MEDENİ HUKUK II - Ünite 5: Borcun Kaynakları (Devam): Haksız Fiil ve Sebepsiz Zenginleşme- Borcun İfası, İfa Edilememesi ve Sona Ermesi Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 5: Borcun Kaynakları (Devam): Haksız Fiil ve Sebepsiz Zenginleşme - Borcun İfası, İfa Edilememesi ve Sona Ermesi
Kusura Dayanmayan Sorumluluk Olguları
Kusura dayanmayan sorumluluk olguları 3 temel başlık altında toplanabilir:
- Tehlike sorumluluğu
- Hakkaniyet sorumluluğu
- Özen sorumluluğu
Tehlike Sorumluluğu: TBK 71/I hükmüne göre; “önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmenin faaliyetlerinden zarar doğduğu takdirde, bu zarardan işletme sahibi varsa işleten müteselsilen sorumludur.” Yani ortada bir kusur varsa bunun sorumluları malik ve işletendir. TBK 71/I hükmünün uygulanabilmesi için,
- Bir işletmenin bulunması
- İşletmenin faaliyette olması
- İşletmenin önemli ölçüde tehlike arz etmesi
- Bir zarar doğmuş olması
- Zarar ile işletmenin faaliyeti arasında tehlike bağı (illiyet) bağı bulunması
koşulları aranır.
Hakkaniyet Sorumluluğu: Bu sorumluluk türünde, haksız fiil işleyen kişilerin doğru ve yanlışı ayırt edebilme yetileri olmadığından kusur ehliyetleri yoktur. Bu yüzden kusura dayanmaksızın, hakkaniyet gereği fiilden sorumlu tutulurlar. Koşullar gerçekleştiği halde, hakkaniyet sorumluluğu söz konusu olduğunda bir takım istisnai durumların göz önünde bulundurularak karar verilmesi mümkündür.
Özen Sorumlulukları: Özen sorumluluğu, herhangi bir zararın oluşmaması için kişilerin gereken tedbiri yeterli oranla alıp almadığıyla ilgilidir. İnsan çalıştıran kurumlar, çalışanlarının yaptıkları işten dolayı bir zarar görmesi ya da yapılan işin sonucunda zarar oluşması durumunda oluşan zarardan sorumlu tutulur. Hayvan sahipleri aynı şekilde sorumlu oldukları hayvanların zarar görmemesi ya da zarar vermemesi konusunda gereken özeni göstermediklerinde oluşan zarardan sorumludurlar. Diğer bir özen sorumluluğu da yapı maliklerinin yaptıkları yapılarla ilgili gereken özeni göstermemeleri sonucunda ortaya çıkan zararla ilgilidir.
Kısaca sahip olunan hayvan ya da yapılan işle ilgili sorumluluk kişilere aittir. Gereken tedbir alınmadığında ya da özen gösterilmediğinde ortaya çıkan zarardan bu kişiler sorumludurlar.
Haksız Fiilin Hüküm ve Sonuçları
Türk Borçlar Kanunu haksız fiilden sorumlu kişi ya da kişilerin maddi ya da manevi tazminat ödemelerine hükmedebilir.
Maddi zarar: Bir zararın meydana geldiğinin ispatı gerekir. Bu, zararın varlığını ve tutarını göstermek demektir. Zarar gören, zararın varlığını, zarara uğradığını göstermelidir. Fakat zararının tutarını göstermesi gerekmez. Bu, yargıcın takdiren bulabileceği bir tutardır (TBK 50/II). Yargıç zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, olayların olağan akışını (halin mutad cereyanını) ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde bulundurarak, onun, somut olayda uğrayabileceği zarar miktarının ne olabileceğini takdiren tayin eder. Maddî zararın hesaplanması, TBK 50 vd.ndaki hükümlere göre yapılır. Kesin olarak saptanabilen zararlarda yargıç, zararın miktarını davayı karara bağladığı tarihte belirler. Karar tarihinde saptanamayan zararlar, özellikle gelecekteki (müstakbel) zararlar, ancak kesin olarak ortaya çıktıkları zaman talep ve dava edilebilir. Kişiye ilişkin maddi zararın belirlenip hesaplanmasında ise aşağıdaki durumlar göz önünde bulundurulur:
- bedensel bütünlük ihlalinden (yaralanma) doğan zarar olup olmadığı,
- kazanç yoksunluğu,
- çalışma gücünün azalması ya da kaybı
- ekonomik geleceğin sarsılması
- ölüm nedeniyle zarar olup olmadığı (defin, tedavi masrafları vb.)
