OSMANLI MERKEZ VE TAŞRA TEŞKİLATI - Ünite 5: Arazi ve Vergi Düzeni Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 5: Arazi ve Vergi Düzeni
Osmanlı Devletinde Arâzi
Osmanlı idarecileri, genellikle fetih yoluyla imparatorluğa katılan geniş ülkelerde eskiden beri uygulana gelen örf ve âdetleri, hukukî ve fiilî durumları göz önüne alarak her bölgenin kendi özelliğine göre şekillenen istikrarlı bir yapı oluşturmaya çalışmışlardır.
Timarın uygulandığı ve uygulanmadığı bölgeler arasında askerî, idarî ve malî alanda bazı farklılıklar ortaya çıkmıştır. İmparatorluk genelinde toprağın hukukî durumu ana hatlarıyla şöyle tasnif edilebilir: Mîrî, mülk ve vakıf.
Mîrî Araziler
Bu araziler, Hıristiyanlardan fethedilen ve çıplak mülkiyeti devlete ait olan topraklardır. Ancak bunların tasarruf hakkı tapu resmi denilen peşin bir kira bedeli alındıktan sonra, daimî ve irsî bir çeşit kiracılık sözleşmesiyle onları işleyecek olan köylülere (reâyâ) bırakılmaktaydı. Reâyâ, kiracısı bulunduğu bu topraklardan elde ettiği mahsulden devlete veya devletin tayin ettiği sipahiye öşür adıyla vergi ödemekle mükellefti.
Bu toprakları ekip biçen reâyâ ayrıca resm-i çift adı altında bir vergi daha öderdi. Tanzimat’la birlikte timar sistemi kaldırıldı ve toprakta mülkleşme başladı.
1858 yılında çıkarılan arazi kanunnâmesi’ne göre toprakların statüsü şu şekilde tespit edildi:
- Mülk Topraklar
- Vakıf Araziler
- Mîrî Topraklar
- Terk Edilmiş Araziler (Arazi-i Metruke):
- Hiçbir İşe Yaramayan Araziler (Arazi-i Mevat)
Arazi kanunnâmesi topraktan alınan vergileri kaldırıp sadece üründen alınan %10’luk bir vergi koymuştur. İlaveten tapu nizamnâmesi konularak arazilerin sayımı (kadastro) yapılmıştır. 1867 sonrasında yabancılara mülk toprakların satışı serbest hale getirilmiştir.
Mîrî Arazinin Tasarruf Şekli
Mîrî arazi tasarruf şekline göre sekiz ayrı şekilde sınıflandırılmıştı. Bunlar reaya çiftlikleri, hassa çiftlikler ve çayırlar, zeminler, mezraalar, mülk arazi, ümerâ ve ayan çiftlikleri, bağ ve bahçeler ve vakıf arazilerdi.
Reaya Çiftlikleri
Timar sistemi içerisinde tahrir yapılarak çift/çiftlik araziler tespit edilip reayaya dağıtılırdı. Çiftlikler verimine göre 60 ilâ 150 dönüm arasında değişmekteydi. Arazi anlaşmazlıkları ortaya çıkması halinde ise devlet tarafından tespit edilmiş iki ucu mühürlü mîrî urgan kullanılıyordu. Reâyânın çiftlik tasarruf edebilmesi için evli ve Müslüman olması gerekmekteydi.
Reâyâ , bir nevi kiracılık sözleşmesiyle kendisine bırakılmış olan çiftlik için;
- her yıl resm-i çift denilen bir vergi öder,
- elde ettiği üründen öşür verir,
- elindeki araziyi satamaz, hibe, rehin ve vakf edemez,
- sebepsiz olarak üst üste üç seneden fazla nadasa bırakamaz,
- ekip biçtiği yeri boş bırakıp gidemez,
- başka bir sanatla meşgul olmazdı.
Reâyâ toprağını bırakıp giderse, öşür bedeli ile çift resmini sipahiye ödemek zorundaydı. Ancak bir defa Çift bozan akçesi denilen bu resmi ödedikten sonra istediği yere gidebilirdi.
Hassa Çiftlikler ve Çayırlar
“Kılıç yeri” denilen “hassa çiftlikler” ve “hassa çayırlar” doğrudan doğruya sipahi tarafından işletilirdi. Sipahi kendisi ve ailesi meşgul olmazsa burayı tamamen şahsî ve serbest bir anlaşma usûlü ile kiraya verebilirdi (ortakçılık).
