ORTA DOĞUDA SİYASET - Ünite 1: Orta Doğu Neresi? Orta Doğu'nun Demografik, Ekonomik ve Siyasi Yapısı Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Orta Doğu Neresi? Orta Doğu'nun Demografik, Ekonomik ve Siyasi Yapısı

Orta Doğu Neresi?

Orta Doğu Kavramının Ortaya Çıkması ve Yaygınlaşması: İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra literatürde kullanımı yaygınlaşan “Orta Doğu” kavramını ilk defa Amerikan deniz tarihçisi ve stratejisti Alfred Thayer Mahan, 1902 yılında National Review’de yayınlanan “The Persian Gulf and International Relations” başlıklı yazısında, Arabistan ile Hindistan arasındaki bölgeyi ifade etmek için kullanmış olup Mahan’ın dışında The Times gazetesi dış politika editörü olan İngiliz gazeteci, tarihçi ve diplomat, Orta Doğu ülkelerinde görev yapan, emperyalizmin tutkulu savunucularından olan Valentine Chirol, Basra Körfezi’nin stratejik önemini, Almanya’nın bölgede inşa etmeye çalıştığı Bağdat demiryolunun Basra’ya kadar uzatılmasının İngiltere’nin bölgede ve Asya’daki çıkarlarına vereceği zararları anlattığı birkaç yazısına “Orta Doğu’nun Problemleri” başlığını koymuş ve kavramın kamuoyunda benimsenmesine katkıda bulunmuştur.

XV. Yüzyılda Avrupalıların Avrupa dışı dünyaya açılmalarıyla başlayan Keşifler Çağında Çin, Japonya ve Malezya “Uzak Doğu” olarak adlandırılmıştır.

Batı dünyasında Osmanlı Devleti için tercih edilen Doğu veya Yakın Doğu şeklindeki kavramlaştırma, sadece bir coğrafi ifadelendirme değil aynı zamanda kültürel ve dinî bakımdan farklı olan “öteki”ni ifade eden bir kavramlaştırma olarak dikkat çekmiştir.

Osmanlılar da Batı dünyası için coğrafi adlandırmadan çok etnik vurguyu öne alan “Frengistan” kavramını kullanırken islam coğrafyacıları batıdaki bölgeler için “elMağrib”, doğu için ise “el-Maşrık” adını tercih etmişlerdir.

Büyük devletlerin Osmanlı toprakları üzerindeki rekabetinden kaynaklanan kriz anlamına gelen şark meselesi, 1894-1894 Çin-Japon savaşı da “Yakın Doğu” ve “Uzak Doğu” kavramlarının kullanılmasına hizmet etmiştir.

Avrupalıların Romalılardan beri “Doğu” kavramı Yakın Doğu, Uzak Doğu ve Orta Doğu kavramlarına karşılık gelmekteydi.

Birinci Dünya Savaşı’ndan önce ve savaş sırasında Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki topraklarını kaybetmesi, Arap Yarımadası’nın belli bölgelerinde İngiliz ve Fransız manda yönetimlerinin kurulması Orta Doğu kavramının sınırlarını Yakın Doğu kavramının aleyhine genişletmiştir. Balkanlar Osmanlı Devleti’nin ve “Doğu”nun kapsamından çıkınca Yakın Doğu eski anlamını ve önemini kaybetmiştir.

İngiltere’deki Coğrafi Adlar Daimi Komisyonu Orta Doğu kavramını Türkiye, Mısır Arap Yarımadası, Körfez Bölgesi, İran ve Irak’ı kapsayan bölge olarak belirledi.

Orta Doğu Kavramının Belirsizliği ve Farklı Kullanım Kalıpları: Merkezi Londra’da bulunan Europa Publications Limited’in yayınladığı yıllıklardan birinin adı The Middle East and North Africa olup burada Atlas Okyanusu’ndan Pakistan’a kadar uzanan coğrafi bölgedeki ülkelere yer verilmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki National Geographic Society bölge ülkelerini kapsayan haritaya “Yakın Doğu ülkeleri” adını vermektedir.

