MODERN SOSYOLOJİ TARİHİ - Ünite 5: Fenomenoloji ve Fenomenolojik Sosyoloji Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 5: Fenomenoloji ve Fenomenolojik Sosyoloji

Fenomenoloji (Görüngübilim)

Fenomenoloji insan eyleminin nedensel bir açıklamasının yapılamayacağını, insan eylemine ilişkin genel yasalar ortaya konamayacağını savunmaktadır.

Fenomenolojiyi toplumsal eylem veya yorumlayıcı sosyoloji adı altında ele alınan diğer yaklaşımlardan ayıran en önemli nokta, fenomenolojinin, toplumsal eylemi olduğu gibi açıklamanın imkansız olduğunu ileri sürmesidir. Fenomenologlar, diğer sosyolojik yaklaşımların çoğunda olduğu gibi insan davranışlarının nedensel açıklamalarını yapmakla ya da olguların nasıl var olduklarını açıklamakla ilgilenmezler, bunun yerine insan zihninin iç işleyişini ve insanların etraflarındaki şeyleri sınıflandırma ve anlamlandırma yollarını incelerler.

Fenomen (Görüngü) kavramının iki temel anlamı vardır.

  1. Bir dereceye kadar alışılmamış olan, büyük ihtimalle sıra dışı veya şüpheli olan bir durumun açıklanmasıdır.
  2. Bir nesnenin herhangi bir duyu tarafından edinilen algısı, yani duyular tarafından algıladığımız her şeydir.

Fenomenoloji terimi, fenomen kavramının ikinci anlamından türetilmiştir. Kavram ilk olarak 1807 yılında filozof Hegel tarafından yayınlanan “Aklın Fenomenolojisi” eserinde kullanılmıştır. Kant’ın dünyanın gerçekte, kendi içinde nasıl olduğunu bilmemizin imkansız olduğu, dünya hakkındaki bilgimizin sınırlı algılarımıza dayalı olduğu düşüncelerine dayandığı söylenebilir. Kant’a göre dünya hakkında çeşitli algılarımız vardır ama bu algılar dünyanın gerçekte ne olduğuna karşılık gelmiyor olabilir.

Fenomenoloji, Edmund Husserl tarafından geliştirilen, dış dünyanın ancak bu dünya hakkındaki bilincimizle anlamlı olduğu varsayımına dayanan ve insan bilincinin işleyişini ve insanların içinde yaşadıkları dünyayı yorumlama yollarını inceleyen bir felsefi yaklaşımdır, felsefi bir araştırma yöntemidir. Edmund Husserl’in fenomenolojik felsefesinin en önemli özelliği yönelimselliktir. Buna göre bilinç her zaman bir şeye/ nesneye yönelmiş olarak, yani bir şeyle/ nesneyle ilişkili olarak veya bir şeyin/nesnenin bilincinde olarak vardır. Dolayısıyla nesne ve özne ayrımı yoktur. Nesne ancak bilincin ona yönelmesi anlamında bir gerçekliğe sahip olur. Böylece bu tanımlamaya göre nesne belirli türdeki yönelimsel deneyimlerimiz tarafından inşa edilmektedir.

Fenomenolojiye göre bireylerden ayrı ve nesnel bir gerçekliğe sahip olan, değişmeyen, herkese göre aynı olan fiziksel bir dünya yoktur. Dünya, insanların ona yüklediği anlamlara bağlı olarak görelidir. Husserl’in fenomenolojik felsefesine göre gerçeklik, insan öznenin bilincini nesnelere yöneltmesi anlamında ‘yönelimsel’dir. Nesneler bir yapıya ve bir anlama bilincin etkinliği ile kavuşacaklardır. Nesnenin anlamı, nesnenin kendisinde değil, öznenin kendisinde içkindir. Husserl’e göre fenomenologlar toplumsal yaşamı anlayabilmek için insanların dış dünyayı nasıl çeşitli olgular şeklinde sınıflandırdıklarını incelemelidirler. Fenomenolojiye göre sosyologların görevi, toplumsal dünyanın özünü anlamaktır.

Toplumsal dünya ve toplumsal gerçeklik, insanların varsayımlarından ve yorumlarından oluşmakta ve sağduyuya ve deneyime dayalı bilgileri bir kenara atma süreci ‘paranteze alma’, ‘fenomenolojik indirgeme’ veya ‘epoche’ olarak bilinir.

