MEDYADA ELEŞTİREL YAKLAŞIMLAR - Ünite 4: Kitle İletişimi, Kitle Kültürü ve Eleştirel Yaklaşımlar: Kültürel Çalışmalar Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Kitle İletişimi, Kitle Kültürü ve Eleştirel Yaklaşımlar: Kültürel Çalışmalar

İngiliz Kültürel Çalışmalar Okulu’nun Tarihçesi

Kültürel Çalışmalar, 60’lı yılların ortasında kültür ve medya alanında benzer yaklaşımlara sahip olan bir grup akademisyenin birlikte ya da birbirlerinden habersiz meydana getirdiği bir sosyal bilim ekolüdür. Kültürel Çalışmalar adını 1964 yılında Birmingham Üniversitesi’nde “kültürel biçimler, görenekler ve kurumlar ve onların toplumla ve toplumsal değişmeyle ilişkileri“ konusunda doktora çalışmaları merkezi olan, Centre Contemporary Cultural Studies (CCCS- Çağdaş Kültürel Araştırmalar Merkezi)’den alır. İngiliz Kültürel Çalışmalar Ekolü’nü, herhangi bir geleneksel disiplin ile tanımlamak ve sınırlamak olası değildir. Sosyoloji, antropoloji, psikoloji, linguistik, eleştirel edebiyat, sanat teorisi, müzik, felsefe ve politika, kısacası olguları açıklamak için hangi disipline ihtiyaç varsa Kültürel Çalışmalar onu alır ve kendi çalışmaları doğrultusunda kullanır. Bu yüzden çoğu zaman inter-disipliner olarak tanımlanmaktadır. Kültürel çalışmalarda en çok bilinen ve en önemli teorik açılımı getiren olgu, kültürel ürünlerin ve sosyal pratiklerin birer metin olarak okunmasıdır.

Hegemoni kavramı, kültürel çalışmalar kapsamında üzerine en çok vurgu yapılan kavramdır ve diğer tüm kavramların bir adım önünde konumlanmaktadır. Gramsci’nin geliştirdiği hegemonya, medya ve kültürel çalışmalarda hâkim sınıfın kitleler üzerinde nasıl fark ettirmeden kültürel, sosyal ve ekonomik bir tahakküm kurduğunu ortaya çıkaran merkezi bir kavramdır. Hegemonya en iyi, rızanın örgütlenmesi olarak anlaşılır ve bağımlı bilinç biçimlerinin şiddet ya da zora başvurulmadan inşa edildiği süreçleri işaret eder.

Kapitalist toplumlardaki kültürel yapılanmanın analizi üzerine çalışmalar yapan Kültürel Çalışmalar Merkezi’nin temel eğilimi kültür olgusuna bakışında şekillenmektedir. Merkez Ortodoks Marksist yaklaşımların aksine kültürü ekonomik alt yapı tarafından belirlenen bir üst yapı kurumu olduğu yönündeki tezi kabul etmemekte; bunun yerine kültürün, “sıradan” olduğunu, halkın önceliklerini ve “kendisini” yansıttığını ileri sürerek teknolojik belirlenimcilik yerine, popüler kültürün olumlanması yönünde bir yaklaşımı tercih etmektedir. Kültürel Çalışmalar’ın kitle kültürüne yaklaşımı Frankfurt Okulu’na benzerlik göstermekle birlikte; kitle kültürü ile popüler kültür arasına bir ayrım koymasıyla bu gelenekten uzaklaşmaktadır. Frankfurt okulu, Almanya’da 1923 yılında kurulan ve farklı disiplinlerden insanları bir araya getiren Toplumsal Araştırma Enstitüsü çevresinde odaklanan düşünce hareketidir. Eleştirel kuramla özdeşleşen okul özellikle kültür endüstrisi kavramıyla, kitle kültürünün insanları pasifize ettiğini ileri sürmektedir. Kültürel Çalışmalar’a kadar medya metinlerini alımlamada kitlenin güçsüzlüğünden dem vurulmuş ve dayatılan ideoloji karşısında savunmasız olduğu varsayılmıştı. Kitleye ve kültüre yüklediği anlamla Kültürel Çalışmalar; metnin esas anlamının tüketilme anında ortaya çıkacağını ileri sürmüş ve kitlenin kendi özgür seçimini yapabilme yetisine sahip bireylerden oluştuğunu imlemişlerdir.

