MÜZECİLİK VE SERGİLEME - Ünite 2: Dünyada Müzeciliğin Tarihsel Gelişimi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 2: Dünyada Müzeciliğin Tarihsel Gelişimi

Antik Çağ’dan Aydınlanma Çağı’na Müzeler

En eski uygarlıklarda, ilkel yöntemlerle olsa da çeşitli amaçlarla nesneleri biriktirme, saklama, koruma ve sergileme gibi faaliyetlerin olması; sonrasında bunlar üzerinde araştırma ve incelemelerin başlaması, geniş koleksiyonların oluşturulması, müzeciliğin çok geniş bir sürece yayılan ve belirli basamaklarla yükselen gelişimine işaret eder.

İlk kez Antik Yunan döneminde değerli eşyaların, sanatsal objelerin, ganimetlerin, kutsal eşyaların toplandığı thesauros denilen hazine binaları yapılmıştır. Yine bu dönemde, MS 2. yüzyılda yaşamış olan coğrafyacı ve yazar Pausanias Atina Akropolü’nde pinakotpek adı verilen ve içinde dönemin ünlü sanatçılarının eserlerinin sergilendiği halka açık bir resim galerisinin yer aldığından söz eder.

Diğer yandan yazının ve yazı gereçlerinin gelişmesiyle birlikte bilginin depolandığı kütüphaneler oluşmaya başlamıştır. Örneğin; İskenderiye ve Bergama kütüphaneleri bu açıdan önemli örneklerdir.

Yine bu dönemde filozofların, bilginlerin, öğrencilerin toplandığı, tartıştığı; metafizik, matematik, zooloji, astronomi gibi bilimlerde araştırma ve incelemelerin yapıldığı üniversite haline gelmiş bir merkezde geniş bir kitap koleksiyonu oluşturulmuştur. Ortaçağ’da genel olarak; özellikle okuma yazma bilmeyen halk için hazırlanan, İsa’nın ve azizlerin hayatı ile İncil’den sahnelerin yer aldığı resimler ve heykeller; el yazmaları, kutsal emanetler, azizlerden kalma değerli eşyalar manastır ve kiliselerde zengin koleksiyonların oluşturulmasını sağlamıştır.

İslam uygarlıklarında ise külliyeler bünyesinde cami, medrese, coğrafya, astronomi, fen bilimleri gibi merkezlerde kütüphaneler oluşturulmuş, buralarda çeşitli bilimsel aletler, el yazmaları, değerli ve kutsal eşyalar özenle korunarak hakla teşhir edilmiştir.

Rönesans döneminde de koleksiyonculuğun temelleri atılmış, kabine denen oluşumlarda her türlü nesneye yer verilmiş; bu nesneler türüne göre sınıflandırılarak farklı isimlerle anılmıştır. Örneğin;

  • Deniz kabukları, değerli taşlar, bitkiler, yumurtalar, hayvan fosilleri, mumyalanmış organlar gibi doğadan ürünlerin yer aldığı kabinelere naturalia;
  • Resim, heykel gibi sanat eserlerinin olduğu kabineler artificalia;
  • Sikke, mücevher, antika eşya, silah ve dokuma gibi zanaat ürünlerinin, saat, dürbün, pusula, gibi aletlerin yer aldığı kabineler artificium;
  • Farklı coğrafyalara, uzak kıtalardaki ülkelere, kültürlere ait nesnelerin, varlıkların yer aldığı kabineler exotica;
  • Sesli, hareketli mekanik heykel ve aletlerin yer aldığı kabineler automata;
  • Doğadaki sıra dışı canlıların, bitkilerin yer aldığı (çift başlı veya parmaklı hayvanlar, garip yapılı diğer canlılar...) kabineler mirablia;
  • El yazmalar, kitaplar, kataloglar, harita ve çizimlerin yer aldığı kabineler bibliotheca olarak adlandırılmıştır.

