MEDENİ HUKUK II - Ünite 8: Vekalet Sözleşmesi-Vekaletsiz İşgörme-Kefalet Sözleşmesi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 8: Vekalet Sözleşmesi-Vekaletsiz İşgörme-Kefalet Sözleşmesi

Vekalet Sözleşmesi

  1. Vekâlet sözleşmesi, vekile müvekkilin menfaatine ve iradesine uygun bir sonuca yönelen bir iş görmeyi bir zaman kaydına tâbi olmaksızın ve nispeten bağımsız olarak yapma borcunu, sonucun elde edilmemesi rizikosu ona ait olmak üzere yükleyen bir sözleşmedir.
  2. Vekâlet ile temsil yetkisi birbiriyle ilişkili, fakat birbirinden farklı kavramlardır. Vekâlet, iç ilişkiye; temsil dış ilişkiye ilişkindir. Vekâlet eksik iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir; temsil yetkisi tek taraflı bir işlemle verilir. Vekâlet, vekil için bir hukuksal yüküm (işgörme borcu) doğurur; temsil yetkisi ise, temsilciye bir hak (başkasının alanında hüküm ve sonuçlar doğuracak hukuksal işlem yapma hakkı) bahşeder. Vekâlet sebebe bağlı (illî) bir işlemdir; temsil yetkisi ise, hukukî sebepten bağımsızdır (soyuttur).
  3. Vekâletin öğeleri, iş görme, işin müvekkilin menfaatine ve iradesine uygun olarak yapılması, vekilin edim sonucundan değil, edim fiilinden sorumlu olması, vekilin bağımsız iş görmesi, ücretsiz olarak veya bir ücret karşılığı iş görme ve anlaşmadır.
  4. Anlaşma için tarafların iradeleri arasında uyuşma gerekli ve yeterlidir. Herhangi bir şekil aranmaz.

Tarafların Borçları

Vekilin Borçları

  1. Vekilin daima müvekkilin menfaatine uygun hareketle işi görme yükümlülüğü altında olması gereği sadakat ve özen borcu olarak ifade edilmektedir. Çünkü, vekâlet taraflar arasında sıkı bir güven ilişkisi yaratır.
  2. Vekilin işi şahsen ifa borcu da vardır (TBK 506/I). Vekâlet, karşılıklı güvene dayanan bir sözleşmedir. Bu yüzden vekil, işi bizzat (şahsen) görmelidir. Fakat vekilin başkasını vekil tayin (tevkil) etmesi (alt vekil) ya da vekâleti başkasına devretmesi (ikâme vekil) olanakları vardır (TBK 506/I, cüm.2)
  3. Müvekkil yararına bir iş görmeyi üstlenme olarak vekâlet sözleşmesi, vekile, müvekkilin talimatlarına uyma yükümü yükler (TBK 505). Talimatla, sözleşmenin konusunun ve ifa tarzı ile ifa biçiminin somutlaştırılması amaçlanır. Talimat, müvekkilin vekâlet sözleşmesinin kurulmasından sonra vekile kendisine tevdi edilen işi nasıl göreceğini belirten, tek taraflı ve varması gereken bir irade açıklamasıdır. Sözleşmede kararlaştırılan hususların yeterince açık olmaması halinde, talimat sözleşmenin muhtevasının belirlenmesini ve vekâletin kapsamının sınırlanmasını sağlar; böylece vekâletin icra edilme tarzı somutlaştırılmış olur
  4. Hesap verme borcu: Vekil, işin yürütülmesi tarzı ve gelinen aşama ve değişiklikler hakkında müvekkilin talebi üzerine ya da gereğinde kendiliğinden bilgi verme yükümü altındadır (TBK 508).
  5. Verilenleri iade, kazanılanları devretme borcu: Vekil, işe başlarken veya işin görülmesi sırasında veya sonucunda ya da müvekkilden aldıklarını müvekkile iade etmekle yükümlüdür. Ayrıca, o, müvekkil hesabına üçüncü kişilerden kazandığı taşınır veya taşınmaz mülkiyetini ya da hakları müvekkile devretmekle de yükümlüdür (TBK 509). Yalnız yasal devir de denilen hallerde, vekilin bu yükümlülüğü yasa gereği kendiliğinden yerine gelir. Gerçekten, vekilin kendi adına ve müvekkil hesabına üçüncü kişilerden kazandığı alacak hakkı, müvekkilin vekile karşı olan bütün borçlarını ifa ettiği anda kendiliğinden müvekkile geçer (yasal devir) (TBK 590/I).

