlerine sahip olanlara doğru aktarılmasına sebebiyet vermekte, gelir daha adaletsiz bir hale getirmektedir.