Richard Hoggart ve Edward Palmer Thompson

Richart Hoggart ve Edwrad P. Thompson Kültürel Çalışmalar Okulu’nun önemli kuramcılarındandır.

Richart Hoggart

1918 doğumlu olan Hoggart, eğitimini Leeds Üniversitesinde tamamlamıştır. İkinci dünya savaşında topçu yüzbaşısı olarak görev yapan Hoggart ardından Hull üniversitesinde yetişkinlere yönelik programlarda eğitmen olarak çalışmıştır. Leicester Üniversitesine geçen Hoggart; 1959 yılında İngiliz Edebiyatı profesörü olarak Birmingham Üniversitesi’nde çalışmaya başlamış ve 1964 yılında da, bu üniversiteye bağlı olan Çağdaş Kültürel Çalışmalar Merkezi’ni kurmuştur. Hoggart için edebiyatın son derece merkezi ve belirleyici bir önemi vardı. O’na göre, gerçekten edebiyatı ve okumayı bir disiplin olarak özümsemek; İngiliz kültürel yaşamını, tarihini, soyolojisini çözümlemek ve anlayabilmek açısından, sosyal bilimciler için eşsiz bir dayanak noktası oluşturur. Çağdaş Kültürel Araştırmalar Merkezi’nin ilk yöneticisi Hoggart’ın (The Use of Literacy) ve Raymond Williams’ın “Culture and Society” kitabı birer yıl arayla yayınlanmıştır. (1957-1958) Her iki kitap da geçmiş kültürün kaybolması ve geleneksel kültürün yeni kültürel oluşumların tehdidi altında olması gibi benzer konuları, benzer yaklaşımlarla dile getirmişti.

Edward Palmer Thompson

E. P. Thompson 1924’te İngiltere’de doğmuşur. İkinci Dünya Savaşı’nda Afrika ve İtalya’da görev yaptı. Savaş sonrasında Cambridge Üniversitesi’ni bitirmiştir. Thompson 20. yüzyılın en önemli tarihçilerinden birisidir. Kuşkusuz sadece toplumun alt kesimlerinin tarihini yazdığı için değil, bu tarihi onlardan yana tavır alarak yazmak cesaretini gösterdiği için de önemlidir. Thompson, İngiliz İşçi Sınıfı’nın Oluşumu’nda sınıfsal etkileri incelemiş ve kültürsınıf etkileşimi üzerinde durmuştur. İngiliz İşçi Sınıfının Oluşumu kitabında Thompson, 18. yüzyılın ikinci yarısından 19. yüzyılın ortalarına uzanan dönemde, dünyanın ilk piyasa toplumunun kuruluşunu hazırlayan fikirlerin ve kurumların ortaya çıktığı İngiltere’nin toplumsal ortamını ele almıştır. Thompson’un çizdiği tablo, sadece ekonomik olanakların, ihtiyaçların ve beklentilerin değil, ahlaki değerlerin ve siyasi ittifakların da değiştiği bir ortamda, eskiyle yeninin, geleneksel olanla radikal olanın, birlikte, toplumsal aktörleri yeniden biçimlendirişini tanımladıkları bir tablodur.