Müvekkilin Borçları

  1. Ücret ödeme borcu: Kural olarak vekâlet sözleşmesi ücretsizdir. Fakat ücret kararlaştırılabilir. Âdet gereği ücret verilmesi gerekebilir (TBK 502/III). Ücret alacağı, geçerli bir sözleşmenin bulunmasına ve işin gereği gibi görülmüş olmasına bağlı olarak doğar. Aksine anlaşma ya da âdet yoksa, ücret alacağı iş görmenin tamamlanmasıyla muaccel olur.
  2. Vekilin masraflarını ve verdiği avansları ödeme borcu: Müvekkil vekilin işin usulüne uygun olarak görülmesi için yaptığı masrafı ve verdiği avansları faiziyle beraber ödemek zorundadır (TBK 510/I).
    Masraf ve avans istemenin koşulları:
    1. Öncelikle geçerli bir vekâlet sözleşmesi bulunmalıdır.
    2. Masraf ya da avans ödeme vekâletin usulüne uygun olarak ifası için gerekli olmalıdır
    3. Vekâlet usulüne uygun olarak ifa edilmiş olmalıdır. İşin usulüne uygun olarak görülmesi, müvekkilin talimatlarına uygun ve vekâletin ifası için objektif olarak zorunlu olanların yapılması demektir.
  3. Vekili müvekkili hesabına girdiği borçtan kurtarma yükümü: Vekil, işin görülmesi sırasında ve işin gereği gibi ifası amacıyla, örneğin kendi adına müvekkil hesabına bono imzalamışsa, müvekkil, vekili bundan doğan borçtan kurtarmalıdır (TBK 510/I).
  4. Vekilin uğradığı zararı tazmin borcu: Vekilin işin görülmesi dolayısıyla uğradığı zararlar müvekkil tarafından karşılanmalıdır (TBK 510/II). Koşulları,
    1. vekâletin usulünce ifa edilmiş olması,
    2. vekilin zararıyla vekâletin ifası arasında nedensellik bağı bulunması,
    3. müvekkilin, vekilin zarara uğramasında kusuru olmadığını ispatlayamaması gerekir. Tazminat ödeme borcu vekilin zarara uğradığı gün muaccel olur. Vekâlet sözleşmesinden doğan alacaklar, 5 yıllık (TBK 147/b. 5) zamanaşımı süresine tâbidir.

Vekaletin Sona Ermesi

  1. Azil ve istifa
  2. Taraflardan birinin ölümü, fiil ehliyetini yitirmesi yada iflası

Vekaletsiz İşgörme

Vekâletsiz işgörme, bir kişinin bir işinin o kişiden vekâlet almadan yabancı –başka– bir kişi tarafından görülmesi demektir. Diğer bir söyleyişle, vekâletsiz işgörme, bir kişinin, kendisinden vekâlet almadan başkasının bir işini görmesidir.

Ögeleri

  1. Vekâletsiz işgörmeden söz edebilmek için bir iş görme gerekir.
  2. Görülen iş başkasına ait olmalıdır.
  3. Üstelik işin kendisine ait olmadığı bilinciyle hareket eden işgörenin iş sahibinden aldığı bir vekâlet olmamalıdır.
  4. Fakat, her durumda vekâletsiz işgören, bir işi görme iradesiyle hareket etmelidir.

Türleri

Vekâletsiz işgörme, iş sahibinin (başkasının) yararına ise “gerçek vekâletsiz iş görme”den, buna karşılık iş görenin yararına ise “gerçek olmayan vekâletsiz iş görme”den söz edilmektedir.

