MENKUL KIYMET YATIRIMLARI - Ünite4: Menkul Kıymet Yatırımlarında Davranışsal Faktörlerin Önemi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite4: Menkul Kıymet Yatırımlarında Davranışsal Faktörlerin Önemi

Ünite4: Menkul Kıymet Yatırımlarında Davranışsal Faktörlerin Önemi

Giriş

Finansa davranışsal perspektiften bakışı en öz şekilde ifade eden söz, Statman tarafından dile getirilmiştir; “geleneksel finansta insanlar ‘rasyonel’, davranışsal finansta ise ‘normal’dir”. Yatırımcıların rasyonel kararlar verdiğini varsayan geleneksel finans teorilerinde, insan psikolojisinin bir önemi yoktur ve insan bir tür makine gibi ele alınır. Ancak, özellikle kriz dönemlerinde ortaya çıkan davranış ve duygular, yatırımcıların her zaman rasyonel olmadığını ortaya koymaktadır.

Yatırım Kararı Sürecinin Kuramsal Temelleri

İnsan psikolojisi yatırım kararları verirken bir takım bilişsel ön yargılar ve kısa yollar ortaya koyar. Bunlar yatırımcıyı rasyonellikten uzaklaştırır. Rasyonel olmayan yatırım kararları neticesinde de piyasada bir takım sistematik anormal formasyonlar (anomaliler) tespit edilmiştir.

Ünlü ekonomist Keynes piyasayı bir güzellik yarışmasına benzetir. Yarışmanın birincisini bilebilmek için diğer jüri üyelerinin ne düşündüğünü bilmek daha önemlidir.Keynes bu sözleriyle doğru hisse senedinin nasıl seçileceğine vurgu yapıyordu. Yatırım yapılacak hisse senedini bulmak için sizin zeki ve bilgili olmanızın yeterli olmadığını, piyasadaki insanların bilgisiz ve cahil dahi olsalar nasıl düşündüğünü bilmeniz gerektiğini söylüyordu.

Hisse senedi fiyatlarını doğru tahmin etme ve dolayısıyla doğru zamanlarda alım satım yaparak kazanç elde etme, uzunca bir süredir insanların çözmeye çalıştıkları karmaşık bir problem olmuştur. Bu bağlamda, yoğunluğu piyasanın gelişmişlik düzeyiyle orantılı olmak şartıyla pek çok ekonomik ve sosyal değişkeni dikkate alan sofistike modellerle hisse senedi fiyatlarını öngörme çabaları söz konusu olmakla birlikte; fal, astroloji gibi yaklaşımlarla tahmin yapanlar da bulunmaktadır.Kuramsal olarak hisse senedi fiyatlarının tahminine yönelik iki geleneksel yaklaşım bulunmaktadır:

1.Sabit Baz Kuramı (Firm-Foundation Theory)

2.Gökyüzündeki Kaleler Kuramı (Castle-in-the-AirTheory)

Sabit Baz Kuramı, her bir hisse senedinin, mevcut koşulların ve geleceğe ilişkin beklentilerin dikkatli bir analizi ile belirlenebilen bir gerçek değerinin olduğunu varsayar.Gökyüzündeki Kaleler Kuramı psikolojik faktörler üzerine odaklanmaktadır. Yatırımcılar yatırımcı topluluğunun gelecekte nasıl davranacağını öngörmeye çalışmalıdır. Bunlara, akademik çevrelerde özellikle 1970’lerde gündeme gelen Yeni Yatırım Teknolojisi (New InvestmentTechnology) adlı üçüncü bir kuram eklenebilir.Yeni Yatırım Teknolojisi, geçmişteki hareketlerin temel alınarak gelecekteki eğilimlerin öngörülemeyeceğini ileri sürmektedir. Günümüzde yukarıdaki yaklaşımlar şu farklı adlar altında incelenmektedir:

1.Temel Analiz

2.Teknik Analiz

Temel Analiz, Sabit Baz Kuramı’na, Teknik Analiz ise Gökyüzündeki Kaleler Kuramı’na karşılık gelmektedir. Yeni Yatırım Teknolojisi, günümüzde daha çok Rassal Yürüyüş Kuramı (RandomWalkTheory) olarak bilinmektedir. Ancak, EugeneFama hisse senedi fiyat hareketlerinin tamamen tesadüfi olmadığını tespit ederek kuramı Etkin Piyasalar Kuramı (EfficientMarketsTheory) olarak adlandırmıştır.