Raymond Williams

Raymond Williams, 1921 yılında Galler bölgesi sınırındaki Pandy köyünde doğmuş, üniversite eğitimini Cambridge’de tamamlamıştır. Kültür sosyolojisi ve edebiyat eleştirisi üstüne çok sayıdaki kitabının yanı sıra, 1947’de, işçi sınıfı kültürünü olumlayan, sol tandanslı “Politics and Letters” adlı derginin kurucuları arasında yer almıştır. Kültürel materyalizm olarak nitelendirdiği yaklaşımla, kültürün edebiyat, dil, iletişim, ideoloji gibi çeşitli alanlarını incelemiş; bunların kurumlar, işbölümü, üretim biçimi, sınıflar ve demokrasiyle ilişkisini temellendiren kapsamlı bir kültür kuramına yönelmiştir. Kültür ve medya üzerine yaptığı analizlerle İngiliz Kültürel Çalışmalar Ekolüne kaynaklık etmiş olan Williams, İngiltere’nin en saygın teorisyenlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Williams, 1958 yılında yayınladığı “Kültür ve Toplum” kitabıyla kültürün sıradan olduğunu vurgulayarak hem bir süreliğine içinde yer aldığı seçkinci Scrunity hareketini, hem de kültürel indirgemeciliği reddederek Marksizmin Ortodoks yorumuyla ciddi bir hesaplaşma içerisine girmiştir. Scrunity hareketi: Marksist, seçkinci ve akademik bir oluşum olan Scrunity hareketinin ana temasını “organik topluma duyulan özlem” oluşturmaktadır. Scrunity, üç ayda bir çıkan bir edebiyat/eleştiri dergisidir ve bu yayında yer alan yazarlar kültüre ana hatlarıyla aynı pencereden bakmaktadırlar. Hareketin kurucusu Frank Raymond Leavis’tir.

Williams, özellikle kültür, toplum ve ekonomi arasındaki bağlantıları işaret ederek, bu üç kavramın modernizmin gelişim sürecinde birbirlerini etkilediklerini ve belirlediklerini ileri sürmüştür. Bu bağlamda kültür Williams’ta, estetik bir kavram olmanın ötesinde, öncelikle sosyolojik bir olgu olarak ele alınmaktadır. Williams, kitle iletişim sürecinde “kitlelerin, entelektüellerin asla kendilerine uygulamadıkları, tersine küçümser bir şekilde öteki insanlar için kullandıkları bir kategori olduğunun altını çizip kitlelere karşı daha derinlikli ve empatik bir yaklaşımı benimsemiştir. Popüler kültürün halk tarafından yaratılan kültür olduğunun altını çizer ve “popüler kültürün ne olduğunu teşhis edenin de daima halk değil de, başkaları olduğunu gayet ironik bir dille ifade eder. Williams popüler kültür ile kitle kültürü arasına bir ayrım koyar ve popüleri olumlar. Williams’ın çalışmalarında televizyonun kültürel işlevi önemli bir yer tutmaktadır. Sadece televizyon değil, gazete, radyo ve sinema gibi diğer kitle iletişim araçlarının da toplumsal değişmede oynadığı rol, zaman zaman kitleleri yönlendirmek için bu araçların hâkim sınıflar tarafından kullanılması ve iletişim sürecinde kitlelerin konumu Williams’ın önem verdiği konuların başında gelmektedir. Williams’ın sözleriyle, bir aktarıcı olmanın çok ötesinde “kültürel bir form, bir davranış kümesi olan” televizyonun doğru analiz edilmesi, kültürel yapının doğru anlaşılması adına zorunludur. Raymond Williams’ın “akış teorisi” televizyonda yer alan farklı programların aynı bütünün bir parçası olduklarını ve süregelen bir akış içerisinde yer aldıklarını ifade eder.

Stuart Hall

1932 Jamaika, Kingdom doğumlu olan Stuart Hall, 1951 yılında annesi ile beraber İngiltere’ye göç etmiştir. Oxford Üniversitesi’ni bitiren Hall; ardından kendini sosyalist hareketin içinde bularak, E. P. Thompson, Raphael Samuel, Ralph Miliband, Raymond Williams ve John Saville gibi entelektüellerle birlikte iki radikal derginin yayın kurullarında yer almıştır. The New Reasoner ave The New Left Review. 1964 yılında, Pady Whannel ile birlikte The Popular Arts (Popüler Sanat) kitabını yeniden yayımlamış ve bunun üzerine 1964 yılında Hoggart tarafından Kültürel çalışmalar Merkezi’nde görev alması için davet edilmiştir. Bu daveti kabul eden Hall; Hoggart’ın ardından Merkezin ikinci yöneticisi olmuştur.

