Medya Girişimciliği - Ünite 3: Medya Girişimciliği, Kişilik ve Kültür İlişkisi Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 3: Medya Girişimciliği, Kişilik ve Kültür İlişkisi
Giriş
Girişimciler, ekonomide önemli bir girdi sağlayan ve istikrar, büyüme ve refah alanlarında bir ülkenin lokomotifi pozisyonunda önemli kazanımlar elde edilmesinde fayda sağlayan kişiler olarak önemli görevler üstlenmektedirler. Genel olarak bakıldığında ticari ve ekonomik boyutları ile öne çıkan bir kavram olarak düşünülse de girişimcilik faaliyetleri ile bir ülkenin sosyal bütünleşme ve gelişme aşamalarında da girdi sağlanmaktadır.
Günümüzde gelişen teknolojik imkanlar çerçevesinde dinamik piyasa koşulları da insanların farklı talep ve beklentilerini karşılamada yeni yatırım ve uygulamaların gerekliliklerini ortaya koymaktadır. Özellikle ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkeler açısından daha da önemli ve büyümede itici bir faktör olarak önemli roller üstlenmektedir. Çünkü, uluslararasılaşma süreci ile bilgiye erişim bireylerin yaşam beklentilerini ve bu kapsamda bireysel ihtiyaç ve taleplerini de etkilemiştir. Ayrıca, bu süreç üretim ve hizmet sektöründe çalışan bireyler ile yönetimsel faaliyetlerde de önemli değişiklikleri ön plana çıkarmıştır. Yaşanan bu dinamik dönüşüm sonucu başlangıç aşamalarında özellikle ekonomist kökenli akademisyenler tarafından da ele alınan girişimcilik faaliyetleri ticari girişimcilik boyutundan evrilerek daha insani ve sosyal boyutları da içerecek şekilde farklı girişim tarzlarına dönüşmüştür. Örneğin bunlardan birkaçı eko-girişimcilik, dijital girişimcilik, medya girişimciliği, akademik girişimcilik, sosyal girişimcilik gibi sıralanabilir.
Kişilik ve Kuramsal Altyapısı
Girişimler genel olarak ele alındığında özünde ekonomik bir çıkar elde etme amaçlı faaliyetler olup, özelinde ayrıca bireysel ve toplumsal diğer bazı ihtiyaçları da gidermek için kurulan faaliyetleri de içermektedir (Örneğin kâr amacı gütmeyen dernek veya kuruluşlarda yapılan girişimcilik faaliyetleri). Dolayısıyla sırf kendi ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan birimleri tam anlamıyla bir girişim olarak ele almak doğru olmayacaktır. Özellikle daha küçük bütçeli veya aile işletmelerinde girişimin niteliği değişebilmekte, bu kapsamda da girişimci tanımı da farklılık arz edebilmektedir. Medya girişimciliği ve etkide bulunduğu kavramsal çerçeveye yönelik çalışmaların henüz başlangıç seviyesinde olmasına rağmen, girişimcilik konusunun farklı disiplinler ve kuramsal altyapılar ile (örn. psikoloji, sosyoloji, sosyalpsikoloji) olan ilişkisini inceleyen önemli çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalar da özellikle ülkemiz açısından En temel şekliyle kişilik; insanların doğuştan getirdikleri birtakım özellikler ile sonradan kazandığı çevresel etkiler sonucu zamanla şekillenen bir kavramı nitelemektedir. Hem akademik hem de uygulayıcı girişimcilerin örnek olayları incelendiğinde kişilik ve girişimcilik faaliyetlerinin birlikte ele alınması gereken önemli bir konu olduğu görülmüştür.
