MEDYADA ELEŞTİREL YAKLAŞIMLAR - Ünite 6: Medyanın Eleştirel Ekonomi Politiği: ABD’de Eleştirel Ekonomi Politik Yaklaşım (Schiller, Smythe, Herman ve Chomsky) Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: Medyanın Eleştirel Ekonomi Politiği: ABD’de Eleştirel Ekonomi Politik Yaklaşım (Schiller, Smythe, Herman ve Chomsky)

Giriş

ABD’de gelişen eleştirel ekonomi politik yaklaşım, genellikle araçsalcı ekonomi politik olarak anılır. Önde gelenleri arasında Dallas Smyte, Herbert Schiller, Edward S. Herman ve Noam Chomsky gibi Marksist kuramcıların bulunduğu bu yaklaşımın temeli Ortodoks Marksizm’dir. Bu anlamda Batı Marksizmi’nde gelişen ideoloji, kültür gibi üst yapıya ilişkin konulara mesafelidirler ve altyapının belirleyiciliği üzerinde dururlar.

Avrupalı ekonomi politikçilerle ana eksenleri aynı olmakla birlikte, araçsalcı olmaları bakımından farklılık gösterirler. Araçsalcı (instrumentalist) nitelemesi, bu ekonomi politik yaklaşımın medyayı kapitalist sınıfın aracı olarak ele alması ve araştırmalarını bu yönde yapması nedeniyle kullanılmaktadır.

Avrupa’daki ekonomi politik yaklaşım mensupları ise araçlar yerine sistemin bütününe ve bütünün medyayı da içerecek şekilde nasıl işlediğine odaklanmışlardır. Bu nedenle Amerikan araçsalcı ekonomi politikçiler ile Avrupalı ekonomi politikçiler arasında bazı yaklaşım farkları bulunmaktadır.

Herbert Schiller: Kültür Emperyalizmi ve Zihin Yönlendirme

Herbert chiller ilk olarak 1960’ların sonunda, iletişim endüstrisi ile Amerikan imparatorluğunun birbirinin içine geçmiş yapılar olduğunu ileri sürmüştür. Schiller’e göre Amerikan imparatorluğu kültür emperyalizmi yoluyla işlemektedir. Bu süreç, bir toplumu modern dünya sisteminin içine sokarken, o toplumların yöneticilerini, baskı, baştan çıkarma ya da hayran bırakma yoluyla, egemen sistemin değerlerine ve yapılarına uygun hale getirerek işlemektedir.

Schiller’e göre internet gibi teknolojik gelişmelerin altında yatan temel yapılar ekonomik güçlerdir. Bu güçler kitle kültürünün yüzeyselliğini belirler, ekonomik sistemin diğer toplumsal alanlar üzerindeki egemenliğini ve eleştiri yerine konformizmi, düşünce yerine tekniği temel alan bir kültürü destekler. Kültür de ekonomik parametrelerde değerlendirilir.

Schiller’e göre (1993: s. 9) Amerikan sistemi zihin yönlendirme temeline dayalıdır. Bu ismi taşıyan kitabında, temel amacın, insanları kendi çıkarlarına ters düşen yönde oy kullanmaya ikna etmek olduğunu belirtir.

Yönlendirme süreci çok yetenekli, zeki, seçilmiş bir topluluk tarafından yürütülür. Yönlendirmenin en önemli yöntemlerinden biri haber akışını denetim altında tutmaktır. Bu amaçla haber üreten kuruluşların sahipliği, sistemi sürdürmek isteyen ekonomik ve politik güç sahipleri tarafından üstlenilir ya da kontrol edilir.

Yönlendirilmiş zihinler için beş temel mit oluşturulmaktadır. Birincisi bireyselcilik ve kişisel tercih mitidir. Bireysel tercih miti, özgürlüğün temeli olarak sunulur. Özel girişimin önünde hiçbir engel olmaması ve buna yönelik kısıtlamaların asla kabul görmemesi, Amerikan sisteminin önemli bir özelliği olarak yüceltilir.

İkinci olarak yansızlık mitleştirilmiştir. İnsanlar yaşadıkları toplumda işleyişin yansız olduğuna inandırılır. Hükümet, başkan, medya, eğitim, bilim gibi temel mekanizmalar çıkar kavgalarının dışındadır.

Üçüncü olarak insan doğasının değişmeyeceği savı mitleştirilir. Buna göre insan davranışının saldırgan yanları değişmez. Kapitalist sistemde ortaya çıkan toplumsal ve bireysel çatışmalar, sistem sorunu olarak görülmez ve insan davranışının değişmeyeceği iddiasıyla açıklanır.

Dördüncü mit, Amerika’da toplumsal çatışmanın bulunmadığı yönündedir. Tam aksine dikkatler komünist ülkelerdeki yapının sorunları üzerine yönlendirilir ve oralardaki toplumsal çatışmalar öne çıkarılır.