Birleşmiş Milletler’de (BM) Orta Doğu kavramı pek tercih edilmemektedir. Bu bölgeye yönelik kuruluşlardan biri United Nationals Relief and Agency for Palestine Refugees in the Near East (UNRWA)’dır ve burada “Orta Doğu” değil “Yakın Doğu” kavramı kullanılmaktadır.

1974 yılında merkezi Beyrut’ta olan Economic and Social Commission for Western Asia (ESCWA) BM’in bu bölgeye yönelik ikinci kuruluşudur.

BM tarafından yayınlanan Demographic Yearbook’larda dünya devletlerinin objektif coğrafi bölgeler altında toplandığı ve Orta Doğu’daki ülkelerinde Western Asia adı altında gösterildiği görülür.

Bütün bu farklı kullanımlar ve kapsamın değişkenliği dikkate alınmak şartıyla bugün Orta Doğu kavramının dar anlamda Türkiye, İran, Mezopotamya, Arap Yarımadası, Körfez Ülkeleri ve Mısır’ı içine alacak şekilde kullanıldığı söylenebilir. Daha geniş anlamda Libya, Sudan, Eritre, Cibuti ve Afganistan’ı da içerecek şekilde kullanıldığı; bazı çalışmalarda ise kapsamın daha da genişletilerek Atlas Okyanusu’ndan Mısır’a kadar tüm Kuzey Afrika’yı içine alacak genişlikte kullanılmakta olduğu da görülmektedir. Hatta bazı çalışmalarda Orta Doğu kavramının kapsamına Kafkasların ve Orta Asya’nın da dahil edilerek kapsamın iyice genişletildiği de dikkat çekmektedir.

Medeniyetler Merkezi Olarak Orta Doğu: Orta Doğu sadece bugün değil tarihin her döneminde politik, stratejik, kültürel, ekonomik ve genel dengeler açısından insanlığın gelişmesinde önemli rol oynamıştır.

Doğu ile Batı’nın buluştuğu bir kavşak noktası olan Orta Doğu, sadece ticari malların aktarıldığı bir yer değil aynı zamanda inançların, kültürlerin ve medeniyetlerin birbiriyle kavuştuğu ve aktarıldığı bir geçiş noktası olmuştur. Dönemin bütün süper devletleri Orta Doğu ile yakından ilgilenmişlerdir.

Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar, modern çağda İkinci Dünya Savaşı öncesinde İngiltere ve Fransa, ardından Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği bu bölgede etkin bir rol oynamaya ve hâkimiyet alanlarını genişletmeye yönelmişlerdir. Diğer taraftan evrensel dinlerden İslamiyet, Hristiyanlık ve Musevilik bu bölgede doğmuştur.

Bölgenin tarih boyunca bir tür geçiş ve intikal yeri olması hem çeşitli kültürlerin çatışma alanı hem de farklı kültürlerin birbirine karıştığı ve yeni bir terkip oluşturdukları bir yer olmuştur.

Osmanlı Devleti’nin güçlü olduğu 19.yüzyıla kadar bölge dışı güçlerin etkisi sınırlı kalırken Osmanlı gücünün çözülmeye başlamasıyla Orta Doğu üzerindeki dünya güçlerinin stratejik ve politik hesapları ve politikaları etkili olmaya başlamıştır.

ABD’nin Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’nin güneye doğru yayılmacı politikasına karşı izlediği askeri, ekonomik ve diplomatik unsurları içeren çevreleme politikası ile SSCB’nin sıcak denizlere inme politikası bu bölge üzerinde çatışmış olup 20. yüzyılın başlarında sömürgeci güçlerin menfaatlerine göre tanzim edilen siyasi coğrafyanın korunması, statükonun muhafazası ve tehdit olarak tanımlanan ideolojik ve siyasal hareketlerin tasfiye edilmesi için girişilen mücadeleler Körfez Savaşı’na ve Irak gücünün tasfiye edilmesine kadar gitmiştir.

Orta Doğu’nun Demografik Yapısı

Orta Doğu nüfus yapısı bakımından son derece karmaşık ve çeşitliliğe sahip bir bölgedir. Bu çeşitlilik hem etnik bakımdan hem de kültürel ve dini bakımdandır.