Görülen İşin İşi Görülünce Uygun Bulunması:

Gerçek olsun ya da olmasın iş sahibi vekâletsiz işgörmeyi sonradan uygun bulmuş ise, ilişkiye artık vekâlet sözleşmesinin hükümleri uygulanır (TBK 531). Uygun bulma, işgörence görülen iş, onay (icazet) verme olarak anlaşılabilir. Fakat bunun dışındaki, maddî fiillerle vekâletsiz işgörme hallerinde ise, “uygun bulma” sadece onaya benzer niteliktedir. Sonuçta, uygun bulma, kurucu yenilik doğuran bir haktır.

Vekâletsiz İş Görenin Sorumluluğu

İşi görürken yüksek bir özen göstermekle yükümlü sayılan işgören, her türlü ihmalinden sorumludur (TBK 527/I, 529). O, işin kendisi için bir yarar sağlamadığı savunmasıyla sorumluluğunun hafifletilmesini isteyemez. Ancak işi, iş sahibini bir zarardan ya da zarar tehlikesinden kurtarmak için yapmışsa, sorumluluğu hafifletilir (TBK 527/I, cüm. 2). Hatır için görülen işlerde ya da kurtarma faaliyetlerinde durum böyledir.

İhmal kendi içerisinde gruplara ayrılır. Ağır ihmal-orta ağırlıktaki ihmal ve hafif ihmal. Ağır ihmal, aynı koşullarda bulunan makûl bir kişinin (tipin) zararın önlenmesi için alması gereken en basit tedbirleri almamış olmadır. Orta (ağırlıktaki) ihmal, ağır ve hafif ihmal arasındaki ihmaldir. Hafif ihmal, ancak dikkatli kişilerin gösterebileceği özenle önlenebilecek bir zararın doğmaması için yeterli önlemlerin alınmamış olmasıdır.

İşgören, sözleşme ehliyetine sahip değilse, yaptığı işlemden eline geçen değerlerden ancak elinde kalan bölümünü geri vermekle yükümlüdür, fakat elinden çıkan bölümü kötü niyetle elinden çıkarmışsa, bundan da sorumlu olur (TBK 528/I). İş gören haksız eylem işlemişse, bundan doğan sorumluluğu daha da genişletilmiştir (TBK 528/II).

Kefalet Sözleşmesi

Kefalet, kefilin, alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesi halinde bunun sorumluluğunu kişisel olarak üstlenmeyi taahhüt ettiği sözleşmedir. Kefalet sözleşmesi «tek tarafa borç yükleyen sözleşme»lerdendir. Kefalet ancak geçerli bir aslî borcun varlığı halinde hüküm ifade eder; teminat altına alınan aslî borç yoksa, kefalet de yoktur veya aslî borç herhangi bir sebeple sona ererse, kefalet de son bulur. Kefilin borcu talî bir borçtur. Yani ilk plânda asıl borçlunun takip edilmesi söz konusu olup, ancak asıl borçlu borcunu ödemediği takdirde kefile başvurulabilir. Kefil, her zaman, alacaklının karşısında bulabileceği ikinci borçludur. Fakat kefil, alacaklının birinci ve asıl alacağının borçlusundan olan asıl borcu ifa etmez; o sadece asıl borcun ifa edilmemesinden doğan zararın tazminini borçlanır. Kefilin borcu bir tazminat borcu olduğundan, para ile ölçülebilen bütün borçlara, bu nitelikteki verme, yapma borçlarına, hatta borçlunun kişiliğinin önem taşıdığı yapma borçlarına bile kefil olunabilir. Kefilin borcu, asıl borca yabancı bir borç olduğu ve alacaklıya güvence sağlama amacı bulunduğu için, bir kimse kendi borcu için kendisine kefil olamaz. Bir kimse kendi alacağı için kefil olmuşsa, alacak kendisinde kaldığı sürece, bu, hüküm doğurmaz, alacak başkasına devredildiği anda kefalet devreye girer. Kefalet sözleşmesi belirli süreli ya da süresiz olabilir.

