OSMANLI MERKEZ VE TAŞRA TEŞKİLATI - Ünite 8: Merkez ve Taşra Teşkilatında Dönüşüm Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 8: Merkez ve Taşra Teşkilatında Dönüşüm
Dönüşümün Sebepleri
Halil İnalcık’ın Osmanlı tarihinin birbirini izleyen dönemlerini inceleme önerisi:
- Osmanlılarla yabancı güçler arasındaki denge,
- Hükümdarın otoritesinin imparatorluktaki gelişimi,
- Öbür güçler karşısında tesis ettiği denge,
- Devletin askerî, malî ve sosyal kurumlarının dayandığı toprak tasarrufu sisteminin işleyişi.
İnalcık’a göre 1600-1800 yılları arasında Osmanlı malî ve askerî sisteminde kapsamlı dönüşüm:
- XVI. yüzyıl sonundan itibaren saray ileri gelenleri ile kapıkullarının devleti kontrol altına alması
- Yeniçeri ordusunun ve kul sisteminin özgün yapısının değişmesi
- İmparatorluğun taşra bölgesinde tarım ve toprak mülkiyetinde büyük bir krizin meydana gelmesi
- 1580’lerdeki enflasyonun timar sistemini de etkilemesi
Karpat’a göre Osmanlı tarihi dönemlendirmesi:
- Hudut boyları: Uç beyleri, 1299-1402
- Merkezî yarı-feodal dönem, 1421-1596
- Taşrada Özerklik ve Ayanlar, 1603-1789
- Ulus Devlet Olma Dönemi: Modern Bürokrasi ve Aydınlar, 1808-1918.
Birtakım değişmelerle birlikte, Osmanlı idarî, sosyal, ekonomik ve askerî düzeni ve bunların ötesinde Osmanlıların dünyaya bakışı yani Osmanlı ideolojisi ve kültürü bir devamlılık arz etmiştir. Osmanlı devleti hem kurumsal açıdan hem de kültürel yönden donmuş, kalıplaşmış bir yapıda değil esnek ve pragmatik bir anlayış ve uygulama içinde olmuştur.
XVI. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan değişiklikler artık duraklama ve bozulma olarak değil, Osmanlı askerî ve malî sisteminin çeşitli sebepler yüzünden bir değişime veya dönüşüme uğraması olarak değerlendirilmektedir. Bu süreçte iç ve dış dinamiklerin birlikte rol oynamış, nüfus baskısının sonuçları gibi bazı gelişmelerde iç dinamikler ağır basarken askerî teknolojinin değişmesi ve benzer konularda dış dinamiklerin devreye girmiştir.
Fetihlerin Yavaşlaması
Osmanlı İmparatorluğu’nun XVI. yüzyılda yayılışının doğal sınırlarına ulaştığı ve aşamayacağı siyasî-coğrafî engellerle karşılaştığı fikri bazı tarihçiler tarafından kabul görmüştür. 1578-1606 arasında, doğuda Safevîlerle batıda ise Habsburglarla yapılan uzun savaşlara paralel olarak, içeride yaşanan büyük sosyal çalkantıların da tesiriyle devlet ve toplum düzenini sarsmış ve büyük ölçüde insan ve malî kaynak kaybıyla sonuçlanmıştır. Osmanlılar bazı kesintilerle XVII. yüzyıl sonlarına kadar gazâyı siyasetlerinin dinamik bir ilkesi olarak korudular.
Ekonomik Nedenler
Ticaret Yolları Mücadelesi
Osmanlıların XVI. yüzyıl başlarından itibaren İran’a ve güneye yönelik hareketlerinin temelinde, büyük ölçüde Hint ticareti ile İran ipeği etrafında odaklanan ticaret yolları mücadelesi yatmaktaydı. Osmanlılar, ülkelerinden geçmekte olan transit ticaretin aracısı olmak rolünü benimsediler ve bu pozisyonlarını sürdürebilmek için her türlü önleme başvurdular.
Osmanlıların 1541 sonrasında Kızıldeniz’de hâkimiyetlerini kurmaları, İran’a yaklaşmak zorunda bırakılan Portekizlilerin daha önce kapattıkları Basra Körfezi’ni açmaları, Akdeniz ticaretinde yeni bir canlanmaya yol açtı. XVII. asrın başlarından itibaren ise Hollandalılar ve İngilizler Kızıldeniz ve Hint denizlerinde hâkimiyetlerini kurdular. Ancak İran ticareti Osmanlı limanlarını tamamen terk etmedi.
