MEDENİ USUL HUKUKU - Ünite 3: Mahkemelerin Görev ve Yetkisi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 3: Mahkemelerin Görev ve Yetkisi

Ünite 3: Mahkemelerin Görev ve Yetkisi

Medeni Yargıda Görev ve Yetki Kavramları

Ülkemizde yaşanan çeşitli uyuşmazlıklar, niteliklerine göre farklı yargı kollarında çözülür. Bu doğrultuda medeni yargı kolları; uyuşmazlıkla ilgili ilk müracaatın gerçekleştiği "ilk derece (hüküm) mahkemeleri" ve bu mahkemelerin verdiği kararlara itirazların gerçekleştirildiği kanun yolu mahkemeleri olmak üzere iki grupta incelenir.

Sulh ve asliye hukuk mahkemeleri medeni yargı kolunda genel görevli ilk derece mahkemeleridir. Bu mahkemeler özel bir düzenleme bulunmadıkça medeni yargıya dahil bütün davalara bakar. İlk derece mahkemelerinin bir diğer kolu olan özel mahkemeler ise uyuşmazlık üzerinde uzmanlık gerektiren yargılamanın gerçekleştiği, özel kanunlara tabi mahkemelerdir. Kanun yolu mahkemeleri, istinaf incelemesinin yapıldığı bölge adliye mahkemeleri ile temyiz mercii olan Yargıtay’dır. Bunlar, ilk derece mahkemelerinin verdiği kararların doğru (hukuka uygun) olmadığını iddia eden tarafın bu kararın değiştirilmesi, düzeltilmesi ya da iptal edilmesi için başvurabilmesi amacıyla kurulmuştur.

İdari sınırlar bakımından ilk derece (hüküm) mahkemeleri, her il merkezinde ve iş yoğunluğuna bağlı olarak Hâkimler ve Savcılar Kurulunun olumlu görüşü alınarak, belirlenen ilçelerde Adalet Bakanlığınca kurulur. Mahkemelerin görev yapmak üzere kuruldukları yerlerin idarî sınırları (il merkezi ve ilçeler ile bunlara adlî yönden bağlanan ilçeler), o mahkemenin yargı çevresi olarak adlandırılır. Bölge adliye mahkemeleri ise bölgelerin coğrafi konumu ve iş yoğunluğu dikkate alınarak aynı usûlle kurulmaktadır.

Adli yargının en yüksek mahkemesi olan Yargıtay ise 23 hukuk ve 15 ceza dairesinden oluşmaktadır.

Mahkemelerin görev yapmak üzere kuruldukları yerlerin idarî sınırları (il merkezi ve ilçeler ile bunlara adlî yönden bağlanan ilçeler), o mahkemenin yargı çevresi olarak adlandırılır.

Özel hukuktan kaynaklanan bir davanın belli bir yerdeki genel mahkemeler (sulh veya asliye hukuk) önünde mi yoksa orada kurulmuş olan özel mahkemelerden birisi tarafından mı görüleceği hususu, dar anlamda “görev” terimiyle karşılanır. Uyuşmazlığın hangi yargı kolunda yer alan mahkemeler önünde çözümleneceğini ifade etmek için kullanılan “yargı yolu ilişkisi” kavramı ve ilk derece mahkemeleri ile kanun yolu mahkemeleri arasındaki (dikey) işlev paylaşımını ortaya koymak üzere kullanılan “fonksiyonel yetki” kavramı da geniş anlamda “görev” kavramı dâhilindedir. Ancak, önemle belirtmek gerekir ki, yargı yolu ilişkisi ve fonksiyonel yetki açısından bir davanın doğru mahkemede açılıp açılmadığının değerlendirilmesi ve bunlara bağlanan sonuçlar, (dar anlamda) görev açısından yapılacak değerlendirmeye nazaran tamamen farklıdır.

“Yetki” ise, medenî usûl hukukunda, medenî yargıya dâhil bir uyuşmazlığın neredeki ilk derece mahkemesinde çözümleneceğini belirtmek üzere kullanılan bir terimdir.

Medeni Yargıda Görevli Mahkemeler

Bu başlık altında ilk olarak genel görevli mahkemelerden bahsetmek gerekir. Sulh hukuk mahkemeleri, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile diğer kanunlarda belirtilen görevleri yerine getirir. Buna karşılık asliye hukuk mahkemeleri ise, sulh hukuk mahkemelerinin görevleri dışında kalan ve kanunen özel mahkemelere bırakılmayan her türlü dava ve işlere bakar.

