ÖRGÜT KURAMI - Ünite 1: Örgüt Kuramlarına Giriş Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Örgüt Kuramlarına Giriş

Örgüt Kuramlarına Giriş

Örgütler kendilerini kuran üyelerin beklentileri doğrultusunda biçimlenmiş, belli bir yapısı olan ve hedeflerine ulaşmak için her koşulda varlıklarını sürdürmeye çaba gösteren sosyal yapılardır. Bunlar büyük-küçük, yeni-eski, ulusal-küresel, kâr amacı güdengütmeyen, yasal-yasa dışı gibi özelliklere sahip olabilirler. Örgütler son yüz elli yıllık modern dönemde etkin hale gelmiş ve bilimsel olarak daha ayrıntılı incelenmişlerdir. Aşağıdaki özelliklerinden dolayı sosyal hayatta örgütsel yapılara duyulan ihtiyaç artmıştır: Uzun vadede sosyal hayatta kalma becerilerinden ötürü durağandırlar, prosedürlere bağlı olarak ne yapacakları belli olduğundan güvenilirdirler, faaliyetleri kayıt altında olduğundan geliştirilmeye açık ve şeffaftırlar.

Kuram lar ise sanılanın aksine pratik yaşamda karşılığı olan kavramsal sistemlerdir. Bunlar doğal ve sosyal yaşamdaki olayların bağıntılarını ve işleyiş biçimlerini anlamaya yönelik açıklamalar ortaya koyarlar; dünyayı algılama ve yorumlama biçimimizi, olaylara verdiğimiz tepkilerimizi belirlerler. Demek ki, kuramlar sayesinde yaşamın devamlılığını sağlamak için gerekli olan bilgiler elde edilir, gözle görülebilir olayların arka plandaki sistematiği keşfedilir ve böylece farklı koşullara nasıl uyum sağlanacağı anlaşılır. Sosyal bilimlerde de kuramlar şu şekilde oluşturulur: sosyal çevredeki olaylar gözlemlenir, belli düzenlilikler tespit edilmeye çalışılır, sık sık tekrarlanan davranış örüntüleri test edilebilir önermeler haline getirilir, bu önermeler kuram haline dönüştürülür.

Örgüt kuramı da örgütlerin davranışlarını açıklamaya çalışan, bunların devamlılıklarını sürdürüp hedeflerine ulaşabilmek için çevresel faktörlerle olan ilişkilerini ve bunları nasıl yönettiklerini inceleyen, bu konuda tutarlı bilimsel önermeler geliştiren bir çalışma alanıdır. Örgüt araştırmalarının yoğunlaştığı konular şunlardır:

  • Örgütlenme biçiminin örgüt bireylerinin tutum ve davranışlarına etkileri Örgüt bireylerinin örgütün amaçlarına katkıları ve örgütlenme biçimine etkileri,
  • Örgütlerin performans, başarı ve hayatta kalma konusundaki durumları,
  • Örgütler ve çevresel unsurlar arasındaki karşılıklı etkiler,
  • Çalışmaların dayanacağı felsefi ve yöntem bilimsel temeller.

Örgüt kuramında ele alınan konunun analiz biçimini belirleyen iki unsur vardır:

Analiz düzeyi: Araştırma konusunun bağlamına odaklıdır. Örgüt kuramı alanında makro düzeyde üç temel analiz düzeyinden söz edilir: Örgüt düzeyi, örgütler-arası düzey ve örgütler-üstü düzey. Örgüt düzeyindeki analizler, örgütsel süreçler, örgütün sınırları, faaliyet sistemi ve örgütün genel stratejileri üzerinde durur. Örgütler-arası analiz düzeyi bir örgütün diğer örgütlerle ilişkilerinin analizini kapsar. Örgütler-üstü örgüt incelemeleri örgütlerin örgütlerle ilişkilerine odaklanır. Her kurama temel oluşturan analiz düzeyi farklıdır ve bazen bir kuramın açıklaması birden fazla analiz düzeyini de kapsayabilir.

Analiz birimi: Araştırma konusunun aktörü/aktörleriyle ilgilidir. Örgüt araştırmaları alanı biri örgütsel davranış ve diğeri örgüt kuramları olarak adlandırılan iki hat üzerinde gelişmiştir. Bu iki alan odaklandıkları analiz birimi bakımından farklılaşırlar.

