OSMANLI MERKEZ VE TAŞRA TEŞKİLATI - Ünite 6: Vakıf Müessesesi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: Vakıf Müessesesi

Ünite 6: Vakıf Müessesesi

Vakıf Nedir?

Vakıf, kişinin sâhip olduğu bir malı diğer insanların faydalanmaları maksadıyla ve Allah’ın rızasını gözeterek ebediyen tahsis etmesidir. Bu şekilde tahsis edilen bir mülk, alınıp satılamaz, bir başkasına devredilemez, tekrar kişilerin mülkü hâline getirilemez, faydalananlar bulunduğu ve vakıf hukukunca çerçevesi çizilen şartlara tecavüz edilmediği sürece, tahsis edildiği cihetten başka bir cihete yönlendirilemez.

Vakıfların Ortaya Çıkış Sebepleri

Dünya hayatının geçiciliğini, insan ömrünün bir gün biteceğini, dünyada sâhip olunan her şeyin ahiret hayatını kazanmak için insana verildiğini idrak eden ve maddi imkanları yerinde olan insanlar, içinde yaşadıkları topluma faydalı olmak ve yardıma muhtaç insanların sıkıntılarını gidermek suretiyle sahip oldukları malları başkalarının kullanımına sunabilirler. Bugün bir bütün olarak belediyelerin, sağlıkla ve eğitim-öğretimle ilgili kuruluşların, sivil toplum teşkilatları olarak nitelendirilebilecek çok çeşitli derneklerin sundukları hizmetlerin İslâm ülkelerinde yakın dönemlere kadar vakıflar kanalıyla verilmiş olması, Müslüman toplumların bu husustaki fevkalâde duyarlılıklarını gösterir.

Vakıfların ortaya çıkış sebeplerini anlamaya çalışırken, devlet ve toplum ilişkilerinin niteliği ile karşılıklı vazife ve sorumlulukların çerçevesini de göz önünde bulundurmalıyız. Eskiden devletin vatandaşlarına karşı yüklendiği vazife ve sorumluluklarla vatandaşın devlete karşı üstlendiği vazife ve yükümlülükler günümüzdekinden farklıydı. Devletin temel vazifesi, doğrudan halka hizmet götürmek değil, öncelikle ülke sınırlarını korumak, iç güvenliği sağlamak, halkın refah ve mutluluğunu artıracak tedbirleri almak; bunun için adâleti gerçek anlam- da tesis ederek güçlünün zayıfı ezmesine fırsat vermeyecek âdil kanunlar ç›karmak ve bunlar› uygulamak olarak görülmüştü. Vatandaş ise kendisinden beklenen üretim faaliyetlerini yürüterek devlete vergi verecekti. Devlet, bu anlamda vatandaşın ne yapacağını kesin çizgilerle belirlememiş, onun hayat tarzını ve ekonomik tercihlerini doğrudan etkilemeye kalkışmamış, kendi tercihleriyle baş başa bırakmıştı.

Vakıf Çeşitleri

Vakıfları yapılış şekilleri, hizmet alanları, nitelikleri, kendilerinden faydalanan insanların durumlarına bakarak tasnif etmek mümkündür. Vakıflar, iki ana gruba ayrılır. Birincisi, doğrudan hizmet üreten vakıflar; ikincisi ise, birinci grupta yer alan vakıfları ayakta tutmak ve hizmet üretmelerini sağlamak üzere kurulan vakıflardır. Birinci grupta bulunanlara aynıyla intifa olunan vakıflar ya da müessesat-ı hayriye (hayır kuruluşları) da denebilir ve bu vakıflardan hiç bir sınırlama olmadan faydalanabilirler. İkinci gruptaki vakıflara gelirleriyle intifa olunanvakıflar denir ve bu vakıflar birinci gruptaki vakıfları ayakta tutmak için gelir sağlarlar.

İkinci gruba giren vakıfların kuruluş amacına rağmen, bu tür vakıflardan öncelikle kurucular ve aileleri yararlanabildiği ve ancak nesilleri tükendiğinde hayrî vakıflara dönüşebildiklerinden dolayı vakıflar daha sonra üç grupta ele alınmışlardır:

1.Şer’î veya hayrî vakıflar: Gerçek manada vakıflardır ve bu kaynaklardan elde edilen gelirlerin tamamı, hiç bir kısıtlama ve şart olmaksızın doğruca tahsis edildiği hayır kuruluşuna gider. Vakıf kurucusunun bu mal üzerinde hiç bir tasarruf hakkı kalmaz.

2.Aile vakıfları (ehlî veya adi vakıflar): Bir tür aile işletmeleri gibi düşünülebilir. Vakfedilen gelir kaynaklarının tasarrufunda bir takım şartlar bulunur. Kişi ve ailesi hayatta olduğu sürece bu vakıfların gelirlerinin tamamı kendilerince kullanılır. Kurucuların nesli tükendiğinde ise hayrı vakıflara dönüşür.

3.Yarı aile vakıfları: Gelirleri belirli şartlar çerçevesinde vakfı kuranın ailesiyle hayrî kuruluşlar arasında pay edilen vakıflardır. Aile vakıflarında olduğu gibi kurucunun neslinin kesildiğinde gelirlerin tamamı hayrî kuruluşlara geçer.

