ORTAÇAĞDAN GÜNÜMÜZE ANADOLU UYGARLIKLARI - Ünite 6: Erken ve Klasik Osmanlı Dönemi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: Erken ve Klasik Osmanlı Dönemi

Osmanlı Devletinin Kuruluş ve Yükseliş Dönemi Tarihçesi

Oğuzların Kayı boyundan olup, Orta Asya’dan İran’a oradan Anadolu’ya gelerek 1228’de Fırat’ı geçerek boğulan beyleri Süleyman Şah’ın oğlu Ertuğrul Bey idaresindeBilecik Söğüt’e yerleşmişlerdir.

Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubat döneminde yaptıkları hizmetler karşılığında, Kayı’lara sultan tarafından Söğüt ve Domaniç bölgesi yurt olarak verilmiştir.

Tekfur denilen Rum Beyleri, Bizans’tan bağımsız hareket etmektedirler. Osman Bey, Bizans devletinin yaşadığı yönetim kavgalarından faydalanarak sürekli beyliğin sınırlarını genişletir. 1363 yılında Sazlıdere Savaşı sonucu, Edirne feth edilir ve Osmanlı Devleti Balkanlar’a yayılmaya devam eder. I. Murad’ın 1389 yılında I. Kosova Savaş’ında öldürülmesi sonucu yeri- ne oğlu I. Bayezid (Yıldırım) geçecektir. I. Bayezid, 1396 yılında kazandığı Niğbolu Savaş’ı ile Balkanlar’da yönetimi kontrol ederken, aynı başarıyı Anadolu’da gösteremez ve 1402 yılında Ankara Savaşı’nda Timur’a esir düşer. Bunun sonucunda Anadolu’daki Türk birliği parçalanır. . Osmanlı Devleti’nin üç kez başına geçen babası II. Murad’ın hastalanarak ölmesi (1451) üzerine devletin başına geçen II. Mehmet, Bizans Devleti’nin dolayısı ile en güçlü Hristiyan devletinin başkenti Konstantinapolis’i fethederek Osmanlı Devleti’nin Başkenti İstanbul olarak ilan eder. Bundan sonra kendisi de “Fatih” olarak anılacaktır. Fatih Sultan Mehmed döneminin siyasi olayları kadar devletin sosyal yapılanması da önemlidir. Bu dönemde, mimaride külliye kuruluşlarına önem verilmiş, fetih sonrası İstanbul’da önemli devlet adamlarına vakıf-imaret sistemine uygun, kentin nitelikli yerlerinde araziler külliye inşası için tahsis edilmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in ölümü üzerine oğlu II. Bayezid, tahta geçer. Döneminde kardeşi Cem Sultan’ın ölümü, Osmanlı-İran ilişkileri, Osmanlı-Memluk ilişkileri, önemli siyasi gelişmeleridir. II. Bayezid’in ölümü üzerine oğlu Yavuz Sultan Selim başa geçer. Yavuz Sultan Selim döneminde, Mısır Seferi sonucu Halifelik Osmanlı’lara geçmiştir. Suriye, Şlistin, Hicaz, Osmanlı topraklarına katılmıştır. Yavuz Sultan Selim’in 1520’de ölümü üzerine oğlu Kanuni Sultan Süleyman Devletin başına geçer ve Osmanlı Devleti’nin tüm dünyada hakimiye- tini kabul ettirdiği, kültür-sanat ortamında en güçlü üslubunu (Klasik Dönem Üslubu) ortaya koyduğu çağı başlatır. Vezir-i Azam Sokollu Mehmed Paşa ve Kaptan-ı Derya Barboros Hayreddin Paşa bu dönemin önemli devlet adamlarıdır.

