ORGANİZASYONLARDA DAVRANIŞ - Ünite 1: Organizasyonlarda Davranışın Temelleri, Tarihsel Gelişimi ve Yeni Yaklaşımlar Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Organizasyonlarda Davranışın Temelleri, Tarihsel Gelişimi ve Yeni Yaklaşımlar

Örgütlerde Davranış Disiplini Nedir?

Örgütün etkili bir biçimde çalışmalarında çalışanlar veya insanlar kritik bir öneme sahiptir. Amaç, örgüt içindeki insan davranışlarını anlamak, çalışanı daha etkin ve başarılı kılmaktır. Örgütlerde başarı, sahip olduğumuz özel yeteneklerden çok, genelde diğer insanlarla kurmuş olduğumuz olumlu kişiler arası ilişkilere dayanır. Örgütsel davranış bu konuda bize yardımcı olan bir disiplindir.

Örgütsel davranış, davranış bilimlerinin temel disiplinlerinin bir araya gelmesi ve bunların dayandığı temele bağlıdır. Bu disiplinler arasında sosyoloji ve psikoloji, insan davranışları ve toplum yapısı üzerinde durarak bilimsel yöntemi kullanarak araştırmalar yaparlar. Örgütsel davranış birey, grup ve örgüt düzeyinde analizler yapar. Örgütsel davranış, bireyi tek başına ele alarak, onun üzerinde odaklanan bir disiplin değildir. Çünkü örgüt içinde bireyler tek başına yer almazlar, her birey bir grup veya takımın üyesidir. Ancak, birey ve gruplar bir örgüt çevresi içinde yer alarak hem çalıştıkları örgütsel yapıdan etkilenir, hem de örgütü etkilerler.

Davranış sosyal bilimler içinde üç temel disiplin çerçevesinde ele alınmaktadır. Bunlar;

  • Psikoloji
  • Sosyoloji ve
  • Antropolojidir.

Ancak bu üç disiplinin dışında politik bilimler, ekonomi, yönetim ve sosyal psikolojinin de çok önemli yararları vardır.

  • Psikoloji: Bireylerin temel tutumları, kişilik özellikleri, algı, güdü ve davranışları üzerinde çalışır.
  • Sosyoloji: Sosyal davranışlar, sosyal gruplar arasındaki ilişkiler, toplumsal düzen ve insan ilişkileri konusunda odaklanır.
  • Antropoloji: İnsan ve insan davranışlarının bütün olarak incelenmesi üzerinde durur ve temel ilgi alanı insanın yarattığı kültür konusudur.

Günümüzde Örgütsel Davranış Disiplini ve Yeni İlgi Alanları

Örgütsel davranış disiplininin gelişmesinde birçok birey, grup ve örgütsel faktörler etkili olmuş ve bu disiplinin günümüzdeki haline gelmesine katkıda bulunmuştur. Bu disiplin 1940’larda belirgin hale gelmiş ve 1941 yılında ilk doktora tezi George Lombard tarafından Harward iş adresi okulunda sunulmuştur. Bundan dört sene sonra da bu konudaki ilk ders kitabı yayımlanmıştır. 1950 ve 1960’lı yıllarda ise bu dala olan ilgi giderek artmış, özellikle motivasyon ve liderlik konusundaki araştırmalar ve bunun örgütün yapısına olan etkileri güncellik kazanmıştır. 1960’lı yıllardan sonra disipline olan ilgi giderek artmış ve çağımızın yönetim konusundaki temel disiplinlerinden biri haline gelmiştir.