Asliye hukuk mahkemeleri, sulh hukuk mahkemelerinin görevleri dışında kalan ve başka bir mahkemenin açık şekilde görevli kılınmadığı dava ve işlerde görevlidir. Çekişmesiz yargı işlerinde ise görevli mahkeme, sulh hukuk mahkemesidir.

Özel mahkemeler, uzmanlık gerektiren uyuşmazlıklara bakar. Eğer yargı çevresinde özel mahkeme yoksa bu mahkemelerin görevine giren dava ve işlere, özel mahkeme sıfatıyla genel mahkemeler bakar. Aşağıda medeni yargı alanında faaliyet gösteren özel görevli mahkemeler hakkında bilgi verilmiştir.

Aile mahkemesi, aile hukukundan kaynaklanan dava ve işlere bakar. Tek hâkimli bu mahkemeler, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun olumlu görüşü alınarak, her ilde ve merkez nüfusu yüz binin üzerindeki ilçelerde, asliye mahkemesi derecesinde kurulur. Aile mahkemelerinin yargı çevresi, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından değiştirilebilmekle birlikte, kural olarak bulunduğu il ve ilçenin mülki sınırları içinde belirlenir.

Asliye ticaret mahkemesi, tüm ticari davalara ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işlerine bakan toplu mahkemelerdir. Bu mahkemelerde bir başkan ve yeteri kadar üye bulunur. Ancak kararlar kimi zaman tek hâkimle verilebilir. Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasında ilişki görev ilişkisidir ve göreve ilişkin usul hükümlerine tabidir. Ancak bu mahkemelerin bulunmadığı yerlerde ticari davalara asliye hukuk mahkemesi bakabilirken, bölgede asliye ticaret mahkemesinin bulunması halinde ticari davalar, öncelikle asliye ticaret mahkemelerine yönlendirilmelidir.

Fikri ve sınaî haklar hukuk mahkemeleri, çeşitli kanun ve Khk’lerde gösterilen fikir ve sanat eserleri ile ilgili uyuşmazlıklara bakmakla görevli ihtisas mahkemeleridir.

İcra mahkemeleri icra ve iflas dairelerinin işlemlerine karşı yapılan şikayet ve itirazları İcra ve İflas Kanunu çerçevesinde inceleyip karara bağlamakla görevlidir.

İş Mahkemelerinin kuruluşu 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile düzenlenmektedir. Bu Kanunun 5’inci maddesine göre, iş mahkemeleri;

  • 5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve İş Kanununa veya Türk Borçlar Kanununda düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına;

  • İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4’üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara;

  • Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar.

Kadastro mahkemeleri, kadastro kanunun uygulanması hakkında dava ve işlere bakmakla görevli mahkemelerdir. Bu mahkemeler kural olarak basit yargılama usulünce işlerini görür.

Tüketici mahkemeleri, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalara bakar. Davaya konu olan uyuşmazlığın maddi değeri belli bir sınırın altında ise tüketici, hakem heyetine başvurmakla mükelleftir. Tüketici hakem heyetleri, bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi teşkil ederler. Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı devlet yargısı (mahkemeler) dışında çeşitli yöntemlerden birini veya birkaçını kullanarak, kendi aralarında çözüme kavuşturmaları şeklinde ifade edilir. Tüketici mahkemelerinde açılacak davalar her türlü¨ resim ve harçtan muaftır. Tüketici mahkemelerinde tüketiciler ile kendilerine verilen yetkiler kapsamında tüketici örgütleri ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı dava açabilirler.

Görev kuralları, kamu düzenine ilişkin sayıldıkları ve dava şartları arasında yer aldıkları için, taraflarca itirazda bulunulmasa bile, davanın her aşamasında mahkeme tarafından resen dikkate alınmalıdır. Görevsiz olduğunu resen veya taraflardan birinin buna ilişkin itirazı üzerine tespit eden mahkeme, usule ilişkin bir kararla ve dosya üzerinden davayı reddedebilir. Görev itirazının reddi, bir ara karar olup tek başına kanun yoluna gidilemez.