Amerikan Gümüşünün Etkisi ve Fiyat Yükselmeleri
Amerikan gümüşü akışı, özellikle 1570’lerden sonra Akdeniz ülkelerinde kuvvetle hissedilen bir genel fiyat yükselmesine yol açmıştır. Doğal olarak bu arada devreye nüfus artışı vb. etkenler de girecektir. Bundan Osmanlılar da nasiplerini almıştır.
Osmanlı ülkesinde 1585-86 yıllarında büyük bir fiyat artışının yaşanmıştır. Paranın istikrarsızlığı karşısında devlet akçe içindeki gümüş miktarını azaltmış, bu züyuf akçeler ise sahte paraların yaygınlaşmasına ve sonunda devalüasyona sebep olmuştur. Devalüasyon nihayetinde ulûfeli askerin isyanına sebep olmuş, devlet fiyat artışları karşısında ulûfeleri de arttırmak zorunda kaldığından malî bunalım ve tekrar paranın tağşişi ile bir kısır döngüye dönüşmüştür.
16. yy. sonlarında Osmanlı ülkesinde meydana gelen yüksek enflasyon ve devalüasyonun sebepleri:
- Amerikan gümüşü
- Nüfus artışı
- Ücretli askerlerin sayısındaki artış
- Savaş masraflarının çoğalması
Ateşli Silahların Üstünlük Kazanması
Avrupa’daki “askerî devrim” sürecinde, yeni doğan ekonomik şartlarla donanımlı aylıklı meslek orduları önem kazanmış; savaş sanayii gelişmiş, savaşların finansmanında yeni yöntem ve kaynaklar bulunmuştu. Osmanlı askerî ve malî sistemindeki değişimin temelinde, hükümetin ateşli silahları kullanmayı bilen ücretli askerlere duyduğu ihtiyacın artması da yatmaktadır. Bu durum Osmanlı kul sistemi ve timar düzenini ve dolayısıyla merkez ve taşra teşkilatını da etkilemiştir.
Nüfus Artışı ve İşsizlik
Braudel tüm Akdeniz dünyasında XVI. yüzyılın başlarından itibaren nüfusun artmaya başladığını, yüzyıl sonu itibariyle de bazı yerlerde iki katına ulaştığını öne sürmüştür. Sonraki yıllarda tahrir defterleri üzerinde yapılan pek çok araştırma, Anadolu’nun kırlık kesiminde XVI. yüzyılda meydana gelen nüfus artışını ve bunun karşısında ekilebilir toprak miktarındaki artışın oldukça yetersiz kaldığını net bir şekilde ortaya koymuştur.
Büyük çaptaki nüfus artışı ve buna karşılık tarım üretimindeki artışın buna yetişememesi kır kesiminden kentlere göçlere yol açtı. Buralarda işsiz kalan gençler suhte (medrese öğrencisi) olarak medreselere ya da sekban-sarıca olarak bey kapılarına yığılmışlardır. XVII. yüzyılda “Büyük Kaçgun”a yol açmış olan Celalî olayları ve iç kargaşa sonunda Anadolu’nun nüfusunda çok dramatik düşüşler tespit edilmiştir.
IV. Murad devrinde sağlanan asayiş, IV. Mehmed’in ilk yıllarında tekrar bozulsa da Köprülüler devrinde tekrar göreceli bir düzelme gerçekleşmiştir. XVII. yüzyıl sonundaki savaşlar ve bozgunlar ise hem sosyal hem de ekonomik açıdan çok derin sorunlara sebep olmuştur.
Değişimin Ana Nedenleri Hakkında Bir Değerlendirme
- Padişahların yetişme tarzı, şehzadelerin sancağa çıkma usûlünün terkedilmesi ve dolayısıyla haremin ön plana çıkması vb. gelişmeler
- Merkezde vezirler vb. üst yöneticilerle kapıkullarının ve yine taşrada ümerânın etkinliğinin artması, bunların gelirlerini arttırmak için vergilendirme düzeninde iltizam usûlünün yaygınlaşması
- Ateşli silahları kullanabilen askere ihtiyaç sebebiyle yeniçerilerin sayısı hızla arttırıldığından devşirme usûlüne aykırı olarak ocağa Türk soyundan gelenler de alınmaya başlandı.