Bugün 21.YY’ın başlarında örgütsel davranış disiplini yeni karakteristikler kazanarak çalışmalarını sürdürmektedir. Bu yeni karakteristikler hem dünyanın ve globalleşmenin doğal bir görüntüsü olarak hem de bilimsel gelişme ve yeni buluşların ve teknolojilerin bir uzantısı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Örgütsel Davranışın Tarihsel Gelişimi

Günümüzde örgütlerin ve işyerinde çalışan insanların önemi, kabul ettiğimiz gerçekler arasında yer alırken, geçmişte bu şekilde değildi. Gerçekte bundan 100 yıl önce insanlar örgüt içindeki insan davranışlarıyla ilgilenmeye başladılar ve son 50 yıl içinde örgütsel davranış bilimi giderek yaygınlık kazandı.

Yönetim konusunun ilk öncüleri Henri Fayol, Henry Ford, Alfred P. Sloan hatta 19. YY’daki bilimsel yaklaşım kurucusu Fredericik W. Taylor bile yönetimin davranışsal boyutunun farkına varmışlar ancak, insan boyutunun üzerinde yeterince durmamışlardır.

Günümüz yönetiminin en belirgin ve başarılı isimlerinden Peter Drucker ise “Yönetimin her şeyin üstünde sosyal bir faktör olduğunu ve insanlardan oluştuğunu belirtmiştir.” Ancak, Hawthorne çalışmalarıyla sosyal örgütlerin insanlardan oluştuğu fikri kabul görerek, grubun önemi üzerinde durulmuştur.

Yönetimin Tarihsel Süreci

İsa’nın doğumundan 3000 yıl önce Sümerler hükümetlerin görev ve amaçları konusunu formüle ederek ticari yatırımlar üzerinde çeşitli fikirler ileri sürmüş, İsa’dan önce 3000 ve 1000’li yıllarda Mısırlılar binlerce işçiyi organize ederek piramitleri inşa etmişler, Milattan önce 800 ile milattan sonra 300’lü yıllarda Romalılar hiyerarşik bir otorite geliştirerek onu en iyi biçime getirmiş, milattan sonra 450 ve 1400’lü yılların sonunda Venedikli tüccarlar ticari kanunlar geliştirmişler ve çift girişli muhasebe defterini tutmaya başlamışlar, 1500’lü yıllarda Nicola Machiavelli gücü analiz ederek, günümüzde hala daha okunan kitabını yazmıştır.

Modern yönetim pratikleri ise 1700 ve 1800’lerde ortaya çıkan Endüstri Devrimi’nden önce başlayamamıştır. James Watt’ın buhar makinesini bulması ve Eli Whitney’in pamuğu ayıran cırcır makinesini keşfetmesi ile kitle üretim teknikleri gelişmeye başlamış ve örgütlerin oluşumunu gerekli kılmıştır.

Bilimsel Yönetim Yaklaşımı (1890-1940)

20.YY’ın en önemli yaklaşımlarından ilki bilimsel yönetim olmuştur. Bu yaklaşıma birçok kişi önemli katkılarda bulunmuştur. Bunlar arasında Frank ve Lillian Gilbreth, Henry Gantt, Herrington Emerson sayılabilir. Ancak F.W. Taylor bu yaklaşımın en çok bilinen ismidir.

Taylor’un sisteminde yönetici bir planlayıcı ve koordinatör olarak hareket etmektedir ve insanların sadece para ile motive olacağına inandığı için parça başı ödeme sistemini geliştirmiştir. Taylor’un çalışmaları sayesinde ihtisaslaşma ve kitle üretim teknikleri Amerikan iş hayatının önemli bir parçası olmuştur. Ancak, Taylor’a çalışanları daha çok üretim için robotlaştırdığı düşüncesiyle büyük eleştiriler gelmiştir. Özellikle Taylor’un iş ve zaman etütleri çalışanlar tarafından büyük tepki almıştır. Daha sonraki kuramcılar, Taylor’un güdüleme tekniklerini yetersiz ve dar kapsamlı bulmuşlardır. Ancak, yine de bilimsel yönetim güncel gelişmenin bir köşe taşı olmuştur.