İlk kez 15-16. yüzyıllarda Fransa’da görülmeye başlayan kabineler, daha sonra diğer Avrupa ülkelerinde de yaygınlaşmıştır. Fransa Kralı X. Charles (1757-1836) ve kardeşi Duc de Berry’nin (1778-1820) koleksiyonları öncü örnekler arasındadır. Fransa’da cabinet de curiosite (merak kabinesi), İtalya’da studiolo (çalışma odası/kütüphane), Almanya da kunstkammer (sanat dairesi) veya wunderkammer (merak odası/harikalar dairesi) olarak adlandırılan nadire kabinelerinin Turkica ya da Turkenkammer denilen türünde Osmanlı ülkesinde ele geçen ganimetlere ve toplanan nesnelere, eserlere (çiniler, halılar, silahlar, tombak eserler, koşum takımları...) yer verilmiştir. Bu tür oluşumlar daha sonra ortaya çıkacak Turquerie (Avrupa sanatında özellikle 18. yüzyılda müzik, edebiyat ve plastik sanatlar alanlarında Türk temalarının veya motiflerinin yer aldığı sanat eseri ve eşyalar için kullanılan Fransızca bir terim) denilen bir modanın ortaya çıkmasında da etkili olmuştur.

Genellikle kişilerin kütüphanelerinde yer alan bu tür sanat, doğa, bilim koleksiyonlarının bulunduğu odalar veya çalışma mekânları yerine göre museo, guardaroba, galleria, tribuna şeklinde de adlandırılmış, tüm bu çeşitliliği içeren müze, museo kavramının anlamı gittikçe genişleyerek genel olarak birinin çalışma odası ya da kütüphanesi anlamında da kullanılmıştır. Oldukça küçük ve elit bir kitlenin görebildiği söz konusu koleksiyonlar; modern müzelerin oluşmasında öncü olmuştur.

Rönesans döneminde aristokratlar, soylular sosyal statülerinin bir yansıması olarak sanat, bilim, doğa ve tarih koleksiyonları yapmış; saraylarının aile mezarlarının resim ve heykellerle donatılması için sanatçılara başvurmuştur. Bu sanatçıların etkinlikleri koleksiyonculuk ve müze fikrini beslemiş, sanat ortamının canlanmasına ve sanat piyasasının oluşmasına neden olmuştur.

Modern Avrupa müzelerinin öncüsü olarak Palazzo Medici kabul edilir. Burada Michalangelo’dan Raffaello’ya, Leonardo da Vinci’den Donatello’ya kadar deha sanatçılar yer edinmiş, bu sanatçılar ve aile için çalışan diğer bilginler özellikle müze oluşumuna götüren yapılanmalarda etkili olmuşlardır.

17. Yüzyıl: Koleksiyonlardan Müzelere

Rönesans döneminde üst düzey sınıflar arasında yaygınlaşan koleksiyonculuk 17. yüzyılda önemli gelişmelerle sürmüş, soylu kesim konutlarınsa hem sanat bilim koleksiyonlarının hem de kütüphanelerin bulunduğu antiquarium denilen mekanlar çoğalmıştır.

17. yüzyılda üniversitelerdeki koleksiyonların müzelere dönüştürülmesi, kurumsallaştırılması yönünde Avrupa’da pek çok örnek görmek mümkündür.

Yine bu yüzyılda Oxford üniversitesi Asmolean Müzesi bazı araştırmacılar tarafından ilk müze, ilk üniversite müzesi, ilk bilim müzesi, ilk modern müze olarak kabul edilir.

18. Yüzyıl: Aydınlanma Çağı’nda Müzeler

18. yüzyılda küçük antik eşyalar toplanmaya başlamış, geçmişe duyulan ilgi ile yeni meslekler ortaya çıkmıştır. Özel koleksiyonların ve nadire kabinelerinin müzelere dönüştürülmeye başlamasının yanı sıra antikacılık, koleksiyonculuk yaygınlaşmış, Londra’da çeşitli müzayede evleri açılmıştır. Çağın önemli girişimlerinden biri de İngiltere’de British Museum’un kurulmasıdır.

British Müzesinin açılışından sonra Hermitage Müzesi, Viyana Beldever Sarayı gibi müzeler açılmıştır. Beldever Sarayı ilk sanat tarihi müzesi olarak tanımlanmıştır.

İmparatorluk koleksiyonlarının halka açıldığı diğer bir müze, Louvre Müzesi’dir.

18. yüzyılda tarih bilincinin yerleşmeye başlamasıyla tarih müzesinin de ilk örnekleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Fransız Anıtlar Müzesi bu açıdan önem taşır.