Zeminler
Yarım (nim) çift’ten küçük olan ve hububat ziraatı yapılan bu araziler genellikle bennâklara (Müslüman, evli fakat kendisine çiftlik verilmemiş köylü) verilirdi. Resm-i zemîn/resm-i dönüm adıyla iki dönümüne bir akçe vergi alınmaktaydı ve bölünemezdi.
Mezraalar
Ziraat yapılsa da daimî sâkini olmayan yerlerdir (ekinlik). Mezraalar, çoğunlukla daha önce meskûn olduğu halde zamanla halkı dağılarak terk edilmiş köylerdir (virân karye).
Mülk Arazi
Çıplak mülkiyeti gerçek şahıslara ait olan topraklardır. Hükümdarın mîrî araziden bir kısmını şahıslara temlik etmesiyle, ya da yeni fethedilen yerlerde eskiden beri mülk olarak tasarruf edilen yerlerin sahipleri elinde mülk olarak bırakılmasıyla oluşur. Ekip-biçme hakkı reayanın olup mülkiyet hakkı sadece devletin alması gereken şer’î vergileri kapsamaktaydı.
Ümerâ ve Ayan Çiftlikleri
XVII. başlarında Celalî isyanları sebebiyle köylülerin terk ettikleri topraklar bilhassa kapıkulları tarafından çiftlik haline getirilmişlerdi. XVIII. yüzyılda âyanlar da elde ettikleri imkânlarla büyük çiftlikler kurmuşlardı.
Bağ ve Bahçeler
Devlet tarafından hububat arazisi dışında kalan bağ, bahçe yapılmış arâzilerin mülk sayılabilmesinin etkisiyle hem Hıristiyan hem de Müslüman halk için bağ-bahçe sahibi olmak yaygınlaştı. Buralardan öşr-i bağat ve bağçehâ veya öşr-i bağçehâ ve besâtîn adlarıyla maktu (götürü) vergiler alınırdı.
Vakıf Araziler
Kaynağı mülk arazi sahibi olan hayırseverler tarafından sosyal amaçlı kurulan vakıfların masraflarını karşılamak üzere kurulmuşlardı. Mülkiyete sahip olan bu vakıflar, sadece devletin alması gereken verginin mülkiyetine sahiptiler.
Vergi Düzeni
Tahrirler (Vergi Sayımları)
Vergi ve asker toplamayı belirli bir düzene kavuşturma amacıyla yapılan tahrirlerin kökeni Eski Mısır’a kadar gitmektedir. Osmanlılar tahrir ve defter tutma sistemini Selçuklulardan aldığı için özellikle ilk zamanlarında bazı defterlerde Farsça formül ve ibareler yer almaktaydı.
Devlete ait gelirlerin merkezde nakit olarak toplanmasının ve harcamaların da buradan yapılmasının devrin şartlarında mümkün olmaması tahrirleri zaruri kılmaktaydı. Vergi düzenini yerleştirmek ve devletin vergi kaynaklarını çeşitli büyüklükte dirlikler halinde bölerek sipahilere dağıtma amacıyla tahrirler, fetihlere ilaveten III. Murad zamanına dek belli aralıklarla birçok defalar yapılmıştır. Tahrirler sayesinde padişahlar, ülkesinin gerçek vaziyetini ve varlığını bütün detaylarıyla tespit ettirerek tanımış oluyordu.
Tahrir işi bir vilayetin tüm toprak tasarrufu, timar sistemi ve vergi düzenini ilgilendirdiğinden devletin en önemli saydığı işler arasındaydı. Bu yüzden tahrir eminliğine, yüksek mevkilerdeki başarılı hizmetleriyle tanınan faziletli kişiler atanırdı. Tahrir komisyonu en azından birer emin, kâtip ve kadıdan oluşurdu.
Tahrir işlemi tamamlandıktan sonra biri mufassal (detaylı) diğeri icmâl (özet) olmak üzere iki tip defter düzenleniyordu. En son yapılan tahrirler cedîd, bir önceki her hâlükârda atîk ve varsa bundan önceki tüm tahrir defterleri köhne adını almaktaydı. Defter tekniğindeki gelişme en mükemmel haline Kanunî, II. Selim ve III. Murad zamanında ulaşmış, bu devirden sonra bozulma başlamıştır.