Orta Doğu’daki nüfus temelde üç ana etnik gruba ayrılır: Samiler, Hint-Avrupa grubuna mensup olanlar ve Turanî grubu içerisinde yer alanlar. Orta Doğu’nun en geniş etnik grubu olan Samiler, Araplar ve İbraniler olmak üzere iki ana kola ayrılırlar. Araplar ekseriyeti dini bakımdan Müslüman olmakla birlikte içinde farklı mezheplere ayrılmış olup ağırlıklı olarak Sünni mezhebine dahildir.

İbranilerin çoğu İsrail’de yaşayıp ekseriyeti buraya bölge dışındaki ülkelerden gelmiştir.

İkinci en büyük etnik grubu oluşturan Hint Avrupa grubu içinde İranlılar, Ermeniler, Kürtler ve Rumlar il bazı küçük gruplar yer almaktadır.

Turani grubu oluşturan Türkler, Orta Doğu’nun ikinci büyük grubunu oluşturur.

Orta Doğu ülkelerinin coğrafi büyüklüklerinin yanında toplam nüfusları, şehirli nüfusu ve on beş yaşın altındaki nüfus oranları ile ortalama nüfus yoğunluğu arasında büyük farklılıklar bulunur (S:10, Tablo1.1).

N. S. Hopkins ve S. E. İbrahim’in Arap toplumu üzerinde 1980’lerin başında gerçekleştirdikleri araştırmada vardıkları sonuçlar Orta Doğu toplumları için genelleştirilebilir. Buna göre Orta Doğu toplumlarının genel özellikleri şunlardır:

  • Orta Doğu toplumlarında hızlı bir nüfus artışı gözlenmektedir.
  • Orta Doğu toplumlarında çocuk ve gençlerin oranı yüksektir.
  • Orta Doğu toplumlarının çeşitli sosyal sorunları bulunmaktadır.
  • Orta Doğu’da nüfusun ülkeler arasında ve ülke içerisindeki dağılımında dengeli bir tablo söz konusu değildir. Bazı ülkelerde ve yerlerde nüfus yoğunluğu aşırı derecede seyrederken bazı ülke ve yerlerde son derece düşük yoğunluktadır.
  • Orta Doğu toplumları hızla kentleşen toplumlar olup bu artış çeşitli sosyo-ekonomik problemlere yol açmaktadır.
  • Ülkelerdeki nüfusun kompozisyonu monolitik bir yapı arzetmeyip heterojen bir yapıdadır.

Orta Doğu’da genelde bir etnik çeşitlilikten söz edilebilir. Farklı etnik gruplar bölgede dengeli bir dağılım göstermemekle beraber genelde Sami grup içerisinde yer maktadır zira çeşitli etnik toplulukların konuştukları yerel dillerin resmi ve ulusal bir dil olma özellikleri bulunmamaktadır, buna rağmen, farklı etnik grupların kendi dillerini, kültürlerini ve dinlerini korudukları ve bazı ülkelerde özel bir takım sorunlar olsa da genel olarak varlıklarını sürdürmekte oldukları anlaşılmaktadır.

Dinî bakımdan ise Orta Doğu’da hâkimiyet Müslümanlarda olmakla beraber Hristiyan ve Musevilerin de azımsanmayacak bir oranda oldukları belirtilmeli, İsrail dışınnda bütün devletlerde Müslümanların açık bir üstünlükleri olduğu görülmektedir.

Orta Doğu’nun Ekonomik Yapısı

Orta Doğu ekonomik alanda tarihte kıtalararası ticaret yolları, günümüzde ise zengin enerji kaynakları sebebiyle stratejik bir konuma sahip, İsrail dışarıda tutulduğunda bölgedeki bütün ekonomiler gelişmekte olan sınıfta yer almakta, dünyada mevcut toplam ham petrol rezervlerinin %57.3 bu bölgede bulunmakta, petrol rezervleri bakımından zengin olan ülkelerin başında İran, Irak, Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan gelmektedir.