Özellikle 18. yüzyıl, üniversite koleksiyonlarının müzelere dönüştürüldüğü ve müzelerin çeşitlendiği bir çağ olmuştur. Oxford’da kurulan Ashmolean Müzesi’nin isinden giden müzeler arasında İsveç’te kurulan Zooloji Müzesi; İtalya’da kurulan Doğa Tarihi Müzesi söylenebilir. 18. yüzyıl sonlarında özellikle Fransa’da üniversitelere bağlı tıp koleksiyonları ve tıp tarihi müzeleri de oluşmaya başlamıştır. Örneğin; Hunterian Müzesi.

19. Yüzyıl: Müzeler Çağı

19. yüzyılda sadece Avrupa’da değil Avrupa dışındaki ülkelerde de çok sayıda sanat tarihi, endüstri, etnografya, tarih, doğa tarihi gibi konularda uzmanlaşan ve gittikçe müzelerin kurumsallaştığını gösteren müzeler açılmıştır.

19. yüzyılda bütün dünya sanatının, kültürünün ve görsel olarak okunabildiği düzenlemeleriyle Louvre ve British Müzeleri gibi müzeler ön plana çıkmıştır. Altes Müzesi ve Metropolitan Sanat Müzesi bu yüzyılda açılmış önemli müzeler arasında sayılır. Yine bu yüzyılda burjuvazi sınıfının sanatı üstünlük simgesi ve siyasi bir araç olarak kullanmasıyla artan özel koleksiyonların kamulaşması yönünde çalışmalar yapılmıştır.

19. yüzyılda başta Fransa, İngiltere, Almanya ve sonrasında ABD, siyasi güçlerini yansıtma aracı olarak müzeler kullanılmıştır.

Bu yüzyılda müzeler gittikçe kentlerin önemli mekanları haline gelmeye başlamıştır. Ancak kurumsallaşan müzelerin halka iletişimi sınırlı olmuş, sunulan ve izleyen ilişkisinden öteye gidememiştir. Klasik/geleneksel müzecilik anlayışı denilen bu tutum bu yüzyılın genel özelliği olsa da bir sonraki yüzyılda görülecek yenilikler için de bir basamak oluşturan girişimleri içermiştir.

Sürekliliği olan mimarlık müzeleri 19. yüzyılda yaygınlaşmıştır. İngiltere’de mimarlık eğitimlerini desteklemek amacıyla Architectural Museum açılmıştır.

19. yüzyıl, aynı zamanda çağdaş eserlerin de sergilenmeye başladığı bir yüzyıl olmuştur. Örneğin, kraliyet sanat koleksiyonu Luxembourg Müzesi’nde sergilenmiştir.

19. yüzyıl ikinci yarısından itibaren Amerika’da çağdaş müzeler açısından öne çıkmış, Boston Güzel Sanatlar Müzesi, New York Metropolitan Müzesi, Chicago Sanat Enstitüsü ülkenin önde gelen merkezleri olmuştur.

19. yüzyılda döneme, türe, malzemesine, coğrafyasına göre değişen eser ve nesnelerin yer aldığı koleksiyonların ayrılmaya başlamasıyla müze türleri ve sayısı çoğalmış, yeni çıkan disiplinlere bağlı olarak çeşitlenen koleksiyonlar üniversitelerde de belirli bir disipline, alana yönelik olan uzmanlık müzelerini doğurmuştur. Estonya’daki Tartu Üniversitesi; Floransa Üniversitesi’nin bir parçası olan Ulusal Doğa Tarihi Müzesi ve Specola Müzesi; Oxford Üniversitesinin eğitim bölümlerinden biri haline gelen Pitt Rivers Müzesi bunlara örnek teşkil eden müzelerdir.

19. yüzyılda müzeler ve eğitim açısından yaşanan önemli yeniliklerden biri de sadece üniversiteler kapsamında değil üniversite öncesi okullarda da eğitim için müzelerden yararlanmanın öneminin anlaşılması ve İngiltere’de bu konuda bazı girişimlerin olmasıdır.

