MODERN ORTADOĞU TARİHİ - Ünite 5: Körfez Ülkeleri: Kuveyt, Katar, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman Sultanlığı Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 5: Körfez Ülkeleri: Kuveyt, Katar, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman Sultanlığı

Tarih İçinde Basra Körfezi

Basra Körfezi ve Jeopolitiği

Literatürde Fars/İran Körfezi, Basra Körfezi ya da Arap Körfezi diye geçmektedir. En eski kaynaklarda Fars; Osmanlı asırlarını tanımlayan harita, doküman ve eserlerde Basra; 20. yüzyılda ise Araplar tarafından Arap Körfezi diye isimlendirilen bölge üzerinde yapılan araştırmalar, M.Ö 4000 yıllarından itibaren iskân aldığını göstermektedir. Bölgeyi geçmişte dünya gündemine taşıyan bir başka yönü de geniş inci yataklarıdır. Ortaçağda özellikle Abbasilerin merkezi Bağdat’ta zenginlik ve refahın artması, Basra’nın dolayısıyla Körfez’in de önemini arttırmıştır.

XIV. yüzyıla kadar Körfez’de en gelişmiş ticari liman Hint Okyanusu’nun ağzındaki Hürmüz idi. Fars kökenli şahlar tarafından idare edilmekteydi. Batı Hindistan’dan çıkan ticari mallar Hürmüz üzerinden Osmanlı topraklarına ve Avrupa’ya ulaşmaktaydı. Portekizliler Hürmüz’e gözünü diken ilk emperyal güç olmuştur. Basra Körfezi’nin ticari önemini ve jeopolitiğini kavrayan ikinci büyük Avrupalı deniz gücü Hollandalılar olmuştur. Onlar da aynı maksatlar ile ticaretlerini bu güzergâh üzerinden Anadolu ve Karadeniz’e taşımak niyetindeydiler. Zamanla bu bölgede Hollandalıların yerini İngilizler almaya başladı.

Körfezi ticari ilgilerine ilk alanlar Hollandalılar olsa da XVIII. yüzyılın son çeyreğinde geri çekilmeye başlayınca, İngilizler rakipsiz kaldılar. Her ne kadar bunlar dışında Venedikliler ve Fransızlar da bu coğrafyada bazı faaliyetlere girişmişler ise de ilk iki devlet kadar etkili olamadılar. Körfez’de Avrupalılar sadece ticaret ile uğraşmayıp, yerel idarelere müdahale, şekil verme, birbirlerine karşı kullanma, karada gümrükler ve karakollar kurma hatta misyonerlik faaliyetleri yapmışlardır.

1970’li yıllardan itibaren İngilizlerin bölgeden çekilmesi ile buralarda yüzölçümü ve nüfus bakımından “küçük devlet” denilen ama kaynakları ve bulundukları coğrafya açısından jeopolitiği yüksek devletler ortaya çıktı. Suudi Arabistan hariç bu devletlerin birçoğu her ne kadar batılıların dizaynı ile meydana gelmiş ise de zaman içinde kendi siyasetlerini de belirleme yoluna gitmişlerdir. Bu maksatla çoğu konuda müşterek hareket etme becerisi gösteren bu devletlerin en önemli birleştirici kurumları 1981 yılında kurulan Körfez İşbirliği Teşkilatı’dır.

Kuveyt

Coğrafya ve Tarih

Resmi adı “Devletü’l-Kuveyt” olan Kuveyt, Basra Körfezi’nin kuzeybatısında, Arap Yarımadası’nın kuzeydoğusunda, Suudi Arabistan ile Irak arasında yüzölçümü 17.818 km2 olan küçük bir ülkedir. Ülke, Şattülarap deltasının güneyinde, büyük gemilerin girmesine elverişli derin bir körfezin çevresinde yer alır.

Petrolün keşfine kadar gerek bu özelliği ve gerekse inci yatakları ile önem arz ederken; petrolün çıkarılmasından sonra da jeopolitiği gittikçe yükselen bir ülke oldu. Başkenti Kuveyt şehridir. Resmî dili Arapça olmakla birlikte İngilizce de yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. 2013 verilerine göre nüfusu 2.695.316 olarak tespit edilmiştir. Ancak bu nüfusun yarısına yakını Kuveytli iken yaklaşık % 35’i diğer Arap ülkelerinden, geri kalanları ise özellikle Hindistan ve diğer Asya ülkelerinden çalışmak amacıyla burada bulunanlardan oluşmaktadır.

Asırlardır ülkenin geleneksel idarecisi el Sabah ailesidir. I. Dünya Savaşı’na kadar hukuken Osmanlı Devleti’nin bir kaymakamlığı olarak kabul edilen Kuveyt, savaş ile birlikte fiilen İngiliz himayesinde bir emirliğe dönüştü; 19 Haziran 1961 tarihinde İngiliz Parlamentosu’nun aldığı karar ile de bağımsız bir devlet oldu.