Orta Doğu’da ekonomik zenginlik bakımından iki zıt kutup bulunmakta ve Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Kuveyt kişi başına düşen yirmi bin dolar üzerindeki gelirle bölgenin en zengin ülkeleri olarak öne çıkarken Filistin ve Yemen beş yüz doların altında kişi başına düşen gelirle bölgenin ve aynı zamanda dünyanın en fakir ülkeleri arasında yer almaktadır(S:15 Tablo1.2).

Orta Doğu’nun Siyasi Yapısı

Orta Doğu Siyasi Coğrafyası: Birinci Dünya Savaşı’na kadar bölgenin büyük bir bölümü Osmanlı Devleti’nin siyasi hâkimiyeti altında olmakla birlikte bölge hiçbir zaman tek devletin hâkimiyetine girmemiştir. 1501 ile 1738 yılları arasında bugünkü Azerbaycan, Irak, İran, Ermenistan, Afganistan, Türkmenistan ve Türkiye’nin doğu kesiminde hüküm sürmüş Safeviler ve Eyyübilerden sonra Mısır’da 1250-1517 arasında hüküm süren Memlüklüler ve Körfez Bölgesi’nde bazı şeyhlikler bölgede etkin rol alabilmiştir.

16 Mayıs 1916’da İngiltere ve Fransa arasında yapılan Sykes-Picot Antlaşması ile İngiltere ve Fransa Orta Doğu’ya yerleşerek manda yönetimlerini ele geçirmiştir.

Osmanlı Devletinin çöküşünden sonra Anadolu’yu işgale yönelen devletlere karşı Mustafa Kemal liderliğinde başlatılan Millî Kurtuluş Savaşı 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla neticelenerek Arap yarım adası;

  • Suudi Arabistan 1932 Bağımsız krallık,
  • Suriye 1930 da bağımsız,
  • Lübnan 1941’de şeklen bağımsız,
  • 1946 da Ürdün Haşim’i Krallığı olarak bağımsız oldu.

Mısır ve Suriye arasında 1 Şubat 1958’de ilan edilen ve her iki ülkede gerçekleştirilen referandumla onaylanan siyasi birleşme ile Birleşik Arap Emirlikleri kuruldu. Daha sonra; Arap Yarımadasının güneyinde ve Körfez Bölgesi’nde bulunan ülkelerin bağımsızlıklarını kazanmaları ve bölgenin siyasi coğrafyasının şekillenmesi Soğuk Savaş döneminde gerçekleşmiş bütün bu gelişmelerin sonucunda; Körfez ülkelerinden Kuveyt 1961’de, Birleşik Arap Emirlikleri 1971’de, Umman, Katar ve Bahreyn 1972’de İngiltere’den bağımsızlıklarını kazanarak Orta Doğu siyasi coğrafyasındaki yerlerini aldılar.

Orta Doğu’da Monarşiler

Bölge ülkelerinden Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Ürdün, Kuveyt ve Umman feodal aileler tarafından yönetilen monarşilerdir.

Suudi ailesinin yönetimindeki Suudi Arabistan mutlak monarşiyle yönetilen bir ülkedir. Kur’an anayasa olarak mütalaa edilmekte ve devletin temel yasaları Şeriat hükümlerine dayandırılmaktadır.

Körfez Bölgesi’ndeki yedi emirliğin birleşmesinden oluşan bir federasyon olan Birleşik Arap Emirlikleri’nin siyasi merkezi Abu Dabi olup 1971-1996 arasında Birleşik Arap Emirlikleri geçici bir anayasa ile yönetilmiş, 1996 yılında devamlı niteliğinde yeni bir anayasa yedi emirlik tarafından kabul edilmiştir.

Orta Doğu’nun en küçük ülkelerinden Es-Sani ailesinin yönetimindeki Katar 29 Nisan 2003’teki halk oylamasıyla anayasaya kavuşmuş ve emirin onayından sonra 9 Temmuz 2005’te yürürlüğe girmiş olup danışma işlevi gören 45 üyeli Meclisu’l-Şûrâ’nın onbeş üyesi doğrudan emir tarafından atanırken 30 üyesi halk oylamasıyla seçilmektedir.