Çünkü, bazı insanlar girişimlerinde diğerlerine oranla başarıyı hem hızlı hem de çok üst düzeylerde yakalayabilirken bazılarının da kısa sürelerde iflas eşiğine geldiği ve hem ticari hem de bireysel tatmin anlamında kötü sonuçlar elde ettiği gözlenmektedir. Bu noktada da karşımıza yapılan bu değerlendirmelerin etkisiyle girişimci bireyin başarı ya da başarısızlığının temelinde bazı önemli faktörlerin etkide bulunmasının aşikar olacağı sonucuna ulaşılmaktadır. Bu noktada da karşımıza girişimcinin hem kişilik özelliklerinin bir faktör olarak yansıyacağı hem de diğer bazı sosyolojik unsurların (örneğin içinde yaşanılan kültür vb.) bir etkisinin bu başarı ya da başarısızlık fonksiyonunun değerlendirilmesine ışık tutacağı değerlendirilmektedir.
Medya girişimciliği de geleneksel olarak girişimcilik faaliyetleri temelleri çerçevesinde şekillenmiş bir girişim türü olarak kişilik boyutları ile değerlendirmeye alınması gereken ve literatürde yeni yeni kavramsal olarak etkisinin gözlemlendiği bir girişimcilik alanıdır. Bu içerik genel olarak gazete, süreli yayınlar, kitap vb. türleri içeren geleneksel yayıncılık; yayın, geniş bant, uydu vb. içeren elektronik medya ile oyun uygulamaları, video ve müzik ve internet uygulamalarını içeren bir yapıyı vurgulamaktadır. Geleneksel girişimcilik uygulamalarının basit bir fikir kapsamında bazı girişimsel uygulamalar ile ürün ve hizmetlerin inovatif çıktılara dönüştürülmesi fikri medya girişimciliğinin de temellerini oluşturmaktadır. Bu girişimcilik türünde de amaç, basit fikirlerle ortaya çıkabilen bağımsız seslerin girişimsel faaliyetlerle inovasyona dönüştürülmesidir.
Kişilik Tanımı
Kavramsal olarak “persona” olarak bilinen sözcükten geldiği ifade edilen kişilik kavramı, Latince tiyatro oyuncularının taktıkları maske anlamını ifade ettiği belirtilmektedir. Çoğu zaman kişilik kavramının mizaç, huy, karakter ve benlik terimleri ile karşılaştırıldıkları gözlenmektedir. Özünde bireyi diğerlerinden ayıran, farklı kılan kişilik kavramı, insanın fiziksel ve sosyal çevresiyle olan etkileşimini ortaya koyan duygu, düşünce ve davranışlarının ayırt edici birleşimidir. Kişiliğin tanımlanmasına yönelik birçok çaba harcanmıştır. Yapılan tanımlamalara bakıldığında kişiliğin, birbiriyle sıkı bir etkileşim içerisinde olan psikolojik ve sosyolojik unsurlar ile şekillendiğini ifade etmek mümkündür.
Literatür tanımları incelendiğinde ortak bir tanım ve özellikler bütününe rastlanmamakla birlikte bazı yazarlar tarafından yapılan derleme çalışmalarını şu şekilde özetlemek mümkündür. Yapılan sınıflandırmalara göre kişiliğin başlıca özellikleri;
- Kişilik, kalıtım yoluyla aktarılan ve sonradan edinilen eğilimlerin toplamı,
- Her bireyin kişilik özelliğini diğerlerinden ayıran birtakım farklılıklar olması,
- Kişilik bireylerin özelliklerini çevreye adapte etmesi,
- Aynı birey farklı çevresel koşullar altında farklı tutum ve davranışları ortaya koyabilmesi ve bunun kişiliğin bir uzantısı olması,
- Her bireyin kişiliğinde doğuştan kazanılmış bir tek karakter olması ve karakterin de kişiliğin ayrılmaz bir unsuru olarak yer alması.