Klasik Örgüt Kuramı

Bilimsel yönetim, işgörenlerin nasıl en yeterli olabileceği üzerinde çalışırken, klasik örgüt kuramı çok sayıda çalışan ve yöneticinin örgüt yapısı içinde en etkili olarak nasıl organize olabilecekleri konusunda çalışmaktaydı. Klasik yaklaşım kendi içinde üç önemli bölüme ayrılır. Bunlar; Max Weber’in öncülüğünü yaptığı Bürokrasi Yaklaşımı, Taylor’un önderliğini yaptığı Bilimsel Yönetim Modeli, Fayol ve arkadaşlarının öncülüğünü yaptığı Yönetim İlkeleri ve Süreci Yaklaşımıdır.

Yönetim İlkeleri Yaklaşımı (1900-1950)

Taylor ve arkadaşlarının bilimsel yönetim konusundaki çalışmaları sürerken, bir diğer grupta yönetim ilkeleri yaklaşımı üzerinde odaklanmaktaydılar. Bilimsel yönetim üretim maliyetlerini azaltmak için çabalarken, bunun tersine bu yaklaşım yönetim süreçlerinin etkinliğini artırmak amacıyla çalışmaktaydı.

Henri Fayol (1841-1925). Modern yönetim düşüncesinin babası sayılan Fayol Yönetim İlkeleri yaklaşımını 1900’lerin başlangıcında bir Fransız maden ve metalurji işletmesinde yönetici olarak çalışırken geliştirmiştir. Fayol organizasyonun tamamını ele alarak iyi bir örgüt dizaynı ve yönetimin ilkelerini araştırmıştır. Burada etkinlik ve rasyonellik fikrini esas almıştır. Bu nedenle bilimsel yönetim yaklaşımının bir nevi devamı veya onun tamamlayıcısı niteliğindedir.

Fayol’a göre örgütteki faaliyetler başlıca altı grupta toplanabilir. Bunlar;

  • Teknik faaliyetler (üretim)
  • Ticari faaliyetler (alım-satım)
  • Finansal faaliyetler (para bulma ve kullanma)
  • Muhasebe faaliyetleri (kayıt ve istatistiki verilerin bulunması)
  • Güvenlik faaliyetleri (işyeri ve işverenlerin korunması)
  • Yönetim faaliyetleridir.

Max Weber ve Bürokrasi (1864-1920)

Bürokrasi kavramı Max Weber’in bulduğu ideal bir tiptir. Weber bu kavramla, mantığın en yüksek düzeyde gelişmiş olduğu bir formel örgütü kasteder. Weber, 20. Yüzyılın başında, Avrupa’da meydana gelen değişmelerin etkisinde kalmış, eski örgüt biçimlerinin geçmişte kırsal ve geleneksel bir toplumun ihtiyaçlarını karşılamada yeterli olduğunu ancak sanayileşme ile birlikte bu örgütlerin yetersiz kaldığını söylemiştir.

Weber’e göre örgüt belirli özelliklere sahip ise, bürokrasinin temel karakteristiklerini taşımaktadır. Bu özellikler şunlardır:

  • Örgütün büyük bir hacme sahip oluşu, istihdam edilen insan sayısının büyüklüğü
  • İstihdam edilen iş görenlerin vasıfsız ya da vasıflı oluşları,
  • Basit bir kütle üretim teknolojisi,
  • Basit bir ürün ya da çıktıdır.

Otorite ancak, göreve bağlılık, kişisel yetki ve yeteneklerin sınırlarını tam olarak bilmek ve günlük çalışmalarını sistemli bir şekilde başarmak gibi esaslara dayanan ideal bir planın uygulanmasıyla etkili olabilir. Weber, bürokrasinin beş önemli niteliğine dikkati çekmiştir. Bunlar:

  • İleri işbölümü,
  • Merkezi bir otoritenin varlığı,
  • Rasyonel bir personel yönetimi,
  • Bürokratik kaide ve kurallar
  • Kayıt ve ayrıntılı bir dosyalama sistemidir.