Toplumsal dünyayı incelerken sağduyuya ve deneyime dayalı bütün bilgilerimizi, sahip olduğumuz ‘doğal tutumu’ bir kenara bırakmamız, yok saymamız gerekir ve bu yok sayma süreci “paranteze alma” ya da “fenomenolojik indirgeme” olarak adlandırılır. Fenomenolojik indirgeme, düşüncelerin a priori (deney öncesi) özlerini ortaya çıkarmayı amaçlayan ve olguların özlerini sistematik bir şekilde görebilmek ve inceleyebilmek için bireylerin kendi bireysel bilinçlerini paranteze alma stratejisi olarak adlandırılır. Fenomenolojik analiz, bilimsel araştırmalar gibi empirik gözlemlerle bir toplumsal örgüt ya da bir toplumsal ilişki gibi belli bir olgunun özünü görmek, keşfetmek ve bu olguya ilişkin bu tip soyut tipleştirmeler geliştirmek şeklinde gerçekleşen bu analize Husserl “eidetic analiz” adını vermektedir.

Nesne ile özne ayrımına karşı çıkan fenomenoloji, bu ayrıma koşut olarak bilgiye ulaşmada da hem ampirizme hem de rasyonalizme karşı bir eleştiri, bir yanıt olarak geliştirilmiştir. Ampirizm, bütün bilgilerin duyularımız aracılığıyla elde edildiğini, rasyonalizm ise gerçek bilgiye akıl ve mantık aracılığıyla erişilebileceğini aklın duyuların algılayabileceğinin ötesindeki gerçekleri de kavrayabileceğini ileri sürer. Bu açıdan fenomenoloji, insan bilincine odaklanarak ampirizm ve rasyonalizm arasında bir köprü kurar.

Husserl’in, Schutz’un ve Habermas’ın çalışmalarında geçen lifeworld kavramı, Türkçe’ye farklı kaynaklarda yaşam dünyası, yaşantı dünyası veya yaşama evreni olarak çevrilebilmektedir.

Fenomenolojik Sosyoloji

Fenomenolojik sosyoloji, deneyim ve bilinç arasındaki ilişkiyle ve gündelik yaşamda sağduyu olarak kabul edilen, her bireyin kendi öznel deneyiminin özgünlüğünün aksine genel olarak kabul edilip paylaşılan örtük bilgi türüyle ilgilenir.

Husserl’in öğrencisi Schutz, daha iyi bir sosyoloji geliştirmek için “toplumsal dünyanın fenomenolojisi”nin üretilmesi gerektiğini savunmuştur. Schutz, Husserl’in fenomenolojik felsefesine dayanarak toplumsal yaşamı farklı bir şekilde kavramsallaştırmaya çalışmış, böylece etnometodolojinin de temellerini atmıştır. Schutz’un dünya görüşü, toplumsal düzenin ortak varsayımlara ve yorumlamalara dayanan, üzerinde uzlaşılmış bir gerçeklik olduğunu ileri süren oldukça yorumlayıcı bir görüştür.

Fenomenolojik sosyoloji, insanların fenomenler hakkındaki deneyimlerinin büyük kısmının temel olarak toplumsal ve kültürel olduğunu, temel olgunun da gündelik yaşamda yaşadığımız yaşam dünyası olduğunu ileri sürer. Fenomenolojik sosyologlar buna dayanarak yaşam dünyasını herhangi bir teori ya da disiplinden bağımsız olarak, olduğu gibi, insanların gündelik yaşamda yaşadığı gibi betimlemeye çalışırlar. Fenomenoloji, pozitivizmin hem insan ve toplum anlayışını hem de yöntemini eleştirir. Fenomenolojik sosyolojiye göre dünyayı görme, algılama, anlamlandırma ve yorumlama biçimimiz büyük ölçüde toplumsal çevremizin etkisine dayanır.

Özneler Arasılık

Schutz’a göre toplumsal dünya özneler arası bir dünyadır. Özneler arasılık, öznellik ve nesnellik arasındaki bir köprü görevi gören, bir olgunun birden fazla özne tarafından bireysel ve öznel olarak deneyimlendiği bir durum olarak düşünülebilir. Toplumsal dünyada insanların algıladığı düzenin, yani özneler arasılığın temelleri, sağduyu bilgisi, tipleştirme ve bakış açılarının karşılıklığıdır. Schutz’a göre özneler arasılığı oluşturan üç öge vardır. Bu ögeler; sağduyu bilgisi, tipleştirme ve bakış açılarının karşılıklığıdır.

Sağduyu Bilgisi: Schutz’un ‘sağduyu bilgisi’ adını verdiği bilgi, toplumun üyelerinin ortak olarak sahip olduğu ve gündelik yaşamın sürmesi için gerekli olan bilgi birikimidir.

Tipleştirme: Sağduyu bilgisi, tipleştirme süreciyle oluşur ve birikir. Yaşarken sayısız miktarda nesneyi, olayı ve eylemi deneyimleriz, ancak bütün bu deneyimlediğimiz şeyleri algılarken bir şekilde sınıflandırırız.