Hall, akademik ilgisini, kendi etnisitesine, kimliğine, kültürel aidiyetlerine, cinsiyetine ilişkin sorgulamalarından üreten bir kuramcıdır. Kendi ifadesiyle kültür çalışmalarına yönelik artan ilgisinin temelinde Jamaika kültürüyle ilişkisinin ne olduğunu ve Jamaika kültürünün ne olduğunu anlama çabası yatar. Buradan yola çıkarak, Hall’un akademik üretiminin deneyimlerinden temellendiğini söyleyebiliriz. Stuart Hall da Williams gibi, Gramsci’nin “hegemonya” kuramından etkin bir şekilde beslenmiştir. Hall’a göre, hegemonya hem insanların duygu ve fikirlerinde, ortak duyuda kaçınılmaz iç çelişkiler bulunduğunu, hem de kültürel biçimlerin yoz ya da hakiki denebilecek gibi bütüncül ve tutarlı olarak tanımlanmasının olanaksızlığını işaret eder.

Stuart Hall’a göre, modern iletişim araçları asla toplumsal yapılar ve pratikler alanı dışında kavramsallaştırılamazlar, çünkü giderek artan oranda bu alanın bir parçası haline gelmektedirler. Günümüzde iletişim kurumları ve ilişkileri toplumsal alanı tanımlamakta ve inşa etmekte; siyasal alanın inşasına yardım etmekte; üretken ekonomik ilişkileri dolayımlamakta ve modern endüstriyel sistemler içinde “maddi bir güç” haline gelip, bizatihi teknolojik olanı tanımlamakta; kısacası kültürel olana hükmetmektedirler. Giderek artan bir biçimde kültürel ve toplumsal dünyaya ilişkin deneyimlerimiz haline gelen ikinci düzey evrenleri inşa edip ve yaşatmaktalar. Hall için “ideoloji, bizim kültürümüzden, bizim kim ve ne olduğumuzun belirlendiği bilincimizden üretilir.” Sosyalizme gönül vermiş; aynı zamanda da özgürlükçü bir siyasal duruşu olan ve bu duruşunu özellikle Yeni Sağ’ın gelişme dönemleri olan 80’lerde daha da yüksek sesle ifade Hall, buna rağmen sınıf mücadelesinin her şeyi açıkladığını ve belirlediğini temel veri olarak kabul etmeyen bir entelektüeldir.

Kültürel Çalışmalar özelikle medya metinlerinin yapısını çözümleyerek bunların tahakküm sistemlerini sürdürmedeki rolünü ortaya koyarken aynı zamanda toplumun direnç noktalarını keşfetmeyle ilgilenmiştir. “Kültürel Çalışmalar Ekolünün üyeleri, kitlelerin “atomlaşmış” bireylerden oluşan, edilgin bir topluluk olduğunu varsayan kitle toplumu kuramının doğruluğunu sorgulamış ve bunu mutlak gerçek olarak kabul etmeyerek, sistem içinde tüketicilerin direnme olanaklarını işaret etmiştir.” Metin analizlerine önemli bir açılım getiren Hall’ın “Encoding-Decoding” (Kodlama-kod açımı) isimli makalesi (1973) bir metnin farklı biçimlerde okunabilme olanağına dikkati çekerek okurun her zaman egemen değerleri meşrulaştıran metnin “yeğlediği” okumayı yapmadığını ileri sürer. Bu modelde, televizyon programları gerçekliğin yansımaları ya da çarpıtımları olarak değil, kodlanmış anlamalar dizisi, özgül, estetik, siyasal, teknik ve profesyonel ideolojilerin ürünü olarak anlaşılırlar. Hall’un modeli, televizyon düşünülerek formülüze edilmiştir, ancak herhangi bir kitle iletişim aracına da uygulanabilir. Bu çalışmada Hall, iktidarın medya metinlerindeki konumlanmasını kompleks bir yapı içerisinde ele almakla birlikte, aynı zamanda izleyiciyi aktif ve anlam oluşturabilme yetisine sahip bir özne olarak kabul etmektedir. Bu makale merkezin birçok araştırmasını televizyona yöneltmiş ve “aktif izleyici” teorisinin oluşmasına kaynaklık etmiştir. Aktif İzleyici, televizyon izleyicilerin bilinçli bir şekilde aktarılan mesajları seçtikleri ve kendi anlamlarını oluşturabildiklerini ifade eden yaklaşımdır.