- Kişiliğin bireysel dengenin sonucu ortaya çıkması ve kişi ne kadar zihinsel dengeye sahipse o kadar normal bir kişiliğe sahip olduğu yönünde değerlendirmeler yapılmıştır
Kişilik Kuramları
Kişilik kuramları kapsamında yapılan değerlendirmelerde daha çok kişilik özellikleri çerçevesinde değerlendirmede bulunulduğu ve araştırmaların bu kapsamda ele alındığı görülmektedir. Literatürde kişiliğin açıklanmasına yönelik birçok model olmasına rağmen, uygulamada en çok dikkat çeken ve üzerinde çalışmaların daha da yoğunlaştığı kuramlardan bir tanesi Psikobiyolojik Kişilik Kuramı, diğeri de Beş Faktör Kişilik Modeli’ dir.
Psikobiyolojik Kişilik Kuramı
Özünde bilgi alma, saklama ve işlemeyi esas olan bu kuram bireyin genetik özelliklerine dayanmakta olup diğer bir ismiyle de “Mizaç ve Karakter Kuramı” olarak da ifade edilmektedir. Kuram, genel olarak bireyin yaşamış olduğu deneyimleri algılamasını, işlemesini ve değerlendirmesini kişiliğinin bir süreci olarak ele almaktadır. Psiko-biyolojik kuram temel olarak genetik kodlarımızla tarafımıza sunulan ve değişmesi mümkün olmayan birtakım özelliklerimizi ihtiva eden Mizaç ve hayatımızın akışı ile sosyal birer varlık olmamız sebebiyle aile ve toplumdan öğrendiğimiz kültürel etkiler ile şekillenen, yetişkinliğe eriştikçe şekil değiştiren Karakter’den oluştuğu ifade edilmektedir. mizacın dört alt boyuttan, karakterin ise üç alt boyuttan oluştuğu vurgulanmaktadır. Bu boyutlar aşağıda başlıklar hâlinde özetlenmiştir.
- Mizaç Alt Boyutları: Yenilik Arama, Zarardan Kaçınma, Ödül Bağımlılığı ve Sebat
- Karakter Alt Boyutları: Kendini Yönetme, İş birliği Yapma ve Kendini Aşma
Beş Faktör Kişilik Kuramı (Büyük Beşli Kişilik)
Kişilik çalışmalarının temelinde bireylerin belirli durum ve koşullarda neden bazı davranış biçimleri sergilediğini ortaya koymak ve bu yönde literatüre genellemeler sağlamaya çalışmak gelmektedir. Günümüzde birçok kişilik psikoloğu davranışın hem kişiye ait faktörler hem de durumsal faktörlerden etkilendiği konusunda hem fikir pozisyondadır. 19. yüzyıl başları itibarıyla başlayan kişilik çalışmalarında psikologlar öncelikle dil konusunu da kişilikte incelemişlerdir. Goldberg, Allport ve Cattel’in kullandığı yaklaşık 4.500 kişilik özelliğini tanımlayan kullanımlar sonucu toplam 16 adet kişilik faktörü olduğu ileri sürülmüştür. Ancak ilerleyen yıllarda Cattel’in değişkenleri ile çalışmalar yapan araştırmacılar ifade edilen bu faktörlere ulaşamayarak beş (5) genel faktör elde etmişlerdir. Yine sonraki çalışmalarda da kullanılan ve geçerliliği onaylanan bu 5 faktör birçok araştırmanın da temelini oluşturmaya başlamıştır. Goldberg, yaptığı çalışma ile bu beş faktörü İngilizce olarak ele aldığı beş faktörün baş harflerinin kısaltması şeklinde OCEAN olarak tanımlamıştır. Bu harflerin tanımladığı özellikler ise aşağıda maddeler hâlinde özetlenmiş ve ardından açıklamaları sunulmuştur (maddeler için detaylı bilgiye kitabınızın 45.-49 sayfalarını inceleyiniz):
- Deneyime Açıklık (Openness to Experience)
- Sorumluluk (Conscientiousness)
- Dışadönüklük (Extraversion)
- Uyumluluk (Agreeableness)
- Nevrotiklik (Neuroticsm)
Diğer Kişilik Kuramları
Aslında kişilik kuramları incelendiğinde birçok kuramın psikanalitik yaklaşımın fikir babası Sigmund Freud’dan türetildiği ifade edilmiştir. Kişilik kuramının gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla çalışan birçok araştırmacı çok farklı kişilik kuramları ortaya atmıştır. Yukarıda sunulan psikobiyolojik ve özellikler yaklaşımının yanı sıra ele alınan diğer bazı yaklaşımlar aşağıdaki gibidir:
- Sigmund Freud: İlk kapsamlı kişilik kuramının geliştiricisi pozisyonunda olan Freud, kişilik gelişimini bireyin bebeklik ve çocukluk dönemleri çerçevesinde değerlendirmiştir. Ona göre kişilik id, ego ve süperego etrafında şekillenmektedir. Kısaca bireyin sorumluluk ve ahlaki yönünü ele almaktadır.