- ölüm sonucu destekten yoksun kalan kişilerin olup olmadığı
Maddi zarardan doğan tazminat talebine maddi tazminat denir. Maddi tazminatın kapsamı zarar verenin malvarlığından ifa etmesi gereken bir borcu ifade eder. Bu alanda, aynen tazmin esasına dayanılır. Fakat olayların çoğunda aynen tazminin mümkün olmaması nedeniyle, tazminat bir miktar paradan ibaret görünmektedir. Ayrıca, tazminatın kapsamının zararı tam olarak karşılaması gerekmediği kabul edilmektedir. Kişiye verilen zararlarda tazminatın kapsamı belirlenirken kusurun ağırlığı, zarar görenin zarara rızası, zarar görenin birlikte kusuru indirim sebepleridir. Eşyaya ilişkin zararlarda eğer eşya yok olmuşsa, yok olan eşyayı zarar verici olay anındaki haliyle aynen, bu mümkün değilse, yenisiyle aynen ya da eşyanın değerini karşılayan malvarlıksal eksilmeye denk bir tutarda değer itibariyle tazminata hükmolunur.
Manevi tazminatın belirlenip hesaplanmasında ise temel olarak kişinin maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik bir saldırı olup olmadığı göz önüne alınır. Ayrıca,
- Kişinin mesleki ve ekonomik kişilik varlık ve değerlerine yönelik bir saldırı olup olmadığı
- Kişinin ölümü ya da bedensel bütünlüğünün ihlali olup olmadığı da
manevi tazminatın kapsamı içindedir.
Bir miktar paranın ödenmesine mahkumiyeti ifade eden manevî tazminatın kapsamı yargıç tarafından takdiren belirlenir. Esas itibariyle parasal ödeme olmakla birlikte, bunun yanında ya da dışında diğer bir yolla manevî tatmini sağlamak da yargıcın yetkisi dâhilindedir. Bu anlamda, yargıç, saldırıyı kınama kararı, bu kararın yayınlanması, basın yoluyla ihlâllerde özür dileme, düzeltme yazısının yayınlanması gibi kararlar da verebilir.
Bir olayda zarar görenin tazminat talebini birden fazla farklı sebebe dayandırması olanağı varsa, o, dilediği sebebi dayanak göstererek talepte bulunabilecektir. Ancak, unutulmamalıdır ki, yargıç, TBK 60 uyarınca zarar görenin isteği ya da kanun aksine davranmasını gerektirmedikçe zarar gören için en iyi giderim sağlayan hükmü kararına dayanak tutmak zorundadır.
Haksız fiilin sonucu olarak doğan maddi ve manevi zarardan birden fazla kişinin sorumlu olduğu yönünde karar verilebileceği gibi tazminat rücu da edilebilir. Sorumlularla alacaklı zarar gören arasında bu gibi bir durumda yasadan doğan müteselsil borç ilişkisi bulunduğu kabul edilmektedir. Tazminat ve rücu zamanaşımı süresine tabidir. Bu zamanaşımı süresi, zararın ve zarar verenin öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıl; haksız fiilin işlendiği tarihten itibaren 10 yıldır.
Sebepsiz (Haksız) Zenginleşme
Sebepsiz (haksız) zenginleşme, Türk Borçlar Kanunu’nun 77/I maddesine göre; ‘haklı bir sebep olmaksızın bir kimsenin mal varlığının diğer bir kimsenin mal varlığı aleyhine artmasıdır’. Türk hukukunda zenginleşme yasak değildir. Fakat, her zenginleşmenin haklı bir sebebe dayanması şarttır. Bir kimsenin zenginleşmesi haklı bir sebebe dayanmıyor ve bu zenginleşme diğer bir kimsenin aleyhine gerçekleşmiş ise, zenginleşmenin tasfiyesi gerekir. Hukukumuzda böyle bir tasfiyenin öngörüldüğü hallerden biri sebepsiz zenginleşmedir. Sebepsiz zenginleşme ile ilgili 3 koşul bulunmaktadır. Bunlar:
- Bir tarafın zenginleşmesi
- Karşı tarafın yoksullaşması
- Nedensellik bağı
Sebepsiz zenginleşme ile ilgili karar, bir kişinin mal varlığındaki artış ile diğer kişinin mal varlığının azalması arasındaki bağlantının/ilişkinin bulunması göz önünde bulundurularak verilir. Bu durumda, sebepsiz zenginleşen kişi iade etme borcu öder. Ancak, Türk Borçlar Kanunu’na göre sebepsiz zenginleşmeden doğan talepler için 2 ve 10 yıllık zamanaşımı söz konusudur.