Bakış Açılarının Karşılıklığı: Aksine inanmak için bir neden yoksa, bireylerin toplumsal dünyadaki olay ve eylemleri kendileri nasıl anlıyorsa diğer bireylerin de aynı şekilde anlayacakları varsayımıdır. Diğer bir deyişle yaşadığımız toplumsal dünyada ilişkiler sistemimizi paylaşan herkesin belirli olgu ve kavramları ortak olarak doğal, iyi ve doğru olarak kabul etmesidir.

Schutz’a göre her bireyin kendine özgü bir geçmişi, arka planı ve bilinç akışı olduğu için insanlar dünyayı birbirlerinden oldukça farklı şekillerde deneyimlemektedirler, ama yine de ortak, paylaşılan sağduyu bilgisi sayesinde birbirlerini ve birbirlerinin eylemlerini bir dereceye kadar anlayabilirler.

“Amacıyla” Güdüsü ve “Çünkü” Güdüsü

Sosyolojide başka insanların eylemlerinin öznel anlamını anlamaya çalışırken kullanılan en önemli kavramlardan biri “güdü“ dür (motive). Schutz, bu kavramın iki farklı anlamı olduğunu vurgulayarak “amacıyla“ (in order to) güdüsü ile “çünkü” (because) güdüsü arasında bir ayrım yapar. Schutz’a göre “amacıyla” güdüsü ve “çünkü” güdüsü arasındaki temel fark, “amacıyla” güdüsünde eylemin amaç/ proje açısından açıklanması, “çünkü” güdüsünde ise amacın/ projenin bireyin geçmiş deneyimleri açısından açıklanmasıdır.

İlişkilerde Karşılıklı Anlama

Schutz’un fenomenolojik sosyolojisine göre insanlar, gündelik yaşam dünyasında diğer insanları anlayarak ve onlar tarafından anlaşılarak, yani diğer insanlara bağlı olarak yaşarlar, bu nedenle de bu dünya özneler arası bir dünyadır. Schutz, insanların etrafındaki bu birbiriyle ilişkili anlam çerçevesinin, yani bireylerin içinde yaşadıkları bu toplumsal dünyanın “biz” ilişkilerinden “onlar” ilişkilerine doğru genişleyen bir ilişkiler ağından oluştuğunu belirtmektedir.

Fenomenolojiye Göre Sosyolojik Bilgi ve Sosyolojinin Görevi

Schutz’a göre sosyolojinin görevi bireylerin öznel bilinçlerini kavramak değil, anlamanın ideal tiplerini oluşturmak ve genel toplumsal tiplerle ilişkilendirilebilecek eylem ve ilişki kalıplarını tanımlamaya çalışmaktır. Sosyoloji, belirli bireylerin davranış ve ilişkilerini kendi özgün toplumsal dünyalarının bağlamı içinde tanımlamaya değil, genel toplumsal tiplerle ilişkilendirilebilecek eylem ve ilişki kalıplarını tanımlamaya çalışmalıdır.

Schutz’un fenomenolojik sosyolojisinin temel amacı, gündelik yaşamı, yaşam dünyasını ve bu dünyanın bilinçle ilişkili olan durumlarını betimlemek ve analiz etmektir. Schutz’a göre sosyolojinin görevi anlamanın ideal tiplerini oluşturmak ve genel toplumsal tiplerle ilişkilendirilebilecek eylem ve ilişki kalıplarını tanımlamaya çalışmaktır. Sosyoloji bu amacına, gündelik yaşamda yaptığımız birinci dereceden tipleştirmelere dayanan ikinci dereceden tipleştirmeler yaparak ulaşılacak, böylece gündelik yaşam dünyası yerine rasyonel bir dünya modeli inşa edecektir. Schutz’un düşünceleri, her bireyin öznel bilincinin özgünlüğünü vurgulamasının yan sıra sosyolojinin bireylerin öznel bilinçlerinin ötesine geçerek ideal tipler aracılığıyla genellenebilecek bir bilgi üretmesi gerektiğini savunması açısından önemlidir.

Fenomenolojiye Getirilen Başlıca Eleştiriler

Fenomenoloji ve fenomenolojik sosyoloji çeşitli açılardan eleştirilmiştir. Schutz, düşüncelerinin toplumsal dünyanın empirik çalışmasına nasıl uygulanabileceğine dair fazla bir şey söylememesi ve toplumsal dünyanın fenomenolojisini işlemselleştirmemesi konusunda eleştirilmiştir. Fenomenolojik bakış açısına göre kimse varsayımlardan bağımsız, nesnel ve üstün bir analiz yapamayacağına göre bilimsel analize dayalı her tür açıklamanın öznel bir yorumdan ibaret olarak kalacağı ileri sürülmüş ve fenomenoloji bu açıdan çelişkili olmakla eleştirilmiştir.