OSMANLI TARİHİ (1300-1566) - Ünite 8: Batı ve Doğu’da Osmanlı Gücünün Yayılışı Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 8: Batı ve Doğu’da Osmanlı Gücünün Yayılışı

Kanuni Sultan Süleyman Devrinde Avrupa’daki Siyasi Gelişmeler

Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu: 1962-1806 arasında Avrupa’da hükümsüren imparatorluk. Sınırları tarih içinde değişikliğe uğrayan imparatorluğa çoksayıda prens, marki,kont ve dük bağlıydı. XV. Yüzyılın ortalarından itibaren elektör(seçici) prensler, Habsburg hanedanından birini imparator seçmişlerdi.

Karolenj hanedanI: VIII ve IX. Yüzyıllarda Avrupa’da hüküm sürmüş Germen kökenli hanedan. En güçlü üyesi giriştiği fetihlerle topraklarını bir imparatorluğa dönüştüren ve 800 yılında Papa’nın imparatorluk tacını giydirdiği Karolus Magnus(Charlemagne ve Şarlman) olmuştur.

Protestanlık : Katolik ve Ortodoksluk gibi HIristiyanlığın büyük bir mezhebi. XVI. yüzyılda Martin Luther’in öncülüğünde Papa’nın otoritesi ve Katolik kilisesine karşı girişilen mücadele sonucunda yeni bir mezhep olarak kabul edilmiştir.

Doğu’da bir dünya gücü olarak kendini gösteren Osmanlı Devleti, gelişen olaylar üzerine Avrupa’da oluşan bu yeni devletler sistemine dâhil olacaktır. Kutsal Roma-Germen İmparatoru V. Karl karşısında bağımsızlığının tehlikeye girdiğini gören devletler, bu yeni dünya gücünden yardım talep edecek veya onu imparatora karşı kullanmanın yollarını arayacaktır.

Batı’ya Doğru İlk Faaliyetler

Kanunî Sultan Süleyman’ın Belgrad Seferi’ne karar vermesiyle hazırlıklara başlandığında Kutsal RomaGermen İmparatoru V. Karl ile Fransa Kralı I. François 1521 Martında savaşa girişmişlerdi. Bu iki hükümdarı savaşa sürükleyen görünürdeki sebep Milano Dukalığı’na sahip olmak arzularıydı. Belgrad, Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’na bağlı olan Macar Krallığı’nın idaresindeydi. Kral Matyas’ın 1490’da ölümünden sonra Macar tahtı ülkedeki nüfuzlu soylular tarafından Bohemya Kralı II. Vladislav’a verilmişti.

Bohemya : Günümüzde ÇekCumhuriyeti’nde birbölgedir. 1806’ya kadar Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’na bağlı bir prenslikti. Bohemya Prensi, imparator seçimlerine katılırdı.

Belgrad üzerine yürüyen Osmanlı kuvvetleri önce 7Temmuz 1521’de Böğürdelen’i aldılar. Bu Kanunî Sultan Süleyman’ın ilk fethettiği kaleydi. Daha sonra Sirem bölgesine ilerlenerek buradaki kaleler ele geçirildi. Ağustos sonunda ise stratejik bir kilit noktası olan Belgrad Kalesi teslim alındı. Bu suretle Osmanlılara Orta Avrupa yolu açılmış oluyordu.

1494’te başlayan İtalya Savaşları’nın ilk devresi 1516’da imzalanan Noyon Antlaşması ile sona ermiş buna göre Fransa Milano’nun, İspanya ise Napoli’nin üzerinde geniş çaplı bir nüfuz elde etmişlerdi.

Macaristan’ın baflkenti Budin ’e yürüyen Osmanlı ordusu 10 Eylül 1526’da şehre girdi. Sultan Süleyman bir süre burada kaldı. Budin doğrudan Osmanlı idaresine bağlanmadı. Osmanlı lar, 10 Kasım 1526’da Macar Krallığına, soyluların da desteklediği János Zapolya’yı getirerek onu himayelerine aldılar.

Ferdinand da 23 Eylül 1527’de Zapolya’yı Budin’den çıkardı. Zor durumda kalan ve tâbi olmak şartıyla yardım talep eden Zapolya’ya Osmanlılar destek verdiler. Mayıs 1529’da İstanbul’dan hareket eden Padişah, Eylül ayı başlarında Budin önlerine ulaştı. Şehir teslim olduktan sonra kendisiyle daha önce anlaşma yapılan Zapolya Macar tahtına oturtuldu. 7 Eylül’de şehre giren ve altı gün burada kalan Sultan Süleyman daha sonra Viyana’ya ilerledi. Osmanlıların ana hedefi Macar topraklarıydı. Bu yüzden de Avrupa’daki gelişmeleri yakından takip etmekteydiler. Viyana’nın kuşatılmasıyla sonuçlanacak 1529 Seferi’nin esas hedefi Budin’in kurtarılması ve emniyetinin temini olmalıdır.

