Medya ve İletişim - Ünite 8: Türkiye’de Medya Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 8: Türkiye’de Medya
Giriş
Medya “haberleri ve fikirleri toplama, değerlendirme, işleme ve bunları başkalarına ileterek kamuoyu oluşturma sanatını olası hale getiren kitle haberleşme araçları” olarak tanımlanabilir. Türkiye’de medyanın ağırlık noktasını oluşturan gazete de “olaylardan halkı sürekli haberdar ederek kamuoyunu düzenleyen, yönetici otoriteleri uyaran, ele aldığı konular yönünden uğraş alanı sınırsız olan bir yayın organı” olarak nitelendirilebilir.
Bütün dünyada yasama, yargı ve yürütmeye ek olarak dördüncü kuvvet olarak kabul gören medya, ilk olarak gazete ve dergiyle başlayan teknolojisini, 20. yüzyılda radyo, televizyonla ve sonunda da bilgisayar ya da elektronik yöntemlerle zenginleştirerek toplumları bilgilendirme rolünü pekiştirmiştir.
Medyanın Doğuşu ve Osmanlıda Medya
İstanbul’da ilk Türk basımevinin ürünlerini vermeye başladığı 1730’lu yıllara gelinceye kadar geçen 300 yıl içinde, batıda 1.5 milyon kitaptan 1.4 milyar nüsha basılmıştı. Londra’da 1711’de 6500 olan gazete tirajı 1753 yılında 20 bine ulaşmıştı.
Osmanlı topraklarında basımevi ve basın açısından ilk canlanmalar 1820’li yıllarda hissedildi. İlk olarak 1820’de Mısır’da Vali Mehmet Ali Paşa’nın girişimiyle Bulak Matbaası kuruldu ve 1822’de ürünlerini vermeye başladı. Bu ürünlerin yarısından fazlası Türkçe, kalanı da Arapça dilindeydi. 1928’de Kahire’de yarısı Arapça yarısı Türkçe ilk yerli gazete Vekayi-i Mısriye yayına başladı. Bundan üç yıl sonra 1831’de II. Mahmut İstanbul’da kendi resmî gazetesi olan Takvim-i Vekayi’yi yayınlattı.
İlk dönemlerde gazete yayımı, kitaplara ağır bastı. Gazetelerin, kitabın önüne geçmiş olması kitap olarak yayınlanacak nitelikteki birçok konunun gazetelerde yazı dizileri ve dizilmiş bu metinlerin dağıtılmayarak ayrıca kitap olarak basılması alışkanlığını ortaya çıkardı. Bu uygulamalar 20. yüzyıl başlarında da devam etti. Önceliğin gazeteye geçmesi, yeni kültürlerin belirlenmesinde bir olayın öncesiyle ve sonrasıyla ilişkilendirilerek değerlendirilmesi yaklaşımının gazetede kullanılmasına yöneltti. Türk ve İslam toplumlarında basın, geçmişin bilimsel çözümlerine dayanmadan doğrudan yaşanan güncel gerçekliğe geleceğe ağırlığını koydu.
İlk Yasal Düzenlemeler
Osmanlı Devleti’nde basım ve basımevi işlerini düzenleyen ilk nizamname Matbuat Nizamnamesi’dir. 1857 yılında çıkarılan nizamnamede şu kurallar mevcuttu: İstanbul’da matbaa açmak isteyenler sadrazamlık ve Maarif meclisinden sakınca görülmez ise bunu yapabileceklerdi. Yabancı uyruklular ise Hariciye Nezareti’nden izin ve ruhsat almak durumundaydı. 1858’de kabul edilen ilk ceza yasasında ise basın ve basım suçlarına da yer verildi. Yine aynı yıl çıkarılan nizamnamede isteyen istediği gibi kitap bastırabilecekti ve yazarların hakları güvence altına alınmaktaydı. 1862 yılında da Eğitim Bakanlığına bağlı Matbuat Müdürlüğü kuruldu ve devlet matbaasının düzenli çalışmasını sağlamak ve Takvim-i Vekayi’nin müsveddelerini incelemek bu müdürlüğün göreviydi.