Etkin Piyasalar Kuramı

Yapılan kuramsal çalışmalarda, hisse senedi fiyatlarının geçmişteki fiyatlarla ilişkisi olmadığı; ekonomi, sektör ve ortaklıkla ilgili bütün bilgileri yansıttığı; dolayısıyla hisse senedi fiyatlarının rassal (tesadüfi) olarak hareket ettiği ileri sürülmüştür. Bu nedenle, bu görüşlere dayanan yaklaşım başlangıçta Rassal Yürüyüş Kuramı olarak adlandırılmış, fakat daha sonra bu kuram geliştirilerek Etkin Piyasalar Kuramı olarak ifade edilmiştir.Bu yaklaşıma göre etkin bir sermaye piyasası, ekonomik anlamda tam rekabet piyasasını sağlayan koşullara paralel koşulların gerçekleştiği piyasa olarak tanımlanmıştır. Etkin bir piyasanın başlıca koşulları şunlardır:

·Piyasa, hiçbiri tek başına piyasayı etkileyebilecek güçte olmayan çok sayıda katılımcıdan oluşmalıdır.

·Piyasadaki menkul kıymetlerle ilgili bilgiler tam ve doğru olarak, kolaylıkla ve düşük maliyetle sağlanabilmeli; ekonomik, politik ve sosyal yapıdaki değişiklikler derhal piyasaya yansımalıdır.

·Piyasaya katılanların davranışları rasyonel olmalı ve yatırımcılar elde ettikleri bilgiyi doğru değerlendirmelidirler.

·İşlem maliyetleri düşük ve likidite yüksek olmalıdır.

·Piyasanın kurumsal yapısı gelişmiş olmalıdır ve düzenleyici mevzuat piyasaların istikrarlı çalışmasını sağlamalıdır.

Menkul kıymet piyasalarında etkinliğin bilgisel, işlemsel ve dağıtımsal olmak üzere üç ayrı boyutu bulunmaktadır.Bir menkul kıymetin her hangi bir andaki fiyatının o menkul kıymetleilgili bütün bilgileri yansıtması ve bu bilgiler kullanılarak piyasadan aşırı kazançsağlanamaması bilgisel etkinlik olarak adlandırılmakta ve bu tür piyasalarada bilgisel etkin piyasa denilmektedir. Finans literatüründe etkinlik dendiğindegenellikle kastedilen bilgisel etkinliktir.

Finansal piyasalarda “kaynak aktarımını en az maliyetle gerçekleştirmek”olarak açıklanan işlemsel etkinliğin sağlanmasında en önemli amaç işlemmaliyetlerinin en aza indirilmesidir. İşlem maliyetleri finansal sistem içindeyer alan finansal aracılar tarafından azaltılarak küçük yatırımcıların da finans sistemiiçine dâhil edilmesi ve finans piyasalarının varlığından ekonomik anlamdafayda sağlanması olanaklı hale getirilmektedir. Bir piyasada kurumsal yatırımlarıngelişmiş olması dolayısıyla yatırımcılar için ölçek ekonomisi oluşması ve finansalsistemde çok sayıda finansal aracı olması nedeniyle alım satım komisyonlarınındüşmesi ile işlem maliyeti azalabilmekte ve işlemsel etkinlik artmaktadır.

Hisse senedi piyasasının öncelikli rolü, bir ekonomideki sermayestokunun sahipliğinin yaygınlaştırılmasıdır. Genel anlamda bu düşünce, fiyatlarınkaynak dağılımı hakkında doğru işaretleri verdiği bir piyasaya ilişkindir.Bu tür bir piyasa işletmelerin üretim/yatırım kararlarını alabildiği veyatırımcıların herhangi bir zamanda elde edilebilen tüm bilgilerin fiyatlarına yansıdığınıvarsaydıkları hisse senetleri arasında seçim yapabilmelerine olanak verenbir piyasadır. Yani dağıtımsal etkinlik, ülke kaynaklarının menkul kıymetler aracılığıylayatırımcılar arasında optimal dağıtımının sağlanmasıdır. Dağıtımsal etkinlik,dağıtımın etkin olması amacına hizmet eden bilgisel ve işlemsel etkinliğinvarlığına bağlıdır.