Kanuni Sultan Süleyman Döneminde, Macaristan, Azerbaycan, İran, Rodos, Cezayir gibi önemli bölgeler de Osmanlı hakimiyetine girer. Osmanlı Devleti, İran, Avrupa, Akdeniz’deki Kaleler üzerinde mutlak otoritesini kaybettiği bir döneme XVII. yüzyıl sonlarında girecektir. II. Mustafa Döneminde Osmanlı ordusunun Avusturya karşısında yenilmesi sonucu, ilk toprak kaybıyla sonuçlanan Karlofça Antlaşması, 1699 yılında imzalanacaktır.

Erken Osmanlı Dönemi Mimarisi(1300-1453)

Erken Dönem Osmanlı mimarisi, mekan-kubbe-kütle ilişkisi ve mimari problemlerin örneklerle ele alındığı bir dönemdir. Erken Osmanlı dönemi olarak tanımladığımız Osmanlı Devletin kuruluşundan İstanbul’un fethine kadar olan süreç aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş ve yükselme döneminin başlangıcı olarak da tanımlanabilir. Bu dönemin eserlerini, aynı zamanda Klasik Dönemin hazırlayıcı örnekleri olarak da değerlendirmek gerekir. Bu dönemden günümüze gelen yapıların çoğunluğu camilerdir. Cami; İslami inancın ibadet mekânıdır. Cami sadece ibadet mekânı olmayıp en önemli toplanma alanıdır ve sosyal, siyasi olaylarında konuşulup, tartışılacağı yerdir. Caminin, Cuma namazlarının kalabalık cemaatine de hizmet vermesi amaçlanır.

Bu nitelikler büyük mekânlı cami formuna ihtiyaç duyulmasına yol açar. İlk dönemlerde mekânı tek büyük kubbe ile örterek mekân bütünlüğü sağlamak endişesi yoktu. Küçük mekânlar birbiri ile ilişkili olarak, çeşitli görevleri yerine getiren tek kütle olarak düzenlenebiliyordu. Bu yapı formunda, tek yapının bünyesindeki her bölüm kubbe, tonoz, düz çatı gibi değişik örtü elemanlarına sahip olabilir, ancak Osmanlı mimarisinde tercih edilen örtü sistemi kubbedir.

Osmanlı Mimarisinde en fazla tartışma yaratan yapı grubu olan, Zaviyeli-Tabhaneli ters T, Bursa tipi(örnek; Bursa Yıldırım cami-1400) olarak anılan bu yapı grubuna yan mekânlı, kanatlı, çok fonksiyonlu gibi tanımlamalar da yapılmıştır. Plan olarak bazı farklılıklar gösterse de genel olarak mihrap önüne dik, arka arkaya iki kubbe ile örtülü ana mekân ve yanlarda birer ya da daha fazla sayıda odalar olarak karşımıza çıkan bu uygulamada, yan oda-mekânların da kubbe ile örtülmesi söz konusu olabilir.

Osmanlı Devletinde halkın eğitim kurumları sıbyan mektepleri ve medreselerdir. Sarayda Şehzadegân Mektebi ve Fatih Sultan Mehmet tarafından kurulan Enderun, Osmanlı devlet teşkilatında görev yapacak kişileri yetiştiren kurumlardı. Osmanlı eğitim kurumlarının başında gelen medreselerde, örtü sisteminin kubbe olması belli bir mimari karakteri ortaya çıkarmıştır. Osmanlıların ilk sağlık yapısı 1399-1400 yıllarında yapılan Bursa Yıldırım Şifahanesi’dir.

Dersliği kubbe ile örtülü ve eyvan biçiminde olan, avlulu bir örnektir. Osmanlı mimarisinde konaklama yapıları olan han-kervansaray gibi yapılar çoğunlukla vakıf sistemine bağlı olarak nitelendirilirler. Erken dönemden itibaren Osmanlı Devletinde önemli kentlerde dini merkezlerin çevresi yoğun ticaret alanları olarak gelişir. Pazar yerleri, çarşı ve arastalar burada yer alır. Osmanlı Mimarisinin farklı işlevine göre planlanan bir diğer yapı hamamlardır. Bursa’da Orhan Bey’in inşa ettirdiği çifte hamam klasik hamam planındadır. Çeşmeler, hayır sebilleri, şadırvanlar, su kemerleri, köprüler diğer su ilişkili yapılar olarak görülmektedir.