- Harry S. Sullivan: Sullivan’a göre kişilik insanların yaşadığı kişiler arası olaylarla yakından ilişkilidir ve ondan soyutlanamaz. Araştırmacıya göre bireyi anlamak onun kişiler arası etkileşimdeki davranışlarını gözlemlemekten geçmektedir. Sullivan’ın sisteminde kendi kavramı sadece diğer insanlarla olan ilişkilerde anlam kazanmaktadır.
- Gardner Murphy: Mevcut kavramların bilinçli bir şekilde birleştirildiği mantıklı ve eklektik (yani bütün kuramların bir arada kullanıldığı) bir kuram çalışmıştır. Kendinden önce değerlendirmeye tabi tutulan kuramlar ile psikoloji biliminin kavramlarını bir arada ele almıştır.
- Erik Erikson: Benlik vurgusuna odaklanarak benliğin insanda bir kimlik duygusu geliştirme ve onu koruma faaliyetlerini üstlenmesi yönünde değerlendirmelerde bulunmuştur. Bireyleri yaşamları boyunca geçtikleri sekiz aşamada değerlendirerek kişilik kuramına katkı sağlamaya çalışmıştır.
- Eric Berne: Freud’un kuramından etkilenen Eric Berne, kişiliği çocukluk, olgunluk ve atalık olarak isimlendirdiği üç farklı aşamada değerlendirmiştir. Berne, kişiliği daha çok duygusal yönü ile vurgulamıştır.
- Berkeley Kişilik Kuramı: Ortaya çıktığı Berkeley’deki California Üniversitesi araştırmacılarından Keith Harley isimli psikolog tarafından geliştirilen bu kuram bireylerin sahip olduğu iç ve dış dünyalarından bahsetmiştir. İç dünyasında bireyin kendisine göre bir dünya inşa ettiğini ve kendince bir yaşam tarzı sürdürdüğünü ifade etmiştir. Araştırmacıya göre bireyin iç dünyasını anlamanın kişilik analizinde önemli bir rol oynadığı vurgulanmıştır.
- Erich Fromm: İnsanların bireysellikten ve kişisel özgürlük bilincinden kaçış yaşadıklarını ve bu kapsamda kendilerini bazı güçlü figürlerle özdeşleştirip benliklerinin ötesine geçerek saldırgan davranışlar sergiledikleri, bazılarının ise bir kaçış kapsamında ya uyumlu davranışlar ya da yıkıcı mekanizmalar kullandıkları ifade edilmiştir.
- Alfred Adler: İnsanı sosyal bir varlık olarak ele alan Adler bireyin güdülenmesinde sosyalliğin önemini vurgular. Bireylerin doğuştan kazandığı bir özellik olarak sosyal ilginin diğer insanlarla etkileşim sonucu gelişmeler gösterdiğini vurgulamıştır.
- Karen Horney: Freud tarafından öne sürülen ve kişilik gelişiminde içgüdülere vurgu yapan ifadelere karşı çıkmış ve bireylerin kalıtsal özelliklerden çok toplumsal etkenlere göre şekillendiğini vurgulamıştır. Araştırmacı, nevrotik davranışların da çocukluk dönemindeki kaygılar ile başa çıkmak için geliştirdikleri bir sonuç olduğunu iddia etmektir.