Örgütsel davranış: İnsan davranışlarını içinde yaşadıkları çalışma ortamlarında ele alır, bireyin örgütten etkilenerek ne şekilde davranış değişikliği gösterdiğini inceler. Mikro düzeyde gerçekleştirilen bu çalışmalarda bireyin ya da grubun davranış biçimlerine odaklanılır ve şu konular ele alınır: Tutumlar, kişilik, motivasyon, iş tatmini, örgüte duyulan bağlılık, karar verme, liderlik vb. daha çok psikoloji biliminden yararlanılır ve örgüt, davranışı etkileyen bir değişken olarak ele alınır.

Örgüt kuramları alanı ise örgüt araştırmalarında analiz birimi olarak tek tek veya toplu hâlde örgütlerin davranışlarını inceleme konusu yapar. Sosyoloji, ekonomi, kamu yönetimi, örgütsel sosyolojiden yararlanan bir araştırma alanıdır. Makro düzeyde gerçekleştirilen çalışmalarda, şu noktalara odaklanılır: Örgütler, örgütler arası ilişkiler, örgüt toplulukları, örgütsel alanlar vb. Örgüt kuramı alanına yön veren önemli araştırma soruları şunlardır: “Örgütler neden bu kadar çeşitlidir?”, “Örgütler neden bu kadar birbirine benzer?”, “Örgütler neden vardır?”, “Örgütlerin şekillenmesinde devlet, finansal sistem, eğitim gibi ana kurumların oynadığı rol nedir?”

Örgüt Kuramlarının Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi

Birinci evre (1800’lerin sonu 1950’lilerin başı): örgütler ve yönetim çalışmaları: 1800’lerin sonları büyük ölçekli örgütlere geçilen dönemdir. 20. Yüzyılın başlarında artık daha karmaşık yapılı örgütlerin yönetim sorunu ortaya çıkmıştır. Bu dönemde farklı sosyal bilim dallarında kendilerini ilgilendiren belirli tip örgütler incelenmiştir: suçbilimcilerin hapishaneleri, siyaset bilimcilerin parti ve devlet kurumlarını, iktisatçıların firmaları, endüstriyel sosyologların fabrikaları ve işçi sendikalarını incelemesi gibi. Ancak, bu çalışmaların odak noktası genel olarak örgütler değil özel olarak bahsi geçen kurumlardır. Zira bu dönemde örgüt kuramı henüz bağımsız bir çalışma alanı değildir. 20. Yüzyılın ilk yarısında örgüt kuramı için referans noktası olacak üç yaklaşım dikkati çekmektedir:

(1) Etkili ve verimli yönetim konusunda kurallar sunan idari köken : Uygulamacıları Taylor, Fayol, Urwick, Gulick, Moomey, Reiley gibi isimlerdir. Bilimsel yönetim yaklaşımını geliştiren Taylor, düzensizlik, israf ve kötü yönetimin, uzmanlaşma, iş bölümü, planlama ve programlama ile uzaklaştırılabileceğinden söz eder. Ona göre, bilimsel yönetimin dört ilkesi vardır ve bunlar yöneticilerin de görevi olmalıdır: (a) her iş için bilimsel yöntem ve ilkeler belirlenmelidir (b) çalışanların bilimsel yöntemlerle seçilmesi, eğitilmesi ve geliştirilmesi gereklidir (c) çalışanların bu yöntemleri benimsemesi sağlanmalıdır (d) çalışan ve yönetim arasında net bir iş ve sorumluluk bölümü yapılmalıdır. Taylorizm’ in devamı ve tamamlayıcısı olan Yönetim Süreci Yaklaşımı’nı geliştiren isim Fayol’ dur. Bu yaklaşıma göre, örgütlerde yer alan faaliyetler altı grupta toplanır: (1) teknik işler (2) ticari işler (3) mali işler (4) güvenlik işleri (5) muhasebe işlemleri (6) idari işler. Yönetim artık bir süreç olarak ele alınmakta ve planlama, örgütleme, kumanda, koordinasyon ve kontrol, temel yönetim işlevleri olarak listelenmektedir. Yönetim süreci yerine getirilirken şu 14 ilkeye uyulmalıdır: iş bölümü, otorite, disiplin-gözetim, kumanda birliği, yürütme birliği, genel çıkarların özel çıkarlara üstünlüğü, personel ücretleri, merkeziyet, hiyerarşi, düzen, hakkaniyet-eşitlik, personel devamlılığı, inisiyatif, birlik ve beraberlik ruhu.