Görevsizlik kararı usûle ilişkin nihai karar olup, esas hüküm bakımından kanun yoluna başvurulabilen hallerde, görevsizlik kararına karşı kanun yoluna başvurulabilir. Bunun sonucunda karar kesinleşir. Ayrıca kanun yoluna başvuru süresinin geçirilmesi ya da bundan feragat edilmesi de görevsizlik kararını kesin kılar. Kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvuru yapılarak, tebligat için gerekli giderlerin önceden ödenen harç ya da avanstan karşılanması; avans olmaması durumunda masraf peşin ödenmek suretiyle, dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesi talep edilmelidir. İki haftalık sürenin geçirilmesi halinde görevsiz mahkeme, davanın açılmamış sayılmasına karar verir. Talep doğrultusunda görevli mahkemeye gönderilen dosya için, mahkeme bir duruşma günü belirler ve tarafları bir davetiye ile duruşmaya çağırır. Böylece dava devam eder. Daha önce görevsizlik kararı vermiş mahkemenin taraf usul işlemleri yeni mahkemede geçerli olurken, mahkeme usul işlemleri geçersizdir ve bu işlemlerin tekrarı gerekir.

Medeni Yargıda Mahkemelerin Yetkisi

Aksine bir düzenleme olmadıkça davaların görüleceği mahkemeye genel yetkili mahkeme; bu mahkemeyi belirleyen kurala ise genel yetki kuralı denir. Buna göre, her dava, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, davalının davanın açıldığı tarihte yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür.

Yerleşim yeri Medeni Kanun Hükümlerine göre, gerçek kişiler için sürekli kalmak niyetiyle oturdukları nüfusa bağlı yerleşim yeri adresi iken tüzel kişiler açısından işlerinin yönetildiği yerdir. Medeni Kanunda yer alan ifadeleri somutlaştırmak Nüfus Hizmetleri Kanunundan yararlanılır. Buna göre gerçek kişiler için tespit ve kayıt edilmiş bulunan yerleşim yeri adresi; tüzel kişiler için ise tescile göre belirlenen merkezlerinin bulunduğu yer, karine olarak yerleşim yeri sayılmalıdır. Genel yetki kuralına göre yetkili olmayan mahkeme davalının itirazına dek davayı sürdürebilir. Genel yetki kuralı çeşitli durumlarla ilgili olarak ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre;

  • Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır

  • Türkiye’de yerleşim yeri bulunmayanlar hakkında genel yetkili mahkeme, davalının Türkiye’deki mutat meskeninin bulunduğu yer mahkemesidir. Ancak, diğer özel yetki hâlleri saklı kalmak üzere, malvarlığı haklarına ilişkin dava, uyuşmazlık konusu malvarlığı unsurunun bulunduğu yerde de açılabilir

  • Türk vatandaşlarının kişi hâllerine ilişkin davaları, yabancı ülke mahkemelerinde açılmadığı veya açılamadığı takdirde Türkiye’de yer itibariyle yetkili mahkemede bulunmaması hâlinde ilgilinin sâkin olduğu yer, Türkiye’de sâkin değilse Türkiye’deki son yerleşim yeri mahkemesinde, o da bulunmadığı takdirde Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinden birinde görülür

  • Türkiye’de yerleşim yeri bulunmayan yabancı hakkında vesayet, kayyımlık, kısıtlılık, gaiplik ve ölmüş sayılma kararları ilgilinin Türkiye’de sâkin olduğu yer, sâkin değilse mallarının bulunduğu yer mahkemesince verilir

  • Boşanma ve ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.

Özel yetki kuralları, genel yetkili mahkemenin yetkisini ortadan kaldıran ve onun yerine sadece belli bir yerdeki mahkemeyi kesin yetki kuralıyla yetkili kılan ya da kesin olmayan yetki kuralıyla ilave mahkemeleri öngören kurallardır. Bunlardan sadece kesin yetki kuralları kamu düzenindendir. Kamu düzeninden olmayan diğer yetki kurallarını hakim resen dikkate alamaz. Taraflar kesin olmayan yetki kuralların aksine bir anlaşma yapabilirler. Hatta bu hallerde, davalı süresi içinde buna açık bir şekilde itiraz edene dek dava yetkisiz bir mahkemede görülebilir.

