MEDYADA ELEŞTİREL YAKLAŞIMLAR - Ünite 8: Küreselleşme, Yeni Medya ve Eleştirel Yaklaşımlar Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 8: Küreselleşme, Yeni Medya ve Eleştirel Yaklaşımlar

Giriş

Küreselleşme günümüzde sıklıkla kullandığımız bir terimdir. Özellikle 80’li yıllardan itibaren uygulanan bir takım ekonomik, siyasi ve sosyal politikalar sonucunda tek tipleşme ve Batılı ülkelerin güdümünde ortak bir kültürün tüm dünyaya yayılması anlamına gelen küreselleşmenin gündelik yaşamı etkileyen pek çok sonucu olmuştur. Küreselleşmenin etkilediği alanların başında iletişim sektörü gelmektedir.

Küreselleşmenin tetiklediği teknolojik gelişim kısa sürede iletişim ortamını etkileyerek geleneksel medyadan farklılıklar taşıyan yeni bir medyanın doğmasına öncülük etmiştir. Özellikle internetle sembolize edilen yeni medya iletişim ortamına birtakım yenilikler getirmiş ancak medya-sermaye-siyaset üçlüsünün temel konumlarında önemli bir değişiklik yaratmamıştır.

Eleştirel yaklaşımların medyaya bakışında küreselleşme ve yeni medya önemli bir kırılma yaratmamış, geleneksel medyada var olan güç ilişkileri tekrarlanarak kendini yeniden üretmiştir.

Küreselleşme ve Toplumsal Etkileri

Küreselleşme, kapitalizmin gelişme sürecindeki bir aşamadır ve 70’li yılların sonundan itibaren bütün dünyayı etkisi altına almış ve dünyayı adeta bütünleşik tek bir pazar haline getirmiştir. Küreselleşme salt ekonomik bir oluşum değildir, siyasi, sosyolojik, iletişimsel ve ideolojik boyutları da olan bir süreci ifade etmektedir.

Batı toplumları 70’li yıllara gelinceye değin ‘fordist’ bir görünüm sergilemiştir. Fordist dönemin en önemli özelliği üretimde ve tüketimde standartlaşma ve kollektif bilinçtir. 70’lere gelindiğinde ise üretimde yaşanan doygunluk, yeterli talebin olmayışıyla tüketimde sağlanamamış, kitlesel mallara talebin azalması üretim fazlalığına yol açmıştır.

Verimliliğini tamamlayan Fordizm kısırlaşmış, aynı dönemde patlak veren ve tüm dünyayı etkisi altına alan petrol krizinin yarattığı ekonomik bunalımla da kapitalizmin nüfuz alanı daralmıştır.

Küreselleşme ile birlikte ulus devletler, hâkimiyetlerini çok uluslu şirketlerle paylaşmak zorunda kalmışlar ve ulusal devletin yerini anonim, gözle görülmeyen düzenleyiciler almıştır. Bu dönemde sermaye, hiç olmadığı kadar hükümetler ve devletler üzerinde etkili olmuştur.

Batı dünyasından başlayan değişim, uygun siyasi aktörlerin bulunması ile dünyanın pek çok bölgesine yayılmış ve bakir pazarlar uluslararası sermayenin kullanımına terk edilmiştir. Küreselleşme sadece ekonomide değil, sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik alanda da önemli değişimlere neden olmuştur.

Tüketim/tüketimcilik, günümüzde, neredeyse yaşamlarımızı büsbütün dönüştürmüş gibidir. Seçkin piyasalardan farklı olarak kitle piyasalarında da modanın seferber olması, tüketimin temposunu sadece giyim, süsleme ve dekorasyonda değil, aynı zamanda hayat tarzları ve dinlenme faaliyetlerini de (örn. boş zaman ve spor alışkanlıkları, pop müzik türleri, video ve çocuk oyunları vs.) kapsayan geniş bir alanda hızlandırmaya neden olmuştur.

Küreselleşme ile birlikte büyüyen hizmet sektörü içinde özel sektöre bağlı hizmetliler sınıfı, özellikle de çok uluslu şirketlerin bünyesinde yüksek ücretlerle çalışan yeni orta sınıfı oluşturmuştur. Böylece beyaz yakalıların fordizmde ulusal kalkınmacı politikalarına hizmet eden kesimi orta alt sınıf haline gelirken uluslararası sermaye ile hareket eden kesim yeni üst orta sınıf olarak belirmektedir.

Küreselleşmenin İletişim Ortamına Yansıması

İletişim ve toplum arasındaki yaşanan ilişkinin biçimi açısından 80’li yıllar önemli değişimleri beraberinde getirmiştir. 70’li yıllarda tohumları atılan küreselleşme 80’li yıllarla birlikte iyice yerleşikleşmiş ve gündelik yaşam pratiklerini ve toplumsal kurumları kendi ideolojisine bağımlı kılmıştır.

Özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Kuzey Avrupa’nın çok ortaklı ve çok uluslu medyasının hedef kitlesi sadece ulus devletin vatandaşlarıyla sınırlı değildir artık; dünyanın her köşesindeki insanlar, bu medya gruplarının muhtemel hedef kitlesi, daha da rasyonel bir deyişle ‘tüketicisi’ konumunda algılanmış ve yayın politikaları da bu doğrultuda oluşturulmuştur.

Özellikle 1980’li yıllarda, birçok şirket hem en dar anlamıyla medya sektöründe (gazete, dergi, radyo, televizyon), hem de eğlence ve kültür alanlarında (filmler, plaklar, kitap yayınları) kendilerini gösteren büyük gruplara dönüşmüşlerdir.

80’li yıllarda hukuki, ekonomik ve teknolojik değişimlerin karmaşık etkileşimi sonucu medya sanayilerinde muazzam karışıklıklar meydana gelmiş ve yeni bir medya düzeni diyebileceğimiz bir durumun esası oluşmuştur.

Vatandaş merkezli iletişimden, müşteri merkezli iletişime geçilmiştir. Medya şirketleri ve holdinglerinin, herhangi bir kamu felsefesi taşımadıkları ya da kamusal bir sorumluluk duygusuyla sınırlandırılmadıkları için artık sadece tüketici taleplerine cevap vermeleri ve tüketicinin seçme talebini azami kılmaları istenmektedir.

1980’li yıllardan itibaren egemen olan yeni sağ düşünce ile neo-liberal politikalara dayalı yeni dünya düzeni bağlamında medya, kapitalizmin yeni birikim modeli içinde önemli bir yer tutmaktadır.

Özelleştirme ve deregülasyon sonucu kamusal tekeller kaldırılmış, mülkiyet yapısı köklü bir biçimde değişmiştir. Sonuçta tüm ülkelerde tekelleşme hız kazanmış, çoğu ABD ya da AB çıkışlı dev medya kuruluşları dünyada bir tür egemenlik oluşturan global medyanın temellerini atmışlardır.

İletişim alanında 80’li yıllarda yaşanan değişim, 90’larla birlikte iyice yerleşikleşmiştir. Yeni medya teknolojilerinin kullanımı ve küresel düzlemde şekillenen düzenlemeler sonucunda küresel ticari medya pazarının ortaya çıkması, 90’larda dikkati çeken gelişmelerden birisidir.

Yeni iletişim ortamı endüstrinin sürece hâkim olduğu, medya kuruluşlarının holdingleşerek büyük şirketlerin eline geçtiği, reklamcıların etkinliklerinin ‘doğal’ sınırları zorlayarak maksimuma ulaştığı ve kamusal endişelerin unutulduğu bir görünüm sergilemektedir. Dolayısıyla, oyunun büyüdüğü bu düzende, oyuna yeni unsurların dâhil olması kaçınılmazdır.

Tüm dünyayı etkisi altına alan yeni iletişim ortamları kısa sürede önemli bir yayılım göstermiş ve tam da Marshal McLuhan’ın ifade ettiği gibi, “dünya küresel bir köye dönüştürülmüştür.”

Yeni Medya ve Toplumsal Etkileri

Dijital kodlama sistemine temellendikleri için, çok fazla miktarda enformasyonu aynı anda aktarabilme ve kullanıcının geri dönüşümde bulunabilmesi olanağına sahiptirler. Dolayısıyla enformasyonun düz çizgisel iletiminden hipermetinselliğe geçilmiştir.

Yeni medyanın etkileşimsellik özelliği, iletişim sürecine iletişim uzamında karşılıklılık veya çok katmanlı iletişim olanağını kazandırmıştır. Etkileşimsellik özelliğinin iletişim sürecine ilişkin bir diğer dönüştürücü etkisi de iletişimin zamanında eş anlı olma derecesine ilişkin yaptığı açılımdır.

Yeni medyanın bu özelliği, geleneksel medyaya göre kullanıcının iletişim sürecindeki rolünü ve katılımını da çeşitli şekillerde etkilemektedir. Yeni medyanın sahip olduğu multimedya biçemselliği göstergelerin, simge sistemlerinin, iletişim çeşitlerinin, farklı veri türlerinin tek bir araçta toplanmasıdır.

Etkileşimlilik oranı ve yoğunluğu önceki araçlarla kıyaslanmayacak zenginlikte bir kitle iletişim aracı olma özelliğiyle öne çıkan internet, kişisel bilgisayar kullanımının yaygınlaşmasıyla dev sanal ağları, sanal kitleleri, sanal cemaat örüntülerini ortaya çıkarmış; kendi kültürünü yaratmış ve tıpkı öncekiler gibi yeni bir yaşam biçimini dayatmıştır.

