MODERN SOSYOLOJİ TARİHİ - Ünite 1: İşlevselcilik-1: Talcott Parsons Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: İşlevselcilik-1: Talcott Parsons

Giriş: Modern Sosyoloji

Modern sosyoloji genel olarak on dokuzuncu yüzyılın sonları ve yirminci yüzyılın ilk çeyreği arasında kalan dönemde klasik ve çağdaş sosyoloji arasında geliştirilen teorik yaklaşımları ifade etmek için kullanılır. Bu dönemde işlevselcilik, sembolik etkileşimcilik, etnometodoloji, eleştirel teori ve yapısalcılık geliştirilen yaklaşımlar değerlendirilebilir. Bu teorik yaklaşımlar, modern toplumların oluşum süreçleri ile süreçte rol oynayan temel faktörleri analiz edebilmek için makro ile mikro arasında değişebilen ölçeklerde kuram ve kavramlar sunarlar.

İşlevselcilik (Fonksiyonalizm)

İşlevselcilik, toplumların süreğen, istikrarlı ve birbirleriyle bütünleşik olduklarını, her birinin de bunu sürdürebilmek için belirli işlevleri yerine getiren parçalardan oluştuğu varsayımı üzerine kuruludur. Bu yaklaşımın içinde yer alan sosyologlar genel olarak toplumsal düzen ile ilgilenirler. Bu yönüyle Marksizm’den belirgin şekilde ayrılır. Bu yaklaşımın kökleri klasik sosyolojide pozitivist geleneğe dayanmaktadır. Temel kavramları ise uyum, denge, sistem, işlevsel gereklilikler, işlev, karşılıklı bağımlılık, dayanışma ve bütünleşme sayılabilir. Bireyler toplumun ortak değer ve normlarını toplumsallaştırarak içselleştirdikleri için toplumda çatışma ya da ayrılıklar değil işbirliği, uyum ve dengenin hâkimdir. İlk temsilcileri Comte, Spencer, Durkheim olarak kabul edilmesine rağmen günümüzde işlevselciliğin Talcott Parsons’la eş olduğunu ileri sürenler de bulunmaktadır.

İşlevselci yaklaşım, Genel Sistem Teorisi’nin bir alt türü olarak kabul edilmektedir. Spencer ve Von Bertalanffy Genel Sistem Teorisi’nin bütün sistemlere uygulanan evrensel ilkeleri içeren bir kuram olduğunu belirtmektedirler. Bu kuram, toplumsal bilimleri, doğa bilimlerine indirgemeden, doğa bilimleriyle toplumsal bilimleri bütünleştirmeyi amaçlar. Von Bertalanffy, sistemlerin temel ilkelerini toplumsal ve kültürel dünyaya uyacak ve bilimsel ilkeleri de bilinç ve amaç gibi insani uygulamaları da içerecek şekilde genişletilmelidir. Sistem kavramının yeni ve genişletilmiş bir tanımını içeren sibernetik teorisi kendi kendini kontrol edebilen karmaşık sistemler teorisi olarak tanımlanmaktadır. Bu çerçevede tanımlandığında, bir sistem birbirine bağlı parçalardan oluşan bir bütün şeklinde ifade edilir.

Başta Parsons ve Merton olmak üzere kuramcıların özgün katkıları incelenmeden önce bu yaklaşımın temel kavramları ve özellikleri üzerinde durulmaktadır. Bunlar;

a. Sosyal Sistem
b. Toplumsal Yapı
c. Toplumsal Kurum
d. İşlev
e. İşlevsel Açıklama olarak maddeleştirilebilir.

Bu kavramlardan olan işlev sözcüğü, sözlük anlamıyla herhangi bir şeyin genel anlamda gördüğü iş veya oluşturduğu etkidir. İşlevselcilik yaklaşımı içinde ele alındığında ise herhangi bir şeyin işlevi, bu şeyin sistemin gerekliliklerini karşılamak için yaptığı katkıya verilen isimdir.

