MEDENİ HUKUK I - Ünite 1: Medeni Hukuka Giriş, Medeni Hukukun Kaynakları ve Temel Kavramları Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Medeni Hukuka Giriş, Medeni Hukukun Kaynakları ve Temel Kavramları

Genel Olarak Hukuk Kavramı ve Medeni Hukukun Hukuk Kolları Arasında Yeri

Genel Olarak Hukuk Kavramı

Hukuk kuralları, toplum halinde yaşamak zorunda olan insanların birbirleriyle ve toplumla olan ilişkilerini düzenleyen en önemli sosyal düzen kuralı niteliğini taşıyan kurallardır. Neredeyse tüm hukukçuların üzerinde uzlaştığı bir görüşe göre “hukuk, toplumu düzen altına alan ve devlet yaptırımı ile kuvvetlendirilmiş bulunan kuralların bütünüdür”. Hukuk kuralları sadece insanlar arası ilişkileri düzenlemekle kalmamakta, gerçek ve tüzel kişileri de içine alacak şekilde, tüm kişiler arası ilişkileri düzenlemektedir.

Hukukun temel amaçlarını, dirlik ve düzeni sağlama, hukukî güvenliği sağlama, adaleti sağlama ve toplumun gereksinimlerini karşılama şeklinde özetlemek mümkündür.

Hukukun Kolları (Branşları) ve Medeni Hukukun Yeri

Hukuk kuralları incelendiğinde bir kısmının kişiler ile kişiler arası ilişkileri, bir kısmının ise kişiler ile devlet arası ilişkileri düzenlediği görülür. Kaynak itibariyle Roma hukukuna dayanan bu ayrım, Romanın ünlü hukukçusu Ulpianus tarafından devletin yapısını ilgilendiren hukuk olan “kamu hukuku” (jus publicum) ve kişilerin çıkarlarını ilgilendiren hukuk olan özel hukuk (jus privatum) olarak iki temel kola ayrılmıştır. Ticaret hukuku, devletler özel hukuku gibi, medeni hukuk da özel hukukun dalları arasında yer almaktadır. Esasen medeni hukuk özel hukukun en geniş, en kapsamlı ve en önemli dalıdır. Eşit kişiler arası ilişkilerin düzenlenmesi, bu hukuk dalının temel kapsamını oluşturmakta ve kişilerin doğumunda ölümüne kadar dâhil oldukları tüm ilişkileri ele almaktadır.

Medeni Hukuk Kavramı

Kişiler arasındaki özel ilişkileri konu edinen medeni hukuk, kişilerin birbirleriyle ve belirli ölçüde devletle olan doğrudan veya dolaylı ilişkilerini düzenleyen kurallardan oluşan bir pozitif hukuk alanıdır. Medeni hukuk, düzenlediği ilişkilerin niteliği ve kapsamı açısından beş ana dala ayrılmaktadır.

  • Kişiler hukuku
  • Aile hukuku
  • Miras hukuku
  • Eşya hukuku
  • Borçlar hukuku

Kişiler hukuku

Temelde kişiyi soyut bir şekilde ele alıp inceler. Bu çerçevede hak sahibi olan kişilerin türlerini, ehliyetlerini, kişisel durumlarını, yakınlarıyla olan ilişkilerini (hısımlık), belli yer ile olan ilgilerini (ikametgâh), kişiliğin başlangıcı, sona ermesi ve kişiliğin korunmasını düzenler.

Aile hukuku

Nişanlanmadan başlayarak, evlenme, evliliğin ortadan kalkması, eşlerin karşılıklı hak ve ödevleri, velâyet, ana baba ile çocuklar arasındaki hukukî bağ, aile üyeleri arasındaki ilişkiler, vesayet gibi konuları düzenler.

Miras hukuku

Bir gerçek kişinin ölümünden sonra, sağlığında elde etmiş olduğu para ile ölçülebilen hak ve borçlarının kimlere ve nasıl geçeceğini düzenler.

Eşya hukuku

Kişilerin eşya üzerindeki egemenlik ve tasarruflarının niteliğini ve türlerini, onların bu egemenlik dolayısıyla diğer kişilerle olan ilişkilerini düzenler.