Osmanlılar kendi temsilcileri olarak Budin’de Luigi Gritti’yi bir yeniçeri birliğiyle bıraktılar. Himaye altına alınan Zapolya yıllık bir haraç verecekti. I. Françoisise Osmanlı orduları Macaristan’dayken 13 Ağustos 1529’da imparatorla Cambrai sulhunu imzalamıştı.

Luigi (Alvise) Gritti: 1480’de İstanbul’da doğdu. 1523- 1538 arasında Venedik Doç’u olan Andrea Gritti’nin oğludur. Osmanlı dış ilişkilerinde etkili oldu.

Macaristan Üzerinde Osmanlı-Habsbur Çekişmesi (1533-1562)

Ferdinand’ın 1531’de Budin’i kuşatması Osmanlılar açısından Zapolya’ya yardım için bir sefer düzenlenmesi gereğini doğurdu. Doğrudan V. Karl’ın hedeflendiği bu sefere Osmanlı tarihlerinde “Alaman Seferi” adı da verilmektedir. 1532 Alaman Seferi’nin Viyana’y doğrudan hedefleyen bir askerî harekât olmaktan çok gözdağı verme ve Macar topraklarındaki hâkimiyeti sağlamlaştırma amacını taşıdığı ifade edilebilir.

Kasım Voyvoda önderliğindeki Osmanlı akıncılarının Alpler’i aşıp Linz’e kadar ilerledikten sonra geri dönüş yolunda Brandenburg Prensi tarafından pusuya düşürülüp dağıtılması uygulanan taktik anlayışın doğruluğunu göstermektedir. Osmanlı ordusunun bu mağlubiyet üzerine geri çekildiği dolayısıyla seferin başarısız olduğu şeklindeki yorumlar hatalıdır. Bu konuyla ilgili bilgileri aktaran Alman kaynağı nda Osmanlı akıncılarının kaybı abartılıp Brandenburg Prensi bu başarısı dolayı sıyla bir kahraman gibi sunulmak istendiğinden dolayı bazı modern tarihçiler bu hatalı yorumlarda bulunmaktadırlar.

Brandenburg : Almanya’nın kuzeydoğusunda bir eyalet. Brandenburg Prensi, Kutsal Roma-Germen İmparatoru seçimlerine katılan sayılı elektör prenslerden biriydi. Müşterek düşman olarak tanımlanan Habsburglara karşı 1532-1541 yılları arasında Osmanlı-Fransız ilişkilerinin seyri hem siyasî hem de askerî yönden tam bir dayanışma içinde bulunulduğunu gösterir.

Bu ittifak görüşmeleri sırası nda 1536’da Fransa’ya ticarî haklar tanıyan ilk kapitülasyonların verildiği iddia edilirse de bu bir taslak halinde kalmış, bu anlamda Fransa’ya ilk kapitülasyon 1569’da verilmiştir. Kapitülasyon: Osmanlı İmparatorluğu sınırları dâhilinde, dostluk ve sadakat sözü vermesi şartıyla, güven içerisinde ticarî faaliyetlerini gerçekleştirebilmeleri için Hıristiyan devletlere verilen imtiyaz. Budin’in 1541 Mayısı’nda Ferdinand tarafından kuşatılmasının ardından Haziran ortalarında da Osmanlılar İstabur Seferi olarak da adlandırılan dördüncü Macar seferine çıktılar.

İstabur : Ordugâhın etrafına hendekler kazılıp arabaların da birbirine zincirlenerek öne konulmasıyla oluşturulan istihkâm. Böylece Macaristan’ın kalbi sayılan Tisza nehrine kadar Tuna’nın sağ ve sol kısımlarındaki Orta Macaristan bir Osmanlı sınır eyaleti haline geldi. Erdel’de ise yeni bir voyvodalık ortaya çıkmış oluyordu.

Osmanlıların Moravya, Silezya ve Saksonya’ya kadar ilerleyeceğinden korkulmaktaydı. 1542’de Speyer Meclisi’nde ( Reichstag ) yardım toplama, asker sevk etme konusundaki kanun hayata geçirildi. Aslında bu kanun 1532’de Augsburg’ta kararlaştırılmış fakat uygulanmamış.

Reichstag : Kutsal Roma- Germen İmparatorluğu topraklarında başpiskopos, prens, dük vs. gibi unvana sahip olanların hazır bulunduğu imparatorluk meclisi.