İnternetten sonra “yeni medya” kavramı hayatımıza girmiş ve pek çok “yeni” gelişme, geçmişle şimdiki zaman arasındaki gazetecilik pratiklerinin değişmesine neden olmuştur. Geleneksel medyayla yeni medya arasındaki farklılıkların başında “etkileşim” gelmektedir.

Yeni medyada alıcı ve verici, eş deyişe yazar ile okur arasındaki iletişim geçmişe göre çok değişmiştir. Artık bir haber internete düşer düşmez ona bir tepki verebilmek olasıdır. Dolayısıyla karşılıklı etkileşim aynı zamanda okurların yazarlar üzerindeki etkisinin de artması anlamını taşımaktadır.

İnternetin medyada çeşitliliği desteklediğini ve çoğulculuğa katkıda bulunduğunu düşünenler, bu teknolojinin içerik üretimi ve paylaşımını, kitle iletişiminin geleneksel formlarıyla kıyaslanamayacak ölçüde kolaylaştırdığına ve dileyen herkes için olanaklı hale getirdiğine dikkat çekmektedirler.

Yeni Medya ve Eleştirel Yaklaşımlar

Küreselleşme ve ardından yeni medyanın gelişimi medyanın geleneksel paradigmasında önemli değişiklikler yapmamıştır. Yeni medya ile birlikte kitle iletişim araçlarında yaşanan gelişim medyanın toplumsal etkileri ve siyasi/ekonomik iktidar odaklarıyla olan ilişkisinde esasen büyük değişiklik olmamış dolayısıyla eleştirel yaklaşımlar ve medya ilişkisi geçmişten farklı bir yönelim göstermemiştir. Eleştirel yaklaşımlar geleneksel medyanın güç ilişkilerinde oynadığı rolün genellikle iktidar çevrelerinden yana olduğunu ifade etmekte, toplumsal yapıdaki bütünleştirici, ideolojiyi pekiştirici ve tüketime yönlendirici etkilerini deşifre etmektedir.

Küreselleşme medyanın emperyalist ve yayılmacı özelliklerini pekiştirmiş, yeni medya da özünde alıcıların etkinliğini geliştirse de esas denklemde radikal dönüşümlere neden olmamıştır. Dolayısıyla medya ortamında esas roller değişmemiş ve eleştirel yaklaşımların geçmişte karşısında olduğu olgular, yemi medya döneminde de varlıklarını devam ettirmişlerdir.

Eleştirel yaklaşımlar temelde Karl Marx ve Max Weber’in teorilerinden temellenmiş bir nevi kapitalizm eleştirisidir. Üretim süreçlerinin ve ekonominin toplumsal yapıdaki hâkimiyetine dikkat çeken eleştirel teori aynı zamanda araçsal rasyonaliteyi de hedef almış ve insan özgürlüğünü sınırlandıran ve sömürüyü pekiştiren iktidar aygıtlarını eleştirmiştir.

Dijital kapitalizmin mimarlarının peşinde olduğu şey, şirketler içi/arası iş süreçlerini genişleten ekonomi çapında; üretimin planlanmasından, reklama, bankacılığa kadar çok geniş bir alanda bir ağ geliştirebilmektir. Böyle bir sistemin geliştirilmesi dünyanın elektronik bilgi altyapısının değişmesi anlamına gelmektedir.

Yeni medya öncesi süregelen profesyonel rutinler ve ideolojiler kaçınılmaz olarak internet yayıncılığına, haberciliğine ve gazeteciliğine de yansımıştır. Bu yansıma sanki internetin her şeyi değiştirdiği iddialarıyla sunulmaktadır.

İnterneti demokratikleşme ve özgür kamusal tartışma alanı olarak sunma ve enformasyon toplumundan bahsetme yerine, önce interneti içerik, emtialaşma, özelleşme, reklam, propaganda ve bilinç yönetimi açılarından incelemek gerekir.

İnternet ve yeni medya medyadaki güç ilişkilerini değiştirmemiş, aksine pekiştirmiştir. Yeni medya halkın katılımını arttırmakta, ancak bu katılımın doğasının sorgulanması gerekmektedir.

Yeni medya aşırı enformasyon, reklam ve siyasi manipülasyonla ile adeta iletişim ortamını terörize ederek çok daha ideolojik bir alana dönüştürmüştür.

Ekonomi odaklı, akılcı, yabancılaşmayı ve meta fetişizmini yoğunlaştırıcı, kültürü endüstriye dönüştürücü, hegomanyayı pekiştirici bir ideolojik ortamın eleştirel yaklaşımlar tarafından eleştirilmeye devam edilmesi son derece anlaşılırdır.

Medya toplum ilişkilerinde köklü bir değişim yaşanmamış, dolayısıyla eleştirel teorinin medyaya bakışı dijital medya ile değişmemiş, geçmişteki mesafeli ve benzer eleştirel tutum neredeyse aynısıyla korunmuştur.