İfa
İfa, borçlunun yükümlü olduğu borcu ödemesi olarak tanımlanır. Ancak ifanın ispatlanması önemli olduğundan, borcun doğru İfa edilerek sona erdirilmesi gereklidir. Doğru İfanın olabilmesi için aşağıdaki koşullar yerine getirilmelidir:
- Doğru edimi (doğru konuda)
- Yerinde (doğru yerde)
- Zamanında (doğru zamanda)
- Alacaklıya (doğru kişiye) ifa etmek gerekir.
Borcun ifa edilememesi yani ifa engellerinin söz konusu olduğu durumlar vardır. Bunlar:
- Borçluya yüklenemeyen ifa engelleri: Alacaklının temerrüdü (ifanın gereği gibi önerilmiş olmasına rağmen haklı neden olmadan ifayı kabulden kaçınma) ya da alacaklının belirsizliği (çeşitli sebeplerle alacaklının tespit edilememesi)
- Borçluya yüklenebilen ifa engelleri: Borcun, borçluya yüklenebilen sebeplerle ifa edilememesi durumunda borca aykırılık söz konusudur. Borca aykırılık söz konusu olduğunda, alacaklı ile borçlu arasındaki ilişki devam eder. Borçlar Kanunu’nda borca aykırılık durumuyla ilgili genel ve özel hükümler kısmında çözümler sunulmuştur.
Borçlunun temerrüdü: Borçlunun temerrüdü, borçlunun zaman itibariyle doğru ifa gereğine uymamasıdır. Borçlunun temerrüdünün koşulları,
- muaccel (vadesi gelmiş ve istenebilir) bir borç,
- ifası mümkün bir borç,
- alacaklı temerrüdünün olmaması
- İfa için ihtarda bulunulmasıdır.
Borçlunun kusuru, temerrüde düşmesi için şart değildir.
Borçlu temerrüdünde alacaklının genel olarak şu hakları bulunmaktadır:
- Aynen ifayı ve gecikme tazminatını isteme,
- İfadan vazgeçip müspet zararının tazmini isteme.
Özel Durumlar ve Kayıtlar,
- Taraflarda çokluk (bölünemez borç, müteselsil borç, alacaklılık halleri örnek olarak verilebilir)
- Bağlanma parası ve cayma parası (sözleşme hazırlanırken, tarafların bağlanma ciddiyetini göstermek için bağlanma parası, sözleşmeden cayabilme yetkisini sağlamak amacıyla da cayma parası verilmesi madde olarak sözleşmelere eklenebilir)
- Ceza koşulu (sözleşmelerde, borcun ödenmemesi halinde borçlunun edimi ifa etmeyi önceden yüklendiği ceza koşulu maddesi eklenebilir)
-
Tarafların değişmesi
- Alacağın devri/temliki (sözleşmesel, yasal ve yargısal olmak üzere 3 çeşittir)
- Borcun üstlenilmesi/nakli (üçüncü kişinin borçlunun borcunu üstlenmesidir. Bu işlem bir sözleşme ile yapıldıysa ve alacaklıya bildirilmediyse bu ilişki iç ilişki olarak kalır)
Yeni Türk Borçlar Kanunu’na borca katılma adıyla diğer bir borç üstlenme yolu eklenmiştir.
Türk Borçlar Kanunu’nda ifa ile ilgili geçerli olan madde hükümlerinin sayıca çokluğu da göz önünde bulundurularak konu ile ilgili her durumun dikkatlice incelenmesi gerekmektedir. 3
Borç İlişkisinin Sona Ermesi
Borç ilişkisinin sona ermesi, borç ilişkisinin ortadan kalkması ve borç ilişkisinden doğan borçların sona ermesi olarak tanımlanabilir. Asıl borcun sona ermesi ile birlikte, faiz, kefalet, rehin, ceza gibi borçlar da sona erer.
Kusursuz ifa imkansızlığı durumları şunlardır:
- İbra
- Yenileme
- Takas (borçların karşılıklığı, özdeşliği, muaccel olması, tek taraflı takas açıklamasında bulunulması gerekir)
- Alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi
Zamanaşımı (Müruruzaman): Borcu sona erdiren sebepler arasında zamanaşımı da söz konusudur. Ancak, zamanaşımı borcu tam anlamıyla sona erdirmez, dava ve icra yoluyla takip edilebilirliğini ortadan kaldırır.
Zamanaşımı ile ilgili aşağıdaki koşullar geçerlidir:
- Taşınmaz rehniyle güvenceye alınmış alacaklar hariç, her alacak zamanaşımına tabidir.
- Zamanaşımı süresinin işlemesi için alacağın muaccel olması gerekir.
- Zamanaşımını yasada belirtilen süreler belirler. Bu süreler geçmediyse zamanaşımından söz edilemez.