Borçlar hukuku

Kişiler arasında kurulan farklı türlerdeki borç ilişkilerini ve bunlardan doğacak alacak haklarını ve borçları düzenler. Türk hukukunda esasen Medeni Hukuk dalı iki ayrı kanunla düzenlenmiştir: Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu. Bu iki kanun birbiri ile çok sıkı ilişki içerisindedir. Belirtmek gerekir ki Türk Borçlar Kanunu, Medeni Kanunun ayrılmaz bir parçasıdır.

Medeni Hukukun Kaynakları

Hukukun kaynağı denildiğinde, hukuk kurallarının nereden ve nasıl ortaya çıktıkları anlaşılır. Medeni hukukun kaynakları incelendiğinde bu kaynakların genel olarak

  • Asli kaynaklar
  • Tali kaynaklar
  • Yardımcı kaynaklar

olmak üzere üçe ayrıldığı görülür.

Asli Kaynaklar

Türk Medeni Kanununun 1. maddesine (TMK md.1) göre, “Kanun sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir”. Her ne kadar burada kanun denmiş olsa da, belirtilmek istenen “yazılı hukuk kurallarıdır”.

Yazılı hukuk kurallarını temelde beş grupta toplayabiliriz.

  • Kanunlar
  • Kanun hükmünde kararnameler
  • Tüzükler
  • Yönetmelikler
  • İçtihadı birleştirme kararlar

Kanunlar

Medeni hukukun yazılı kaynakları arasında Medeni Kanun, Türk Borçlar Kanunu ve diğer kanunlar vardır. 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1028. Maddesiyle yürürlükten kaldırılmış ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 544 maddelik 818 sayılı Borçlar Kanunu borçlar hukuku alanını düzenlemektedir. Bu Kanunda da duyulan yenileme ve değişiklik gereği, 11.1.2011 tarihinde yeni Türk Borçlar Kanunu kabul edilmiştir. Bu iki temel kanun, kişiler (gerçek – tüzel) arasındaki özel hukuk ilişkilerinin önemli bir kısmını düzenlemektedir. Sosyal, kültürel ve teknik alanlarda yaşanan gelişmeler neticesinde, yeni kavram, kurum ve sorunların hukuk düzenince ele alınması gerekmiştir. Bu nedenle Dernek Kanunu, Nüfus Hizmetleri Kanunu, Kat Mülkiyeti Kanunu gibi kanunlar da Medeni Hukukun yazılı kaynakları arasında sayılmalıdır.

Kanun hükmünde kararnameler

Türkiye Büyük Millet Meclisi, kanun ile belli konularda Bakanlar Kuruluna “kanun hükmünde kararname” çıkarma yetkisi verebilir. Söz konusu yetki kanununda, kararnamenin amacı, kapsamı, ilkeleri ve bu yetkiyi kullanma süresi açıkça gösterilmelidir.

Reddedilen kararnameler, ret kararının Resmi Gazete’de yayımlandığı gün yürürlükten Bakanlar Kurulunun Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisini düzenleyen Anayasanın 91. maddesi 21.01.2017 tarihli 6771 sayılı Kanunun 16 ncı maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Mevcut sistemde bakanlar Kuruluna yer olmadığından Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi Cumhurbaşkanına aittir.

Tüzükler

1982 Anayasası’nın 115. maddesine göre, Bakanlar Kurulu, kanunun uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak ve Danıştay incelenmesinden geçirilmek şartıyla tüzükler çıkarabilir. Tüzükler, kanunların uygulanmasını göstermek ya da kanunların emrettiği durumları düzenlemek üzere çıkarılırlar. Bu sebeple, tüzüklerin mutlaka bir kanuna dayanma zorunluluğu vardır. Yani kanun tarafından düzenlenmemiş bir konu hakkında tüzük çıkarılması, hukuka uygun değildir.

Tüzüklere örnek olarak, Soyadı Nizamnamesi, Hayvan Rehni Tüzüğü, Tapu Sicil Tüzüğü Anayasanın tüzüğü düzenleyen 115. maddesi 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanunun 16 ncı maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. bu tarihten sonra tüzük biçimde formüle edilmiş bir hukuk kaynağından söz edilemeyecekse de, yürürlükte bulunan tüzükler mevcut haliyle uygulanmaya devam edecektir.

Yönetmelikler

Kamu kuruluşları, kendi görev alanlarını ilgilendiren yasa ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak koşuluyla yönetmelik çıkarabilirler. Yönetmelikler, yasaya ve tüzüğe aykırı olamayacakları gibi diğer üst hukuk kurallarına da aykırı olamazlar. Aksi takdirde, yönetmeliğin idari yargı mercileri önünde iptali mümkün olabilecektir.