Erken Osmanlı mimarisi; dini kimliğinin yanı sıra siyasi ve kültürel işlevlerin niteliklerini de taşıyan camilerde çok işleve yönelik tek yapılarda örneklenirken aynı zamanda değişik işlevlerin ihtiyacına göre biçimlenen yapıların bir arada tasarlanması ile külliyelere yönelir. Sultan ve Devlet görevindeki kişiler tarafından belli bir sistem içinde işleyebilmesi için arazi, gelir bağışlanarak vakıf olarak düzenlenen külliyeler halka hizmet esas alarak inşa edilirdi. Osmanlı Devleti’nin siyasi alanda olduğu kadar sosyal alanda da örgütlenmesi sonucu külliye programının en yüksek ölçüde hizmet verebilecek şekilde düzenlenmesi sonucunu getirecektir. Erken Osmanlı mimarisinde tuğla hatıllı, kaba yontu taş duvar örgüsü yaygındır. Kubbenin eğrisel yüzeye uygun hazırlanan kiremit kaplaması üst örtü özelliğidir. Yine bu dönemde ayak ve payelerle örtü sisteminin taşınması ve ana mekan-yan mekan ilişkisinde bütünlük sağlayacak çözümlerin üretilmesi söz konusudur.

Osmanlı Çini Sanatı erken dönem örnekleri; Selçuklu geleneklerini gerek yapım, gerekse renk ve desen olarak sürdürür. 15. yüzyıl başlarında Bizans döneminde de kaliteli bir çini-seramik yapım merkezi olan İznik, üretimi çiniler, Bursa yapılarında görülmeye başlar. Erken Dönem Osmanlı çini sanatında renkli sır tekniği ile üretilen, sarı ve yeşil renklerin bitkisel motişerle ön plana çıktığı örnekler mevcuttur. Firuze, mavi, yeşilin tonları ve beyaz hakim renklerdir. Çini hamuru ile sır arasında, Selçuklu döneminde olduğu gibi astar kullanılmaz. Yapının duvar, mihrap, pencere ve kapı alınlıkları uygulama alanlarıdır. Mozaik tekniğindeki çinilerde kırmızı hamur üzerine, mavi ve yeşilin tonları ile mor, lacivert ve sarı renklerle, renkli sır uygulamasını çok kaliteli bir işçilikle görmekteyiz. Kullanılan sarı rengin üzerine sürülen altın yaldızla, zarif palmet, rûmi, hatayi gibi bezemeler çini panoların birleşme yerini göstermeyecek ve alttaki alçı zemini belli etmeyecek biçimde grift örgüler biçiminde düzenlenmiştir. Dönemin bir diğer önemli örneği aynı teknikle üretilen Edirne Muradiye Camii mihrabındaki çini programıdır.

Erken Osmanlı Dönemi’ne ait maden sanatı bilgileri çok sınırlıdır. Çoğunlukla kandil, tas, leğen, mangal gibi günlük kullanım eşyası olan madeni eserler, döküm ve dövme tekniği ile pirinç, bronz ve demir malzemelerinden kazıma desenli olarak üretilmiştir.