EPK’ya göre menkul kıymet fiyatlarının iki temel özelliği vardır; fiyatların hızla ayarlanması ve tesadüfi hareket etmesi. İlk olarak fiyattaki ayarlamalar, piyasada ortaya çıkan bilgiye göre yavaş olursa, menkul kıymet fiyatları bilgiyi tam olarak yansıtmayacaktır.İkinci olarak, fiyatların tesadüfi hareket etmemesi, düzenli fiyat değişimlerinden haberdar olan yatırımcıların aşırı kazanç elde etmesine yol açacak, bu da etkinliği bozacaktır.

Piyasa etkin olarak çalışıyorsa sürekli denge olarak nitelenen bir durumda olacaktır. Bu sürekli denge statik bir denge olmayıp sürekli değişmektedir.Sürekli denge kavramını geliştiren Paul Samuelson, sürekli dengenin zaman geçerken menkul kıymetin fiyatı ve değerinin sürekli eşit olduğu ve rastgele birlikte dalgalanması durumunda mevcut olduğunu söylemektedir. Bu fiyat uyumu sürecinin hızı, bir piyasanın ne kadar etkin olduğunu gösterir. Tamamen etkin bir piyasa sürekli denge halindedir. Yani piyasa fiyatları her zaman gerçek değerlere eşittir.

Sermaye piyasalarının tam etkinliği çok iyimser ve gerçekleşmesi çok zor bir durumdur. Bu nedenle finans literatüründe piyasaların bilgiye dayalı etkinliği, yatırımcıların bilgi kümesinin içerdiği verilere göre üç gruba ayrılarak incelenmektedir. Bunlar zayıf formda, yarı güçlü formda ve güçlü formda piyasa etkinliğidir.

Zayıf formda piyasa etkinliği:Etkin piyasa varsayımının zayıf şekline göre, geçmişteki fiyat hareketleri ile ilgili tüm bilgiler cari piyasa fiyatlarına tamamen yansımıştır. Bu nedenle hisse senedinin seçiminde, hisse senedinin fiyatındaki son eğilimlerle ilgili bilgilerin önemi yoktur. Yani zayıf etkin bir piyasada teknik analiz çalışmaz.

Yarı güçlü formda piyasa etkinliği:Etkin piyasa kuramının bu şekline göre cari piyasa fiyatlarının kamuya açıklanan tüm bilgileri yansıttığı kabul edilir. Eğer bu doğru ise hisse senedi analiz edilerek anormal getiriler elde edilemez. Yarı güçlü etkinlik varsa bilgi, rapor ve verileri incelemenin anlamı yoktur. Çünkü piyasa fiyatları kendilerini hemen bu türlü raporlarda belirtilen iyi veya kötü durumlara göre düzenleyeceklerdir. Ancak “içeriden öğrenenler (insiders)”, yarı güçlü etkinlikte anormal bir getiri elde edebilirler. Yarı güçlü formda etkin bir piyasada teknik analizin yanı sıra temel analiz yapmanın da bir anlamı yoktur.

Güçlü formda piyasa etkinliği:Etkin piyasa kuramının güçlü şekli, hisse senetlerinin cari fiyatının ister kamuya mal olmuş, ister kişisel olsun her türlü uygun bilgileri yansıttığını belirtir. Eğer bu şekil geçerli ise içerden öğrenenler için bile hisse senetleri piyasasında anormal getiriler sağlamak mümkün değildir. Ancak yapılan analizlerin, içeriden öğrenenlerin ticareti sonucunda aşırı getiri sağlandığını bulgulaması, piyasaların güçlü etkinlikte olmadığı savını doğrulamaktadır. Bu nedenle güçlü etkinlik derecesinin ideal olarak benimsenen ancak gerçekleşmesi mümkün olmayan bir formu temsil ettiği belirtilebilir. ABD’de ve diğer gelişmiş piyasalarda uygulamaya yönelik testler etkin piyasa kuramının genellikle zayıf, nadiren de yarı güçlü formunun geçerli olduğunu ortaya koymaktadır. İçerden öğrenenlerin anormal kazanç elde edebilmeleri nedeniyle güçlü formun bulunmadığı görülmüştür.