Gelir Kaynağı Durumundaki Vakıflar

Aynıyla intifa olunan câmi, mescit, medrese, mektep, hastane, köprü ve benzeri bina ve kuruluşlardan oluşan vakıflar, gerçekte hizmet üreten ve sunan vakıflardır. Bu tür vakıf eserlerin kendilerinden beklenen hizmetleri kesintisiz sürdürebilmeleri için mali kaynaklara ihtiyaçları vardır.

Osmanlı vakıf sistemi çerçevesinde gelir kaynağı olarak tahsis edilen vakıflar, menkul ve gayr-i menkul olmak üzere iki ana başlık altında toplanabilir. Gayr-i menkuller, gelir kaynaklarının çok büyük bir kısmını teşkil ediyorlardı. Bunlar da araziler ve binalar olarak iki gruba ayrılır. Araziler, her türlü tarım işletmeleri, tarlalar, çiftlikler gibi ekilebilir alanlarla bahçeler ve bağlardan oluşmaktaydı. Bazen bir köyün tamamı, belirtilen gelir getirici alanlarıyla, hatta zirai işletmelerde kullanılan hayvanları, tarım âletleri, tohumu, binaları, varsa köle ve cariyeleriyle birlikte topluca vakfedilirdi. Binalar ise çoğunlukla gelir getirir nitelikte yapılardı. Gayr-i menkul vakıf unsurlarının sınırlarını ve niteliklerini, tanzim olunan ilgili vakfiyelerde bütün detaylarıyla bulmak mümkündür.

Gelir getirici gayr-i menkul vakıfların dışında, bir de menkul, yani taşınabilir nitelikte vakıf gelirleri vardı. Bunlara para vakıfları denir. Haram karışması endişesi öne sürülerek câiz olup olmadığı konusunda İslâm hukukçuları arasında sert tartışmalar yaşanmamış olsa da, Osmanlı döneminde paranın da yaygın olarak vakfedildiğini biliyoruz. Vakıf literatüründe, menkul veya gayr-i menkul mallardan elde edilen gelirlere akarat denmiştir.

Vakıf Yapan Kişide ve Vakfedilen Malda Bulunması Gereken Şartlar

Vakfeden Kişide Bulunması Gereken Şartlar:

  • Akıl sahibi ve reşit olması
  • Herhangi bir borcu nedeniyle kendi malına el konulmamış olması
  • Kendi rızasının bulunması
  • Bir çıkar gözetmeden sadece hayır amacında olması

Vakfedilen Malda Bulunması Gereken Şartlar:

  • Kişinin kendi mülkiyetinde bulunması
  • Herhangi borç ya da menfaate dayalı olmaması
  • Gelir getiriyor olması
  • Sonradan vazgeçilebilir şekilde bir şart taşımaması
  • Yıkılmaya ya da sökülmeye mahkum olmaması
  • Kimlerin faydalanacağının açıkça belirtilmiş olması

Vakıfların Kuruluş Şekilleri

Bir vakfın resmiyet kazanmasının üç yolu vardır:

1.Tescil Suretiyle: Bu yol, yapılan vakfın resmî kayıtlara geçirilmesi demektir. Bunun için vakıf kurucu, kadıya başvurarak, vakıf kurmak istediğini ve bu isteğin resmî kayıtlara geçirilmesini talep eder. Bu talep üzerine kadı gerekli incelemeleri yapar ve uygun bulursa gerekli şahitlerin huzurunda bu durumu resmiyete kavuşturur.

2.Vasiyet Yoluyla: Bazı kişilerin sâhip oldukları mülklerini ölümlerinin ardından vakfettiklerini görülmüştür. Kendisinin ölümünden sonra bunun gerçekleşmesini arzulayan kişi, bu arzusunu bir vasiyetle kayıt altına aldırır. Söz konusu kişinin ölümü durumunda, geride mirasçıları yoksa malının tamamı, ölen kişinin arzuladığı hizmet alanlarında kullanılmak üzere vakfedilmiş sayılır. Mirasçılarının bulunması durumunda ise, varlığının üçte biri vakfedilir. Bu işlemler de kadı tarafından kayıt altına alınır.

3.Fiil ve Hareketle: Bu tür vakıflar aynıyla intifa olunan vakıf kuruluşlarıdır. Örneğin bir kişi kendi mülkünde bir cami yaptırsa bu artık bir vakıf haline dönüşür. Bu tür durumlarda söz konusu mekânı insanların hizmetine sunduğunu açıkça ortaya koyan kişinin, bunu ayrıca kadıya başvurmasına ve tescil yaptırmasına gerek yoktur. Bu mekân fiilen vakıf hâline gelmiş olur.

Vakfiyeler

Vakıf kurucusu (vâkıf) tarafından hazırlanan ve aynı zamanda hukukî belge niteliği taşıyan nizam-nâmelere vakfiye denir. Yaygın hizmet alanları bulunan vakıf müesseselerine dair ilk vakfiyenin İslâm tarihinde ilk defa ikinci halife Hz. Ömer tarafından yazıldığı rivayet olunur.