- Carl Jung: Her insanda kişiliğin ya içe veya dışadönük olduğunu vurgulamıştır. Kişiliğin dört ana işlevini tanımlamıştır. Bunlar; duyuş (duyu organlarıyla algılama), hissetme, düşünme ve sezgi.
Kültür ve Kuramsal Altyapısı
Kökenini Latinceden alan ve dilimize Fransızcadan geçmiş olan kavram; toprağa bir şeyler ekip, yetiştirip, ekip biçmek anlamlarına gelmektedir. Akademik tanımlamasında ise kültür; tarihsel süreçte toplumların öğrendiği, geliştirdiği ve nesilden nesile aktardığı bütün maddi, manevi, değerler, inançlar ve varsayımları ifade etmek amacıyla kullanılmaktadır.
Kültürün bireyin kişiliği üzerinde de önemli ölçüde girdide bulunduğunu ifade edebiliriz. Çünkü, bireyin kişiliğinin bir boyutu da sosyal ve toplumsal yapı çerçevesinde şekillenen unsurlar ihtiva etmektedir. Süreci çift yönlü düşünebiliriz. Birey gruba kişilik özellikleri ile bir şeyler katmak da grupta bireyin kişiliğini şekillendirmektedir. Bu kapsamda içerisinde bulundukları kültürel yapının etkisiyle şekillenen ve bu kültürel yansımalarla oluşan alt kültürlerde faaliyet gösteren girişimcilerin de hem bu kültürlere kendi kişilik özellikleri gereği katkı sağladıkları hem de bu alt kültürlerin etkisiyle kişiliklerinin şekillendiğini söyleyebiliriz. Özetle, bir girişimi başlatmada içinde bulunulan aile yapısının, grupların (iş, arkadaş vb.), il ve ilçemizin ve hatta ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel ve coğrafi unsurlarının önemli girdi sağlayacağını ifade edebiliriz. Örneğin, başarısızlığı dışlayan ve yeni girişimleri desteklemeyen yani inovatif (yenilikçi) olmayan bir kültürde girişimcilik yapmak isteyen biri bir kez daha süreci gözden geçirecek ve belki de toplumsal dışlanmama adına girişimsel faaliyetinden vazgeçecektir.
Kültürel Farklılıkları Oluşturan Değerler
Geert Hofstede, kültür konusunda önemli çalışmalar yapan, analiz ve değerlendirmeleri ile toplumsal yapıların tasvirlerini sağlayarak hem akademik hem de uygulayıcılara önemli girdiler sağlayan bir araştırmacıdır. Yazar, kültürün ortaklaşa bir akıl sonucu oluştuğunu ve bu ortak akıl ile devamlılığını sağladığını vurgulamaktadır. Toplumsal şekillenmede önemli rol oynayan unsurları ise insanın doğası, kişiliği ve kültür olarak tasvir etmektedir. Yaptığı analizlerde toplumlar arası kültürel ilişki ve yapıları analiz ederek kültürel yapıya etkisi bulunan faktörleri tespit etmeye çalışmıştır.
Kültürel farklılıkları anlamada kullanılan ölçütler başlangıçta Hofstede tarafından;
- Belirsizlikten Kaçınma,
- Güç Mesafesi,
- Erillik-Dişilik (Maskülen-Feminen),
- Bireycilik-Toplulukçuluk
olarak ifade edilmiştir.
Yine 1980’li yıllarda Kanada’lı bir psikolog olan Michael Harris Bond tarafından önerilen Uzun Dönem veya Kısa Dönem Yönelimli Olma boyutu 5. Boyut olarak eklenmiştir. Son olarak da 2000’li yıllarda Dünya Değer Araştırması (2007) ile bilinen Michael Minkov beşinci boyutun yeni bir şekilde ölçümü ile altıncı boyut olan heveslilik-kısıtlılık (indulgence versus restraint) boyutunu kültürel karşılaştırmalar için önermiştir.