Kefaletin Geçerlilik Koşulları:

  1. Bir kefaletin geçerliliği geçerli bir asıl borcun bulunması, kefil olma ehliyetinin varlığı, irade sakatlığının bulunmaması, şekil şartlarına uyulmuş olması ve sorumlu olunacak miktarın gösterilmesi koşullarına bağlıdır.
  2. Kefalet ehliyeti tam fiil ehliyetidir. Sınırlı ehliyetliler için, yasal danışmanın görüşünü alma koşulu vardır (MK 429/I, b. 9). Tam ve sınırlı ehliyetsizler için kefalet yasak işlemlerdendir.
    Evli kişiler bakımından MK 193 vd. uyarınca kefaleti evlilik birliğinin ekonomik geleceğini tehlikeye düşüren işlem saymak mümkündür. Bu olasılıkta, bir eşin kefalet sözleşmesini diğer eşin rızasını gerektiren bir işlem saymak mümkündür. Fakat bu olasılıkta da, eşin rızası alınmamışsa kefalet sözleşmesinin geçerliliği etkilenmeyecektir. Eşin kefalet sözleşmesine sonradan rıza vermiş olması veya rızanın yazılı olarak verilmemiş olması halinde kefalet sözleşmesi kesin hükümsüz sayılır.
  3. Kefalet, yasal geçerlilik şekline tâbidir. Bu itibarla yasada öngörülen şekil şartlarına uyulması gerekmektedir. Kefaletin temsilci aracılığıyla yapılması da mümkündür.Yalnız bunun için de yeni TBK kefaletin geçerlilik koşullarına uyulması gereğini aramaktadır.

Türleri

Adi Kefalet

  1. Kefalet, alacaklıya, alacağını öncelikle kimden isteyebileceği konusunda asıl borçlu ile kefil arasında bir sıra düzenine uyma zorunluluğu yaratan kefalettir.
  2. Adi kefalette kefile iki savunma olanağı tanınmaktadır: Tartışma defî ve rehnin paraya çevrilmesi def’i.
  3. Kefil, açığa kefalet söz konusu olduğunda, üç durumda anılan savunma olanaklarından yoksun sayılmaktadır (TBK 585/III). Buna göre, (1) Asıl borçlu aleyhine yapılan takibin sonucunda kesin aciz belgesi alınması, (2) Asıl borçlu hakkında Türkiye’de takibin imkânsız hale gelmesi, (3) Asıl borçlu hakkındaki konkordatonun kesinleşmesi durumlarında kefilin bu defileri ileri sürmesi söz konusu olamaz.

Müteselsil Kefalet

  1. Alacaklıyı bir sıra düzenine uymaya zorlamayan, tersine serbest bir seçimle başbaşa bırakan ve kefile adi kefaletteki savunma olanaklarını vermeyen durumlarda müteselsil (zincirleme, dayanışmalı) kefaletten söz edilmektedir.
  2. Yeni Yasa ile müteselsil kefalete yeni bir düzen getirilmiş görünmektedir. Bu görünüşe göre, yeni TBK 586’da eBK 487’de öngörülenden pek farklı bir müteselsil kefalet düzenlenmektedir.

Birlikte Kefalet

  1. Aynı borç için birden fazla kişinin kefaleti birlikte kefalet olarak adlandırılmaktadır. Birlikte kefalet, kefil olanların birbirinden haberli olup olmamasına göre ayrılmaktadır.
  2. Gerçek birlikte kefalette ise, birbirinden haberli birden çok kefilin bulunması söz konusudur. Gerçek birlikte kefalet de ikiye ayrılmaktadır: Adi ve müteselsil birlikte kefalet.