Habsburglarla yoğun bir mücadele içinde geçen bu dönemde en uçta bir hareket üssü olmak üzere Budin Beylerbeyiliği kurulmuştu. Böylece Osmanlılar kalıcı olarak Batı’ya doğru genişlemelerinin son sınırına ulaştıklarını anlamışlardı.

Budin Beylerbeyiliği: 1541-1686 arasında Osmanlı idarî teşkilatında bulunan ve merkezi Budin olan Beylerbeyilik.

Osmanlı-Safevi Mücadelesi

Anadolu’daki Türkmen boyları üzerinde Safevî propagandası etkili oluyordu. Bir kısım Türkmenlerin benimsedikleri kabilevî heterodoks islam anlayışı, Şiî motifler olan Hz. Ali ve on iki imam kültleri, Kerbela matemi gibi temel inançlarla karışarak asıl on iki imam doktrininden farklı bir hüviyette Kızılbaşlık/Alevilik haline dönüşmüştü.

Heterodoks İslam : Ehl-i Sünnet inancını ve hak kabul edilen dört mezhebi benimsemedikleri için islamiyet’teki ana akımdan sapmış kabul edilen dinî grupları ifade eder.

On iki imam doktrini : İsnâaşeriyye de denen Şiî fırkası. İlk imam kabul edilen Hz. Ali’yi takiben gelen on birinci imamın, ümmetin hidayetini üstlenen bir oğlu olduğuna fakat onun tehlikeden dolayı gizlendiğine, zamanı gelince on ikinci imam olarak zuhur edeceğine inanılır. 1533’te Habsburglarla yapılan barış Osmanlıların dikkatlerini İran meselesine yöneltmesini sağlamıştı. Geniş yetkilerle donatılan veziriazam İbrahim Paşa önden İran’a yürüdü (Ekim 1533). Daha önce kararlaştırıldığı üzere Bağdat’a yönelmesi gereken İbrahim Paşa, Ulama Han’ın etkisiyle ayrıca Şah Tahmasb’ın Horasan’da olmasından faydalanarak Tebriz’e ilerledi. 6 Ağustos 1534’te küçük bir çarpışman ın ardından boşaltılmış haldeki şehre kolayca girdi.

Osmanlı tarihindeki bu en uzun askerî harekât sona erdiğinde elde edilen tek fayda Bağdat ve civarında Osmanlı hâkimiyetinin başlaması, doğu sınırında Erzurum, Kemah, Bayburt yöresini içine alan yeni bir beylerbeyiliğin kurulup sınır boyları nın takviye edilmesidir.

1 Haziran 1555 tarihinde Amasya’da ilk Osmanlı-Safevî anlaşması yapıldı. Bununla Osmanlı-Safevî dinî zıtlaşması makul bir seviyeye indirildi ve daha sonraki anlaşmaların da temeli oluşturuldu. Safevîler Bağdat bölgesi, Kars ve Atabegler yurdu üzerinde Osmanlı hâkimiyetini kabul ediyorlardı. Bu anlaşma ile Osmanlıların şark meselesi yirmi beş yıl kadar sakin bir seyir izleyecekti.

Atabegler Yurdu : Ahıska,Şavşat, Çıldır, Artvin, Tortum, Oltu, Tavusker ve Yusufeli’ni kapsayan bölge.

Son Sefer ve Kapanan Bir “Çağ”

Sultan Süleyman, 46 yıllık saltanatı boyunca gerçeklefltirdiği seferlerle Gazi Sultan lafzına yaraşır bir şekilde savaş esnasında vefat etti. Onun döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak devrinin yaşandığı kanaati daha torunu tahtta iken genelleşmişti. İdealize edilen bu dönem sonraki kriz yıllarında daha da belirgin hale gelmişti. Zamanla “Altın Çağ” kavramı onun saltanat yıllarını belirtmek için yaygın biçimde kullanılmıştır.

Kanunî sıfatı çevresinde oluşturulan “mit”, Sultan Süleyman dönemi üzerine yapılan serinkanlı değerlendirmeleri gölgede bırakmıştır. Sultan Süleyman çağı her şeyden önce dinî ve siyasî misyonların belirgin hale gelerek çerçevesinin çizildiği bir dönüm noktasını teşkil eder.

Osmanlılar bu dönemde Avrupa devletleri arasında oluşan denge siyasetine de güçlü bir şekilde dâhil olarak modern Avrupa’nın oluşumunda belirleyici bir rol üstlenmişlerdir. Hatta bu Osmanlı etkisi unutulmuş sınırlarda, gözden ›rak bozkır ve çöllerde ve uzak denizlerde dahi ağırlıklı olarak bu dönemde başlamıştır. Sultan Süleyman’ın vefatıyla kendisinden sonraki yüzyıllarda hep özlem duyulacak ve bir benzerinin daha yaşanması arzu edilecek uzun bir çağ sona ermiştir.