Belirsizlikten Kaçınma
Hofstede (1984) tarafından değerlendirmeye alınan bir boyut olan belirsizlikten kaçınma, bilginin yetersiz olduğu, açık olmadığı, değişim hızının yüksek olduğu ve bu değişim boyutlarının tahmin edilemediği durumlardaki toplum içerisinde oluşan tedirginlik düzeyini vurgulamak için kullanılmaktadır. Bir toplumdaki bireylerdeki belirsizlikten kaçınma eğiliminin yüksek olması durumunda, bireylerin yaşamlarını garantiye almak için daha çok yazılı kural ve uygulamalara yöneldiği, farklı düşüncelere karşı çıkmaların yüksek olduğu, hiyerarşinin daha çok önemsendiği ve risk almada daha tedirgin adımların atıldığını ifade etmek mümkündür. Böyle toplumlarda yaşayan bireylerin daha çok kurtarıcı bir lider etrafında toplanma arzularının olduğunu, kesin doğruları bu liderin yaklaşımları ve söylemleri doğrultusunda bulabileceklerine inanmaları söz konusudur. Düşük belirsizlikten kaçınma düzeyine sahip kültürlerde ise kuralların daha esnek olduğu, daha yatay organizasyon yapıları ile dinamik ve değişen çevre koşullarına ayak uydurmaya çalışıldığı, bireylerin daha fazla sorumluluk almalarının teşvik edildiği bir kültürel değerler dizisi vurgulanmaktadır. Belirsizlikten kaçınma boyutuna yönelik değerlendirmesinde Hofstede, Türk toplumunun da belirsizlikten kaçınma boyutunda yüksek puanlar aldığını vurgulamıştır.
Güç Mesafesi
Kültürler arası değerlendirme çalışmasında Hofstede tarafından ele alınan diğer bir kavram güç mesafesidir. Güç mesafesi, bir toplumun bireyleri ve örgütlerinde gücün eşit olmayan dağılımının algılanış biçimini vurgulayan bir kavramdır. Toplumsal yapı içerisinde var olan güç ve bu gücün oluşturduğu mesafe, o toplumun değerleri ölçüsünde artıp azalmakta ve bu yönde güç mesafelerinde farklılıklar oluşmaktadır. Hofstede tarafından toplumlara göre yaş, eğitim, makam ve aile gibi faktörlerin bireylere çeşitli düzeylerde güç sağladığı vurgulanmıştır. Güç dengesi toplumların farklılaşmasında bir değişke olarak ele alındığında, güç aralığı fazla olan toplumlarda ast ve üstlerin birbirinden farklı düzeylerde güce sahip olduğu, astın üste karşı saygılı ve itaatkâr olması gerektiği anlayışı benimsenmektedir.
Özet olarak, düşük güç mesafeli toplumlarda güçlülerin, güçsüzlere davranışları eşit mesafede; güçlü ve güçsüzlerin bağımlılık seviyeleri eşit düzeyde; güç kullanmada yasaların önemli bağlayıcı etkisi olduğu; güçlü ve güçsüzlerin genelde uyum içinde olduğu; ayrıcalıkların ön planda olmadığı; yüksek güç mesafeli toplumlarda güçlülerin ayrıcalıklı yanlarının olduğu, güçsüzlerin daha çok güçlülere bağımlı olduğu, doğru ve yanlış olan şeylerin güçlüler tarafından belirlendiği, sürekli güçlüden yana ayrıcalıkların olduğu ve benimsendiği bir kültürel yapı ifade edilmektedir. Hoftede’nin yaptığı çalışmada Türk toplumundaki güç mesafesi algısının, Pakistan, Meksika gibi ülkelerde olduğu gibi yüksek kategoride yer alan bir özellik olduğu karşımıza çıkmaktadır. Yine aynı çalışma sonuçları, Amerika, Kanada, Hollanda, İngiltere gibi ülkelerde güç mesafesinin az olduğu ve girişimcilik için daha uygun ortamlar sağlandığını vurgulamaktadır.