Medeni hukuk alanındaki yönetmeliklere örnek olarak, Evlendirme Yönetmeliği, Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına ilişkin Yönetmelik Anayasanın yönetmelikleri düzenleyen 124. maddesi hükümet sistemindeki değişikliğe paralel olarak değiştirilmiştir. Anayasanın 124. maddesinin 21.1.2017 tarihinde 6771 sayılı Kanunla değiştirilmiş hali hüküm şu şekildedir. "Cumhurbaşkanı, bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler. Hangi yönetmeliklerin Resmî Gazetede yayımlanacağı kanunda belirtilir". Yapılan değişiklikle, birinci fıkrada yer alan “Başbakanlık” ibaresi “Cumhurbaşkanı” şeklinde, “tüzüklerin” ibaresi “Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin” şeklinde değiştirilmiştir.

İçtihadı birleştirme kararları

Yargıtay’ın içtihadı Birleştirme Kararları benzer olaylarda bütün mahkemeleri bağlayıcı bir niteliktedir. Yargıtay’ın hukuk boşluklarını doldurmak üzere içtihadı Birleştirme Kararlarıyla yarattığı hukuk kuralları, medeni hukukun yazılı kaynağı haline getirilmiş bulunmaktadır.

Tali kaynaklar

Tali kaynaklar, TMK m. 1 hükmü gereğince, hâkimin önüne gelen hukuki uyuşmazlığı çözerken yazılı hukuk kuralı bulamaması durumunda başvuracağı kaynaklardır.

Bu kaynaklar;

  • Örf ve âdet hukuku
  • Hâkimin yarattığı hukuktur.

Örf ve âdet hukuku

TMK. m. 1/I’e göre, “Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre karar verir”.

Bir örf ve âdet kuralının hukuk kuralı haline gelebilmesi için maddi unsur, manevi unsur ve hukuki unsur olarak adlandırılan üç unsura ihtiyaç vardır. Maddi unsur, süreklilik, devamlılık ve tekrarlanmadır. Yani, örf ve adet kuralının uzun süreden beri uygulanıyor olması gereklidir. Manevi unsur, örf ve adet hukukuna uymanın zorunlu olduğu yönünde toplumda var olan genel inanıştır. Hukuki unsur ise, örf ve adet kuralına uyulmaması halinde bireylerin yaptırımlarla karşılaşmasıdır. Bu husus da kanunlar tarafından örf ve adet kurallarına yapılan yollamalarla sağlanmaktadır.

Örf ve âdet hukuku kuralları, etkili oldukları alan bakımından “genel örf ve âdet hukuku kuralları” ve “özel örf ve âdet hukuku kuralları” olmak üzere iki türe ayrılmaktadır. Genel örf ve adet kuralı, ülkenin her yerinde bilinen ve uygulanmakta olan kurallardır. Özel örf ve adet kuralları ise, ülkenin sadece belli bir yöre veya bölgesinde ya da belirli bir meslek grubuna dâhil olan kimseler arasında geçerli olan kurallardır.

Hâkimin yarattığı hukuk

TMK. m. 1’e göre, “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir”. Günlük hayatta karşılaşılan tüm sorunlara uygulanacak hukuk kuralı bulmak mümkün değildir. Aynı şekilde, kanun koyucudan da tüm ilişkileri içine alacak hukuk kurallarını düzenlemesini istemek yerinde olmayacaktır. Bu durumda hâkim tıpkı bir kanun koyucu gibi hareket edecek ve önüne gelen somut olayı çözümlemek için, hukuk yaratma yetkisini kullanacaktır.

Yardımcı kaynaklar

Medeni Hukukun yardımcı kaynakları

  • İçtihatlar ve
  • Doktrindir.

TMK. m. 1/III’e göre, “Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır”.

Mahkeme içtihatları

Mahkeme içtihatları, uyuşmazlıkların çözümünde önemli bir rol oynar. Yargısal içtihatlar, mahkemeler tarafından verilen kararlarda bir hukukî sorunun çözümünde izlenen yolu ifade etmektedir. Yüksek dereceli mahkemelerin verdikleri kararlar, ilk derece mahkemeleri için örnek oluşturur. Bu şekilde de hukukumuzda istikrar sağlanma imkânı oluşmaktadır. Ancak, yargı kararlarının hukukumuzda bağlayıcılığı yoktur. Sadece içtihadı birleştirme kararları, özel niteliği itibariyle hukukumuzda bağlayıcı nitelik taşır.