Kefile Kefalet ve Rücua Kefalet

  1. Alacaklının borçlu tarafından kefil gösterilen kişinin de kefil olarak sorumluluğunu güvenceye bağlamasının bir yolu kefil için de kefil istemesidir. Bu anlamda, kefile kefalet, alacaklı ile kefilin borcunu güvence altına almak amacıyla kefile kefil olan kimse arasında kurulan bir sözleşmedir.
  2. Rücua kefalette ise, borçluya kefalet eden kefilin güvenceye kavuşturulması amaçlanmaktadır. Bu, kefil alacaklıya ödeme yapmak zorunda kalırsa rücu alacaklısı haline gelip ödediğini –asıl borçlu da olan– rücu borçlusundan rücuen istediğinde rücu alacağına güvence sağlamak için diğer bir kişiyle yapılan kefalet sözleşmesidir (TBK 588/II).

Kefaletin Hükümleri

Kefilin Sorumluluğunun Kapsamı

  1. Kefilin sorumluluğunun maddî kapsamının dış sınırını, kefalet sözleşmesinde yer verilmesi zorunlu öğe olan azamî tutar göstermektedir. Bu sınırlar içerisinde nelerin yer alabileceği TBK 589’da yer almaktadır.
  2. Sözleşmenin yazılı şeklinin zorunlu içeriğinde yer alan ve şekle nitelik kazandıran öğelerden biri olan sözleşme tarihini gösterme öğesinin önemli işlevlerinden biri, kefilin sorumluluğunun zaman sınırını belirlemektir.
  3. Kefalet, asıl borca bağımlı (fer’i) borç yaratmaktadır. Asıl borcun varlık ve geçerliliği, asıl borcun ifa ya da başka bir yolla sona erdirilmiş olması kefaleti de etkilemektedir.

Kefil ile Alacaklı Arasındaki İlişki

  1. Kefil, alacaklının kendisine başvurması üzerine, borcun niteliğinden kaynaklanan ve asıl borçlu tarafından da ileri sürülmesi mümkün olan savunma olanaklarını alacaklıya karşı kullanabilir. Kefilin bilerek kefalet altına girdiği kimi durumlarda, o, asıl borçluya ait def’ileri kullanamaz. Borçlusunun da yükümlü tutulamayacağı yanılma veya sözleşme yapmada ehliyetsizlik ya da zamanaşımına uğramış olma sebeplerinin varlığını bilerek kefalette, böyledir (TBK 591/II, cüm.) Kefil, daha başlangıçta bildiği sebeplerle asıl borç hükümsüz ya da talep edilemez hale gelmiş olmasına rağmen, alacaklıya karşı bunlara dayanarak savunma yapamayacaktır. Kefil asıl borçluya ait defilerden haberdar olmaksızın ödemede bulunmuşsa, rücu hakkını korurken, asıl borçlu kefilin bu def’ileri bildiğini ya da bilmesi gerektiğini kanıtlarsa durum değişmektedir.
  2. Kefil, ayrıca bizzat kendisinden kaynaklanan def’ileri de ileri sürebilir. Bunlar, şahsî ya da kişisel def’iler de denilen, daha önce anılan tartışma def’i, rehnin paraya çevrilmesi def’i, bölme def’i gibi savunmalardır.
  3. Alacaklı, kefalette sadece kefile başvurma yetkisine sahip değildir. O, kefile başvurmuş ise, aynı zamanda bazı yükümlülükleri de yerine getirmelidir. Bunlar: (1) Borç muaccel olduktan sonra kefilin kendi borcunu ödeme teklifini kabul etme yükümü (TBK 593), (2) Alacağı güvenceye almak üzere kefalet sözleşmesi kurulurken veya daha sonra kazandığı güvenceleri ve rüçhan haklarını kefilin zararına olarak azaltmamak (TBK 592/I), (3) Kefilin sorumluluğu gereği ödediği tutarda asıl borçluya rücu etme hakkını kullanmasına yarayacak senetleri, rehinleri paraya çevirmesine yarayan belgeleri, diğer delilleri ve bilgileri koruma ve kefile teslim etme ya da bunların devri için gereken işlemleri yapma yükümlülüğü (TBK 592/I, III), (4) Asıl borçlunun ödemelerinde gecikmesi, iflâsı ya da kendisine konkordato mehli verildiğinde kefile bildirimde bulunmakla, ayrıca kefilin isteği üzerine ona asıl borcun kapsamı hakkında bilgi vermekle (TBK 594/I) ve (5) Asıl borçlunun iflâsına karar verilmiş ya da o konkordato istemişse alacaklı alacağını kaydettirmek ve alacağı korumak için gerekeni yapmakla yükümlüdür (BK 502; TBK 594/II).