İşlevselciliğe göre toplum, toplumsal sistemin yaşaması, varlığını sürdürmesi, evrimini devam ettirebilmesi için gerekli olan çeşitli ihtiyaçları karşılayan kalıplaşmış ögelerden meydana gelen bir bütündür. Bu yaklaşıma göre toplumun temelinde toplum üyeleri tarafından paylaşılan norm ve değerler yer almaktadır. Özetlemek gerekirse, işlevselcilik toplumsal düzenin kurulup sürdürülmesini, toplumda istikrarın neyi ifade ettiğini, anlam ve yorumlardan çok toplumsal yapıyla ilgilenen, yapısalcı sosyoloji geleneği içinde yer alan ve kökleri pozitivist geleneğe uzanan makro ölçekli bir yaklaşım olduğu söylenebilir.

İşlevselcilik yaklaşımına, Comte, Spencer, Durkheim gibi önemli kuramcıların katkısı olmuştur. Comte, uzlaşmacı bakış açısını geliştirerek toplumların tümleşik bütünler ya da sosyal sistemler olarak görmüş ve toplumlar üzerine çalışmanın en uygun yolunun doğa bilimlerinin yöntemlerini kullanmak olduğunu belirtmiştir. Spencer, Comte’un düşüncelerini geliştirmiştir ve toplumları biyolojik organizmalara benzetmiştir. Toplumsal olguların incelenmesinde hem nedensel hem de işlevsel analiz yapılması gerektiğini savunan Durkheim da toplumları karşılıklı ilişki içindeki sosyal ögelerden oluşan sistemler olarak görür. Durkheim’a göre bu sosyal sistemler ahlaki varlıklardır ve ahlaki düzen bir zorunluluktur ve toplumsal olguların işlevleri de ahlaki bir nitelik taşır.

Yirminci yüzyılın başlarında özellikle İngiliz antropologlar endüstri öncesi küçük ölçekli toplumları incelerken işlevsel analizi kullanarak bu yaklaşıma katkıda bulunmuşlardır. Aynı zamanda Malinowski, RadcliffeBrown gibi kuramcıların da işlevselciliğe katkıları unutulmamalıdır.

Malinowski, toplumların sosyal sistemler olarak görülebileceği görüşünü kabul etmiş ve karşılıklı olarak ilişkili ögelerden oluşan bu sistemlerin bütün insanların temel ihtiyaçlarından kaynaklandığını, bu ihtiyaçlar nedeniyle oluştuğunu ileri sürmüştür. Radcliffe-Brown da kültürlerin ve geleneklerin tarihsel geçmişlerini ve kökenlerini aramayı bırakarak her kültürün genel yasalarının ve işlevlerinin olduğunu ve bunların işlevsel açıdan birbiriyle ilişkili bir sistem oluşturduğunu savunmuştur.

Talcott Parsons ve Yapısal İşlevselcilik

Parsons, sosyolojinin kurucularının farklı görüşlerini birleştirerek bir sosyoloji teorisi geliştirmeye çalışmıştır. Onun çalışmalarını üç evrede açıklamak mümkündür:

a. Toplumsal Eyleme Odaklanan Çalışmalar
b. Yapısal İşlevselci Yaklaşım
c. Modern Sistem Kuramı

Parsons’ın birinci evresi olan toplumsal eylem çalışmalarında, toplumsal yapıları inceleyerek bireylere yol gösteren toplumsal değer ve normlara odaklanıldığı ve yapısal özellikler ve bağlılık aracılığıyla bir değerin oluşması gerektiği düşüncesi hâkimdir. Parsons’ın eylem anlayışı, Weber’in rasyonel toplumsal eylem düşüncesiyle paralellik gösterir.

Parsons’a göre, yaşayan organizmalar olarak insanlar kendi zihinleri içinde olduğu kadar dış gerçeklikle de etkileşime girerler. Bir davranışın eylem haline gelmesi için; davranışın beklenen bir amaca yönelik olması, toplumun norm ve değerleri tarafından düzenlenmiş olması, enerji, çaba ya da motivasyon yatırımı içermesi ve belirli bir durumda gerçekleşmesi gerekir.