Kültürel Çalışmalar’ın Öncüllerinden Sonraki Gelişimi

Kültürel incelemeler kısa sürede hem Avrupa’da hem de Amerika kıtasında yaygınlık kazanmıştır. Bu arada ilk dört öncüle yeni isimler eklenmiş, genellikle aynı merkezde çalışan akademisyenler daha yeni ve daha farklı konularla okulun gelişimine katkı sağlamışlardır. Bu isimlerin başlıcaları İngiltere’den Angela McRobbie, David Morley, Dick Hebdige ve Lawrence Grossberg’dir. Angela McRobbie’nin “Postmodernizm ve Popüler Kültür”, “Feminizm ve Gençlik Kültürü”, David Morley’in Stuart Hall’un modelini sınadığı “Nationwhite” alılmama araştırması, Dick Hebdige’nin “ Altkültür” kitabı ve Lawrence Grossberg’in “Popüler Kültür ve Kitle İletişim”, “Kültürel Çalışmalar ve Gelecek” kitapları kültürel çalışmaların görece daha yakın dönem çalışmaları olarak dikkat çekmiş ve ekolün daha derinlere ve farklı boyutlara yöneliminde de belirleyici olmuştur.

Amerika’da kültürel incelemeler pragmatik, liberalçoğulcu geleneğe dayanır. Sonradan, özellikle, Lawrence Grossberg’le, İngiliz kültürelcilerin etkisiyle gelişmiş, fakat İngiliz eleştirel geleneğinden daha başlar başlamaz kopmuştur. Amerikalılar İngiltere’den kültürel incelemeleri transfer ettiklerinde, siyasal yanı ve kapitalizme karşı olan eleştirilerini nötrleştirip genel eleştirel kelimelerini tutarak Amerikan tarzı bir kültürel incelemeler yaratmıştır. Klasik “aktif izleyici” (active audience) tanımının yerine aynı anlama gelen fakat daha taze, masal gibi büyüleyici olan “çoğulcu alımlama” (polysemic reception) söylemi getirilmiştir. Böylece kapitalist pazar sisteminin egemen materyal üretim ve ilişki gerçeğini masallaştıran ideolojik yeni bir çerçeve kurulmuştur. Bu çerçeveyle kapitalist sistem “post-modern durumu” yaşatan, tarihin son bulduğu ve tüketimin metindeki diskorslarıyla her gün yeniden tarihsiz bir tarihin üretildiği küresel süper sistem yapılmıştır.

Kültürel çalışmalarının kültüre ve medyaya yönelik çalışmalarında, hayatın tüm hücrelerini kendi ideolojisi doğrultusunda biçimlendirmeye çalışan kültür endüstrisinin tüm tahakkümüne karşılık; bireye duyulan güven hep ön plana çıkar. Kültürel Çalışmalar, kitleye yönelik önyargılı, umutsuz ve küçümser bir yaklaşımı takip etmek yerine; insana inanan, özgürlükçü ve - metodolojisi sorgulanabilir olsa da- duyarlı ve derinlikli bir yaklaşımı tercih eder. Bunda da en önemli etken sosyal bilimlerin tüm disiplinlerinden beslenmelerinin yanı sıra, iki kurucusu Hoggart ve Williams’ın öncelikle edebiyatçı olmaları bu yüzden sanatı, özellikle de edebiyatı diğer tüm disiplinlerin üzerinde konumlandırmalarında aramak gerekir.

Kültürel Çalışmalar Merkezi, 1979 yılında Hall’un ayrılışının ardından, 1980’ler boyunca bağımsız olarak varlığını sürdürmek konusunda gitgide daha fazla mücadele vermek zorunda kalmış ve 1980’lerin sonunda lisans düzeyinde eğitim veren bir Kültürel Çalışmalar departmanı haline gelmiştir. Bu, Merkez’in araştırmalarının doğası ve kapasitesi üzerinde dramatik bir etki yaratmıştır. 2002 yılında Birmingham Üniversitesi, çalışmalarının değerinin düştüğü gerekçesine dayanarak Merkez’in kapanması yönünde tartışmalı bir karar vermiştir.