Erillik-Dişilik
Hofstede tarafından ele alınan bu boyut ile bir kültürel yapıdaki baskın değerlerden; eril özgü özelliklerinin mi yoksa dişi özelliklerinin mi daha yüksek oranlarda kabul gördüğü ve hangi özelliğin uygulamalara yansıtıldığı değerlendirilmiştir. Eril kültürlerde toplumun yapısını oluşturan unsurlardan biri olan bireylerin daha çok erkeklere özgü özelliklere eğilimli olması söz konusudur.
Hofstede (1984)e göre bir toplumdaki atılganlık, araçsallık, yükselme duygusu, bağımsızlık, daha fazla kendine güven, baskıcı tavır sergileme, maddi değerlerin daha ön planda olduğu ve insana verilen değer ikinci planda yer alıyor ise bu tür toplumlar erkeksi özellikler taşımaktadır. Yani dişi kültürün özellikleri arasında; insana daha çok önem verildiği bir ortam, yaşamın genel olarak sadece maddi unsurlardan oluşmadığı, şefkat, nezaket, merhamet, nazik olma, sevgi dolu ilişkiler, daha duyarlı olma gibi kültürel değerler sayılabilir. Hofstede’nin çalışmasından yola çıkarak Türk toplumunda İran, İspanya, Fransa, Portekiz gibi ülkelerle birlikte dişilik boyutunun yüksek seviyelerde olduğu bir kategoride yer almaktadır.
Bireycilik-Toplumculuk
Girişimcilik faaliyetlerinde önemli bir etken olarak karşımıza çıkan diğer bir kavram da bir toplumun bireyci veya toplulukçu özelliklerdir. Hofstede tarafından da kapsamlı çalışmalar ile ortaya konulduğu üzere, bireyci ve toplulukçu (kolektivist) kültürlere göre girişimcilik faaliyetleri önemli ölçüde farklılaşmaktadır. Bu kapsamda bireyci kültürlerde girişimci özelliklerinin daha çok gözlendiği, kolektivist kültürlerde ise kamusal akıl ve ortaklaşa davranışların dayanışmacı eğilimleri desteklendiği ifade edilmiştir.
Hofstede’in çalışmaları incelendiğinde, bireyci değerlerin hakim olduğu Amerika, İngiltere, Kanada, Avustralya gibi toplumların girişimci özelliklerinin daha yüksek olduğu görülmektedir. Türk toplumunun ise Japonya, Pakistan ve Arjantin gibi daha çok ortaklaşa davranışı ön planda tutan toplumcu tarafta yer aldığı görülmektedir. Yani Türk toplumu olarak bizlerin genelde grup bağlılıklarının yüksek olduğu, bireyciliğin gelişmediği, kişisel inisiyatif ve girişimci faaliyetlerin zayıf olduğu ve bürokratik yapıların ağır bastığı bir kültürel yapı söz konusudur.
Uzun ve Kısa Dönem Yönelimli Olma
Hofstede ve Minkov tarafından yapılan güncel değerlendirmelerde literatüre kazandırılan bir boyut olan uzun-kısa dönem yönelimli olma durumu ile geleceğe verilen değer ile geçmişe verilen değer arasındaki farklılıklara odaklanılmaktadır. Bu kültür boyutunda, geleceğe yönelik yani uzun dönem yönelimli olma durumunda ileri görüşlü tutum ve davranışlar desteklenmektedir. Bu tarz kültürel yapılarda özellikle transformasyonel yani dönüşümcü liderlerin kendini rahatça ifade edip toplumu bir noktadan başka bir noktaya götürebilecek ortamlar söz konusudur. Azim, ısrar, özyeterlilik gibi kavramlar baskın kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kısa dönem yönelimli toplumlarda ise geleneksel değerlere bağlılık ve haysiyet daha ön planda yer almaktadır. Bugüne ve geçmişe daha çok bağlı, eskiye dayalı senaryolar geliştirmeyi seven tutum ve davranışlar, değişime daha çok direnç gösterme gibi kavramlar söz konusudur. Bu toplumlarda bireyler toplumu kurtarıcı bir rol aldığı düşüncesiyle Sezar’a atfedildiği gibi liderlerine olağanüstü bir rol yüklerler.