Parsons, sosyal sistemde eylemlerin rol temelinde örgütlendiğini belirtmiştir. Aktör eylemde bulunurken eylemin kendi ihtiyaçlarını karşılayıp karşılamamasına bakarak tercihte bulunuyorsa motivasyonel yönelim, toplumun norm ve değerlerini düşünerek tercihte bulunuyorsa değer yönelimi söz konusudur.

Görüldüğü gibi genel olarak toplumsal yapılara odaklanan Parsons, bireylere yol gösteren toplumsal değer ve normlara odaklanmaktadır.

Parsons ilk çalışmalarında toplumsal eyleme odaklanırken, ikinci evresinde Durkheim ve Pareto’nun da etkisiyle toplumların yapısına ve işlevlerine odaklanmaya başlamıştır. Durkheim’ın işlevsel ve organizmacı bakış açısından etkilenerek toplumu belirli parçalardan oluşan canlı bir organizma gibi görmekte, Pareto’nun sistem anlayışından etkilenerek de toplumu bir bütün olarak dengede görmektedir.

Eylemden çok yapının ağır basmasıyla oluşturulan sosyal sistem, dört eylem sistemi çerçevesinde ifade edilmektedir.

a. Davranışsal Organizma
b. Kişilik Sistemi
c. Sosyal Sistem
d. Kültürel Sistem

Parsons bu sistemleri çözümlemek için kalıp değişkenler adı altında bir araç geliştirmiştir. Kalıp değişkenler, toplumların norm ve değerlerini sınıflandırmak amacıyla geliştirilmiş, toplumsal bütünleşme ve denge düzeylerini ölçen bir araç olarak kullanılmaktadır. Parsons klasik sosyolojideki ikili toplum tiplemesinden esinlenerek geliştirdiği kalıp değişkenler kavramı ile iki toplum tipi arasındaki ayrımı beş boyutta değerlendirmeye çalışır. Genel olarak Parsons’ın kalıp değişkenler şemasıyla Tönnies’in cemaat ve cemiyet tipleri ile Durkheim’ın mekanik ve organik dayanışma tipleri arasında bir benzerlik görülebilir.

Kalıp değişkenleri A Tipi Kalıp Değişkenler ve B Tipi Kalıp değişkenler olarak ifade etmek mümkündür. Aşağıda sıralanan maddelerde toplumsal değişme, A tipi kalıp değişkenlerden B tipi kalıp değişkenlere yönelik olarak görülecektir:

  1. Niteliğe karşı performans
  2. Yaygınlığa karşı belirlilik
  3. Özgüllüğe karşı evrensellik
  4. Duygusallığa karşı duygusal tarafsızlık
  5. Kolektif yönelime karşı bireysel yönelim

Nitelik, aktörün kim olduğuna, performans ise ne yapmış olduğuna odaklanır. Genellik, anne çocuk ilişkisi gibi birçok amaç ve çıkarı kapsayan geniş bir dizi ilişkiyi; belirlilik ise doktor hasta ilişkisi gibi belirli amaçlara yönelik sınırlı ilişkileri vurgular. Parsons, formel örgütlerin ve modern kurumların hakim olduğu bürokratik toplumlarda özgüllüğe karşı evrensellik ikileminin günlük yaşamda sürekli olarak aktörlerin karşısına çıktığını belirtmektedir. Karı-koca arasındaki ilişki duygusal bir ilişki iken müşteri ile satıcı arasındaki ilişki duygusal olarak tarafsız bir ilişkidir. Bireysellik ise bireyin sadece kendi kişisel düşünce ve kararlarına, özel çıkarlarına mı yöneldiği yoksa içinde bulunduğu grubun ortak çıkarlarına mı yöneldiği ile ilgilidir. Kısacası Parsons’a göre bir toplumun yapısını belirleyen, o toplumdaki kalıp değişkenlerdir. Toplumsal değişme de kalıp değişkenlerin ikinci gruba (B tipine) doğru hareketidir.