Örgütsel Davranışın Ortaya Çıkışı: Mayo ve Hawthorne Araştırmaları

Elton Mayo hem bir örgüt bilimcisi hem de bir danışman olarak insan ilişkileri yaklaşımı olarak bilinen ve Hawthorne araştırmaları sonucunda ortaya çıkan bu yaklaşımın kurucusu olarak bilinir. Bu yönetim yaklaşımı Taylor tarafından öne sürülen ekonomik pekiştiricilerin önemini ret ederek, ekonomik olmayan sosyal faktörler üzerinde odaklaşır. Mayo ve arkadaşları genelde işteki başarı üzerinde dururlarken, bunun örgütteki sosyal faktörlere bağlı olduğunu, çalışanlara yönetim tarafından uygulanan muamelenin ve çalışanlar arasındaki ilişkilerin önemi üzerinde odaklanmıştır.

Hawthorne çalışmaları yöneticiler ve araştırmacılar tarafından yeni bir temel oluşturdu ve çalışanları güdüleme, ekonomik ihtiyaçlardan ziyade sosyal gereksinimleri tatmin için önemliydi ve tatmin olmuş işçi, tatminsiz işçiden daha verimliydi. Böylece klasik yaklaşım ve bilimsel yönetim ilkelerinden uzaklaşan bir felsefi yaklaşım benimsenmeye başlandı. Bu gelişmeler sonucunda insan ilişkileri yaklaşımı denen bir görüşün ortaya atılmasına neden oldu.

Bu yaklaşım içinde iki bilinen önemli kuramcı Dougles McGregor ve Abraham Maslow’dur. McGregor, bilinen kuramında birbirine zıt iki grup görüşü ortaya atarak bunlardan hangilerinin çalışanlar için geçerli olduğunu araştırıyordu. Bunlar (X) ve (Y) kuramlarıydı, McGregor, (X) kuramında olumsuz ve karamsar bazı görüşleri savunurken; (Y) kuramında ise insan ilişkileri yaklaşımının temel görüşleri yer almaktaydı. Çalışanlar, (X) kuramının önerilerini değil, (Y) kuramının önerilerini olumlu bulmuşlardır. McGregor’un çalışmaları özellikle (Y) kuramının bakış açısı örgütsel davranış yaklaşımına öncülük eden konuları ve düşünce tarzlarını içermektedir.

1943’lerde Maslow’da İnsan İhtiyaçları Hiyerarşisi ile ön plana çıkıyordu. Maslow’un temel güdüleme kuramında ihtiyaçlar bir hiyerarşik düzeyde en alttan en üste doğru sıralanmaktaydı ve bir ihtiyacın tatmini bir diğer ihtiyacın ortaya çıkmasına neden oluyordu. Bu ihtiyaçlar fizyolojik, güvenlik, sevgi, saygı ve kendini gerçekleştirme olarak beş basamaktan oluşuyordu.

Sistem Yaklaşımı

Sistem birbiriyle ilgili parçaların bir bütün olarak fonksiyon görmesini ifade eder. Diğer bir deyişle, bütünü oluşturan parçaların birlikte fonksiyon görmesidir.

Örgüt sistemi çevreden dört girdi alır; Bunlar; materyal, insan, finans ve bilgidir. Örgüt bu dört parçayı birleştirerek çevreye ürün, hizmet, kâr veya zarar, çalışanların davranışları ve ilave bilgiler olarak geri sunar. Sonuçta sistemin kendisi bu sonuçlara ilişkin olarak çevreden geri bildirim alır. Böylece sistemin çalışması tamamlanır.