19. yüzyılda yaşanan Sanayi devrimi, müze yapılanmalarında ve çeşitlemelerinde etkili olmuştur. Bunun sonucu olarak endüstri, bilim ve teknik müzeleri yaygınlaşmıştır. London Science Museum ve Lyon Sanat ve Endüstri Müzesi bu türün örnekleri arasında sayılabilir. Sanayi Devrimi, yüzyıl sonunda etnografya müzelerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Örneğin, Skansen Müzesi.

19. yüzyılda müzeciliğin gelişmesinde uluslararası dünya sergileri de etkili olmuştur. Örneğin, Uluslararası Londra sergisi ve Crystal Palace denilen sergi yapısı çağdaş müze yapılanmalarına götüren ilk örneklerden biridir. Dünya sergilerine bağlı olarak oluşturulan diğer müze ise Musee de la Sculpture Companee’dir.

20. Yüzyıl Gelişmeleri

20. yüzyıl başında Avrupa ve Amerika ‘da çağdaş sanat müzeleri; ikinci yarısında ise endüstriyel gelişmelerin etksiyle bilim ve teknoloji müzelerinin sayısında artış olmuştur. Fransa’da daha önce kurulan Museee de Grenoble ülkenin ilk modern sanat müzesi haline gelmiştir. 20. yüzyılda kurulan ve Avrupa’daki en büyük bilim müzesi olarak tanımlanan müze Cite des Sciences et de l’Industrie müzesidir.

19. yüzyılda ve öncesinde elit bir kesime hitap eden, toplumdan uzak duran geleneksel müzeler 20. yüzyılda toplumsal, siyasal olaylara bağlı olarak değişim göstermiş, bu kurumların toplumdaki yerini irdeleyen çalışmalar yaygınlaşmıştır. Böylece halkla sıkı ilişkinin, iletişimin gözetildiği toplumun gelişimine hizmet eden günümüz müze anlayışı oluşmaya başlamıştır.

Müze eğitimi konusu bu yüzyılda uzmanlık alanına dönüşmüştür. 20. yüzyıl müzeleri çalışmalarını müzik, tiyatro, sinema gibi etkinliklerle zenginleştirerek insanların zamanlarını değerlendireceği, eğlenceli vakit geçireceği programlar hazırlamaya girişmiştir.

20. yüzyılda tüm dünyada müze sayısının artmaya başlamasıyla konuyla ilgili uluslararası birlikler kurulmuştur. 1926’da Uluslararası Müzeler Konseyi ve 1946’da Uluslararası Müzeler Meclisi kurulmuş, müzelerin çalışma ilkelerinin, kadrolarının, eğitim ve diğer etkinliklerinin geliştirilmesine yönelik bazı ilke ve standartlar belirlemeye yönelik çalışmalar başlatılmıştır.

1980’lerde kişisel bilgisayarların piyasaya sürülmesi, 1990’larda itibaren internetin yaygınlaşmasıyla yeni teknoloji müzelerde kullanılmaya başlamış, nu alanda sanal müze, dokunulabilir müze, mobil müze, vakıf müzeciliği gibi tanımlar yerleşmeye başlamıştır. Bu anlamda en önemli örneklerden biri Philadelphia Lütfen Dokun isimli çocuk müzesidir.

20. yüzyılda müzecilik ile ilgili değişimler müze mimarisine de yansımış ve mimarlar için müze tasarlamak prestijli bir görev olarak yarışılan işlerden biri haline gelmiştir. Rosental Çağdaş Sanatlar Merkezi, MAXXI Ulusal 21. yüzyıl Sanatları Müzesi, Glasgow Ulaşım Müzesi Aliyev Kültür Merkezi başlı başına ayrı bir sanat alanı ve yapıtı olan bu tür projelere örnek olarak gösterilebilir. Ayrıca mimaride dekonstrüktivist anlayışa ilişkin eserler de ortaya konmuştur. Örneğin, Wexner Sanat Merkezi, Weisman Sanat Müzesi.

21. yüzyıl başında da çarpıcı müze tasarımları görülmektedir. Örneğin, İçinde dolaşılabilen insan vücudu şeklinde tasarlanan Corpus İnsan Vücudu Müzesi.

Yeni Akropol Müzesi de Çağdaş müze oluşumlarına; Kral Abdülaziz Kültür ve Sanat Merkezi de 21. yüzyılın kompleks olarak tasarlanan müzelerine bir örnektir.