Piyasa Anomalileri

Etkin piyasa kuramına göre irrasyonel yatırımcılar tarafından bozulan temel fiyat dengeleri rasyonel yatırımcıların yapacağı arbitraj işlemleri ile giderilecektir. Bir menkul kıymetin değeri irrasyonel yatırımcılar nedeniyle gerçek değerinden saptığında rasyonel yatırımcılar için risksiz olduğu düşünülen arbitraj imkânı ortaya çıkar. Etkin piyasa kuramı uzun yıllardır yapılan araştırmalara rağmen piyasa verileri ile kanıtlanamamıştır. Davranışsal finans iki temel üzerinde durarak etkin piyasa teorisine karşı çıkar:

1.Arbitraj imkânları sınırlıdır.

2.Yatırımcı psikolojisi fiyat oluşumunu etkiler.

Yanlış olduğu düşünülen fiyatlamadan faydalanmak üzere kurulan arbitraj stratejileri riskli ve maliyetli olabilir. Arbitraj yapmayı planlayan rasyonel yatırımcının karşı karşıya olduğu bazı riskler şunlardır:

i.Temel risk:X hissesinin pahalı olduğunu düşünen bir yatırımcı aynı sektördeki Y hissesini alıp X hissesini satarak risksiz bir getiri elde etmek isteyebilir. X, Y’yi temsil etmeyebilir.

ii.Gürültücü yatırımcı (noisetrader) riski:Fiyatları gerçek değerden farklılaştıran irrasyonel yatırımcı arbitraj yapan rasyonel yatırımcıya göre daha güçlü olabilir.

iii.Uygulama maliyetleri:Kısa pozisyon (menkul kıymeti ödünç alarak satmak) için ödenecek faizin yüksekliği ve ödünç verme sürelerinin kısalığı arbitraj imkânını ortadan kaldırabilir.

Ayrıca bilginin depolanması, düzeltilmesi ve işlenme şeklinden kaynaklanan algı hataları sonucu ya da karar problemi formüle edilirken oluşan hatalardan kaynaklanan psikolojik ön yargılar, yatırımcıların senaryoların gerçek olasılıklarını ve bunlarla ilişkili getiri oranlarını yanlış tahmin etmelerine yol açar.

Fiyatları bozan ve anomalilere zemin teşkil eden başlıca yatırımcı inanışları şunlardır:Yatırımcı tahminleri ile piyasa gerçekleşmeleri arasında ciddi farklılıklar oluşabilir. Yatırımcılar farklı faktörlerin etkisiyle kendi öngörülerine gereğinden yüksek gerçekleşme olasılığı atfederler.

·Optimist ve niyet anlatan düşünce yapısı:Ortalama insan sıklıkla yetenekleri ve özellikleri hakkında gerçekçilikten uzak bir yargıya sahiptir. Yapılan çalışmalar “ortalamanın üstü etkisi” olarak da nitelenen bu olguyu tespit etmiştir. Hemen herkes ortalamadan daha iyi bir şoför olduğunu düşünmektedir. Oysa pratikte herkesin ortalamadan iyi olması mümkün değildir.

·Temsil/Genelleme:Herhangi bir değişkenin tanımlama yöntemi, değişken hakkında yapılacak çıkarımları etkiler. Yatırımcılar, küçük örneklemden elde edilen sonuçların geneli temsil edeceğini düşünebilir.

·İnançlaştırma:Yatırımcılar, piyasa hakkında oluşturdukları fikirleri inanç haline getirip uzun süre değiştiremeyebilirler. Fikirlerini boşa çıkarabilecek olguları göz ardı ederler ya da ön yargı ile yaklaşırlar. Kimi durumlarda ise, fikirlerini zayıflatan kanıtları tersine kendi fikirlerine destek oldukları şeklinde görebilirler.

·Çapa:Yatırımcılar, tahminlerine doğal olarak bir ilk değerle başlarlar ve sonrasında farklı sinyaller gelse de bu tahminin etrafında dolaşmayı tercih ederler.