Hoşgörülülük-Kısıtlılık
Hoşgörülülük boyutu ile hevesli ve istekli toplumların görece olarak bu isteklerini yerine getirmede daha özgür hareket ettikleri, hayattan zevk alma ve eğlenme gibi aktiviteleri birer doğal insan davranışı olarak ele aldıkları gözlenmiştir. Yani heveslilik ya da hoşgörülü olma boyutu daha ön plana çıkan toplumlar için “müsamahalı toplumlar” şeklinde bir değerlendirme yapmak mümkündür. Diğer bir boyut olan kısıtlılık hâlinde olan kültürel yapılarda ise insani zevk ve heveslerin katı kurallar ile kontrol altında tutulmaya çalışıldığı görülmektedir. Örneğin, Güney Amerika toplulukları oldukça hevesli olarak değerlendirilirken Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’da heves ve rahata düşkünlük kısmen azalmakta, Orta doğu’da kısıtlılığın artmaya başladığı ve özellikle uzak doğuda kısıtlılığın çok daha yüksek seviyelere çıktığı ifade edilmektedir.
Kültür ve Girişimcilik İlişkisi
Girişimcilik faaliyetlerinin uygun ortamlarda daha başarılı sonuçlar ortaya koyduğu birçok çalışma tarafından da ortaya konulmuştur. Bireyin içinde bulunduğu birinci düzey çevre olan aile, akraba, arkadaş grupları, okul vb. sosyal ortamlar girişimcilik faaliyetlerinde önemli rol oynamaktadır.
Sosyal Öğrenme Kuramı insanların içinde yaşadıkları sosyal çevre koşullarından önemli oranda etkilendikleri ve çevrelerindeki rol modellerden gözlemlediklerini kendi yaşamlarında da tatbik ettiklerini işaret etmektedir. Örneğin; yakın çevresindeki iş, aile veya arkadaş gruplarında girişimsel başarılara erişenleri gören bireylerin bir girişimi başlatma yönünde daha fazla istekli oldukları vurgulanmaktadır. Bu tür sosyal grupların ve çevrenin etkisiyle bireyin kendini daha güvende hissederek bir girişimi başlatmaya daha motive olduğu, risk alma katsayısının yükseldiği, çevresel fırsatları algılamada daha başarılı oldukları ve bu yönde de yenilik arayışı içerisinde hem bireysel hem de sosyal olarak katma değer sağlamaya çalıştıkları bilinmektedir. Bu anlayış tıpkı atasözlerimizde vurgulandığı üzere “Arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” ifadelerini desteklemektedir. Yani değişim ve yeniliği arayan bireylerin kendilerini yenilikçi, değişim, dönüşüm ve başarma duygusunun teşvik edildiği kültürlerde daha etkili sonuçlara ulaşacağını söyleyebiliriz.
Girişimciliğin sahip olduğu temel nitelikler ve genel yapısı ile içinde bulunulan toplumsal yapı ve alt kültürleri arasındaki etkileşim dikkate alınarak bir girişimci kültürel yapıyı etkileyen hususları;
- Hakim toplumsal kültürel yapı
- Aile, arkadaş, çalışma çevreleri
- Dahil olunan gruplar
- Eğitim düzeyi
- Dinî bakış açısı
- Paradigmalar
- Tutumlar
- Değerler
- İnanç ve varsayımlar
- Gelenek-görenek-örf ve âdetler
- Ülkenin demografik yapısı
- Ülkenin ekonomi sistemi ve ekonomi politikaları
şeklinde sıralamak mümkündür.