(2) Birey ve grup davranışlarını inceleyen psikolojik köken : 1950’lerde, İnsan İlişkileri Yaklaşımı adıyla anılacak olan önemli bir örgütsel davranış hattının temelini oluşturmuştur. Roethlisberger, Dickson, Mayo, Barnard gibi isimler de Taylor ve Fayol gibi verimlilik arayışlarını sürdürmüşler, ancak hedefe ulaşmada insanın rolüne odaklanmışlardır. Bu noktada, “Örgüt yapısı içinde insan sadece rasyonel davranışlar mı sergiler?” sorusuna yanıt aramışlar ve şu sonuçlara varmışlardır: bireylerden yararlanabilmek için örgüt içi insan ilişkilerine eğilmek gerekir; insan, sadece biyolojik bir mekanizma, fizyolojik bir güç kaynağı değil örgüte psikolojik ve sosyal özelliklerini de getiren bir varlıktır; insanın tüm davranışları bir nedene dayanır; insan yaratıcıdır; örgüt sosyal bir sistemdir; insan ve örgüt arasında karşılıklı bağımlı bir ilişki vardır.

(3) Örgütlerin yapısal analizine odaklanan sosyolojik köken : Kuzey Amerika’daki temsilcileri olan Selznick, Gouldner, Blau gibi isimler fikirlerini, Alman iktisatçı ve sosyolog Max Weber’i izleyerek geliştirmişlerdir. Weber, bürokratik örgütlenme biçiminin neden Kuzey Avrupa’ da ortaya çıktığını modernleşme ve rasyonelleşme süreçleri içinde anlamaya çalışmıştır. Örgütleri anlamak ve açıklamak çabalarıyla örgüt kuramının oluşumuna en önemli katkıyı sağlamıştır.

İkinci evre (1950’lerin başı 1970’lerin sonu): bağımsız bir çalışma alanı olarak örgüt kuramı ve koşul bağımlılık kuramı etrafında geçici uzlaşma: Artık yönetim anlayışından, örgüt ve yönetim bilgisine geçilir ve yönetim ve işletme problemleri bilimsel olarak ele alınmaya başlanır. Doğa bilimleri modelinin benimsenmesi, örgüt kuramının kurumsallaşmasına yol açar. Ancak, yine de önceki dönemin bir uzantısı olarak örgütsel işleyişin verimliliği ve etkinliğini artırma kaygısı vardır. Psikoloji, sosyoloji, sosyal psikoloji disiplinlerinden gelen araştırmacılar örgüt yönetimi çalışmaları yapar ancak kendi disiplinlerinin etkisi altında kaldıklarından bir takım anlaşılmazlıklar yaşarlar. Bu noktada, “tek ve kapsayıcı bir örgüt kuramı geliştirmek mümkün müdür?” sorusu düşünülmeye başlanır. Böylece, Koşul Bağımlılık Kuramı geliştirilir ve örgütler bulundukları çevrenin koşullarıyla ele alınmaya başlanır. Bu yeni sosyolojik yaklaşım, mikro ile makro çalışmaların birbirinden ayrılmasını sağlar.

Üçüncü evre (1970’lerin sonu-1990’ların sonu): örgüt kuramlarında çeşitlenme: Koşul Bağımlılık Kuramının örgütleri açıklamaya dönük tek kuram olduğu yönündeki “uzlaşma” hâli, 1970’lerle birlikte bozulmuştur. Artık, sosyal bilimler ile doğa bilimlerinin birbirinden farklı olduğuna inanılmakta ve sosyal olgularda neden-sonuç ilişkilerini belirlemeyi ve genel-evrensel yasalara ulaşmayı reddeden bir eğilim ortaya çıkmaktadır. Bu yaklaşımdan hareketle, farklı araştırma yöntemleri ihtiyacı doğmuş, örgüt araştırmalarında farklı kavramsal çerçevelerin ve kuramsal bakış açılarının olabileceği savunulmuştur. Bunun sonucunda, 1970’lerin ikinci yarısında, örgüt kuramında Kaynak Bağımlılığı, Örgütsel Ekoloji, İşlem Maliyeti ve Kurumsal Kuram adı verilen kuramları doğmuştur. 1980’li yıllar itibariyle post modern ve eleştirel çalışmaların etkisiyle örgüt kuramında o güne dek üretilmiş olan bilgi, felsefi ve ideolojik olarak sorgulanmış ve örgütler artık evrensel değil üretilen ve dönüştürülen değerler ve söylemler içeren kültürel olgular olarak görülmeye başlanmıştır. Bu durum kuramsal çeşitliliği de beraberinde getirmiştir.

