OSMANLI İKTİSAT TARİHİ - Ünite 6: Para ve Finansman Sistemi Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 6: Para ve Finansman Sistemi
Osmanlı Devleti’nin Para ve Finansman Sistemi
Üzerinde belirli semboller olan, belirli renkteki ve ölçekteki madenler ve kâğıtlar para olarak tanımlanır. Para dinamik bir yapıya sahiptir; toplumdan topluma ve zaman içerisinde değişken bir yapı gösterir. Para bir ekonomik yapı içerisinde üç temel fonksiyon üstlenmektedir: Değişim aracı olma, hesap birimi olma ve değer muhafaza aracı olma. Bu özelliklerinin yanı sıra, çok önemli bir mal olan paranın ticareti de yapılmaktadır. Bu ticaret, bir taraftan mevduat toplamak ve diğer taraftan da bu toplanan paraları ihtiyacı olanlara kredi olarak vermek şeklinde olur. Finansman sisteminin özünü oluşturan bu ilişki ağı, başta banka olmak üzere finansal kurumları ve finansman sürecinin etrafında geliştiği işlemleri ifade eden finansal enstrümanları içermektedir.
Klasik Dönemde Osmanlı para ve finansman sistemi: 13. ve 16. yy arası hatta 17. yy sonlarına kadarki dönem Osmanlı klasik dönemi olarak ifade edilebilir. Bu dönemde madenî para rejimini kullanmıştır. Bu dönemde hesap birimi olarak akçe kullanılmıştır. Osmanlılar kendi adlarına ilk sikkeyi İlhanlıların Anadolu’daki egemenliklerinin sona ermesinden sonra, Orhan Bey zamanında (1326-27) bastırdılar.
Klasik dönemde para sistemi: 15. yüzyılın son çeyreğinde altın sultaninin piyasaya sürülüşüne kadar, Osmanlı sikkeleri gümüş akçe ile bakır mangırdan oluşuyordu. Para basımını darphane denilen işletmeler yapmaktaydı. Osmanlı Devleti yabancı sikkelerin tedavülüne izin vermekteydi. Altın sikkeler, tüccarlar tarafından büyük ödemeler yapmak için kullanılıyordu; gümüş sikke para düzeninin temel taşını oluşturuyordu; mangırlar ise günlük alışverişlerde çokça kullanılıyordu.
En erken dönemlerden itibaren Osmanlı sisteminde piyasadaki para miktarını artırmak için başlıca şu üç yöntem kullanılmıştır: Osmanlı Devleti öncelikle topraklarında tedavül eden külçe altın ve gümüşle sikkelerin miktarını artırmaya büyük önem vermiştir. İkinci olarak, tahta yeni çıkan sultan, eski sikkelerin tedavülünü yasaklayarak, kendi sikkelerini darp ettirirdi. Üçüncü olarak, bunların mümkün olmadığı durumlarda tağşiş uygulaması devreye sokulmuştur. Tağşiş, madenî paranın değerinin değerli maden içeriğinin azaltılarak düşürülmesi işlemidir. Yani 414 yıllık süre zarfında akçedeki değer kaybı sadece yüzde 84.3 olmuştur.
Klasik dönemde finansman sistemi: Ortaçağ İslam toplumları, İslam hukukunun özelliklerini de dikkate alarak oldukça ileri finans araçları ve kurumları geliştirdiler. İslâm dininin faizi yasaklamasına karşın, bu yasakları aşmak hususunda “çifte satış” modeli gibi çeşitli yollar keşfedildiğinden, Osmanlı kentlerinde ve yakın çevresinde yoğun kredi ağlarının geliştiğini, kredi arzının yüksek olduğunu ve teşvik edildiğini görüyoruz. Ayrıca 17. yüzyılın sonuna kadar iltizam sisteminin hem vergi toplama ve hem de kısa vadeli iç borçlanma için kullanılmakta olduğunu da biliyoruz.
Klasik dönemin finansal kurumları: Osmanlıda dini açıdan çok tartışmalı olsa da günümüz bankalarına benzeyen para vakıfları vardı. Osmanlılar taşınır servetin, özellikle nakit paranın vakfedildiği para vakıflarını yaygın şekilde kurmuşlardır. Bir diğer kredi kurumu olarak, yasal olmasa da realite olduğu tartışılmaz bir varlık olarak tefecileri görmekteyiz.