Klasik Osmanlı Dönemi Mimarlık

Bu dönem mimarlığını tanımlayabilmek için Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethinden sonra kentte başlattığı büyük imar faaliyetini incelemek gerekir. Fetih sonrası Osmanlı Devleti’nin başta Balkanlar olmak üzere, hızla sınırlarını genişletmesi sonucu, geleneksel Osmanlı mimari üslubu geniş bir coğrafyaya yayılacaktır. Erken Osmanlı Dönemi’nin tercih edilen mimari biçimi ters “ T ” cami şeması burada devam edecektir. Ayrıca, Osmanlı geleneğindeki Vakıf-İmaret sistemi doğrultusunda fetihte görev alan önemli asker ve devlet adamlarına verilen vakıf arazileri, onların inşa ettirdikleri yapılarla şenlenecektir. Klasik Dönem Osmanlı mimarisinin ana özelliklerini mekan bütünlüğünün sağlanması, yapının kubbe strüktürüne göre biçimlenmesi, merkezi mekan tasarımlarının çeşitliliği, revaklı avlu, ağırlık kulesi, galeri, hünkar mahfili gibi yeni uygulamaların başlaması, yapının ışık, akustik gibi değerlerle birlikte planlanması, yarım kubbe, ayak, paye gibi ana kubbeyi destekleyen elemanlarda çeşitli uygulamaların gerçekleşmesi, düzgün kesme taş duvar örgüsünün tercih edilmesi olarak tanımlayabiliriz. Bu dönem, “büyük külliyeler dönemi” olarak tanımlanır.

Klasik Dönem Osmanlı Mimarisini İncelerken; Fetih sonrası İstanbul merkezli mimarlık çalışmalarını yükseliş dönemi örnekleri olarak değerlendirmek ve Klasik Osmanlı mimarisinin hazırlayıcı ortamı olarak incelemek gerekir. Klasik Dönem Osmanlı mimarisini, Mimar Sinan ve başkent İstanbul’daki anıtsal külliye örnekleri ile değerlendirmek doğru olur.

Klasik Osmanlı Dönemi Mimarisi ve Mimar Sinan

XVI. yüzyıl Klasik Osmanlı mimarlığını Kanunî Sultan Süleyman’ın güçlü ve aydın yöneticiliği ve Mimar Sinan’ın devletin gücünü tasarladığı yapılarla ortaya koyduğu bir dönem olarak değerlendirmek doğru olur. Mimar Sinan 1490 Kayseri, Gesi Ağırnas köyünde doğmuştur.Devşirme olarak alınıp Acemioğlanlar mektebinde yetişmiştir. Yavuz Sultan Selim’in İran ve Mısır seferlerine katılmıştır. 1539’da mimarbaşlığına getirilen Mimar Sinan Bin Abdülmennan tezkirelerde adı geçen 364 eser yaratmıştır. Mimar Sinan Osmanlı Mimarisinde her tür yapının plan, örtü sistemlerini araştıran, Rönesans sanatçılarının merkezi anıtsal kubbe örneklerini inceleyen ve her yapısında değişik uygulamalara yönelen mimarlık tarihinin en önemli dehaları arasındadır.

Klasik Osmanlı Dönemi Mimarlığının Ana Özellikleri

Klasik Dönem Mimarlığında Uygulanan Kubbe-Tasarım Çözümleri,

  1. Beden duvarlarına oturtulan kubbe,
  2. Dört ayak (paye) ile taşınan kubbe,
    a. Dört ayak ve Tek yönde yarım kubbe ile destekleme,
    b. İki yönde yarım kubbe ile desteklenen kubbe,
    c. Üç yönde yarım kubbelerle desteklenen kubbe,
    d. Dört yönde dört yarım kubbe ile desteklenen kubbe,
  3. Geniş Kemer, Kubbe, tonoz gibi elemanlarla beraber planlanan örtü sistemi,
  4. Eşit kubbelerle örtülümekânlar,
  5. Altı ayakla taşınan kubbe,
  6. Sekiz ayakla taşınan kubbe

olarak açıklanabilir. Parçalanmış mekan yerine bütünlük gösteren merkezi planlama uygulanır, revaklı avlu, hünkar mahfili ve ağırlık kulesi gibi yeni mimari öğeler ön plana çıkar.