Es-Sabah ailesinin kontrolündeki Kuveyt’te 1991’deki Körfez Savaşından sonra demokratikleşme yönünde bazı adımlar atılmakla beraber henüz demokratik bir yapı oluşmuş değil.

Orta Doğu’nun en küçük ülkelerinden biri olan Bahreyn bir anayasal monarşi olmakla beraber demokratik sistemlerin temel kurumları olan partiler yok iken 2001 yılında yapılan referandum ile kabul edilen yeni anayasaya göre çift meclisli bir sistem getirilmiştir.

Bir diğer anayasal monarşi olan Ürdün, Haşimi ailesi tarafından yönetilip, 1952 tarihli anayasaya göre çift meclisli bir yasama organı olan, Millî Meclis’in (Meclisu’l-Umma) Senato olarak görev yapan Meclisu’lAyan’ın 40 kişiden oluşan üyeleri kral tarafından atanmaktadır.

Orta Doğu’nun mutlak monarşilerinden Umman ne modern bir anayasaya ne de tam yetkili temsili kurumlara ve siyasi partilere sahiptir. Geleneksel yöntemlerle devam eden bir monarşi olmakla beraber 1996 yılında Sultan yeni bir Temel Yasa’yı yürürlüğe koymuştur. Arap dünyasındaki siyasi iktidarların politikalarına karşı baş gösteren protestolar ve halk ayaklanmaları hareketi olarak tanımlanan Arap Baharı; protestolar, işsizlik, siyasi yozlaşma, baskıcı yönetim, yolsuzluklar ve ağır ekonomik şartlar sonucunda ortaya çıkmıştır.

Orta Doğu’da Cumhuriyetler

Mısır, Yemen, İsrail, Lübnan, Suriye, Türkiye, Irak ve İran birer cumhuriyet olmakla birlikte uygulamada aralarında ciddi farklılıklar bulunmakta, bunlardan Türkiye ve İsrail demokratik standartlar açısından Batı standartlarına daha yakın olanlardır.

  • Kurumsal olarak Yemen demokratik bir cumhuriyet olmakla beraber burada demokrasinin işleyişi ve standartları Batılı niteliklerden çok uzaktır.
  • 1979 İslam İnkılabından sonra bir İslam Cumhuriyeti olarak doğan İran temsile dayalı, seçimli ve anayasalı bir cumhuriyet olmakla beraber Batı standartlarında bir demokrasi değildir.
  • Irak Cumhuriyeti, 2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiklerinin giriştikleri işgale ve Saddam rejiminin sona ermesine kadar, tek partiye ve tek kişiye dayalı bir diktatörlük olup bu değişimle beraber şimdilerde, genel olarak ülkenin etnik ve dini yapısını gözeten dengeli bir yapının tesisine önem verilmekte, tam bir federasyon olmamakla beraber kuzeydeki Kürt Özerk Yönetimi, federe devlet benzeri bir yapıya sahiptir.
  • Suriye’de genel seçimle belirlenen 250 üyeli Meclisu’ş-Şaab’ın üyelerinin büyük çoğunluğu içinde Baas Partisi’nin de yer aldığı Millî İlerici Cephe’ye ait olup 22-23 Nisan 2007 seçimlerine göre üyelerin 172’si Milli İlerici Cephe’ye, 78’i de bağımsızlara aittir.
  • 1952’de darbe ile iktidara gelen C. Abdünnasır tarafından gerçekleştirilen devrimden bu yana bir cumhuriyet olan Mısır, uzun geçmişe dayanan siyasi parti geleneğine sahiptir.

Orta Doğu ülkelerinin siyasi sistemleri her ne kadar çeşitlilik gösterse de hepsinde ortak olan şu ki modern dönemle birlikte tümünde monarşileri ve cumhuriyetleri sınırlandırmaya yönelik anayasacılık hareketleri, halkın siyasi süreçlere katılımını sağlamak amacıyla temsil ve danışma kurulları, gelişmiş sistemlerin en temel kurumları olan seçimler ve partiler yönünde giderek artın bir eğilim bulunmaktadır.