Doktrin (bilimsel görüşler)

Türk Medeni Kanununda doktrin (bilimsel görüşler) açıkça hukukun kaynağı olarak kabul edilmiştir. Doktrin, hukuk bilimiyle uğraşan bilim adamlarının hukukî sorunlara ilişkin görüş ve düşüncelerini ifade etmektedir.

Medeni Kanunun Uygulanması

Hâkim, önüne gelen hukuki uyuşmazlığı çözebilmek için, öncelikle uygulayacağı hükmün açık ve seçik ifadesinden çıkan anlama göre kanunu uygulayacaktır. Kanunun sözü (lafzı); kanunun açık metni, maddelerin açık ve seçik olan ifadesi, kullanılan sözcüklerin anlamı demektir.

Kanunun özü (ruhu) teriminden kanunun bütününe egemen olan esaslara göre belirli bir maddenin ifade ettiği anlam anlaşılır. Kanunun özünü (ruhunu) ortaya çıkarabilmek için yapılması gereken kanunu yorumlamaktır.

Medeni Kanunun Yorumlanması

Yorum türleri

Kanunların yorumlanması, yorumu yapan kişiye veya makama göre, yasama yorumu, yargısal yorum ve bilimsel yorum olmak üzere üçe ayrılır.

Yasama yorumu, bizzat kanun koyucu tarafından yapılan yorumdur. Burada kanun koyucu, uygulamada kanun hükmünün nasıl anlaşılması gerektiğini bildirir.

Yargı mercilerinin görevi, soyut hukuk kurallarını somut olaylara uygulamaktır. Bu çerçevede hâkimin önüne gelen olaya hukuk kuralını uygularken yaptığı yorum yargısal yorum olarak adlandırılır.

Bilimsel yorum, hukuk bilimiyle uğraşan çevreler tarafından yapılan yorumu ifade etmektedir. Bilimsel yorumun bağlayıcı niteliği olmamakla birlikte yargı kararları üzerinde dolaylı bir etkisi bulunmaktadır.

Yorum yöntemleri

Kanun hükmünü yorumlama yöntemlerini genel olarak üç ana grup altında toplamak mümkündür. Bunlar; deyimsel, tarihsel ve amaçsal yorum yöntemleridir .

Deyimsel yorum yöntemi (lafzî yorum) denilen bu yorum yönteminde, kanunun mantık ve deyim bakımından anlamını araştırmak esastır. Kanun metninde kullanılan kelimelerden, o hükmün ne anlama geldiği saptanmaya çalışılır.

Tarihsel yorum yönteminde, kanun koyucunun iradesinin araştırılması esastır. Kanunun hazırlık çalışmaları, komisyon ve meclis konuşmaları, tartışmalar ve kanun gerekçesi, bu araştırma sürecinde başvurulacak kaynaklardır.

Amaçsal yorum yönteminde, kanunlar uygulandığı zamanın gereklerine ve anlayışına göre yorumlanırlar. Kanun metni yanında, kanunun amacını, zamanın ihtiyaçlarını ve devrin anlayışını gözden uzak tutmamak gerekir. Kanunun durağan yapısı ve hayatın dinamikliği arasında çelişki ortaya çıktığında, bu çelişkiyi gidermek ve hukuki sorunu çözüme kavuşturmak hâkimin görevidir.

Kanunların yorumlanmasında kullanılan mantık kuralları

Hâkimin karar verirken bazı mantık kurallarından yararlanması gerekebilir. Bu kuralların en önemlileri arasında “kıyas”, “evleviyet yolu” ve “aksi ile kanıt yolu” sayılabilir.

Kıyas, belli bir hukukî ilişki veya durum için konulmuş olan kanun hükmünün, hakkında kural bulunmayan ancak benzer olan başka bir hukukî ilişki veya duruma uygulanması anlamına gelir.

Çoğun içinde azın da bulunacağı, bütün için doğru olanın parçalar için de doğru olacağı ilkesine dayanan evleviyet yolu, daha önemli bir durum için kabul edilen bir hükmün daha az önemli olan bir durum için de uygulanabilmesi anlamına gelir.