Dördüncü evre (1990’ların sonu-günümüz): çeşitlenmeyle birlikte bütünleşme: 1990’lı yıllarda “çoklu bilimsel bakış açısı” durumunun sakıncaları tartışılmaya başlanmıştır. Kuzey Amerika cephesi kuramsal dağınıklığın örgüt kuramının meşruiyetini zedeleyeceğini ve bu haliyle yöneticiler yararlı olacak bilginin üretilemeyeceği kaygısını taşımaya başlamıştır. Avrupa cephesi ise çeşitliliğin ve farklılığın önemini vurgulamaya devam etmiştir. 2000’li yıllarda da bu durum sürmüş, Kara Avrupası’nın bir bölümünde nesnelci nicel araştırmalar varlığını korumuşsa da, özellikle İngiltere’ de bu ana akım yaklaşıma eleştirel bakılmış, çeşitlilik güç kazanmıştır. Özetle, bu dönemde, örgüt çalışmalarında bir bütünleşme henüz gerçekleşmemiş, alandaki gelişmeler iki merkez arasındaki etkileşimle şekillenmeye devam etmiştir. Bu iki merkez, ana akım teorilerinin savunucu Kuzey Amerika ve alternatif teorilerin kaynağı olan Avrupa’dır.

Bu farklı gelişim evreleri, birbirini geçersizleştiren dönemler olarak değil, birbirine eklemlenerek genişleyen ve örgütleri daha iyi anlamamızı sağlayan bir bilgi kümesi olarak görülmelidir.

Örgüt Kuramında Temel Tartışma Konuları

Örgüt-çevre tartışmalarının temelini, aktör-yapı tartışması oluşturmaktadır. Aktör ler, belli amaçlar doğrultusunda hareket eden birey veya örgütler olabilir. Yapı ise belli bir biçimi ve düzeni olan toplumsal davranış örüntülerini ifade eder. Sosyal analizlerde buna ilişkin iki tutum vardır:

a. Aktörleri öne çıkaran yaklaşımlar: Toplumsal yapının aktörler tarafından oluşturulduğunu savunurlar.
b. Yapıyı öne çıkaran yaklaşımlar: Aktörlerin eylemlerinin toplumsal yapılar tarafından sınırlandırıldığını ve aktörlerin yalnızca bu sınırlar dâhilinde hareket edebilen edilgen unsurlar olduklarını iddia ederler.

Aktör-yapı tartışması, doğa-yetiştirme tartışmasından kaynaklanır. Doğa taraftarları, insanın doğuştan gelen yeteneklerini dünyayı değiştirmek için kullandığını; yetiştirme taraftarları ise insanın boş bir kâğıt gibi doğduğunu, yeteneklerini sonradan çevrenin yüklemesiyle öğrendiğini savunur. Sosyolojide yorumsamacı yaklaşım, aktörlerin etkisini önceleyen iradeci yaklaşımlara örnektir. Yorumsamacı lıkta nesnelerin veya olayların anlamlarının, kendilerini yorumlayanlarca ortaya çıkartıldığı savunulur. İradecilik te ise insan iradesinin akıldan üstün olduğu ve her türlü sınırlamayı aşabileceği kabul edilir. Çevrenin aktörlere sınırlayıcı etkisini önceleyen belirlenimci yaklaşım, yapısalcı ve işlevselci sosyolojide etkin olan bir yaklaşımdır. Yapısalcı lıkta sistem üst unsurdur ve kendisini oluşturan ögelere egemendir; ancak sistemin yapısı bu alt ögeler arasındaki ilişkilerden çıkarılır. İşlevselci lik, sistemi oluşturan unsurların değerinin bu unsurların sisteme olan katkıları oranında olduğunu kabul eder. Belirlenimci lik, doğada bulunan her şeyin birbirine kırılmaz bir neden-sonuç zinciriyle bağlı olduğunu kabul eden görüştür.