Kuveyt’in, Körfez’in genelinde olduğu gibi sınırlı da olsa eski çağlardan beri iskân aldığı bilinmektedir. İslam Tarihi kayıtlarında Halid b. Velid’in kuvvetlerinin Sasanileri buralarda mağlup ettiğine dair bilgiler bulunmaktadır. Hollanda Doğu Hindistan şirketinin 1750 tarihinde Basra’da temsilcilik açmasından sonra Avrupalı kaynaklarda da Kuveyt zikredilmeye başlanmıştır. Balıkçılık ve inci avı Kuveyt’i hızla geliştirerek XVIII. yüzyılın yarısında on bin nüfuslu ve 800 gemiye sahip bir liman olmasını sağlamıştır. 1776-1779 yılları arasında Basra’nın kısa süre İran işgaline girmesi Osmanlı Devletinin bölge ile ilişkisini kesintiye uğrattığı gibi Kuveyt’te yeni bir aktörün daha ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Kuveyt şeyhleri Osmanlı merkezi gücünün Ahsa ve Katıf taraflarında da güçlenmesine katkı verir. İki taraf arasındaki bu mutabakat 1889 yılına kadar İngilizleri Kuveyt’te etkisiz kılar. Ancak bu tarihten sonraki gelişmeler ve 1896 yılında kardeşini öldürerek şeyhliği ele geçiren Mübarek el-Sabah’ın izlediği politikalar yavaş yavaş Kuveyt’i Osmanlı’dan uzaklaştırır.

Bağımsız Kuveyt ve İşgal

1961 yılında bağımsızlığına kavuşan Kuveyt hemen Arap Birliği üyeliğine de alındı. Fakat bu bağımsızlığı Irak, toprakların aslında kendi parçası olduğu gerekçesiyle tanımadı ve Arap Birliği’ne de karşı çıktı. Kuveyt, komşusundan gelen bu açık saldırı karşısında yeni kurtulduğu İngiltere’den yardım istedi. İngilizler ve Arap Birliği de Kuveyt’in bağımsızlığını korumak için kuvvet gönderdiler.

İran’daki gelişmeler ve özellikle Humeyni devrimi Şii nüfusa da sahip Kuveyt’i etkiledi. Bu yüzden Kuveyt, lrak-İran Savaşı (1980-1988) sırasında Irak tarafını tuttuğu gibi Irak petrollerinin Kuveyt limanlarından dünyaya satılmasını sağladı. Irak yanlısı politika izlemesi İranlı grupların tepkisine yol açtığından pek çok İranlı ve yabancılar Kuveyt’ten çıkarıldı.

Oysa bu siyasete paradoksal bir biçimde dönemin Irak lideri Saddam Hüseyin’i teşvik eden ABD politikaları Saddam’ı Kuveyt’i işgale sürükledi. İran savaşı sırasında, petrol gelirlerinin bir kısmının çalındığı iddiasıyla Kuveyt’i yüz bin kişilik bir kuvvet ile işgale girişen Saddam Hüseyin (2 Ağustos 1990), Kuveyt’i Irak’ın 19. vilâyeti olarak ilan etti. Kuveyt savaşta büyük tahribata uğramasının ardından ABD, İngiltere ve Fransa ile çeşitli savunma antlaşmaları yapmıştır. Ülkenin %50’si gerektiğinde kullanılmak üzere ABD’ne tahsis edildiğinden Kuveyt savaş sonrası eski emirlik olmaktan çıkmıştır.

Katar

Coğrafya ve Tarih

Arap yarımadasının kuzeydoğu sahilinde, Basra Körfezi’nin güneybatısındaki Bahreyn ve Bahrülbenât körfezleri arasında kuzeye doğru uzanan yarımada üzerinde yer alan küçük bir ülkedir. Başkenti Devha/Doha’dır. Yüzölçümü 11.586 km2 olup yabancılar ile birlikte nüfusu iki milyon civarındadır. Resmi dili Arapça olmakla birlikte İngilizce de yaygın bir şekilde kullanılır.

Güneyden Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin çevirdiği; genelde çöl ve alçak kumlu tepelerden ibaret olan arazisi tarıma uygun değildir; iklimi sıcak ve kuraktır. Çok büyük petrol ve doğalgaz yataklarına sahip olan Katar son yıllarda ayrıca sanayileşmeye de önem vermiştir.

Osmanlı belgeleri arasında Katar tarihi ile ilgili en eski belge 1555 yılına aittir ve bölgenin ticari önemine işaret etmekle birlikte belgede şeyh Muhammed b. Sultan b. Müsellem’in idaresindeki Katar ahalisinin 1000 civarında gemiye sahip olduğu ve ticaretle uğraştığı belirtilmektedir.