Klasik Osmanlı Döneminde çini eserler hem mimari yapılarda, hem günlük kullanım eşyalarında (tabak, kase, kandil, sürahi) önemli ve kaliteli eserlerle izlenebilir. Klasik dönem çini sanatının ana üretim merkezi İznik olup Kütahya üretimi çiniler İznik kalitesine ulaşamamıştır. Kütahya çinileri malzeme açısından farklılık gösterir. Kaba çini hamuru, daha donuk sır ve soluk renkler ana özellikleridir. Sıraltı tekniği ise dönemin en önemli uygulaması olacaktır. Mavi-Beyaz grubunun bezemesi farklılık gösteren “Haliç işi” bir yanılgı sonucu Haliç’te yapıldığı düşünülen ve adını bundan alan çiniler olup Kütahya ve İznik’te üretilir

XVI. yüzyıl çini sanatında karşılaşılan bir başka eser grubu “Şam Tipi ” denilen kalitesi İznik üretimine göre daha zayıf olan bu eserlerin Osmanlıların Suriye’yi alması sonucu burada inşa edilen yapılar için İznikli ustaları Şam’a getirip atölyeleri burada oluşturması ve üretim yapması düşüncesi benimsenen yorumdur.

Türk’lerin ısınmak ve yaşam alanlarını donatmak için ürettikleri halılar ve kilimlere İslamiyet’in kabulünden sonra seccadeler ilave edilmiştir.Klasik Dönem halı örnekleri, desen açısından önceki dönemlerden farklı değildir ancak; hayvan figürlü halı dokuması çok rağbet görmez, hayat ağacı motişeri, çokgenlerle oluşturulan bordürler sürekli işlenen bitkisel motifler Klasik dönemde daha yaygındır. Dokuma tekniği ve üretimin kalitesi açısından İstanbul’un XVI. yüzyılda önemli bir merkez olduğu görülür. Sarayın denetiminde kurulan atölyeler hem sarayın ihtiyacını giderir, hem de hediyelik olarak verilecek ürünleri dokur.

Minyatür kelimesinin anlamı “bir nesnenin küçük hali” olarak tarif edilir. Minyatür sanatı, Uygurlara kadar inen bir tasvir sanatıdır. Osmanlı sanatında minyatürler kitap resimlemek üzere tasarlanmış ve üretilmiştir. Erken Osmanlı sanatında çok nadir örneği görülen, realist bakış açısı ile olay anlatan minyatürler, peyzajlar, portreler ve bilimsel konuları içeren temalar olarak sınıflanabilir. Osmanlı minyatürü; saf renkleri kullanması, realist doğa ve kişi tasvirleri, altın ve gümüş yaldızlı zemin hazırlanması gibi özelliklere sahiptir.

Anadolu’nun geleneksel yapı malzemesi taş, Osmanlı mimarisinde yapının inşası ve süslemesinde uyum içinde kullanılmıştır. Taş işçiliği portal (taç kapı), Mihrap, minber, pencere alınlıkları, vaaz kürsülerinde incelenebilir. Yapının kemer avlu revakları, portal, nişler, mihrap, minber gibi bölümlerinde kullanılan taş işçiliğini kabartma, kakma, iki renkli geçmeli teknikleri ile açıklayabiliriz. Duvar boyaması olarak başlayan iç mekan süslemesidir. Boyama desenler kuru sıva üzerine fırça ile yapılır. Gölgeleme yapılmaz. Geometrik, bitkisel motişer, yazı kuşakları (ayetler) tercih edilir. Lacivert, kırmızı, beyaz, sarı en sevilen renklerdir.

Ahşap işçiliği, Osmanlı sanatında, minber, kürsü, korkuluk, kapı-pencere kanatları ve rahlelerde karşımıza çıkar. Teknik olarak kabartma kalemişi, eğri kesim tekniğinde yapılmış bezemeler, kakma, Kündekâri tercih edilir. Bezeme malzeme fildişi sedef, bağa(kaplumbağa kabuğu) bazen yeşim ve akik gibi değerli taşların kakma tekniğinde ilavesiyle zenginleşir.