MEDYADA ELEŞTİREL YAKLAŞIMLAR - Ünite 5: Medyanın Eleştirel Ekonomi Politiği Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 5: Medyanın Eleştirel Ekonomi Politiği
Giriş
Medyayı anlamak ve çözümlemek için başvurulan iki temel yaklaşımdan söz etmek mümkündür. Bunlar, anaakım (egemen) yaklaşım ve eleştirel ekonomi politik yaklaşım olarak adlandırılır.
“Ekonomi politik” Yunanca politikos (devlet, toplumsal), oikos (ev ya da onun yönetimi) ve nomos (kural ya da yasa) sözcüklerinden türemiştir. “Devlet yönetimin yasaları” anlamına gelen ekonomi politik, ilk kez 1615 yılında Fransız iktisatçı Antoine de Montchrestien tarafından, ülkenin zenginliğini arttırmak için devlet ekonomisinin işletilmesi üzerine önerileri içeren Ekonomi Politik Broşüründe kullanılmıştır.
Ekonomi politik kavramının “eleştirel” sıfatı ile nitelendirilmesinin nedeni, klasik anlamdaki ekonomi politiğin, göz ardı ettiği noktaları temel almasıdır.
Eleştirel Ekonomi Politik Yaklaşım
Eleştirel çözümleme, ilki epistemolojik (bilgikuramsal) ve ikincisi de tarihsellik olan iki merkezi özelliği ile çalışırken, gerçek dünyada var olan olgularla ilgilenir.
Eleştirel bir yaklaşımla yapılan çözümleme, gerçek dünyadaki gerçek aktörlerin (insanların) yaşantılarını şekillendiren gerçek sınırlanmaları açığa çıkarmak için esas olarak, eylem ve yapı sorunlarıyla ilgilenir.
Eleştirel ekonomi politik, klasik iktisattan farklı olarak toplumsal eşitsizliğin aslında bir sınıf eşitsizliği ve tarihin de bir sınıf mücadeleleri tarihi olduğunu vurgular.
Eleştirel ekonomi politik, statüleri bir toplumdan öbürüne değişen çeşitli sınıf ve toplumsal grupların temel ekonomik çıkarlarını etkileyen bir insan ilişkileri alanını inceler. Bu yaklaşımda ekonomi, diğer disiplinlerden bağımsız bir alan olarak görülmez; aksine onlarla bütünleşmesi gereken bir çözümlemeye olanak tanır.
Marx’ın alt yapı (bir toplumda üretim ilişkilerinin toplamı) ve üst yapı (ekonomik alt yapı tarafından belirlenen ve onu etkileyen toplumsal olgular sistemi) olarak ifade ettiği belirlenim çerçevesinde şekillenen bu yaklaşımın esası, ekonominin bir alt yapı unsuru olarak ele alınmasına dayanır.
Yaşayan bireyi ve bu bireyin hazır bulduğu ve eylemleri ile yarattığı maddi koşulları işaret eden materyalist tarih anlayışının temel bakış açısı, bireyin kendi varlığını sürdürebilmesi için üretebilmesine dayanır. Bu bağlamda “emek”, doğadan ürünler elde etmek adına, sistemli bir şekilde çalışmak olarak tanımlanır ve insan varlığının doğal koşulu olarak belirtilir.
Emek, sermayenin belirli bir elde toplanarak servet haline gelmesinde etkili olduğu gibi aynı zamanda ‘kullanım değeri’ ve ‘değişim değeri’ kavramlarının da belirleyicisidir.
‘Kullanım değeri’, insanın emeği ile ürettiği metanın doyurucu değeridir. Sermayenin artışında ve servetin yaratımında oldukça önemli olan “değişim değeri” üzerinde de belirleyiciliği olan emek hem nicelik açısından hem de toplumsal bağlamda değişir. Burada emek, bir metanın üretiminde verilen uğraşa, zamansal miktar açısından etki eden bir değişkendir.
Marksist anlayışa göre bir metanın değişim değeriyle anlatılmak istenen, o metanın üretiminde verilen emeğin zamansal miktarıdır. Dolayısıyla, emek-zaman ile değişim değeri arasındaki ilişki doğru orantılı bir ilişkidir.
Marksist materyalist tarih anlayışının özü, gerçek ve üretim halinde bulunan birey ve onun üretimini gerçekleştirdiği maddi dünyadır ve “fikirlerin, anlayışların ve bilincin üretimi, doğrudan doğruya insanların maddi faaliyetine ve karşılıklı maddi ilişkilerine bağlıdır.” Dolayısıyla insanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değil; onların bilinçlerini belirleyen şey toplumsal varlıklarıdır.