·Gözlemleme sorunu:En son, en taze veri ve haberler tahminler üzerinde daha etkili olur. Son bir haftada endeksteki yükselişten kar eden yatırımcı, endeksindaha da yükseleceğine olması gerekenden daha yüksek olasılık verir.

Etkin piyasalar hipotezinden sapmalar gözlemlenerek sistematik anomalilerin belirlenmesine yönelik bilimsel çalışmalar yapılagelmektedir. Piyasa etkinliğini bozan başlıca anomaliler şunlardır:

Düşük fiyatlı hisse senedi anomalisi:Düşük fiyatlı hisse senetlerinin sadece bu nedenle diğer hisse senetlerinden daha fazla getiriye sahip olacağını açıklamaya çalışmaktadır. Yapılan ampirik çalışmalar, düşük fiyatlı hisse senetlerine yatırım yapılarak normal üstü getiri sağlanabildiğini ortaya koymuştur.

Fiyat/kazanç oranı anomalisi:Araştırmalar sonucunda düşük fiyat/kazanç oranına sahip portföylere yapılan yatırımların normalin üzerinde getiri sağladıkları görülmüştür.

Fiyat/satış oranı anomalisi:Fiyat/satış oranı bir şirketin hisse senedi fiyatının son bir yıllık hisse basına net satış değerine bölünmesi ile elde edilmektedir. Yapılan kimi çalışmalarda bu oranın düşük olduğu hisse senetlerine yapılan yatırımın normal üstü getiriler sağladığı ortaya konmuştur.

Piyasa değeri/defter değeri anomalisi:Piyasa değeri/defter değeri (P/D) oranı bir şirketin hisse senedi fiyatının hisse başına özsermaye değerine bölünmesi ile elde edilmektedir. Yapılan araştırmalarda düşük P/D oranına sahip hisse senetlerin normalin üzerinde getiri sağladığı edileceği belirlenmiştir.

Haftanın günleri etkisi:Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalarda haftanın bazı günlerinin istatistiksel olarak anlamlı bir düzeyde pozitif ya da negatif getiri sağladıkları saptanmıştır. Bu çalışmalarda özellikle Pazartesi gününe ilişkin bulgular göze çarpmaktadır.

Ocak ayı anomalisi:Ocak ayı anomalisi hisse senetlerinin ocak aylarından yılın diğer aylarından daha yüksek bir getiri sağladığı hipotezine dayanır. Buna göre Ocak ayında yapılan yatırımlar, diğer aylara oranla daha fazla getiri sağlamaktadır. Ocak ayı anomalisinin olası nedenlerinden birisi, yılın son ayında vergiden kaçınma amacıyla satış yapan yatırımcıların Ocak ayında tekrar alışa geçmeleri olabilir. Öte yandan kurumsal yatırımcıların yılsonu performans rakamlarını makyajlamak amacıyla kötü performans sergileyen hisse senetlerini Aralık ayında portföylerinden çıkarmaları ve Ocak ayında tekrar alım yapmaları da bir başka açıklama olabilir.

Ay içi anomalisi:Ayın ilk yarısının ortalama getirisinin, ikinci yarıdan daha yüksek olduğu da çeşitli çalışmalarla ileri sürülmüştür. Böylelikle yatırımcı ayın ilk yarısında yatırım yaparak normal üstü getiri sağlayabilir. Bu durumun olası nedeni ücretlilerden kaynaklanan nakit girişinin ayın ikinci yarısında düşüş göstermesi olabilir.

Tatil öncesi anomalisi:Hisse senetlerinin tatil öncesi getirilerine ilişkin bir anomali olup olmadığı da tatil öncesi ve sonrasının karşılaştırılması suretiyle yapılmıştır. Çalışmalar tatil öncesi getirilerin, normal iş günlerine oranla daha yüksek getiri sağladığını tespit etmiştir.

Firma büyüklüğü anomalisi:Çeşitli dönemlerde büyük ölçekli firma grubunun iyi performans gösterdiği ancak tüm dönemler dikkate alındığında, küçük ölçekli firmaların performansının daha iyi olduğunu belirlenmiştir. Ayrıca, küçük ölçekli firmaların risklerinin yüksek olduğu, dolayısıyla getirilerinin de yüksek çıkmasının sapma olarak değerlendirilemeyeceği belirtilmiştir.