1864’te ilk basın yasası diyebileceğimiz Matbuat Nizamnamesi çıkarıldı. Fransız basın yasasından çevrilen bu yasa, siyasal gazete çıkarmak için ruhsat zorunluluğu getiriyor, basın suçları ve bunlara verilecek cezaları belirliyor hapis, para cezası hatta kapatma cezalarını içeriyordu.
İlk Gazeteler ve Gazeteciler
İlk Türk gazetecileri olarak Vekayi-i Mısriye ’de Vakayi Muharriri Aziz, Sami, Hoca Nasri, Kâşif, Derviş Ahmet Efendiler ve düzeltmen Sait Efendi sayılabilir. Takvim-i Vekayi’de ise Vekayihane Nazırı Mehmet Esat Efendi ve ardından Numan Mahir, Akif Beyler Recai, Ahmet Nazif, Esat Saffet Efendiler, düzeltmen olarak Karesizade Cemalettin Efendi sayılabilir.
İlk Türkçe gazete Takvim-i Vekayi, 1831’de II. Mahmud zamanında yayımlanmıştır. Takvim-i Vekayi hem bir tarih belgesi, hem eğitim aracı, hem de Osmanlı devlet düzeninin savunucusu olarak rol üstlendi. Takvim-i Vekayi, iç haberler, dış haberler, askeri işler, bilimler atanmalar, ticaret ve fiyatlar olmak üzere altı bölümden oluşmaktadır. 1879’da yayınına ara verildi. 1891’de yeniden yayımlandı. Birkaç yıl sonra yayın hatası yüzünden tekrar kapatıldı. İkinci meşrutiyet ilanından sonra yeniden yayım hayatına döndü. Kurtuluş Savaşı sonunda Osmanlı hükümeti varlığı sona erene kadar yayım hayatı devam etti.
Ceride-i Havadis 31 Temmuz 1840’ta yayına başlamıştır. İçeriği oluşturan değişik ülkelerin ilginç olayları, coğrafya ve tarih bilgileri bir dergi niteliğini andırıyordu. Devlet desteği aldığı için yarı resmi bir niteliğe büründü ve devlet çıkarlarını savundu. İlk olarak özel ilanlara yer veren ve ölüm ilanı yayımlayan, gazete dilinin gelişmesine ve yalınlaşmasına, sonraki gazetelere kadro yetişmesine katkıda bulunan bir gazetedir. 1919 yılına kadar el değiştirerek ve zorlanarak da olsa yayın hayatını sürdürdü.
İlk özel gazete Tercüman-ı Ahval 21 Ekim 1860’ta yayınlanmıştır. Kurucusu Agâh Efendi, başyazarı Şinasi’dir. Şinasi’nin amacı halkın anlayacağı dilde yayın yapmaktı. Tercüman-ı Ahval divan nesrindeki uzun ve anlaşılması güç cümleleri parçalayarak yalın bir anlatıma geçişin öncüsüdür. Aynı zamanda demokratikleşme yönündeki çabalarıyla da seçkinleşen bir gazetedir. Bu nedenlerle, hem fikir gazetesi niteliğinde yayımlanan bu gazetenin hem de Agâh Efendi ve Şinasi’nin basın tarihindeki yeri özeldir.
Tasvir-i Efkâr gazetesi Şinasi tarafından 27 Haziran 1862’de yayımlanmaya başladı ve Şinasi iki buçuk yıl kadar gazeteyi yönettikten sonra yerini Namık Kemal’e bıraktı.
Türk gazeteciliğinin ilk dönemi olarak nitelendirilen dönem, resmi nitelikteki Takvim-i Vekayi, yarı resmi nitelikteki Ceride-i Havadis, Tercüman-ı Ahval ve Tasviri Efkâr’ın yayınlandığı dönem olarak anılır. Takvim-i Vekayi olayları tespit eden, Ceride-i Havadis bunlara ilaveten bazı bilgileri ve olaylarla ilgili haberleri veren gazetelerdir. İlk siyasi makaleleri sütunlarına koyan, kendinden öncekilere göre bir gazete niteliğine bürünen ve fikir gazeteciliği çığırını açan Tercüman-ı Ahval’dir. Bunu devam ettiren ve fikir gazeteciliğinde daha fazla emek ve titizlik gösteren diğer bir gazete de Tasvir-i Efkar’dır.