Kefil ile Borçlu Arasındaki İlişki

  1. Kefil, TBK 595’in öngördüğü durumlarda asıl borçludan güvence verilmesini ve borç muaccel olmuşsa, borçtan kurtarılmasını isteyebilir.
  2. Kefil alacaklıya karşı kefaletten dolayı sorumluluğunu ödeme yoluyla kapattığı ölçüde alacaklıya halef olur (TBK 596). Bunun sonucunda, kefil, alacaklıya ödediği oranda asıl borçluya karşı rücu alacaklısı sıfatı kazanmış ve alacaklıdan yükümlülüklerini yerine getirmesini isteme yetkisini kullanabilir hale gelmiş olur. Yalnız kefil borçluya karşı kazanmış olduğu bu hakları ancak asıl borç muaccel olunca kullanabilir.

Kefaletin Sona Ermesi

  1. Yeni TBK 600, herhangi bir ek öğe aramaksızın, sürenin sona ermesini kefilin kendiliğinden borcundan kurtulma sebebi saymıştır (krş. eBK 493). Türk Borçlar Kanunu’nun 600. maddesine karşılık gelen Eski Borçlar Kanunu’nun 493. maddesinde “bir kimse mahdut bir zaman için kefil olupta bu zamanın inkızasını takip eden bir ay zarfında alacaklı bu bapta icraya veya mahkemeye müracaatla hakkını takip etmezse yahut takibatına uzun müddet fasıla verirse kefil kefaletten beri olur”. İfadesine yer verilmiştir.
  2. Yalnız TBK 598’e göre:
    • Gerçek kişilerce verilebilecek kefaletlerde azamî süre, kefalet sözleşmesinin kuruluşundan itibaren on yıldır. Bu tür kefaletler, on yılın geçmesiyle kendiliğinden son bulmaktadır (f. III).
    • Kefalet, on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile, uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak on yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir (f. IV).
    • Kefalet süresi, en erken kefaletin sona ermesinden bir yıl önce yapılmak kaydıyla, kefilin kefalet sözleşmesinin şekline uygun yazılı açıklamasıyla, azamî on yıllık yeni bir dönem için uzatılabilir (f. V).

Belirsiz Süreli Kefalette Sona Erme

  1. Belirsiz süreli kefalette, asıl borç muaccel olur olmaz kefil için kefaletten kurtulma şansı doğmaktadır.
  2. Yine TBK 602 uyarınca çalışanlara belirsiz süreyle kefalette, kefile fesih bildirimiyle sözleşmeye son verme olanağı tanınmıştır. Buna göre, bu tür kefalette, kefil, her üç yılda bir ertesi yılın sonunda geçerli olmak üzere sözleşmenin feshini bildirebilmektedir.

Gelecekteki Borca Kefaletten Dönme

  1. Eski BK’nda bulunmayan, fakat güncel TBK’nun yeni bir ürünü olan kefaletten dönme için (1)gelecekteki bir borca kefalet, (2) borçlunun mali durumu kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonra ve fakat borcun doğumundan önce önemli ölçüde bozulmuş veya kefilin kefalet sırasında iyiniyetle varsaydığından çok daha kötü olduğu ortaya çıkmış, (3) borç henüz doğmamış ve (4) kefil tarafından kefaletten dönme açıklamasını içerir bir yazılı bildirimde bulunulmuş olmalıdır (TBK 599/I).
  2. Kefil, kefaletten bu koşullarda dönmekle kefaletten kurtulmaktadır; ama, bu, kefili alacaklının kefalete güveninin boşa çıkmasından dolayı uğradığı olumsuz (menfi) zararı tazmin etmekten kurtarmamaktadır (TBK 599/II).