Aktör-yapı tartışmalarında orta yolu bulmaya yönelik çalışmaların en önemlisi Giddens’in yapılanma yaklaşımıdır. Buna göre, aktörler farklı çevresel yapı unsurlarını bir araya getirip yorumlarlar ve böylece eylemler ortaya çıkar. Bu eylemler yeni yapılar oluştururlar. Oluşan yeni yapılar, aktörlerin eylemlerini sınırlayan değil, başka yeni yapıların oluşmasını sağlayan çevresel unsurlardır.

Konuya örgütler açısından bakıldığında aktörlerin örgüt sahipleri ve yöneticileri olduğu anlaşılmaktadır. Yapı kavramı ile örgütlerin iç çevresel (büyüklük, yönetim ve örgütlenme biçimi, üretim teknolojisi vb.) ve dış çevresel (kültür, hukuk, teknoloji, ekonomi vb.) yapıları kastedilir. Aktör bakış açısını savunanlara göre, örgütler kendi aktör yöneticileri aracılığıyla çevresel faktörleri değiştirerek varlıklarını sürdürebilirler. Çevre bakış açısına göre ise, örgütlerin çevresel unsurları değiştirme gücü yoktur; bu yüzden varlıklarını sürdürmek için çevresel beklentilere uyum sağlayacak yönetim ve örgütlenme tarzını bulmaları gerekir. Yapılanma bakış açısına göre, bu her iki yaklaşım da doğrudur; zira aktörler çevre unsurlarını kullanarak eylemde bulunurlar ve bu eylemler çevreyi yeniden yapılandırırlar. Bir başka açıdan bakıldığında, aktör-çevre tartışmaları farklı analiz birimi tercihlerini yansıtır. Bir tarafta analiz birimi olarak aktörleri ele alan çalışmalar, diğer tarafta da çevresel yapı unsurlarını inceleyen çalışmalar bulunmaktadır.

Paradigma tartışmaları: Paradigma terimini ilk kez ortaya atan Kuhn, bu kavramı neyi nasıl çalışmak gerektiğini öğreten yöntem veya fikir olarak tanımlamıştır. Bir paradigma, bilimsel veya meta-fiziksel inançlardan oluşur, içinde bilimsel kuramlar test edilir, değerlendirilir ve/ya yenilenir. Böylece, araştırmacı belli konuları farklı açılardan ele almaya yönlendirilir.

Farklı paradigmaları olan aktörler, örgütlerini farklı biçimlerde yönetebilir. Örneğin, yönetici örgütünü makine gibi görüyorsa aksaksız bir iş sistemi oluşturmaya çalışır; ama örgütü kırık bir ayna gibi parçalardan oluşmuş bir bütün olarak görüyorsa, insan faktörü üzerinde daha çok duracaktır.

Örgüt kuramlarındaki paradigma tartışmaları araştırmacıların ontolojik ve epistemolojik tutumlarındaki farklılıklardan kaynaklıdır.

Ontoloji (varlık bilim) gerçek ya da varlık hakkındaki varsayımlarımızla alakalıdır. Bizim dışımızda bizden bağımsız bir gerçeklik olup olmadığını anlamaya çalışır. Ontolojik bakımdan birbirine zıt iki farklı tutum vardır:

Gerçekçilik: İnsandan bağımsız bir geçekliğin var olduğunu ve insanın bunu ancak keşfedebileceğini ama asla değiştiremeyeceğini savunur.

Nominalizm (adcılık): İnsandan bağımsız bir gerçekliğin olmadığını, gerçeklerin insanlar tarafından onlara verilmiş adlar olduğunu savunur. Bu durumda, insan neyi gerçek kabul ederse gerçek odur.

Etkileşimcilik , bu iki görüşün arasını bulmaya çalışır ve insanda bağımsız bir gerçekliği reddederken insanların kendi aralarında etkileşimde bulunarak bazı gerçeklikler üzerinde anlaşabileceğini savunur. Buna göre gerçeklik sosyal olarak inşa edilir ve insandan insana değişir.

Örgüt kuramı açısından ele alındığında bu ontolojik farklılıklar en iyi örgütlenme biçimi ve en iyi yönetim stratejisi sorununu şöyle açıklar: Nesnel gerçeklik anlayışına dayanan gerçekçiliğe göre: bu konuda en iyi yöntemlerin olduğuna inanır; bu yöntemlerin insan bağımsız olduğunu kabul eder; bu yöntemlerin insan tarafından keşfedilebileceğini düşünür; örgüt nesnel bir gerçekliktir ve en doğru şekilde yönetilebilir. Öznel gerçeklik anlayışına dayanan nominalizme göre: insandan bağımsız en iyi yoktur; örgütü yönetmenin en iyi yolu zamana ve zemine göre değişim gösterir; en doğru yönetim biçimi geliştirmek mümkün değildir.