İhmal edilmiş firma anomalisi:Yatırımcıların popüler olmayan hisse senetlerine yatırım yaparak normal üstü getiri sağladığı çeşitli ampirik çalışmada ortaya konulmuştur. Bu duruma ihmal edilmiş firma anomalisi denmektedir.

Sürpriz kazanç etkisi:Firmaların gerçekleşen kazançlarının beklenenden yüksek olması halinde hisse senetlerinin fiyatlarının ciddi bir biçimde arttığı belirlenmiştir.

Hisse senedi bölünmesi veya bedelsiz hisse etkisi:Fiyatları alım satımı güçleştirecek ölçüde yükselen hisse senetlerinin hisse bölünmesi ya da bedelsiz hisse senedi vermek suretiyle firmanın toplam değeri düşmeden hisse senetleri fiyatlarının ucuzlatılmasının normal üstü getiriye yol açtığı saptanmıştır. Genellikle fiyatı ucuzlayan senede talep artmakta ve kısa zaman içinde hisse senedinin fiyatı önemli ölçüde yükselmektedir.

Yeni şirketler anomalisi (ilk halka arzda ucuz fiyat etkisi):Araştırmacıların ilgisini çeken konulardan biri de ilk defa halka arz edilen hisse senetlerinin fiyat performanslarının ölçülmesidir. Bu konuda yapılan araştırmalarda ortaya çıkan en ilginç sonuç özellikle kısa vadede bir hisse senedi halka arz edildikten sonra yatırımcılarına normalin üzerinde getiri sağlamasıdır. Bu anomali ilk halka arzlarda hisse senedinin olması gerekenden daha ucuz bir fiyatla fiyatlanmasından kaynaklandığı şeklinde açıklanmaktadır.

Yatırım Kararlarının Davranışsal Boyutu

Modern Portföy Teorisi ile birlikte finans, insanların akılcı davrandıkları ve gelecekle ilgili öngörülerinde tarafsız oldukları varsayımıyla hareket etmiştir. Bu bağlamda, insanların kendileri için en iyisini seçtikleri varsayımıyla, yatırımcılar için bazı güçlü modeller üretilmiştir. Sermaye Varlıklarını Fiyatlama Modeli, Arbitraj Fiyatlama Modeli ve opsiyon fiyatlaması gibi fiyatlama modelleri aracılığıyla varlıkların değerlenmesi ve risk ve getirinin anlaşılması mümkün olabilir. Bununla beraber psikologlar, bu varsayımların eksik varsayımlar olduklarını ve insanların gelecekle ilgili öngörülerinde akılcı davranmayabileceklerini belirtmişlerdir. Başlangıçta, davranışsal finansa ön yargılı yaklaşılmıştır. Ancak, özellikle son bir kaç finansal krizle birlikte psikoloji ve duyguların finansal kararlar üzerindeki etkisine ilişkin kanıtlar ortaya çıkmaya başlayınca davranışsal faktörler göz önüne alınmaya başlamıştır.

Psikolojide yeni bir yaklaşım olarak davranışçılık 1913 yılında, John. D. Watson tarafından ortaya atılmıştır. Davranışçılık, 1900’lü yıllardan beri psikolojide bilinen bir yaklaşım iken, davranışsal finansın temeli de aslında çok yeni değildir. Davranışsal finans, Adam Smith’in az bilinen bir kitabı olan Ahlaki Düşünce Kuramı’na kadar dayandırılabilir.

Ekonomide, dolayısıyla finansta psikoloji yaklaşımının reddedilmesiyle, yapılan bilimsel çalışmalarda, insan doğasının homo-economicus (ekonomik motivasyonlara göre hareket eden rasyonel insan) olduğu varsayımını kabul eden neoklasik devrim başlamıştır. Yirminci yüzyıl başlarında Keynes, IrvingFisher ve VilfredoPareto gibi yazarların çalışmalarıyla tartışılmaya başlanan davranışsal finans, bu yüzyılın ortasına kadar itibar görmemiş ve dikkate alınmamıştır.