Basında İlk Sansür Denemesi
Mahmut Nedim Paşa tarafından 11 Mayıs 1876’da çıkarılan bir kararname ile gazetelere ilk resmi sansür uygulaması başlatıldı.
İlk Resim ve Fotoğraf Baskıları
İbrahim Müteferrika Mühendishane matbaalarında, Darü’t Tıbaatü’l-Amire'de basılan resim, şekil ve haritaya yer veren kitapları basmak için şimşir ve bakır kalıplar kullandı.
Tanzimat sonrası çıkan kitaplarda daha çok şimşir kalıplarla basılan kitaplara rastlanmaktadır. Taş basmacılık ile uzun sürecek yeni bir gelenek ortaya çıktı.
İlk zamanlar resimler yabancı, Ermeni ve Rum ressamlar tarafından yapıldı. İlk resimli gazete olarak, Ocak 1867’de çıkarılan Ayıne-i Vatan gazetesi tarihe geçti. Türkçe basında ilk karikatürü yayınlayan dergi ise İstanbul dergisidir. Daha çok ünlü kişilerin portrelerini yayınladı. İlk fotoğraf, 10 Ekim 1874’te Mehmed Arif’in yayınladığı Musavver Medeniyet gazetesinde yayınlandı.
Cumhuriyet Medyası
1918-1923 yılları arasında İstanbul’un işgali üzerine, bir tarafta Mondros, Sevr Antlaşmaları ve İzmir’in işgali olaylarını dikkatle izleyen, özgürlük ve bağımsızlıktan yana olan, diğer tarafta da harekete karşı çıkan padişah ve saray yanlısı olmak üzere iki taraflı bir ulus yapısı mevcuttu. İstanbul’da Osmanlı Hükümeti ve Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi olması da basını buna paralel olarak İstanbul basını ve Anadolu basını olmak üzere gruplaştırdı.
Milli mücadeleyi destekleyen gazetelerin başlıcaları; İleri, Yenigün, Akşam ve Vakit gazeteleri idi. Ses, İzmir’e Doğru, Doğru Söz, Yeni Adana, Açıksöz, Babalık gibi gazeteler Anadolu illerinde milli mücadeleye destek veren gazetelerdir. Milli mücadeleye karşı olan gazeteler ise, İstanbul, Alemdar ve Peyam-ı Sabah gazeteleridir. İrşad, Ferda gibi gazeteler de Anadolu illerinde milli mücadele karşıtı yayın yapan gazetelerdir.
Kurtuluş Savaşı’nın ilk gazetesi İrade-i Milliye, 14 Eylül 1919’da yayına başlamıştır. Adı Mustafa Kemal Atatürk tarafından konulan gazetenin, ilk sayısı da onun direktifiyle yazıldı. Mustafa Kemal, 10 Ocak 1920’de Ankara’ya geldiğinde Hâkimiyet-i Milliye gazetesini kurdurdu. Gazete ulusal kurtuluş hareketinin sözcüsü olması bakımından Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yarı resmi yayın organı sayıldı.
Halkın en doğru haberlerle aydınlatılması için 8 Nisan 1920’de bir genelge ile Anadolu Ajansı kuruldu. 12 Nisan’da da ilk bültenini yayınladı.
1925 yılında Takrir-i Sükûn Yasası çıkartıldı. Hükümete olağanüstü yetkiler veren bu yasa basın özgürlüğünü kısıtladı. Yasanın çıktığı gün İstanbul’da altı gazete kapatıldı: Tevhidi Efkar, Son Telgraf, İstiklal, Sebilürreşat, Aydınlık, Orak Çekiç, Tanin ve Vatan ve bazı Anadolu illeri gazeteleri.
Dönemin medyayı ilgilendiren en önemli değişikliği, 1928 yılında üç ay gibi kısa bir sürede Arap harflerinden Latin harflerine geçilmesidir. Latin harfi okuyanlarının azlığı nedeniyle gazete tirajları önemli ölçüde düştü. Hatta gazeteler ancak devletin kâğıda sağladığı teşvik yardımı ve resmi ilanlar sayesinde yazabildikleri bir döneme girdiler. Bu dönemde yazılı basın dışında iletişim sağlayacak başka bir mekanizma bulunmaması nedeniyle devlet denetimi kendini hissettirdi.