1776’da Kuveyt’ten gelen Utûb kabilesine mensup Âl-i Halîfe’nin Katar Yarımadası’nın batı sahillerindeki Zübâre’yi işgal etmesi ve burayı kısa zamanda bölgenin diğer ticari limanlarına rakip bir ticaret merkezi haline getirmesi, Katar’ı yöneten Benî Müsellem’in ve bundan etkilenen İran’ın rahatsızlık duymasına yol açtı.

1820’Ii yıllardan itibaren körfezdeki şeyhliklerle münasebet kuran İngiltere, Bahreyn ile olan ilişkilerini yeterli gördüğünden Katar’la herhangi bir antlaşma yapmamıştı. Ancak 1860’lardan sonra hem Necid’deki Suud ailesi hem de Bahreyn’deki Halîfe ailesi içinde yaşanan ihtilâflar Katar’ı İngilizler için ön plana çıkardı.

Katar’da İngilizler

Birinci Dünya Savaşı ile birlikte bölgedeki Osmanlı varlığı tamamen sona erdi. Savaş sırasında Basra Körfezi’nde büyük etkinlik gösteren İngilizler, 3 Kasım 1916’da Katar Emiri Abdullah ile diğer Körfez şeyhleriyle yaptıklarına benzer bir himaye antlaşması imzaladılar. Bölgede petrolün bulunmasına kadar milletlerarası politikada gündeme gelmeyen Katar, komşuları Bahreyn ve Suudi Arabistan ile arasında çıkan bazı küçük anlaşmazlıkların dışında önemli bir olayla karşılaşmadı.

Bağımsız Katar Devleti

İngilizlerin bölgeyi terk etmesinden sonra bağımsızlığına kavuşan Katar (3 Eylül 1971) hemen arkasından Arap Birliği’ne ve Birleşmiş Milletler’e üye oldu.1972 yılında yeğen Şeyh Halife bin Hamed idareyi ele geçirince ailede yönetimin soy ağacı da değişmiş oldu.

Bahreyn

Coğrafya ve Tarih

Basra Körfezi’nde Suudi Arabistan’ın Doğu sahilleri ile Katar’ın batısında yer alan iki büyük ve otuzdan fazla küçük adacıktan oluşan küçük bir ada devletidir. Adaların toplamı 760 km2 meydana getirmektedir.

Bahreyn;

  • Mename (başkent) ve
  • Muharrak adıyla birbirine deniz doldurularak bağlanan iki ana adadan oluşurken etrafında daha birçok küçük ada ve adacıklar ( Sidre, Nebi Salih, Cidde, Ummu Nassan, Ummu Suban gibi) bulunmaktadır.

Sünni ve Şii toplum arasında ciddi bir ayrışma olup, Sünniler “Bahreynî” (Bahreynli); Şiiler de aynı anlama gelen “Bahranî” şeklinde kendilerini ifade etmektedirler. Stratejik konumu tarih boyunca dış güçlerin ilgisini çekmesini sağlamıştır. Bu yüzden Bahreyn yeniçağlarda Portekizliler ve İranlılar arasında bir rekabet alanı olmuştur. Aynı süreçte 1550’lerden sonra da Osmanlıların gündemine girmiştir. 1783’te Osmanlıların rakibi olan İranlıların buradan çıkarılması, Bahreyn idarecilerini Osmanlı Devleti’ne yakınlaştırmıştır.

Modern Bahreyn Devleti’nin Ortaya Çıkışı

Bölge tarihinin tamamında olduğu gibi I. Dünya Savaşı ve sonrasındaki gelişmeler Bahreyn’in de tarihinde etkili olmuştur. Nitekim İngilizler savaş yıllarında Basra Körfezi’ne yerleşince burada da fiili himaye sistemini hayata geçirmişlerdir. Savaş yıllarında bir savaş idaresi kurulmuş; 1921-1926 yıllarında Clive Daly İngiliz siyasi memuru olarak burada görev yapmıştır.

1968 yılında İngiltere’nin Süveyş’in doğusundaki bölgeleri boşaltacağını ilan etmesi ile Bahreyn tarihinde yeni bir süreç başlamıştır. Birleşmiş Milletler 1970 yılında bir temsilci heyet göndererek, özerklik prensibine göre Bahreyn’de bir referandum uyguladı.

15 Ağustos 1971 yılında Bahreyn bağımsızlığını ilan etti ve el Halife ailesinden Şeyh İsa Emir unvanı ile yeni devletin de başı oldu. Bahreyn önce Arap Birliği üyesi oldu, ardından da BM üyeliğine kabul edildi.

1979 yılında İran’da meydana gelen Humeyni devrimi burayı da etkisi altına aldı. İran, buradaki Şiileri etkilemekle kalmayıp, yeniden Bahreyn’in kendilerine ait olduğu iddialarını dile getirdi.