Vergi Düzeni ve Vergiler
Osmanlı Devleti’nde fethedilen her bölgenin coğrafi şartları, etnik ve kültürel özellikleri, sosyal ve ekonomik yapısı dikkate alınarak ayrı ayrı düzenlemeler yapılması tercih edilmiştir. Devlet, zamanın teşkilat ve maliye sisteminin gereklerine uyarak, vergi toplama hakkını büyük ölçüde dirlik sahiplerine ve vakıflara terk etmiştir. Osmanlı vergi kaynakları şu başlıklar altında incelenebilir:
Öşür: Osmanlı devletinde genellikle halkın ürettiği mahsûllerden, özellikle hubûbâttan alınan vergidir. Öşrün kelime manası onda bir olsa da vergi oranı 1/5, 1/6, 1/8, hatta bazı hallerde ürünün yarısı olabilmekteydi. Ürünün dayanıklılığına göre vergi aynî veya nakdî olarak alınmaktaydı.
Hubûbât temel gıda maddesi olduğundan orduların iaşesi için stratejik bir değere sahipti. Atların yiyeceği olarak arpa ve saman da aynı şekilde stratejik açıdan önemliydi. Bu sebeple devlet hubûbât ekimini teşvik etmekteydi. Öşür vergisinin yarısı hububâttan sağlanmaktaydı.
Osmanlı devletinde ziraî üretim devlet kontrolü altında merkezî bir planlama dâhilinde gerçekleşmekteydi.
Buğday, arpa, darı, pamuk ve bağcılık dışında, özellikle ırmak vadileri boyunda bulunan bağ ve bostanlarda bol miktarda meyve ve sebze yetişmekteyse de bunları tahrir defterlerinden tespit etmek her zaman için mümkün olmaz.
Hayvancılık ve Hayvancılıkla İlgili Resimler:
- Âdet-i Ağnâm
- Yaylak ve Kışlak Resimleri
- Bal Öşrü
- Şahıs Başına Alınan Vergi ve Resimler
- Resm-i Çift ve Resm-i Dönüm
- Bennâk Resmi
- Mücerred Resmi
- İspenç Resmi
- Cizye
- Âdet-i Irgadiye
Maktû Vergiler ve Mukâtaalar:
- Maktû Vergiler
- Resm-i Asiyâb ve Bezirhâne
- Mukâtaalar
Arızî Vergiler:
- Bâd-ı hevâ,
- niyâbet,
- âdet-i deştbâni,
- resm-i arûs,
- tapu resmi,
- (Resm-i Cerâim) cürüm ve cinayet resimleri
Ticaret ve Gümrük Resimleri: Gümrük mâlî bir terim olarak bir ülkenin liman ve hudut kapılarından giren-çıkan mal ve eşyâ üzerinden alınan vergiye denilse de, Osmanlı devletinde ülke içinde deniz veya kara yoluyla nakledilen mallardan da çeşitli isimlerle gümrük resmi alınmaktaydı. Gümrükler sâhil, hudûd ve kara gümrükleri olmak üzere üç kısımda ele alınabilir. Başlıca gümrük resimlerinin adları şunlardır: Amediyye, Reftiyye ve Mürûriyye resimleri ile Bâc ve Damga resimleri.
Avârız Vergisi: XVI. yüzyıl sonlarına kadar olağanüstü zamanlarda alınan ve miktarı doğrudan dîvân-ı hümâyûn tarafından tespit edilen bir vergidir. Nakdî, aynî veya hizmet olarak istenebilirdi. Bu tarihten sonra Osmanlı parasının sarsıntı geçirmesi ve vergi düzeninin ıslah edilememesi yüzünden her yıl düzenli olarak toplanan bir vergi hâline gelmiştir. Avârız mükellefi olmak için bir gayrimenkul sahibi olmal şartı mevcuttu.
Kanun Dışı Vergiler: Devlet, yasadışı ilan ederek alanları cezalandırdığı halde devlet hizmeti yürüten görevlilerce halktan salgun, salma, ayak bastı parası vs. gibi çeşitli adlar altında vergiler alınabilmekteydi.