1931’de Matbuat ve Ceza Kanunları ile hükümet dilediği zaman, dilediği dergi ve gazeteyi kapatma yetkisini eline aldı. Sonrasında bu kanun birçok kez değişikliğe uğradı. Bu dönemin en önemli gazeteleri; Cumhuriyet, Akşam, Tan, Son Posta, Ulus’tur. Cumhuriyet, Yunus Nadi tarafından 1924’de kuruldu ve Cumhuriyet rejiminin en yetkili sözcüsü oldu. Akşam’ın başında Necmettin Sadak vardı ve yazı işleri Enis Tahsin Til’di. Tan gazetesi, İş Bankası tarafından kuruldu. Ulus gazetesi Hâkimiyet-i Milliye’nin devamıdır. Falih Rıfkı Atay’ın yönetiminde hükümetin ve CHP’nin görüşlerini yansıttı.
1939, II. Dünya Savaşı’nın sona erdiği ve Türkiye’nin çok partili döneme geçtiği, 1945 yılları arasında iletişimde çeşitlenme ve siyasi alanda çeşitlilik ön plana çıkmaktadır. Savaş yılları boyunca, Ankara Radyosu 1927 yılının Kasım ayında Telsiz Telefon Anonim Şirketi tarafından devreye sokuldu ve ilk defa 1554 metre üzerinden 5 kW gücündeki vericiyle yayın hayatına başladı.
1927’nin Mayıs ayında İstanbul Radyosu da yayına başladı. Henüz kimsede radyo alıcısı bulunmadığından, postane binasının kapısının üzerine yerleştirilen hoparlör yardımıyla her akşam yayın yapılmaya başlandı. Radyo yayıncılığı; fiilen 1990, anayasal olarak 1993'e kadar devlet eliyle yürütüldü. Ankara Radyosu ile birlikte, 1 Mayıs 1964’te Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) yayını devraldı.
1950’lerde yürürlüğe giren “Basın Kanunu” bugün de birtakım değişikliklerle hâlâ yürürlükte olan kanundur. Buna göre, gazete veya dergi çıkarmak için bir bildiri vermek yeterlidir. Basın davaları özel mahkemelere verilmiştir. Cevap hakkı yeniden düzenlenmiş, cevap ve düzeltme yazılarının anlamsız olmaması için mahkemelere bazı yetkiler tanınmıştır.
1952 yılında çıkarılan “Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasında Münasebetleri Düzenleyen Kanun”la gazetecilerin, sendika kurma, sosyal sigortalardan yararlanma, işverenin yazılı iş anlaşması yapma zorunluluğu, kıdem tazminatı, askerlikte ücret ödeme ve haftalık tatil ve izinler vb. konularda hakları düzenlendi.
1961 anayasası basın haklarını ve özgürlüklerini sıralamış ve bunların dokunulmazlığını belirtmiştir. Bu haklardan bazıları şunlardır:
- Basın hürdür sansür edilemez.
- Yayın yasağı konamaz.
- Gazete ve dergiler toplatılamaz.
- Gazete ve dergiler kapatılamaz.
- Gazete ve dergi çıkarmak içim önceden izin alınmaz ve mali teminat gerekmez.
- Haber, düşünce ve kanıların yayınlanması engellenemez.
Türkiye’de 1950-60 yılları arasında radyolarda önemli bir gelişme kaydedilmedi ve devlet radyoları iktidarın sesi durumunda yayının sürdürdü. 1960-71 yılları arasında gazetecilik alanında günlük gazetelerde büyük gelişmeler oldu. Düşünce ve yoruma yer veren gazeteler geniş okur kitlelerine seslenmeye başladı.
Türkiye'de televizyon yayınları girişimi ilk kez İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından 9 Temmuz 1952 günü başlatıldı ancak TRT’nin kurulmasıyla izlenme gücünü yitirdi.