- Nüfus artışının da tesiriyle çiftbozanlık hızla artmaya başlamış, köylerini terk eden gençlerin oluşturduğu sekban-sarıca (levend) grupları şehzadeler savaşında istihdam edilmişlerdi.
- Sekban ve sarıcaların istihdam dışı kaldıkları dönemlerde eşkıya gruplarına dönmesi.
- Asayiş sorunu özellikle kırsal kesimde tarım ekonomisini çok olumsuz etkilemiştir.
Merkez Teşkilatında Değişme
Kul Sisteminde Değişim
XVI. yüzyıl sonlarından itibaren yeniçeri çocuklarının yanında “kul kardeşi”, “ağa çırağı” adı altında yabancılar da ocağa alınmıştır. IV. Murad devrinde ocakta ıslahat yapılmaya çalışılmış ancak devşirme yöntemi giderek terk edilmiştir. En son XVIII. yüzyıl ortalarında devşirme yapılmıştır.
Divan-ı Hümâyun’dan Paşakapısına
XVI. yüzyılın sonlarıyla XVII. yüzyılın ortalarına kadarki süreçte sık sadrazam değişikliklerinin, aklî dengesi bozuk veya çocuk padişahların tahta geçtiği dönemlerdeki otorite boşlukları Divan-ı Hümayun’u sembolik bir kurula dönüştürmüş, devlet işleri Paşakapısı veya Babıâli denilen sadrazam konağında görüşülerek halledilmeye başlanmıştır.
I. Ahmed’in ölümünden Köprülü’nün sadrazam oluşuna kadar gerçek iktidar Valide Sultan ve Darüssaade Ağası başta olmak üzere Sultanın haremi, yüksek ulema ve Yeniçeri Ocağının yüksek görevlilerinden oluşan koalisyonun elindedir.
Osmanlı Devleti’nde 1654’de Derviş Mehmed Paşa’nın sadaretine kadar veziriazamlara mahsus resmî bir daire yoktu. Paşakapısı veya Bâbıali denilen sadrazamın bu teşkilatı Harem, Selamlık ve Kalem dairelerinden oluşuyordu.
Daha önce sadrazamın maiyetinde birisi olan kethüda özellikle Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’nın sadrazamlığı döneminden başlayarak reisülküttabın bile üstünde, önemli bir memuriyet halini aldı. Bütün işler, sadrazamdan önce, yardımcısı olan sadaret kethüdasının elinden geçerdi.
XVI. yüzyılın başlarında nişancının emri altında, Divan kâtiplerinin yöneticisi olan reisülküttabın görev hacmi giderek genişledi. Artan bürokratik yük ile pek çok iş, resmen fiilen reisülküttaplığa devredildi. Devletin maliye dışındaki bütün kayıtlarını kontrol eden reisülküttap özellikle Karlofça Antlaşmasından itibaren dış ilişkilerde daha etkili ve önemli bir rol oynamaya başladı.
Eski kaybetse de nişancılık 18. yüzyıl sonuna kadar protokolde reisülküttaplığın üst makamı olma konumunu sürdürmüştür. Paşakapısının güçlenmesi ile çavuşbaşılık da XVII. yüzyıl ortalarında kubbe vezirliğine yükselmenin mümkün olduğu bir makam olmuştur.
Divan-ı Hümâyun kalemlerinden birisi olan Âmedî kalemi XVIII. yüzyılda kurulmuş, sadrazam birçok yazışmasını bu kalem aracılığıyla yapmıştır. XVIII. yüzyıl başlarında oluşturulan bir başka divan kalemi de vakanüvisliktir. Divan-ı Hümâyunun önemini kaybetmesinden Tanzimat dönemi meclislerinin kurulmasına kadar olan dönemde bir kurum olarak ortaya çıkan meşveret meclisleri danışma organı rolü oynamışlardır.
Bürokrasinin gelişmesi, Avrupa tarihinde modern devletin ortaya çıkışının bir kanıtı olarak algılanmaktadır. Osmanlı bürokrasisinin XVI. yüzyılda hızla büyümesi XVII. yüzyıldaki dönüşümün bir boyutu da budur.
Maliye’de Değişim
XVI. yüzyıl sonunda savaş zamanlarında Altı Bölük Halkı’nın yaşlılarının mülazım olarak kaydı ve seferde bir yıl hizmet sonrası vergi toplama görevi alması adet haline geldi. 17. yüzyıl ortalarında ise cizye sıklıkla iltizama verildi. 1650’lerden sonra bazı alanların avârızlarıyla tersane, saray mutfağı vb. yerleri desteklemek için ocaklık tahsis edilmiştir.