Memur, işçi, öğrenci, asker gibi, bir yerde geçici olarak oturanlara karşı açılacak alacak veya taşınır mal davaları için, orada bulunmaları uzunca bir süre devam edebilecekse, bulundukları yer mahkemesi de yetkilidir. Bu yetki kuralı sadece sınırlı bazı uyuşmazlıklar için (alacak veya taşınır mal), genel yetkili mahkemenin yanında, geçici olarak oturulan yer mahkemesini, ilave olarak yetkili kılmaktadır. Geçici olarak oturulan yer mahkemesinin yetkisi kesin değildir.

Hukuk Muhakemeleri Kanununun 10. maddesi, sözleşmeden doğan bir borcun ifası talebiyle açılan davalar için, genel yetkili mahkemenin yanında ilave bir mahkeme daha öngörmektedir. Buna göre, sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir. Burada söz konusu olan borçlar hukuku anlamındaki sözleşmelerdir..

Hukuk Muhakemeleri Kanunu, mirasla ilgili uyuşmazlıklar için özel yetki kuralları getirmiştir. Buna göre:

  • Terekenin paylaşılmasına, yapılan paylaşma sözleşmesinin geçersizliğine, ölüme bağlı tasarrufların iptali ve tenkisine, miras sebebiyle istihkaka ilişkin davalar ile mirasçılar arasında terekenin yönetiminden kaynaklanan davalar ile

  • Terekenin kesin paylaşımına kadar mirasçılara karşı açılacak tüm davalar bakımından ölen kimsenin son yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkilidir.

Terekede bulunan bir mal hakkında açılmak istenen istihkak davası, terekenin yazımı ve tespiti zamanında mal nerede bulunuyorsa, orada da açılabilir. Bu yer mahkemesinin yetkisi ise kesin değildir. Mirasçılık belgesinin iptaline ilişkin davalar ile yeni mirasçılık belgesi verilmesine ilişkin talepler bakımından ise, mirasçıların her birinin oturduğu yer mahkemesi de yetkilidir (HMK m. 11, III). Burada mirasçılardan herhangi birinin oturduğu yerdeki mahkeme, genel yetkili mahkemenin yanında ilave olarak yetkili kılınmaktadır. Dolayısıyla kesin yetki söz konusu değildir. Öte yandan, yerleşim yeri değil, “oturmak” esas alınmaktadır.

Taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. İrtifak haklarına ilişkin davalar, üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılır. Bu davalar, birden fazla taşınmaza ilişkinse, taşınmazlardan birinin bulunduğu yerde, diğerleri hakkında da açılabilir. Bu düzenleme bakımından iki hususa özellikle dikkat etmek gerekmektedir. Buna göre, ihdas edilen ilave yetki kuralı olmayıp, genel yetki kuralı kaldırılarak, onun yerini taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi almaktadır. İkinci husus ise, taşınmaz üzerindeki şahsî haklar (bunlar aynî hak sahipliğinde değişikliği amaçlamadıkça), madde kapsamında değildir. Dolayısıyla, taşınmaz üzerindeki şahsî haklar genel yetki kuralına veya varsa bir başka özel yetki kuralına tâbidirler.

Bir şubenin işlemlerinden doğan davalarda, o şubenin bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, şubenin ayrı bir tüzel kişiliği bulunmadığından, ona karşı dava açılamayacağıdır. Şube ile yapılan bir hukuki işlemden kaynaklanan bir ihtilaf söz konusu olursa, doğrudan doğruya tüzel kişiliğe karşı açılacak olan dava, ilgili hukuki işlemin kendisiyle yapılmış olduğu şubenin bulunduğu yerde de açılabilecektir. Bu yetki kuralı kesin değildir.

Özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için, ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.

Hukuk Muhakemeleri Kanununun 15. maddesi, deniz sigortalarını ayrık tutarak, sigorta sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklar hakkında özel bir yetki kuralı getirmektedir. Buna göre, zarar sigortalarından doğan davalar, sigorta, bir taşınmaza veya niteliği gereği bir yerde sabit bulunması gereken yahut şart kılınan taşınıra ilişkinse, malın bulunduğu yerde; bir yerde sabit bulunması gerekmeyen veya şart kılınmayan bir taşınıra ilişkinse, rizikonun gerçekleştiği yerde de açılabilir. Can sigortalarında, sigorta ettirenin, sigortalının veya lehdarın leh veya aleyhine açılacak davalarda onların yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkilidir.

Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir. Kesin olmayan bir yetki kuralı öngören bu düzenlemeyle, genel yetki kuralı kaldırılmamakta, ona ilave olarak iki yer mahkemesi de yetkili kılınmaktadır. Özellikle haksız fiilden zarar gören kişiye dava açmak hususunda kolaylık getiren bu hüküm, kesin bir yetki kuralı olmayıp, davacının seçimine göre, ona alternatif yetkili mahkemeler sunmaktadır.

Kanun koyucu, mahkemelerin yetkisinin kesin olmadığı hallerde, eğer uyuşmazlığın tarafları tacirler ve kamu tüzel kişileri ise, yetkili mahkemeyi, aralarında anlaşmak suretiyle belirleme imkânı da vermiştir. Uyuşmazlığın taraflarını tacirler veya kamu tüzel kişilerinden oluşması halinde, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça, dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır. Söz konusu kişiler de her halükârda yetki sözleşmesi yapamazlar. Zira, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konular ile kesin yetki hallerinde yetki sözleşmesi yapılamaz. Ayrıca sözleşmenin:

  • Yazılı olarak yapılması,

  • Uyuşmazlığın kaynaklandığı hukuki ilişkinin belirli veya belirlenebilir olması,

  • Yetkili kılınan mahkeme veya mahkemelerin yetki sözleşmesinde açıkça gösterilmesi,

Yetki sözleşmesi açısından geçerlik koşullarıdır. Yetki sözleşmesiyle genellikle kanun tarafından yetkili kılınmış olan mahkemelere ilave olarak yetkili mahkeme tayin edilir. Ancak, taraflar, yetki sözleşmesiyle, kanunen yetkili olan mahkemelerin yetkisini kaldırarak başka bir yer mahkemesini yetkili kılabilirler. Keza, taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça, dava sadece sözleşmeyle belirlenen mahkemede açılır. Bununla, tarafların hem münhasır hem de olumsuz yetki sözleşmesi yapmalarına izin verilmiş olmaktadır.

Uyuşmazlık için yetkili kılınmış olan mahkemenin yetkisinin kesin olmasına rağmen dava başka bir yer mahkemesinde açılmışsa, hakim bu durumu resen ve yargılamanın her aşamasında gözeterek yetkisizlik kararı verebilir. Taraflar da her zaman mahkemenin yetkisizliğini ileri sürebilirler.

Mahkemenin yetkisizliğini resen gözetemediği ve kesin yetki durumunun olmadığı hallerde ilk itiraz durumu oluşur. Mahkeme ilk itirazı ön sorun olarak inceler ve karara bağlar. Öte yandan yetki itirazında bulunan tarafın birden fazla mahkeme arasında seçtiği mahkemeyi bildirmesi gerekir. Aksi halde itiraz dikkate alınmaz. Süresinde ve usulüne uygun yapılmayan itirazlar davanın yetkisiz mahkemede devam etmesine sebep olur.

Yetkisizlik kararı, davanın yetkisiz bir mahkemede açılması üzerine kesin yetki hallerinde resen, kesin olmayanlarda ise ilk itiraz olarak ileri sürülmesi şartıyla verilir. Dolayısıyla usule ilişkin nihai bir karar olmakla birlikte bu kararda kanun yolu açıktır. Süresi içinde kanun yoluna başvuru halinde yapılan incelemede doğru bulunursa ya da kanun yolundan feragat edilmesi halinde yetkisizlik kararı kesinleşir. Yanlış bulunursa davaya aynı mahkemede devam edilir.

Kanun yoluna başvurulmadan yetkisizlik kararı kesinleşmişse, kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddine dair kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurulur ve dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilmesi talep edilir. Aksi taktirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.

Aynı Mahkemenin Birden Fazla Dairesi Arasındaki İş Dağılımı

İş yoğunluğuna bağlı olarak ilk derece mahkemesinin birden fazla dairesi numaralandırılarak kurulabilir. Daireler arası iş dağılımının nasıl olacağını Hâkimler ve Savcılar Kurulu belirler. İşler daireler arası işin niteliğine bakılmadan nöbetçi mahkemeler veya tevzi bürolarınca dengeli bir şekilde dağıtılır. Bu dağılıma taraflar ya da mahkemeler karışamaz.