Bazı durumlarda, bir olay hakkındaki hüküm, aralarında benzerlik olmasına rağmen kıyas yoluyla benzer olaylara uygulanmaz. Bu doğrultuda bir sonuca, aksi ile kanıt yolundan ulaşılır (Mefhum-u muhalif).

Hâkimin Hukuk Yaratması

Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa hâkim, örf ve adet hukukuna, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hukukun kaynakları arasında da tali kaynaklardan biri olarak açıklandığı üzere, bu hüküm ile kanun koyucu hâkime hukuk yaratma yetkisi vermiştir. Hâkim, hukuk boşluğunu doldurmak üzere, hukuk yaratma yetkisini kullanırken üç şekilde hareket edebilir: kıyas, hukukun genel ilkeleri ve hâkimin tamamen orijinal bir hukuk kuralı yaratmasıdır. Hâkimin yarattığı hukuk ne kendisini ne de başka mahkemeleri bağlar.

Boşluk kavramı

Bir hukukî sorun hakkında, kanunda, örf ve âdet hukukunda ve diğer herhangi bir hukuk kaynağında kural yok ise bu durum “hukukta boşluk” anlamına gelir. Bazı konular hukuk dışı olduğu için, hukukun o konularda kural koyması beklenemez. Bazen de kanun koyucu belli konularda kasıtlı olarak susmuştur. Örneğin, sütkardeşle evlenmenin batıl olup olmadığı hususunda hukukumuzda bir düzenleme yoktur. Kanun koyucu burada susarak olumsuz bir tutum sergilemiş; kanun koyucunun susmasına, sütkardeşle evlenmenin batıl olmadığı sonucu bağlanmıştır.

Boşluk türleri

Boşluk kavramı en geniş şekilde kanundaki boşluk türleri ve doktrin tarafından kabul edilen boşluk türleri şeklinde ayırımına tabi tutularak incelenebilir.

Kanunda boşluk olduğu hallerde bu boşluk kural içi boşluk veya kural dışı boşluk olabilir.

Kural içi boşluk, kanun koyucunun bilerek ve isteyerek bıraktığı boşluk hali olarak tanımlanabilir. Burada, adil bir çözümün bulunabilmesi uygulama ve bilime bırakılmıştır. Kural içi boşluk da kendi arasında yollamalar (atıflar), genel kayıtlar, içi boş normlar ve tanımlama boşluğu olarak dörde ayrılmaktadır.

Kural dışı boşluk da kendi içinde, açık boşluk ve açık olmayan boşluk olarak ikiye ayrılmaktadır. Açık boşluk, somut olaya uygulanacak bir hükmün olmaması halidir. Açık olmayan boşlukta ise, hukuk düzeninde var olan bir kuralın uygulanması ve adil olmayan sonuçların ortaya çıkması söz konusu olmaktadır. Bu durumda hâkim, kuralın kapsamını daraltarak, amaca uygun sınırlama ile somut olayı çözüme kavuşturmalıdır.

Doktrinde kabul edilen diğer bir boşluk çeşidi, gerçek boşluk ve gerçek olmayan boşluktur. Gerçek boşluk, belirli bir konuda kanunda hüküm bulunması gerekirken, hiçbir hükmün bulunmaması hali olarak tanımlanmaktadır. Gerçek olmayan boşlukta ise, var olan kuralın somut olaya uygulanması, tatmin etmeyen sonuçlara yol açmaktadır.

Hâkimin Takdir Yetkisi

Hâkimin hukuk yaratma yetkisinden farklı olarak bir de takdir yetkisi bulunmaktadır. Hâkimin hukuk yaratabilmesi için, gerek kanunlarda gerekse örf ve âdet hukukunda kural olmaması gerekir. Oysa hâkimin takdir yetkisini kullanırken elinde olaya uygulayacağı bir kural bulunmaktadır. Ancak burada, somut olayın önceden bilinmeyen özellikleri dolayısıyla, hâkime bir değerlendirme, bir tercih yapma yetkisi tanınmaktadır. TMK m.4’e göre kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hâkim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir. Bu husus, hâkimin takdir yetkisini nasıl kullanacağının sınırlarını çizmektedir.

Bazı durumlarda hâkime takdir yetkisi açıkça tanınmaz. Ancak bu sonuç, hüküm içinde yer alan deyim veya kelimelerden çıkmaktadır: “muhik sebepler”, “uygun tedbir”, “uygun miktar”, “hakkaniyete uygunluk” ve “muayyen şartların mevcut olması” gibi.