İltizam Sisteminin Yaygınlaşması
İltizam uygulaması pek çok Osmanlı ıslahat yazarı ve tarihçisi tarafından bir çöküş belirtisi olarak sayılmakla birlikte uygulamanın hazinenin ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla yaygınlaştırıldığı kabul edilmektedir. Bu sistemde temel şikâyet konuları arasında merkezi kontrolün olmayışı, halkın ağır vergi altında ezilmesi, kanun dışı vergi alınması gösterilir.
Mukaatalar iltizama verilebilir, emanetle yönetilebilir veya bir dirliğin (has, zeamet, timar) parçası olarak tevcih edilebilirdi. Hükümet dışında vakıflar ile has ve zeamet sahipleri de gelirlerini iltizama verebilirdi. Osmanlı uygulamasında mültezimler hükümetin hizmetkârları olarak kabul edilir, vergi toplama süreci tahrir defterlerine, kanunlara ve âdete uygun olarak gerçekleşirdi.
İltizama verilen gelirler genellikle tuz, maden gibi devlete ait gelir kaynakları ile değirmen, darphane, boyahane vb. kuruluşlardı. İltizam usulü mukataa sistemi dışındaki cizye, avârız vergilerinin toplanması için de kullanılabilirdi. Tek bir gelir kaynağı, timar statüsünden iltizama, emanete veya tekrar timara dönüşebilirdi.
Mültezimler içinde askerîlerin oranı giderek artmıştır. Devlet maaş ödemelerini arttırmaktansa askerîlere telafi sağlamıştır. XVII. yüzyılın ilk yarısında iltizam ve diğer vergi toplama görevlendirmeleri timar sisteminin çözülmesinden kaynaklanan boşluğu doldurup askerî sınıfın sadakatini temine yaramıştır. Bu yüzyılın ortalarından itibaren arttırma usulü yeniden ön plana çıkarken, mültezimlikte de taşra yöneticileri ağırlık kazanmaya başladı.
XVII. yüzyıl sonlarında Osmanlı maliyesinde mukataaların iltizama verilmesinde tahvil usulü yerine - yaşam boyu şartıyla- malikâne uygulaması başladı. Buna göre malikânecilerin peşin olarak ödedikleri bedeller (muaccele) acil ihtiyaçların karşılanması için kullanılacak ayrıca her yıl mâl adı altında ödemeler yapılacaktı.
İlk kez 1775’te denenen mukataaların ömür boyu satılmaları yerine yıllık kârlarının esham (hisse senedi) çıkarılarak satılması uygulaması ise beklenen sonucu vermemiştir.
XVIII. Yüzyılda Çok Hazineli Dönem
Klasik dönemde Osmanlı Devleti’nin asıl hazinesi Hazinei Âmire idi; bunun yanında İç (Enderun) Hazinesi de yedek hazine görevini görüyordu. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Darphane değişik biçimde, Hazine-i Âmire’nin yedeği görevini üstlenmiştir.
III. Selim devrinde yapılan reformlar dolayısıyla İrad-ı Cedit Hazinesi, Zahire Hazinesi, Tesane-i Âmire hazinesi gibi hazineler oluşturuldu. II. Mahmud döneminde Mansure hazinesi bunlara eklenecek, Tanzimat’la birlikte tekrar tek hazineye, Maliye Hazinesine dönülecektir.
Taşra İdaresi ve Timar Sisteminde Değişme
Klasik dönemde Osmanlı taşra idaresindeki iki temel görevliden kadı hükümdarın adlî-idarî otoritesini, bey de icraî-askerî otoritesini temsil ederdi. Bu sistem kendi içinde kuruluştan XVI. yüzyıla kadar bir evrim geçirerek klasik halini almıştır. XVII. yüzyılda sancakbeyliği ve beylerbeyliği makamına gelenler arasında merkezden gelenlerin oranı artmıştır.
Kanunî devrinden itibaren önemli beylerbeyliklere kubbe vezirleri vali atanmaya başlanmış, daha sonra kubbe vezirleri dâhil, eyalet vezirleri hariç vezirleri olarak ikiye ayrılmıştır. 1640’lardan itibaren vezir sayısı artınca bu kez beylerbeylerine sancak tevcih edilmeye başlanmıştır.