Parsons üçüncü evresi olan Genel Sistem Kuramı’nda genel bir sistem teorisi geliştirmeye çalışmaktadır. Parsons’ın genel sistem kuramı, biyoloji, psikoloji, antropoloji, ekonomi ve siyaset bilimi gibi yaşayan sistemler üzerine çalışan tüm bilim dallarının konularını birleştirmeye çalışmaktadır.

Parsons, sosyal sistem kavramı hakkındaki faydacı, idealist ve pozitivist görüşleri değerlendirmiş ve kendi bakış açısını geliştirmiştir. Faydacılar, insanların eylemlerini haz ilkesine göre düzenlediklerini savunurlar. Bu yaklaşıma göre sosyal sistemler, bireylerin kendi ihtiyaçlarını ve arzularını düzenli sistemlerle bütünleştirme yönündeki rasyonel dürtülerinin bir ürünüdür. Parsons, faydacı yaklaşımın aksine bireylerin amaçlarının ortak olarak edinildiğini ve toplumsal düzenin de bir zorunluluktan değil, insanların paylaştıkları ortak değer amaç ve inançlardan doğduğunu ileri sürer.

Parsons, toplumsal bir savaşın çıkmasını ve toplumun dağılmasını engelleyen şeyin düzen, diğer bir değişle sistemin işleyişi olduğunu düşünür. Her sistemin işleyebilmesi için karşılanması gereken belirli işlevsel zorunlulukları vardır. Bu işlevsel zorunluluklar:

a. Uyum (Adaptasyon)
b. Amaca Ulaşma
c. Bütünleşme
d. Gizil Kalıp Koruma

Uyum (adaptasyon), sistemin kendi çevresini kullanarak ihtiyaçlarını karşılayabilmesi ve bu kaynakların sistem içinde dağıtılması ile ilgilidir. Amaca ulaşma, sistemin belirli amaçlara ulaşması ve bu amaçlardan hangilerinin öncelikli olacağı ile ilgilidir. Bütünleşme, sistemin bir bütün olarak işlevini yerine getirebilmesi için sistemin parçalarının birbirleriyle uyumu ile ilgilidir. Gizil kalıp koruma, belirli bir düzene ya da norma göre sistem içindeki eylemin devamlılığının ve düzenliliğinin sağlanması ile ilgilidir.

AGIL adıyla da anılan bu dört işlevsel zorunluluk, biyolojik, toplumsal veya psikolojik, bütün sistemlerde görülür. Parsons sosyal sistemi, toplumsal eylemin örgütlendiği yollardan biri olarak görür. Diğer sistemler de davranışsal organizma, kişilik sistemi ve kültürel sistemdir. Bunlardan kültürel sistem, inançlardan, değerlerden ve iletişimin sembolik aracılarından meydana gelir.

Parsons’ın çözümlemesinde sosyal sistem kavramı, bütün kolektiviteleri kapsayan bir kavram niteliğinde kullanılmıştır. Çeşitli sosyal sistemler arasında özellikle önemli olan toplum, diğer sosyal sistemleri içeren, kendi bireysel ve kolektif ihtiyaçlarını karşılayabilen üyelerden oluşan, kendi kendine yeterli bir sistemdir. Parsons, genel olarak sosyal sistemlerin yapısında gördüğümüz AGIL şemasını bir sosyal sistem olan topluma da uygular. Parsons’ın kuramına göre her alt sistem, sistem olarak sınıflandırılabilmek için dört işlevsel zorunluluğa sahip olmak zorundadır.

a. Ekonomi
b. Politika
c. Toplumsal Komüniteler
d. Güvenlik Sistemi

Bu değerler gruplaması, toplumsal değişme ile bütünleştirilerek toplum pratiğinde değerlendirilmektedir. Parsons, toplumsal değişme olarak toplumdaki bireylerin içselleştirdikleri norm ve değerlerin değişmesi olarak bunu açıklamaktadır. Bu değişim, evrimsel veya devrimsel şekilde gerçekleşebilir. Evrimsel değişim ise dört yapısal değişimden meydana gelmektedir.

a. Farklılaşma
b. Uyum Yeteneğinin Artması
c. Kapsama
d. Değer Genelleştirmesi