Klasik dönemde finansal enstrümanlar: İslam dininin faiz yasağının, finansal enstrümanların yaygın kullanımının ve dolayısıyla zenginleşmesinin önünde ciddi bir engel oluşturması kaçınılmazdır. Osmanlılar için “çifte satış” modeli, “para vakıfları”, “mudarebe” bu engelleri aşmanın en yaygın kullanılan yöntemleri olmuştur. Ayrıca kredi uygulanmalarına da çok sık rastlanmaktadır ve küçük ölçekli bu kredilere düzenli faiz uygulanmaktaydı
Mudarebe yöntem inde sermaye sahipleri sermayelerini, onu işletecek ve elde ettiği kârdan önceden üzerinde anlaşılmış bir oranı yatırımcıya geri verecek bir ortağa teslim etmekteydiler. Osmanlılarda daha sınırlı ölçülerde kullanılan müfavaza iş ortaklığı, ortakları sermaye, emek, kâr ve sorumluluk açısından eşit kabul ediyordu. Müfavaza ortaklıklarının üç temel özelliği vardı: ortakların her açıdan tam eşitliği, tüm ticari faaliyetlerin anlaşmaya dâhil edilmesi, ortakların karşılıklı temsil yetkisi ve kefaleti. Diğer bir ortaklık türü, İnan (müşareke) ortaklığı idi. Bu ortaklığın en önemli özelliği, her ortağa farklı miktarda yatırım yapma izninin verilmiş olmasıdır. Eşit miktarda yatırım olsa bile eşit olmayan miktarlarda kâr dağıtımına izin verilmektedir. Vücuh ortaklığı ise parasız ortaklık olarak biliniyordu ve sermayesi olmayan ancak iyi bir şöhreti olan iki ortağın finans ihtiyacını karşılamak için düzenlenmekteydi.
Vergi gelirlerindeki yaşanan kayıp üzerine mali bürokrasi Eshâm adı altında yeni bir iç borçlanma yöntemi geliştirdi. 1775’te yürürlüğe giren bu yöntemde devlet, bir vergi kaynağının yıllık gelirini önceden ve kuruş cinsinden belirlemekteydi. Bu miktar daha sonra çok sayıda hisseyse bölünmekte ve hisselerin her biri, kendilerine ömürleri boyunca her yıl muaccele olarak adlandırılan o sabit geliri sağlamak üzere alıcılara satılmaktaydı. Gelir ortaklığı sistemine benzeyen bu yöntemin yürürlüğe girmesinden 17 yıl sonra yapılan bir hesaplama, halka dağıtılanın hazine kazancından fazla olduğunu ortaya koymuştur. Bu da bu yöntemin, borçlanma yönünden pahalı bir yöntem olduğu sonucunu ortaya çıkarır.
Yenileşme döneminde osmanlı para ve finansman sistemi: Yenileşme döneminde ilk önce akçe yerini kuruşa bırakmış, Tanzimat Dönemi’nde ise temsili para sistemi ağırlık kazanmaya başlamıştır.
Yenileşme Döneminde Para Sistemi: 1690’da İstanbul darphanesinde basılan büyük gümüş sikkelere, Polonya zlotisinden ayırt etmek için cedid zolota adı verildi. 1731 yılından sonra akçe, ana hesap birimi olmaktan çıktı. Kuruş, zolota ve 20 paralık sikke orta ve büyük işlerde, 1, 5 ve 10 paralık sikkeler ise günlük, küçük işlemlerde kullanılıyordu.
Gresham Kanunu olarak da bilinen “kötü para iyi parayı kovar” ilkesi, halkın her zaman itibarı yüksek parayı stoklama, yani piyasadan çekme, itibarı düşük parayı da kullanma, yani piyasaya sokma eğiliminde olduğunu söyler. Bu nedenle devlet hazinesinde itibarı düşük paralar çok yer almaya başladı. Bu durum da 17. yüzyılın sonlarından itibaren tekrar tecdid-i sikke siyasetine dönülmesine neden oldu. Bu esnada gümüş sikke, 18. yüzyılda Osmanlı para düzenindeki birincil konumunu yeniden kazandı. Ancak II. Mahmud dönemindeki en büyük tağşişten sonra, gümüş Osmanlı parası pula dönüştü. 1843’te yürürlüğe giren yeni bir düzenleme ile 20 kuruş değerindeki gümüş mecidiye ve 100 kuruş değerindeki altın mecidiye temel para birimleri olarak kabul edildi. Mecidiyenin tedavüle çıkarılmasıyla birlikte, yabancı paraların tedavülü yasaklanmıştır. 1880 yılından itibaren tüm bakır paralar dolaşımdan kaldırılmış, sadece altın ve gümüş para ve bozuk para yerine de “metelik” kullanılmaya başlamıştır. 1916 yılında Tevhid-i Meskûkat (paraları birleştirme) kanunu yayınlandı. Bu yasa kıymet ölçeği olarak altını, birim ölçeği olarak kuruşu kabul etmiştir. Yasa ile 1844 öncesinden kalma tüm sikkelerin tedavülüne son verildi ve 1 altın liranın 100 gümüş kuruşa eşit olduğu tekrarlandı. Bu yasa ile bimetalizm yerini, altın sikke rejimine bırakmıştır. Ancak savaş dolayısıyla yasanın başarısı sınırlı kalmıştır. Savaşın finansmanı için piyasaya sürülen kâğıt paralar, madenî ve ufaklık paraların tedavülden çekilmesine yol açmıştır. Böylece tamamen kâğıt para sistemi hâkim olur.