Büyük olsun, küçük olsun vakfiyeler belirli bir düzen içinde yazılmışlardır. Bir vakfiyenin üç ana bölümden oluştuğunu söyleyebiliriz. Bunlar:

  • Giriş bölümü
  • Vakfın kısımlarının ve hizmet şartlarının yer aldığı teferruat bölümü
  • Sonuç bölümüdür.

Vakfiyelerin giriş kısımları ana bünyeden sayılmaz; dolayısıyla hukukî açıdan bağlayıcı değer taşımaz. Vakfiyelerin en önemli kısımları, girişi takip eden bölümlerdir. Burada, kurulan vakıfla ilgili bütün bilgiler etraflı bir şekilde açıklanır. Verilen bilgilerden;

  • Vakıf sistemi çerçevesinde kurulan müesseselerin neler olduğunu,

  • Gelir kaynaklarının neler olduğunu (aynı zamanda bunlar da birer vakıftır),

  • Tahsis edilen bu malların nasıl yönetileceğini ve gelirlerinin nasıl toplanacağını,

  • Vakıf gelirlerinin nerelere, kimlere, hangi şekillerde ve ne miktarda harcanacağını,

  • Bir bütün olarak vakfın kimler tarafından yönetileceğini, personel olarak kaç kişinin çalışacağını, niteliklerinin neler olması gerektiğini, kendilerine ne kadar ücret ödeneceğini, ücretlerin hangi gelirlerden karşılanacağını,

  • Bakım ve onarım ihtiyacı duyan vakıf yapılarının nasıl onarılacağını ve bu iş için yılda ne kadar meblağ ayrıldığını öğrenmemiz mümkündür.

Vakfiyelerin son kısmında ise kadının (hâkimin, mahkemenin), kurulan vakfın geçerliliğine (sıhhat ve lüzumuna) dair hukukî gerekçelerine yer verilir. Burada altı çizilen husus, vakfiye çerçevesinde gerçekleştirilen kuruluşun şeriata uygun olduğunun ve belirlenen şartlar dışında vakfa hiç kimsenin müdahale edemeyeceğinin vurgulanmasıdır.

Yukarıda belirtildiği gibi hazırlanan ve tescil edilen vakfiyeler, tescilden sonra Osmanlı döneminde başkent İstanbul’da bulunan Osmanlılarda arazi ve tımar kayıtlarıyla ilgili defterlerin saklandığı devlet dairesi olan Defterhane’nin ilgili birimine de kaydettirilirdi.

Vakıfların İdaresi

Osmanlı devletinin klâsik döneminde, yâni 1826’da Evkâf Nezareti’nin kuruluşundan önceki devirde, vakıfların idaresiyle ilgili merkezî bir kuruluş bulunmuyordu. Ancak bu hususta hükümdarlar ve büyük devlet adamları tarafından kurulan vakıflarla sıradan insanların kurdukları vakıfların idaresini birbirinden ayırmak gerekir. Sıradan insanlar tarafından kurulan her vakfın idaresinden sorumlu, mütevellî isimli bir yöneticisi vardı. Mütevellîler, vazifelerinin sınırları ve alacakları ücretler de dâhil, vakfın kuruluşu sırasında vâkıf tarafından belirlenirdi.

Vakıfların Hizmet Alanları

Gerçekleştirilen hizmetlere göre vakıfları şu şekilde gruplandırmak mümkündür:

1.Dinî hizmetlerin yerine getirilmesi için kurulmuş vakıflar: Câmiler, mescitler, namazgâhlar, tekkeler, zaviyeler

2.Eğitim ve kültür işlerine yardımcı olan vakıflar: Mektepler, medreseler, kütüphaneler, dâru’l-hadisler (hadis eğitimi veren okullar), dâru’l-kurrâlar (hâfız yetiştiren okullar)

3.Sivil ve askerî alanda hizmet sunan vakıflar: Kamuya hizmet veren bir ta- k›m evler, saraylar, kışlalar, ribatlar, tophaneler, silâh sarayları, bahçeler (günümüzün parklar›)

4.İktisadi ve ticari alanda hizmet sunan vakıflar: Pek çok büyük şehirde örneklerini gördüğümüz çarşılar, bedestenler, arastalar, hanlar, kapanlar, dükkânlar

5.Sosyal hizmetleri ifa eden vakıflar: Hastaneler, dâru’ş-şifâlar, kervansaraylar, imaretler (aşevleri), dâru’l-acezeler (yaşlı ve kimsesizlerin sığındıkları yerler), kör evleri, çocuk emzirme yurtları, cüzamlı yurtları

6.İnsanlara su temin eden vakıflar: Ülkenin her tarafında sayısız örnekleri görülen çeşmeler, sebiller, şadırvanlar, su kemerleri, su bentleri, hamamlar, kaplıcalar

7.Bazı sportif faaliyetleri gerçekleştirmek üzere kurulmuş vakıflar: Güreş ve okçuluk tekkeleri (salonlar›), ok meydanlar›, spor abideleri.