Felsefi bir disiplin olarak Epistemoloji (bilgi bilim) aşağıdaki soruları yanıtlamaya çalışır: Bilgi nedir?, Doğru bilgi var mıdır?, Bilgiye nasıl ulaşılır?, Bilginin doğruluğunun ölçütü nedir?, Bilginin sınırları ve kapsamı nedir? Öyleyse, epistemoloji bilginin doğası, kapsamı ve kaynağıyla ilgilidir. Bu açıdan iki farklı tutumdan söz edilebilir: pozitivizm ve anti-pozitivizm.

Pozivitizm, doğa bilimleri gibi, olguları kabul edip metafiziği reddeder. Gerçekçi ontolojiye yaslanır, doğa bilimlerinin yöntemlerini sosyal bilimlere aktarmaya çalışır ve evrensel toplum yasaları keşfetmeyi hedefler. Yorumsamacı ontolojiye dayanan anti-pozitivizm ise sosyal dünyada tabiat kurallarının geçerli olamayacağını, doğru bilginin göreceli olduğunu, araştırmacının nesnel bir gözlemci olmasının mümkün olamayacağını, araştırılan konunun araştırmacıdan bağımsız olmadığını savunur.

Örgüt kuramları açısından ele alındığında: Pozitivist epistemolojiye göre: Örgüt içinde ne olup bittiği bilimsel yöntemlerle tam olarak anlaşılabilir; çalışanların veya örgütlerin davranışlarının nedenleri bilimsel yöntemlerle tam olarak anlaşılabilir; örgütsel olgular nicel yöntemlerle ampirik olarak araştırılabilir; evrensel bulgular ortaya çıkabilir; bu bulgulara dayalı genellemeler yapılabilir, gelecek tahminlerde bulunulabilir. Anti-pozitivist epistemolojiye göre: Örgütsel olgular nesnel olarak incelenemez; araştırmacı araştırdığı olgudan bağımsız olamaz; araştırmada araştırmacının inanç, ideoloji, önyargı ve tecrübelerinin etkisi bulunur; araştırmalardan evrensel genellemeler yapılamaz; araştırmalarda genelleme kaygısı olmayan nitel yöntemler kullanılmalıdır.

Bilimcilik-yönetimcilik tartışmaları: Bu tartışmaların odağında şu sorular bulunmaktadır: (a) Örgütleri araştırmak kimin işidir? (b) Örgütsel konuları araştıranlar bu işi ne / kim için yaparlar? 1950’li yılların başında, yönetim sorunlarının çözümlenmesinde bilimin uygulanması fikri, yönetim bilimini doğurmuştur. Bu yeni bilim dalı, bilimcilik ve yönetimcilik kavramları üzerinde şekillenmiştir. Bilimcilik , doğa bilimlerinin yöntemlerini benimseyip bunları sosyal bilimler için de geçerli sayar. Yönetimcilik , üretilen bilginin yöneticilerin gereksinimlerini karşılamak ve sorunlarını çözmek amacına yönelik olması gerektiğini buyurur. 50’li yıllarda, etkili yönetme işi için matematiğe ve sosyal bilimlere dayalı farklı iki çizgi oluşmuştur. 60’lı yıllarda ise, özellikle ABD’ de, doğa bilimlerine dayalı bir yönetim bilimi alanı ortaya çıkmıştır. Artık yönetme işi bir meslek olarak ve yönetici de bir profesyonel olarak görülmeye, anonim şirketler de yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu gelişmeler, 1970’ li yıllarda yönetim biliminin ilgilendiği örgütsel konuların çeşitlenmesine yol açmıştır. 70’lerin sonunda, kuram geliştirme eğilimi öne çıkmıştır. Artık yöneticilerin sorunlarına ilişkin çözüm üretme amacı geri planda kalmıştır. 1980’lerde ise yönetim bilimi araştırmalarında yalnızca doğa bilimleri yöntemleri kullanılmasına karşı eleştiriler ve yönetimciliğe karşı bir duruş ortaya çıkmıştır. Örgüt kuramının netleşmesiyle birlikte iktisat ve sosyolojiden gelen katkılar da gerilimi sürdürmüştür.