Daniel Kahneman ve AmosTversky gibi bilişsel psikologların, insanların karar verme süreçlerine ilişkin yapmış oldukları birçok çalışmada, akılcılıktan sistematik sapmaların olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bilişsel psikoloji alanında, yargılama ve karar vermeye ilişkin Kahneman ve Tversky’nin (1979), çalışmaları ekonomi ve finans alanında bir çığır açmıştır. Bu çalışma geleneksel disiplinler arası bağlantı kurmanın da ötesine giderek, ekonomi ile psikoloji arasında bir köprü oluşturmuştur.80’li yıllardan başlayarak davranışsal finansın yeniden gündeme alındığı görülmektedir. Özellikle, Etkin Piyasalar Hipotezi ve geleneksel kuramların açıklayamadığı piyasa anomalilerini ortaya çıkartarak, bu kuramların yeterli olmadığı yönünde kanıtlar sunmaktadır. 2002 yılı Ekonomi Nobel’i Davranısçı Finans’ın öncülerinden sayılan bir bilim adamına verilmiştir. Daniel Kahneman, insan davranışı, beklentileri ve karar alma mekanizmaları üzerine yazdıkları ve sunduğu kanıtlarla finansın piyasa mekanizmasını anlamaya çalışan bu yeni dalı için bir çıkış noktası oluşturmuştur.

Yatırımcılar tarafından düzenli olarak yapılan akılla ilgili yanlışlıklar davranışsal finansın alanına girmektedir. Davranışsal finans yatırımcıların duyguları veya şirketlerin temel değişkenlerini incelemekten daha fazlasını yapmakta, beynin sorunları nasıl çözdüğü ile ilgilenmektedir.Yatırımcılar, bazı konularda yanlış yapma eğilimindedirler.İnsan beyni her zaman bir bilgisayar gibi çalışmamaktadır. Zaman zaman bilgiyi, bazı bilişsel kısayol ve duygularla süzerek, daha kısa bir analiz zamanında yargı oluşturmaktadır. Bilgi, beyne bu hızlandırılmış süreçten geçerek ulaşmaktadır ve alınan kararlar, genelde bu süreçler olmadan alınacak kararlarla aynı olmamaktadır. Bu filtre ve kısa yollar, psikolojik ön yargılar olarak adlandırılmaktadır. Bu psikolojik ön yargılar bilindiğine göre ilk adım, bunlardan sakınmak olmalıdır.

Davranışsal finansın amacı, bahsedilen ve ilerleyen bölümlerde bahsedilecek bu psikolojik ön yargılar vasıtasıyla piyasada görülen anomalileri kapsamlı olarak açıklamaya çalışmaktır.

Karar vericilerin kısayol ve ön yargılardan etkilendiği birçok durum tespit edilmiştir.Kısayol psikoloji biliminde genel olarak, problem çözmede çeşitli problemlere uygulanabilen, ama doğru çözümü her zaman sağlayamayan strateji ya da kestirme yol olarak tanımlanabilir. Tversky ve Kahneman, yargısal kısayol ilkelerini esas almaktan dolayı bilişsel yanlılıklara neden olan temelde üç kısayol üzerinde durmaktadır: bulunabilirlik kısayolu, temsil kısayolu ve referans noktalı ayarlamalı kısayol.

Bulunabilirlik kısayolukişinin, bir olgunun ortaya çıkma ihtimalini veya önemini hatırlanabilme kolaylığına dayalı olarak değerlendirmesini ifade eder.Bulunabilirlik kısayolu belirsizliğin hâkim olduğu finansal piyasalarda da görülmektedir.Temsil kısayolu, bir şeyin olasılığının belirgin bir stereotipi ne kadar karşıladığına ya da temsil ettiğine göre değerleme yöntemidir.Temsil kısayolu insanlarda, küçük bir örneklemin, tüm popülasyonu tamamen temsil ettiğine inanmalarına sebep olmaktadırReferans noktalı ayarlamalı kısayol, insanların, diğer şeylerin yanı sıra ihtimal hesabı değerlendirmelerini, bir ilk değer (referans noktası) alıp buna uyarlayarak yaptıkları görüşüne dayalı bir kısa yoldur.Bu yöntemde mevcut bilgi, değerlendirme amacıyla, daha sonra kendisi de ayarlamaya tabi tutulacak olan bir referans noktası olarak kullanılır.