TRT (Türkiye Radyo Televizyon Kurumu) kamu yayıncılığı yapmak üzere 1 Mayıs 1964 yılında çıkan TRT Yasası ile kuruldu. 31 Ocak 1968’de, TRT1 Türkiye’de ilk televizyon kanalı olarak deneme yayınlarına başladı. İlk canlı yayınını 1971 yılında İzmir’de oynanan Karşıyaka Spor Kulübü ile İstanbulspor arasında oynanan futbol maçını naklen vererek gerçekleştirdi. İlk renkli yayını ise 1976 yılında gerçekleştirdi.
Altan Öymen tarafından Ankara’da bağımsız bir ajans olarak (1972) ANKA Ajansı kuruldu. Cumhuriyet sonrası döneminin önemli diğer olayları özetlenecek olursa:
- Birinci Türk Basın kongresi (25 Mayıs 1935)
- Basın Birliği (27 Haziran 1938)Gazeteciler Cemiyeti (10 Haziran 1946)
- Basın yasası 1950- (1960 tarih ve 143 sayılı yasa ile bazı maddeleri değişti)
- 1954 yılında 6334 sayılı “neşir yoluyla veya radyo ile işlenecek bazı cürümler hakkında kanun” çıktı.
- Basın Şeref Divanı (19 Ağustos 1960)
- 1961 Basın İlan Kurumu kuruldu.
- 14 Şubat 1972 Gazetecilerin “Basın Ahlak Kuralları” Gazeteciler Cemiyeti Genel Kurulu’nca kabul edildi.
- 21 Aralık 1975 II. Türk Basın Kurultayı
- 6 Şubat 1988 Basın Konseyi kuruldu.
80 Sonrası Dönem
1980 yılından itibaren Türkiye kapitalizmin yeni stratejik tercihleri ile paralel olarak basın endüstrisi, radyo, televizyon ve internet gibi iletişim araçlarıyla ve basın dışı sektörlerle bütünleşerek yapısal bir dönüşüm sürecine girdi. Bu dönüşümün sonucunda basın geleneksel işlevlerini neredeyse yitirerek devlet ve sermaye bağıntılı özerkliğini de kaybetti. Piyasayı paylaşan medya grupları, bağlı bulundukları sermaye gruplarının kısa ve uzun vadeli çıkarları doğrultusunda içerik üreten, yatay ve dikey olarak bütünleşen kurumlar durumuna geldiler.
1831’den 1983’e kadar yazılı yayın organlarının büyük bölümü devlet desteğinde, işitsel ve görsel iletişim organları da devletin tekelinde işlevini sürdürmekteyken; 1983 yılından sonra gelişen serbest pazar ekonomisi ve liberal politikaların etkisi ile basın ve yayın organlarının büyük bölümü tekelci sermayenin eline geçti ve böylece basında patron imajı büyük değişime uğradı.
Türkiye’de son çeyrek yüzyılda basının holdingleşmesi medya etkinlikleri ile damga vuran bazı grupları ortaya çıkardı:
- Doğan Grubu
- Çukurova Grubu
- Doğuş Grubu
- Turgay Ciner Grubu
- Dinç Bilgin Grubu
- Uzanlar Grubu
- Erol Aksoy Grubu
- İhlas Grubu-Enver Ören Grubu
12 Eylül 1980 sonrasındaki dönemde basında magazinleşmenin ve yayıncılıkta sorumsuzluğun üst noktalara ulaştığı bir dönem oldu. Demokratik hak ve hürriyetleri sınırlayan tasarruflarından dolayı siyasî haber ve yazılarına büyük kısıtlamalar getirilen basın, daha çok magazin haberlerine ağırlık vermiş, basında müstehcenlik furyası artmış ve masa başında resme göre hazırlanan haberler bu dönemde yaygınlaşmaya başlamıştır.
80 sonrası döneminin bazı gazeteleri, Hürriyet, Milliyet, Günaydın, Dünya, Bulvar, Türkiye, Milli Gazete, Güneş gazeteleridir. 1985 yılı, renkli bulvar gazetesi olan “Tan” gazetesi ve “Sabah” gazetesinin ortaya çıkması nedeniyle önem taşımaktadır. Masa başında asparagas haberlerle ilgi çekmeye çalışan Tan gazetesi bir milyon satış rakamına ulaştı. Diğer yandan Sabah gazetesi, tasarımının tamamen bilgisayarlı sistemle yapılması ve basılması nedeniyle bu uygulamada bir ilki oluşturdu.