Durumsallık Yaklaşımı

Çağımızda önemli bir yaklaşım olan durumsallık yaklaşımı, hiçbir yaklaşımın tam anlamıyla doğru veya yanlış olamayacağını savunarak yeni bir bakış açısı ortaya koymaktadır. Durumsallık yaklaşımının temelinde yatan fikir; örgütteki yönetsel davranışları belirleyecek birtakım kuralların olmadığı yolundadır. Çünkü, hiçbir kural bütünü, bir durumu açıklamaya tam uygun olmadığı gibi, her duruma aynen uyan kurallar geliştirmekte imkânsızdır.

Örgütsel Davranışta Yeni Yaklaşımlar (1970-2000)

İnsan Kapitali Yaklaşımı veya İnsani Sermaye

Davranış bilimlerindeki araştırma yönetim pratikleri, 1970’lerde insanı da bir para veya kapital olarak gören bir yaklaşımı geliştirmişlerdir. Bu yaklaşım, insanı bir üretim faktöründen ziyade bir üretim kaynağı olarak görmekte veya insanı sadece duyguları ve düşünceleri ile hareket eden bir üretim girdisi kaynağı olarak görmekte veya insanı sadece duyguları ve düşünceleriyle hareket eden bir üretim girdisi olmaktan çıkarmaktadır. İnsanı bir kaynak olarak gören bu yaklaşımda insan bir yatırım kaynağıdır.

Örgütsel Davranışta Yeni Gelişmeler

Bilgi toplumu olmanın sonucu olarak, organizasyonların başarısı, çalışanların bilgiyi bulma, yaratma ve kullanma başarılarına bağlı hale gelmiştir. Geçmişin statik ortamında bu görevleri işletmelerin üst kademe yöneticileri yaparken, günümüzün hızlı değişim ortamında artık bu konuda tam bilgili kimse kalmamıştır. Bunun için tüm çalışanların işi kendi işi gibi benimsemesi, sahip olduğu bilgi ve yetenekleri işe aktarması ve kendini sürekli geliştirerek ekip çalışması yapması, organizasyonel başarının temeli haline gelmiştir. Öğrenen organizasyonlar hem bilgiyi bulma, hem de bu yeni bilgiyi çalışanlarının karar ve davranışlarına yansıtmada yetenekli organizasyonlardır.

Bilgi Yönetimi

Örgütün bilgi yapısı, yani onun entelektüel sermayesi ona rekabet gücü sağlayan en önemli ana kaynağıdır. Bilgisayar yazılım şirketlerinin fiziksel olarak sahip oldukları bilgi sermayeleri çok güçlüdür. Birçok şirket bunu bilançolarında gösteremeyeceklerini ancak birtakım yollarla ölçülebileceğini ifade etmektedir.

Bilgi Teknolojileri ve Örgütsel Davranış

Modern teknoloji yöneticilerin çalışma ve yönetme biçimlerini de değiştirmektedir. Geleneksel yönetim biçimlerinde alt düzeyde çalışanlar tarafından üretilen bilgiler toplanarak üst düzey çalışanlara iletilir onlarda bu bilgiyi analiz ederek karar verir ve alt düzey çalışanlara bu kararlar emir biçiminde iletilirdi. Çağımızda ise bilgiye ulaşma ve online veri bankaları ile çalışanlar her türlü bilgiye, başka insanlara danışmadan ulaşabilmekteler. Böylece kendi kararlarını kendileri verebilmekteler.

Günümüzde hala daha bazı yöneticiler çalışanların adına karar verebilmekte olsalar da, bilgisayarlar sayesinde bu giderek azalmakta, çalışanlar kendi kendilerine karar verebilmektedirler. Artık, yöneticiler alt düzey çalışanların yaptıkları ile doğrudan ilgilenmediklerinden, onlarında yaptığı işler farklılaşmakta ve daha çok organizasyonun kendisiyle ilgilenerek onu daha yaratıcı yapmanın yollarıyla uğraşmaktadırlar. Çünkü, yenilik yaratma, yeni şeyler bulma örgütü başarıya götüren faktörler olarak yöneticilere düşmektedir.