Birleşik Arap Emirlikleri

Coğrafya ve Tarih

Birleşik Arap Emirlikleri (Resmi adı: El-İmâratü’lArabiyyetü’l-Muttehide) Körfez’in ortasında yer alır. Kuzey ve kuzeybatıdan Körfez’in suları, batıda Katar ve Suudi Arabistan güneyde ise Umman ve ayrıca Suudi Arabistan toprakları ile çevrilidir. Katar’dan Re’s Musandam’a kadar doğu batı istikametinde Körfez’de 644 km uzunluğunda sahili bulunmakta ve ülkeyi meydana getiren yedi emirliğin altısı (Abu Dabi, Debi (Dubai), Şarıka, Acman, Ummu’l-Kayveyn, Re’su’l-Hayme) bu sahilde yer alırken; 7. emirlik olan Fucayre ise Umman tarafında 90 km boyunca uzanan sahil kesiminde yer almaktadır. Ülkenin yüz ölçümü 83.600 km2 ’dir. Bu büyüklüğü ile Körfez İşbirliği Ülkeleri arasında Suudi Arabistan ve Umman’dan sonra 3. sırada yer almaktadır. BAE’nin başkenti Abu Dabi şehridir ve burası ülkenin kurucusu sayılan el-Bu Falah ailesinin de merkezi olup ülke yüzölçümünün de büyük bir kısmını oluşturmaktadır. BAE esasında Mütareke Şeyhlikleri (Trucial States) olarak bilinen yedi ailenin oluşturduğu bir konfederasyondur.

Birleşik Devlete Doğru

1928 yılında Şeyh Şahbut b. Sultan idareyi ele geçirerek 1966 yılına kadar sürecek bir istikrar başlamıştır.1981 yılında Körfez İşbirliği Teşkilatı’nın aktif üyesi olan BAE Körfez’de refah düzeyi en yüksek ülkelerden birisi oldu. İran ile yaşanan sınır sorunları hariç çevre ülkeleri ile sorunlarını büyük ölçüde çözmüş ve batı ile ilişkileri yüksek olan bir devlet olmuştur.

Umman

Coğrafya ve Tarih

Basra Körfezi’nin sonunda Arap Denizi, Umman Körfezi Suudi Arabistan ve Yemen ile çevrili ve resmi adı Saltanatu Umman/Umman Sultanlığı’dır. Başkenti Maskat şehri olup, resmi dili Arapçadır. Ancak İngilizce, Belucî, Urduca ve Hindistan dilleri de yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Sadece Re’s Musandam tarafı Körfez’e bakan ülkenin büyük bir bölümü Umman Körfezi’ndedir. Yüzölçümü 309.500 km2 olan ülkenin 2013 yılı itibari ile nüfusu 3.154.134’tür. Halkı Arap, Beluci, Pakistanlı, Hint, Bengladeş, Sri Lanka ve Doğu Afrikalılardan oluşmaktadır. Ancak Doğu Afrikalıların birçoğu 1960’lı yıllarda buraya göç etmiş olup Umman vatandaşı olmuşlardır. Yerli halkın % 75’i İbadî mezhebine mensup Müslümanlardır. Geri kalanları ise Sünni, Şii Müslüman ile Hindulardan oluşmaktadır. Ülke’de bir anayasa mevcut olmayıp, İslamî kurallar ve kısmen Anglosakson kanunları ile idare edilmektedir.

Modern Umman: Sultan Kabûs Dönemi

İktidarı süresince adeta bilinçli şekilde gelişmenin önünü tıkayan Sultan Said, oğlu lehine tahtından feragat etmeye zorlandı ve 23 Temmuz 1970 yılında oğlu Kabûs Umman Sultanı oldu. İngilizlerin ve çevredeki diğer güçlerin onayını alarak tahta geçen Sultan Kabûs 1940 yılında doğmuştu. Aldığı askeri eğitimden sonra Avrupa’ya giderek orada da staj yapmıştı.

Dış ilişkilerini büyük bir denge içinde yürüten Sultan Kabûs’un en önemli müttefiki yine İngiltere’dir. Ancak 1980 yılından beri ABD ile yaptığı askeri anlaşmalar ile deniz ve hava kuvvetlerini güçlendirmiştir. Aldığı bu destek karşılığında da Umman, ABD ve İngiltere’nin bölgede yaptığı operasyonların üssü olmuştur. Ülkedeki petrol üretimi halkın refah seviyesini yükseltirken Umman’ın da gerek OPEC ve gerekse Körfez İşbirliği Teşkilatı içindeki yerini sağlamlaştırmıştır. Ancak ülke ekonomisi hâlâ sadece petrol ve gaz üretimine bağlıdır ve bu durum gelecek kaygılarını arttırmaktadır.