Televizyonculukla ilgili önemli gelişmeler de şunlardır:
- 1984’de TRT tümüyle renkli yayına geçti.
- 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın girişimiyle 1990 yılında özel televizyon yayıncılığı başlatılmıştır.
- 1990 yılında ilk özel televizyon kanalı Magic Box Star 1 adıyla yurtdışından yayına başladı.
- 1991 yılında ikinci özel televizyon kanalı Telefon ve üçüncü olarak da Show TV kanalları yayın hayatına geçti.
- 1992 yılında Star 1 kanalı adını İnter Star olarak değiştirdi.
- Kablolu televizyon kanalı yayınları başladı.
Kısacası bu dönem TRT ve özel kanalların rekabetine sahne oldu. Reklamcılık bu dönemde en küresel sektörlerden biri haline geldi. Televizyon reklam pastasında en büyük payın sahibi oldu.
21. Yüzyılda Türk Medyası
Türkiye’de basında tekelleşme sorunu, devletin kamu zenginliklerini satarak ve yasal biçimlendirme gücüyle teşvik ettiği özelleştirme ile baş gösterdi.
Medyada ilk büyük holdingleşmeyi Doğan Grubu, 89 şirketle gerçekleştirdi. Medya dışında bankacılık, tekstil, ticaret, sigortacılık, turizm ve otomobil sektörlerinde faaliyet gösterdi. Ciner, Çukurova, Sabah ve Uzan grupları da dönemin basın sektöründeki diğer önemli sermaye gruplarıdır.
2003 yılı Türk medya sektöründe Doğan, Çukurova, Uzan, İhlas Grupları hâkim iken, 2006 itibariyle Doğan, Ciner ve Çukurova gruplarının hâkimiyeti göze çarpmaktadır. Bu değişikliklerin kökeninde bankacılık faaliyetleri yasaklanan medya gruplarına ait şirketlerin TMSF’ye devredilmesi, fonun Eylül 2005 tarihinden itibaren bu varlıkları satışa çıkarması vardır.
Tekelleşmenin, basın özgürlüğünün, bilgilenme ve bilgi alma özgürlüğünün engellemesi, demokratik ve çoğulcu toplum yapısı için tehlike oluşturmasının bir sonucudur. Ayrıca çalışanlar açısından sendikasızlık, örgütsüzlük, iş ve ücret konusunda güvencenin yok olmasıdır.
Türk medyası son yıllarda mülkiyet ve kontrol yapılarına paralel olarak içerik düzleminde önemli bir dönüşüm geçirmiştir. Ülkemizde yayın türlerinin ve özellikle de televizyonun giderek eğlence aracına dönüştüğü, abartılı görselliğin egemen olduğu, içeriğin ikinci planda kaldığı yayın politikaları medyaya hâkim durumdadır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2014 Temmuz verilerine göre medya sektöründe 95.442 kişi çalışmaktadır. Bunların yaklaşık 30 bininin matbaa dışı alanlarda çalıştığı tahmin edilmektedir. Türkiye, basın özgürlüğünde son yıllarda geriye giden bir görünüm sergilemektedir. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün Basın Özgürlüğü Sıralaması’nda 180 ülke içerisinde Türkiye 149. Sıra da yer almaktadır ve temel özgürlükler bakımından “yarı özgür” ülke statüsündedir.
Türkiye’de İnternet Yayıncılığı
İnternet; radyoyu, televizyonu, gazeteyi dergiyi, mektubu, kısa mesaj olanağını ve telefonu, hatta aklımıza gelebilecek her türlü iletişim araçlarını ve türünü bünyesinde barındırmaktadır. Aynı zamanda enformasyonun yeniden üretildiği ve yeni biçimlerde sunulduğu bir ortam haline gelmiştir ve yeni bir araç konumundadır. İnternet kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte özgür bilgi edinimi için yeni kapılar aralanmış ve etkileşimli bir yayıncılık söz konusu olmuştur. Bu yeni etkileşimli yayıncılık türü internet gazeteciliği olarak adlandırılmaktadır.