Osmanlı’da ilk kâğıt paralar kaime adıyla 1840’da tedavüle çıkarılmıştır. Başta halk arasında güvensizlik oluşsa da, piyasa kaimeye yavaş yavaş alıştı. Buna rağmen toplamda üç kere kaime basma teşebbüsü olmuş ve sadece 1915 yılındaki en sonuncusu piyasada kalıcı olabilmiştir
Yenileşme döneminde finansman sistemi: Yenileşme döneminde finansal kurumlarda öne çıkan sarraflar olmuştur. Tefecilik yapan ve para piyasası işlemlerinde uzmanlaşan sarraflar, Galata bankerleri olarak adlandırılan büyük sermayedarlara dönüştüler. Galata bankerleri ilk bankalarını 1840’larda kurabildi. Bankerler Osmanlı devletinin teşvik ve desteğiyle imparatorluğun ilk bankası olan Dersaadet Bankası’nı (Banque de Constantinople) faaliyete geçirdiler. 1863 yılında Fransız ve İngiliz sermayesi tarafından Bank-ı Osmani-i Şahane (Osmanlı Bankası) kuruldu. Özellikle Osmanlı Bankası’nın kurulmasından sonra, banka kurma işi hızlanmış, kurucuları veya yöneticileri arasında her zaman Galata bankerlerinin yer aldığı, bu nedenle Galata bankaları olarak nitelendirilen bir seri banka kurulmuştur
Ziraat Bankası ve Emniyet Sandığı da yerli bankalar olarak kayıtlara geçmiştir. Ancak yine de bankacılık sisteminin halkın güvenini tam olarak kazanmadığı söylenebilir. Osmanlı Bankası’nın ilk kurulduğunda işlem hacminin beklenenin oldukça altında olduğu bilinmektedir. Yastık altındaki, diğer bir ifadeyle bankacılık sistemine güvensizlik sebebiyle kişilerin bankalara yatırmak yerine kendi imkânlarıyla muhafaza ettikleri sistemine sokmadıkları paranın, 10-30 milyon altın olduğu tahmin edilmektedir.
Borsa, 13 Nisan 1866 tarihinde çıkarılan bir kararname ile kurularak, Galata’da faaliyete geçmiştir. Bazı kaynaklar kuruluş tarihini kabul etmekle birlikte, faaliyete geçme tarihini 1873 olarak göstermektedirler. Aslında ilk borsa, gayrı resmi olarak Galata bankerleri tarafından 1864’te kurulmuştur. Kaime borsası nizamnamesi Şura-yı Devlet ve sadrazam tarafından onaylanmasına rağmen, padişahın iradesine takılmıştı. Ancak gayrı resmi olarak borsanın çalıştığını gazetelerdeki ilanlardan anlıyoruz. Bu borsaya dâhil olanlar 1865 yılında aralarında özel bir nizamname meydana getirmişlerdir. Osmanlı Devleti, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Osmanlı Bankası’yla Galata bankerlerine olan borçlarını ödeyemeyeceğini ilan etti ve bu borçların tasfiyesi için 10 yıllık rüsûm-ı sitte gelirini alacaklılara bıraktı. Bu ödeme biçimi, Fransız, İngiliz, Alman ve diğer yabancı alacaklıların itirazına yol açtı. Müzakereler sonucunda rüsûm-ı sittenin alacaklılara tahsisini organize etmek için Düyûn-ı Umumiye idaresi kurulmuştur. Bu kuruluş Osmanlı borçlarının yönetimi, ödenmesi ve vergilerin toplanması ile görevlendirilmiştir. Düyûn-ı Umumiye idaresi Osmanlı Bankası ile birlikte Osmanlı maliyesi ve ekonomisi üzerinde yabancı sermayenin denetimini kurmuştur.
Finansal enstrümanlar : Borçlar konsolide edildiğinde, farklı vade ve faiz oranlarına tabi borçlar, tek vade ve faiz oranı altında birleştirilmiş olur. Esham-ı cedide de 24 yılda itfa edilmek suretiyle eski kısa vadeli borçların konsolide edilmesi ile ortaya çıkmıştı ve yüzde altı faiz getiriyordu. 1859 yılında piyasaya çıkarılan bu tahviller Galata Borsası ve diğer büyük borsalarda uzun yıllar önemini muhafaza etmiştir. Bir diğer finansman aracı olan sergi, I. Abdülhamid devrinin başından beri devlete mal satan tüccarlara verilen vadeli senetler olarak ortaya çıkmıştır. Borsada işlem gören menkul kıymetler;
- Devletin çıkardığı esham, tahvil, sergi, hazine bonosu vb. borç senetleri;
- Özel sektöre mensup şirketlerin çıkardıkları hisse senetleri
- Yabancı kurum ve şirketlerin çıkardıkları hisse senetleri ve tahviller olarak gruplanabilir.
1873 borsa krizlerinin yol açtığı moratoryum (devletin kendi borçlarını ödeyemez duruma gelmesidir.) ilanının (1875), Düyun-ı Umumiye (Genel borçlar) İdaresi’nin kurulmasıyla sonuçlanması (Muharrem Kararnamesi, 1881) ve Düyun-ı Umumiye tarafından sağlanan güçlü denetim sayesinde net fon akımlarının yönünün değiştirilmesi 1882-1914 arasında yaşanan en önemli ekonomik gelişmedir.