Medyanın Eleştirel Ekonomi Politiği
Eleştirel ekonomi politik, medya çalışmaları ve analizlerinde temel bir yaklaşım olarak ele alınır. Marks’ın, kapitalist birikim sürecini tanımlamada kapitalist toplumun mantık ve doğasını anlamayı başlangıç noktası olarak ele alan yaklaşım, medyayı sadece ekonomik çıkarları doğrultusunda işleyen bir yapı olarak analiz etmez; onun tarihsel konumunu, ideolojik, kültürel ve sosyo-ekonomik işlevi ve ilişkileri çerçevesinde inceleyerek ortaya koymaya çalışır.
Medyanın eleştirel ekonomi politiğinin inceleme alanlarını, aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür;
- Kitle iletişimi ile ilgili ekonomik ve siyasal biçimlenmeler,
- Bu biçimlenmelerin ulus içi ve uluslararası ekonomik ve siyasal yapılarla olan bağı,
- Bu biçimlerin tarihsel gelişimi,
- Belli bir zaman ve yerdeki durumu,
- Kitle iletişimi teknolojileriyle aracılanmış iletişimin üretimi ve üretim ilişkileri,
- İlişkilerdeki karşılıklı bağlar.
Günümüz medya sistemleri “kültür endüstrileri”nin bir parçasıdır. Burada kültür endüstrisiyle anlatılmak istenen, medyanın, kültürü alınıp satılan bir meta haline getirmesidir.
Medya ürünleri (gazeteler, reklamlar, televizyon programları, vb.) günümüz kapitalist düzeninin bir parçasıdır. Kültür endüstrileri ise diğer endüstrilerden farklı olarak sözü edilen ürünleri aracılığıyla, bireyler üzerinde ideolojik yönlendirmeler yaparak düşüncelerini biçimlendirir.
Medyanın mülkiyet ilişkilerinde meydana gelen değişim ve dönüşüm gibi medyanın ticarileşmesi konusunun da eleştirel ekonomi politik yaklaşım ışığında ele alınması gerekir. ‘Medyanın gelişmesi ve şirket menzilinin genişlemesi’ süreçlerinde ticari yayıncılık ve onun bir uzantısı olan reklam gelirleri de önemli yer tutar; çünkü medyanın, büyük bir bölümüyle birlikte mali açıdan var olabilmesinde reklam gelirlerinin payı çok büyüktür.
Medyanın eleştirel ekonomi politiği için özellikle dört tarihsel süreç önemlidir. Bu süreçler;
- Medyanın gelişmesi,
- Şirket menzilinin genişlemesi,
- Metalaştırma,
- Devlet ve hükümet müdahalesinin değişen rolüdür.
Medyanın gelişmesi ve şirket menzilinin (alanının) genişlemesi’ ile anlatılmak istenen, günümüzde kitle iletişim araçlarının oluşturduğu medyanın, büyük şirketler ve holdingler tarafından yönetiliyor olmasıdır. Söz konusu şirketler, medya dışında farklı sektörlerde (finans, otomotiv, turizm, inşaat, taşımacılık, enerji, tekstil, vb.) faaliyetlerde bulunurken kitle iletişim araçlarını içeren medya sektörünü de faaliyet alanlarına dahil etmişlerdir.
Medyanın gelişmesi ve şirket menzilinin genişlemesi süreçlerinde ticari yayıncılık ve onun bir uzantısı olan reklam gelirleri de önemli yer tutar; çünkü medyanın, büyük bir bölümüyle birlikte mali açıdan var olabilmesinde reklam gelirlerinin payı çok büyüktür.
Medyanın holdingleşmesi, daha fazla yoğunlamasını da teşvik eder. Ticari medya piyasasının mantığı bellidir: Özel mülkiyet, medyaya sahip olabilecek insanların sayısını bir elin parmakları kadar azaltır, yoğunlaşmayı güçlü bir şekilde teşvik eder ve daha küçük bir ticari medyayı tasfiye eder. Böylece, ticari medya piyasası amaçlarına, açık bir baskıya başvurmaksızın ulaşabilme avantajına sahip olur.
“Küreselleşme”, yaşadığımız çağa politik, toplumsal ve ekonomik açıdan hâkim olan sistemin adıdır ve kapitalizmin açıklanmasında da temel bir öneme sahiptir. Küreselleşme ile anlatılmak istenen şey, etkin bir ekonominin temel ilkeleri olarak kâr maksimizasyonuna, serbest mal ve sermaye akışına dönük asgari bir düzenlemeyi öngören neo-liberal ekonomik politikalardır.
Medya, “küreselleşme” sürecine iki kanaldan dahil olmaktadır. İlk kanal, iletişim ve bilginin dijital uydu ve iletişim teknolojilerinde meydana getirdiği gelişmelerin kapitalist ekonomilerde çok geniş ve önemli bir rol oynamaya başlamasıdır. İkincisi ise ticari medya, reklam ve telekomünikasyon pazarının da hızla küreselleşmesiyle ilgilidir.