Türkiye’de internet haberciliği 1995-2000 yılları arasında ortaya çıkarak gelişme dönemini yaşamıştır. Bu dönemde, gazeteciler arasında yeni tanındığından dolayı, haber sitelerinin sayısı sınırlıdır hatta genellikle basılı versiyonlarının kopyası durumundadır. 2000 yılı başlarından itibaren gerçek anlamda internet haberciliğinden söz edilebilir. Yalnızca internet üzerinden yayın yapan haber portalları da bu dönemde devreye girmiştir.
Türkiye’de internet gazeteciliğinin hızla yaygınlaşmasının en önemli nedenlerinden biri ülkemizde yaşanan ekonomik krizin medya sektörünü etkilemesi ve bunun sonucu olarak dört bine yakın medya mensubunun işsiz kalmasıdır.
RTÜK (Radyo ve TV Üst Kurulu)
Ülkemizdeki özel radyo ve televizyon yayınları 1990 yılında yayına başladığında herhangi bir yasal düzenlemeye tabi olmamıştır. 1993 yılında anayasa değişikliği ile radyo televizyon yayınları üzerindeki kamu tekeli ortadan kaldırılmış, 1994 yılında da özel televizyon ve radyo yayınlarını düzenlemek üzere Radyo Televizyon Üst Kurulu oluşturulmuştur. Bu kurul sözkonusu yayın organlarının faaliyetlerini düzenlemek ve denetlemek üzere TBMM Genel kurulunca seçilen üyelerden oluşan, Bakanlıklara Bağlı, İlgili ve İlişkili Kurum ve Kuruluşlar ile İlgili 2018/2 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlanan bir kuruluştur.
Ülkemizde karasal, sayısal, uydu, kablo ve IPTV ortamından yayın yapacak kuruluşlara lisan ve yayın izni Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından verilmektedir. Radyo ve televizyon yayınları, Sayısal Kayıt, Arşiv ve Analiz Sistemi (SKAAS) aracılığıyla merkezden, temsilcilikler kanalıyla yerinden takip edilmektedir. Bu sistemle söz konusu yayınların kesintisiz kaydedilmesi ve arşivlenmesi sağlanmaktadır. Radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetleri, 6112 Sayılı Kanun’a, Avrupa Sınır Ötesi Televizyon Sözleşmesi gibi taraf olunan milletlerarası antlaşmalara ve ilgili yönetmeliklere uygunluk açısından denetlenmektedir.
Bu kurul, söz konusu yayın organlarının faaliyetlerini düzenlemek ve denetlemek üzere TBMM Genel kurulunca seçilen üyelerden oluşan, özerk ve tarafsız bir kamu tüzel kişiliğidir. Ülkemizde karasal, sayısal, uydu, kablo ve Internet protokol televizyonları ortamlarından yayın yapan kuruluşlara lisans ve yayın izni bu kuruluş tarafından verilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin haber alma, basın ve yayın işlerini yürütmekle görevli kurumdur. İlk adı “Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti Umumisi” olan kurum 7 Haziran 1920’de Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa’nın isteğiyle kurulmuştur.
9 temmuz 2018 tarih ve 30473 sayılı Resmi gazetenin mükerrer sayısında yet alan 703 no’lu Kanun Hükmünde Kararname ile kapatılan Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’ne ait her türlü taşınır, taşıt, araç, gereç ve malzeme her türlü borç ve alacak hak ve yükümlülükler Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına devredilmiştir.
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS)
Ülkemizde kurulan ilk sendikalardan biri olan Türkiye Gazeteciler Sendikası, gazetecileri sendikal bir kuruluş çatısı altında toplamayı amaçlayan 20 gazeteci tarafından 10 Temmuz 1952'de İstanbul Gazeteciler Sendikası adı ile kurulmuştur.
10 Nisan 1996’da radyo ve televizyon çalışanlarının da TGS’ye üye olabilmeleri için yapılan tüzük değişikliği Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.