Son olarak medyada çoğulculuğun egemen olduğu miti üretilir. Buna göre insanlar, kültür ve enformasyon çeşitliliği içinde kişisel tercihlerini yapabilmekte, özgürce seçim mümkün olabilmektedir. Oysa çeşitlilik olarak sunulanlar aslında gerçekten farklı seçeneklerin olmadığı, sözde ve görünüşte yaratılmış bir çeşitlilik yanılsamasıdır.

Dallas Smythe: Reklamcılara Satılan Emtia Olarak İzleyici

Dallas Smythe, Avrupalı ekonomi politik görüşün kültürün ve ideolojinin önemini kabul etme eğilimine tepki göstererek maddi temelin belirleyici gerçeklerini göremediklerini ileri sürmüştür. Bu anlamda Avrupa’daki Marksistleri körlükle suçlayan Smythe, Amerika’daki kapitalist iletişim düzenini incelemiş ve bu sistemi görmezden gelen Avrupalı Marksistlerin de yakında aynı düzenle karşı karşıya kalacaklarını belirtmiştir.

Dallas Smyhte, Avrupalı Marksistlerin ideoloji yönündeki eğilimine tepkilidir. Asıl sorulması gereken soru iletişim endüstrisinin ne tür bir ekonomik işlevi olduğudur. Bunu belirlemek için kapitalist kültür biçimlerinin ideolojik değil ekonomik boyutu dikkate alınmalıdır.

Smyhte’ın özellikle izleyicilerin reklamcılara satılması görüşü eleştirilmiş ve fazla abartılı bulunmuştur. Örneğin Murdock, sinema, popüler müzik, çizgi romanlar, popüler kurmaca ve kamu yayıncılığında reklam gelirine büyük oranda bağımlılığın söz konusu olmadığını belirtir.

Smythe medyanın, özellikle televizyonun ideolojilerin üretim yeri olduğuna ilişkin görüşleri eleştirir, çağdaş kapitalizmde izleyicinin iletişim ürünlerinin metalaşmış şeklini oluşturduğunu savunur.

Edward S. Herman ve Noam Chomsky: Propaganda Modeli

Ekonomi-politik araçsalcı yaklaşımının en bilinen temsilcileri Herman ve Chomsky’dir. 1988 yılında ortaya attıkları Kitle İletişimin Propaganda Modeli ile Amerikan medyasını incelemişlerdir. Modele göre, medya, devlet ve özel sektörün çıkarlarına, mevcut iktidara hizmet eder.

Haber, tekelleşmiş kuruluşlar tarafından üretilir. Haber endüstrisi kâr edebilmek için reklama, haber hammaddesi için hükümete bağımlıdır. Ayrıca güçlü baskı grupları tarafından sürekli denetim altında tutulur. Bu anlamda bağımsız gibi görünmekle birlikte, Amerikan basının Sovyet dönemindeki Pravda’dan hiçbir farkı yoktur.

Propaganda Modeline göre, iktidar aygıtlarının devletin elinde bulunduğu ülkelerde, resmi sansür bulunduğundan iletişim araçlarının egemen seçkinlerin amaçlarına hizmet ettiği kolayca görülür. Oysa kitle iletişim araçlarının özel sektöre ait olduğu ve resmi sansürün bulunmadığı ülkelerde propaganda sistemini fark etmek çok daha zordur.

Herman ve Chomsky, tüm Marksist temelli yönelimler gibi, medyanın çoğulcu yaklaşımdaki bağımsız ve gerçeği bulup herkese duyurma çabasına karşı çıkar. Araçsalcı yaklaşım ile ekonomi politiği bir araya getirmişler ve bir model oluşturmuşlardır.

Medya propaganda işlevini yerine getirirken yanlı seçimler yapar. Bu seçimler medyada karar verenlerin güçlülerin çıkarlarına uygun düşünce yapısındaki kişilerden seçilmesi ya da bu çıkarların medya çalışanlarınca içselleştirilmesi ile denetim altında tutulur.

Medya kuruluşlarının mülkiyet yapısı, haber üreten kuruluşların örgütlenme biçimi, piyasanın ve siyasal iktidarın koyduğu sınırlamalar, medya içeriğinin güçlüler aleyhinde olmasına kesinlikle izin vermez. Doğrudan sansür yerine oto sansür uygulanır.

Muhabirden üst düzey yöneticilere kadar medya çalışanları, mülk sahipleri, piyasa ve hükümet tarafından belirlenen sınırlamaları kendiliklerinden uygularlar; çünkü bu sınırlamaları zaten içselleştirmiş durumdadırlar.

Otoriter sistemlerin yürürlükte olduğu ülkelerde, iktidar kitle iletişim araçlarını doğrudan denetleyebilir. Genellikle resmi sansür uygulanır ve medyanın güç sahiplerinin çıkralarına hizmet eden işleyişi gizli değildir. Medyanın özel sektöre ait olduğu, resmi olarak sansürün uygulanmadığı ülkelerde ise propaganda sistemi kolayca fark edilmeyecek bir şekilde işler.