XVIII. yüzyıla gelindiğinde pek çok sancağı paşalar tasarruf etmektedir Bunlar bizzat sancağa gitmediğinden yerlerine sancakların idaresi ve gelirlerin toplanması için voyvoda veya mütesellimler görevlendiriliyordu. Bu durum XVIII. yüzyılda yerel âyânın güçlenmesini teşvik edip hanedanlar arası rekabeti körüklemiştir. XVIII. yüzyılda malikâne haline getirilen bazı timar ve zeametlerin gelirlerini toplamak üzere görevlendirilen muhassıllar da sancağın yönetiminden sorumlu tutulmuştur. Muhassıllar da bazen yerlerine mütesellim tayin etmekteydiler. Bu dönemde vali, beylerbeyi ve sancakbeyleri artık kendilerine tahsis edilen haslara tasarruf etmiyor, onun yerine mirî mukataa haline getirilen has gelirlerini iltizama alıyorlardı.
Timar Düzeninde Değişim
Osmanlı ıslahat eserlerinde, savaşta fiilen bulunan kişilerin hakkı olan timarların büyük devlet adamlarının denetimine girmesi, onların da bu dirlikleri keyfî olarak kendi adamlarına tahsis etmesi düzenin bozulmasının bir sebebi olarak yorumlanmıştır.
Timar sistemindeki değişim bir bozulma değil, yeni şartların zorlamasının sonucudur. Ateşli silahların yaygınlaşması ve piyadenin öneminin artışıyla devletin ücretli asker sayısını arttırması ve dirlik olarak tahsis edilen gelirleri nakdî vergilere dönüştürme çabaları sonucunda timar sistemi zayıflamaya başlamıştır. XVII. yüzyılda mirî toprakların büyük kısmı giderek mirî mukataalar haline getirilirken yalnızca yeni fethedilen yerlerde klasik anlamda tahrirler yapıldı. XVII. yüzyılda önemi devlet maliyesi açısından daha da artan avârız ve cizye vergileri için ayrı sayımlar (tahrirler) yapıldı.
Maliyede malikâne uygulamasına giden süreçte, bazı eyalet defterdarlıkları kaldırılarak bunların yerine idari yönden de yetkili olan voyvodalık, muhassıllık gibi malî yönetim birimleri kurulmuştur.
Kadılık ve Kaza Sistemi
Avârız vergisinin olağanlaşması, nakit avârızın toplanması, avârız sayımlarının yapılması süreçlerinde taşrada kadılar ön plana çıkmıştır. Ayrıca kaza sayıları da artmıştır. Bu dönemde görev yerine gitmeyen kadılar yerlerine naib göndermişlerdir.
Âyânlık
İçinde yönetici sınıfın önde gelenlerini de barındıran bir yörenin âyân ve eşrafı, daha önceden de bulundukları yerin meseleleri üzerinde söz ve etki sahibi idi. XVII. yüzyılda meydana gelen değişimler ve bunların taşradaki sonuçları âyân ve eşrafın etkisini arttırmıştır.
- Yerel âyân ve eşrafın güçlenmesine yol açan gelişmeler:
- Sosyal, idarî ve malî düzende değişim
- Mirî mukataalaşma ve iltizam sisteminin yaygınlaşması
- Askerî sistemde değişim
- Yüzyıl sonundaki uzun ve yıpratıcı savaşlar sonucu alınan malî tedbirler
- Köylünün tefecilik yoluyla borçlandırılması sonucu toprağının kullanım hakkının gasp edilmesi
1680’lerden itibaren bir yörenin âyânı kendi içlerinden birini devletle ilişkiler için resmi âyân seçmeye başlamıştır. II. Viyana sonrası gelişmeler âyânı güçlenmiş ve 1726’dan itibaren taşra idareciliklerine getirilmişlerdir. 1765’de valilerin âyânlık buyruldusu vermelerini yasaklandı. Bir kişinin âyânlığı ancak merkezin onayı ile kesinleşecekti.
XVII. yüzyılda merkezî hükümet taşradaki otoritesini korumak için valileri birbirine karşı kullanmış, isyan eden önderleri belirli görevlere atamıştır. XVIII. yüzyılda ise zaman zaman âyân hanedanlarını birbirlerine karşı kullanarak taşradaki hâkimiyetini hissettirmiştir. Alemdar Mustafa Paşa’nın öldürülmesi ile Sened-i İttifak geçersiz kalmış ve II. Mahmud âyânları çeşitli politikalarla tasfiyeye ve etkisizleştirmeye çalışmıştır.