Etkili yönetim arayışı içinde olan iş dünyası, sık sık yönetim uzmanlarından veya danışmanlık şirketlerinden yardım alırlar. Zengin bir yönetim pratiğine sahip bu kişiler yönetim gurusu olarak anılırlar ve sorun çözmeye odaklı sürekli değişimi öngören yönetim reçetelerini üretirler. Örneğin, Toplam Kalite Yönetimi, Öğrenen Örgüt, Yalın Üretim / Yönetim, Örgüt Kültürü vb. gibi reçeteler rağbet gören yönetim modaları haline gelmiştir. Yönetim modaları bir dönem popüler olsa da kısa süre sonra terk edilmeleriyle bilinirler.

Bilimcilik-yönetimcilik tartışmasında da iki tarafı bir araya getirmek için geliştirilmiş yaklaşımlar vardır. Kanıtlara dayalı yönetim yaklaşımı, yöneticilere seslenerek karar almada yönetim modaları yerine bilimsel araştırmalara odaklı olmaları gerektiğini vurgular. Katılımcı akademisyenlik yaklaşımı ise, akademisyenlere seslenerek araştırmanın her aşamasında uygulamacıların, yani araştırmaların sonuçlarından yararlanacak kesimin, katılımının sağlanmasını vurgular.

Karşılaştırmalı Örgüt Kuramları

Koşul Bağımlılık Kuramı, örgütlerin çevresel kurallara en iyi uyum sağlayacak şekilde tasarlanmasını salık verir. Kaynak Bağımlılık Kuramı, örgütlerin kaynaklarının daha uygun koşullarda sağlanması stratejilerine odaklanır. Örgütsel Ekoloji Kuramı, çevresel değişimlerin örgütlerin açılma ve kapanma oranlarına etkisini tartışır. İkisadi Kuramlardan İşlem Maliyeti Kuramı, ürünlerin örgüt içi ve örgüt dışı üretilmesine ilişkin örgüt kararlarını inceler; Vekâlet kuramı, işletme sahipleri ile yöneticiler arasındaki bilgi asimetrisinden kaynaklı güven problemlerinin yönetilmesi üzerinde durur. Yeni Kurumsal Kuram, örgütlerin neden giderek birbirleriyle benzeştiğini araştırır.

Post modern Örgüt Kuramı, dönemsel yorumunda modern sonrası dönemdeki değişimleri inceler; felsefi yorumunda ise daha önce ihmal edilmiş konuları gündeme getirmeye çalışır. Eleştirel Yönetim Çalışmaları, Modernist anlayışı eleştirir, sömürü, ayırımcılık, eşitsizlik, yönetsel kontrol gibi kavramlar üzerinde durur.

Analiz düzeyleri açısından örgüt kuramları

  • Örgüt düzeyi: Koşul Bağımlılık Kuramı, İktisadi Kuramlar, Postmodern Örgüt kuramı, Eleştirel Yönetim Çalışmaları
  • Örgütler-arası düzey: Kaynak Bağımlılık
  • Örgütler-üstü düzey: Örgütsel Ekoloji, Yeni Kurumsal Kuram

Örgüt-çevre ilişkileri açısından örgüt kuramları

  • Belirlenimci: Koşul Bağımlılık, Örgütsel Ekoloji
  • İradeci: Kaynak Bağımlılık, İktisadi Kuramlar, Postmodern Örgüt Kuramı, Eleştirel Yönetim Çalışmaları
  • Yapılanmacı: Yeni Kurumsal Kuram

Dayandıkları paradigmalar açısında örgüt kuramları

  • Gerçekçi Pozitivist: Koşul Bağımlılık, Kaynak Bağımlılık, Örgütsel Ekoloji, İktisadi Kuramlar
  • Etkileşimci Post-pozitivist: Yeni Kurumsal Kuram
  • Nominalist Anti-pozitivist: Postmodern Örgüt Kuramı
  • Eleştirel Gerçekçi Anti-pozitivist: Eleştirel Yönetim Çalışmaları

Araştırma niyetleri açısından örgüt kuramları

  • Bilimci Yönetimci: Koşul Bağımlılık, Kaynak Bağımlılık, İktisadi Kuramlar, Postmodern Örgüt Kuramı
  • Bilimci: Örgütsel Ekoloji, Yeni Kurumsal Kuram, Eleştirel Yönetim Çalışmaları