Sahiplik yapılarına göre şirketler kamu, özel ve karma olarak üç grupta incelenir. Kamu şirketlerinde sermayenin tamamı veya büyük kısmı kamu tüzel kişilerine aittir. Özel şirketlerde, sermayenin tamamı veya bir bölümü özel kişilere aitken, karma şirketlerde ise sermayenin bir bölümü özel, bir bölümü kamuya aittir.
Kapitalist toplumlarda ticari bir faaliyet alanı olarak medya, söz konusu sahiplik ilişkileri çerçevesinde en yüksek kârı sağlamak üzere çalışır. Bu alanda yatırımlar yapıp faaliyet göstermek ise büyük sermaye gerektirir. Gelinen aşama, medya endüstrisinin maliyet, piyasa, finans, örgüt ve organizasyon yapısı gibi bütün değişkenlerini etkileyen ve belirleyen bir önemdedir.
Medyanın sahiplik yapısında zaman içinde değişen bu yapı, medya alanında yatırımda bulunan sermayenin kompozisyonunu da değiştirmiştir. Medya dışı alanlardan (finans, inşaat, tekstil, enerji, vb.) aktarılan ve bu alanlardaki sermaye ile bütünleşen medya kuruluşları, yayıncılık dışında her türlü enformasyon üretimi ve dağıtımını kapsayan bir çeşitlilik içinde faaliyet göstermeye başlamışlardır.
Eleştirel ekonomi politik yaklaşım temelinde medya sektöründe iki ayrı sahiplik ve kontrol düzeyinden söz edilir: Operasyonel kontrol ve tahsisata dair kontrol. Operayonel kontrol, günlük üretimle ilgili rutin kontroldür. Örnek olarak haber medyasını ele alırsak, içeriğe dair karar alma süreçlerinde görevli olan editoryal kadronun her gün yaptığı standart işlemler bu düzeyle ilgilidir.
Günümüz medya sistemleri, temelde güçlerini kendi politik gündemlerini ilerletmek üzere kullanan az sayıdaki kişi ya da şirket tarafından kontrol edilmektedir. Dolayısıyla, girişimcilerin medya sektöründeki yatırımlarını sadece ekonomik bazı nedenlerle açıklamak yetersiz ve eksik olacaktır. İşte tam da bu noktada, medyanın eleştirel ekonomi politiği yaklaşımı ışığında “sahiplik yapısı”nı mercek altına almak yapılan çözümlemeler açısından önemlidir.
Medyanın eleştirel ekonomi politiğine yine ‘eleştirel’ bakış açısıyla farklı katkılarda bulunan iki gruptan söz etmek mümkündür: Araçsalcılar ve yapısalcılar. Araçsalcılar, kapitalistelerin piyasadaki ekonomik güçlerini kullanma şekillerine odaklanır. Onlara göre özel mülkiyet alanındaki iletişim araçları, kapitalist sınıfın araçlarıdır ve medya, belli bir sınıf (çoğunluğu yönetici sınıf) tarafından kontrol edilir.
Araçsalcılara göre medya, egemen sınıfın toplumun geri kalanı üzerinde hâkimiyet kurmak ve onların rızasını alarak kendi düşüncelerini meşrulaştırmak için kullandıkları bir araç konumundadır. Edward S. Herman ve Noam Chomsky’nin temsilcileri olduğu bu yaklaşım, hükümetin ve iş çevrelerindeki seçkinlerin iletişim alanındaki nüfuz ve müdahalelerine odaklanarak sistemdeki diğer çelişkileri göz ardı etmesi noktasında eleştirilmiştir.
Medyaya eleştirel yaklaşan diğer bir grubu oluşturan yapısalcılar ise ideolojiler ve onun kültürel temsillerini temel alırlar. İdeoloji, kültür ve kültürel örgütleri içeren üst yapıya vurgu yaparlar.
Althusser’in ideoloji tanımı ve ideolojinin yeniden üretiminde etkin bir rol üstlendiğini belirttiği Devletin İdeolojik Aygıtları (DİA) sınıflandırması, yapısalcılığın temel çıkış noktasıdır. Althuserci yapısalcıların temel ilgisi, ideolojini nasıl çalıştığı ve özneyi (insanı) nasıl yaptığı (inşa ettiği) üzerindedir.
Yapısalcılara göre toplumsal yaşamdaki olgular, yaşamın sadece yüzeysel bakış açısında görünenlerle sınırlı değildir. Asıl görüneni kavramak için daha derindeki düzleme bakmak gerekir. Bu derinlik ise, yapısaldır.