Kaynak dağılımındaki büyük eşitsizlikler, güçsüzlerin sesini duyurmasını ve medya içeriğini etkilemesini engeller. Bu nedenle Propaganda Modeli, servet ve iktidar eşitsizliğinin haberlerin seçiminde ne şekilde etkili olduğunu, muhalif düşünceler kolayca dışlanırken, hükümet ve egemen çıkar çevrelerinin mesajlarının halka sınırsız bir şekilde ulaştırıldığını ortaya koymayı amaçlar.

Bu modele göre medyanın beş temel haber eleme süzgeci bulunmaktadır. Bunlar;

  • Egemen medya şirketlerinin büyüklüğü, yoğunlaşmış mülkiyeti, kâr amaçlı oluşu ve sahiplerinin serveti,
  • Reklamın medyanın en önemli gelir kaynağı oluşu,
  • Medyanın kaynak olarak hükümet ve iş çevreleri ile bunların desteklediği uzmanların görüşlerini kullanması,
  • Medyayı hizaya sokmak amacıyla kitle iletişim araçlarına yönelik sürekli tepki üretimi,
  • Ulusal bir din ve denetleme mekanizması olarak anti-komünizmdir.

Herman ve Chomsky’ye göre haber süzgeçleri birbirleriyle etkileşim halindedirler ve birbirlerini güçlendirirler. İşlenmemiş haber malzemesi, bu süzgeçlerden art arda geçirilir, böylece söylemin ve yorumun ilkeleri belirlenir ve neyin öncelikle haber olacağı tanımlanır.

Liberal sistemde, devletin kuralları ve baskısıyla elde edilemeyen sonuç, piyasa tarafından sağlanmış, işçi gazeteleri 19. yüzyılın sonuna doğru büyük bir çöküş yaşamıştır. Herman ve Chomsky bu durumu gazeteciliğin gerektirdiği sermayenin 19. yüzyılın ortalarından itibaren katlanarak artmasıyla açıklar.

Herman ve Chomsky’nin aktardığı verilere göre, ABD’de medya sahipliği alanındaki çeşitlilik sürekli olarak azalmaktadır. Sayıca fazla olmasına rağmen medya kuruluşlarının büyük bölümü belirli büyük gruplara aittir. Medyadaki tekeller haberlerin seçiminde egemendir.

Televizyonun öne çıkmasıyla birlikte medyadaki tekelleşme de artmıştır. Büyük televizyon kuruluşları aynı zamanda başka kitle iletişim araçlarının da sahibidirler. Televizyonların öneminin artması medya sahiplerini ruhsat ve izin alma gereği nedeniyle hükümetlere bağımlı hale getirmiştir. Hükümetler, bu teknik ve hukuki gücü, medyayı denetlemek ve hizaya getirmek için bir baskı aracı olarak kullanmaktadırlar.

Reklam verenlerin hükümetlere yakın egemen çıkar çevreleri olması, medya içeriğini ve haberlerin seçimini etkilemektedir. Muhalif yayınlar yerine iktidarı ve çıkar çevrelerini destekleyen yayınlar seçilmekte, bu dağılım da muhalif yayınların yok olmasına yol açmaktadır.

Reklamın gücü televizyonlar için çok daha önemlidir. Reklam veren şirketler televizyon yayınlarında kendi aleyhlerindeki hiçbir içeriğe izin vermezler, çıkarlarına uygun olan içerikleri ise sonuna kadar desteklerler. İşçi sınıfının medyası ve radikal medya desteklenmez.

Egemen çevreler, kendilerine muhalif olan ya da eleştirel yayınlara reklam vermezler. Aynı zamanda desteklenen program içeriği çoğunlukla kültürel ve politik açıdan sistemle uyumlu, muhafazakâr yapıda olanlardır. Devletin egemen politikasının dışındaki içerikler desteklenmez.

Reklam, günümüzdeki ticari amaçlı medyanın temel gelir kaynağıdır. Reklam verenler, statükoyu sürdürmeyi sağlayacak içerikteki haberlere ve programlara destek olurlar. Bu da gerçeklerin ortaya çıkması konusunda önemli bir süzgeç oluşturur.

Herman ve Chomsky, ABD’de uzmanlar topluluğu oluşturulması işinin öteden beri planlı ve bilinçli bir şekilde yürütüldüğünü, bazı kurumlar oluşturulduğunu, bu kurumlarca desteklenen aydın ve uzmanların üretimleri ile ince bir propaganda yürütüldüğünü belirtmekte ve bu iddialarını çok izlenen bir haber programı üzerine yaptıkları analizle desteklemektedirler.

İnceledikleri programa bir yıllık süre içinde uzman olarak katılan konukları inceleyen Herman ve Chomsky, katılımcıların yüzde 54’ünün eskiden ya da halen devlet memuru olduklarını, yüzde 15,7’sinin de muhafazakâr düşünce üretim merkezlerine mensup olduklarını belirlemişlerdir.