OSMANLI TARİHİ (1566-1789) - Ünite 4: Yenilmez Türk’ün Dönüşü (1656-1683) Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Yenilmez Türk’ün Dönüşü (1656-1683)

Köprülü Mehmed Paşa’nın Sadrazamlığı

IV. Mehmed’in saltanatının ilk yıllarında 14 defa sadrazam değişikliği yapmasına rağmen bir sonuç alınamamıştı. Turhan Sultan son bir umut olarak paşayı denemeye karar vermişti. Köprülü Mehmed Paşa, görevi kabul etmek için bazı şartlar ileri sürüp, pazarlık yaptı. Valide sultana bazı şartlarının kabulü takdirinde mesuliyeti üzerine alacağını söyledi. Köprülü’nün şartları şunlardı: Huzura ne telhis ederse kabul edilecek, bütün tayin ve azilleri kendisi yapacak, devlet ileri gelenlerinden birinin teşvikiyle icraatına karışılmayacak ve padişah sadrazamla ilgili çıkarılacak olumsuz söylentilere itibar etmeyecekti.

Kadızâdeli Hareketi’nin Sonu

17. yüzyılın ilk yarısında İstanbul halkı Kadızâdeli ve tarikat mensupları diye ikiye bölünmüş, kimse diğerinin imamlık ettiği camiye gitmemeye ve hatta birbirlerine selam bile vermemeye başlamıştı. Kadızâdeliler, IV. Murad döneminde İstanbul camilerinin çoğunun kontrolünü ellerine geçirdiler. Osmanlı yöneticileri, Kadızâdeliler’in dini telkinlerini, halka sıkıntılarını unutturacak geçici bir vasıta gibi görmüştü. Özellikle IV. Mehmed katında itibar sahibi olmuşlardı. Köprülü Mehmed Paşa, 1656’da sadrazam olunca ilk işinin bozulan devlet otoritesini yeniden tesis etmek olduğunu biliyordu. Kadızâdeliler, onun sadrazamlığının ilk günlerinde aleyhtarlarını sindirmek ve devlet yönetiminde söz sahibi olmak için harekete geçtiler. Kadızâdeliler yeni sadrazamdan şunları istiyorlardı: İstanbul’daki bütün tekkeleri yıkıp, buraların şeyh ve dervişlerine imanlarını tazelemelerini teklif etmek ve kabul etmeyenleri öldürmek; padişahın huzuruna çıkarak, Peygamber’den sonra ortaya çıkmış bütün bid’atların kaldırılmasını istemek; Padişahların ve ailelerinin yaptırdığı, selâtin camilerinin minarelerinin biri dışındakileri yıkmak. Köprülü Mehmed Paşa, Kadızâdeliler’in isteklerini reddetti. Mallarına el koyup, hareketin liderlerini tutuklatarak Kıbrıs’a sürdü. Yıllarca İstanbul’da istediklerini yaptıran, devlet işlerine müdahale eden Kadızâdeliler bir günde bitirilmişti.

Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa’nın sadrazamlığı döneminde, Kadızâdeli hareketinde tekrar bir canlanma görüldü. Vanî Mehmed Efendi, Fazıl Ahmed Paşa’nın daveti üzerine İstanbul’a geldi ve burada en önemli camilerde verdiği vaazlarla Kadızâdeli hareketini tekrar etkin hâle getirdi. İkinci Viyana Kuşatmasının ardından yaşanan bozgun, bu seferin destekçilerinden Vanî Mehmed Efendi’nin nüfuzunu sona erdirdi. Vanî Mehmed Efendi’nin sürgüne gönderilmesiyle Kadızâdeliler’in etkinliği azaldı ve bir daha toparlanamadılar.

Köprülü’ye Karşı İsyan

Sipahilerin ilk kıpırdanmaları, maaşlarının zamanında verilmemesi bahanesiyle oldu. Hazine sıkıntıda olduğu için sipahilerin maaşları verilememiş, bunun üzerine sipahiler de Defterdar Mehmed Paşa’nın Süleymaniye Camii yakınlarındaki evini basmışlardı. Sipahilerin çok sevdiği Kaptanıderya Ahmed Paşa’nın azledilmesi yaraya tuz biber ekti.

Sadrazam, önce ulemanın desteğini kazandı. Daha sonra Bektaşî şeyhinden de yeniçerilerin kendisini destekleyeceğine dair söz aldı. Sadrazam Mehmed Paşa, devletin otoritesini bile gölgeleyen sipahi ağalarının tahakkümüne bir son vermeye kararlıydı. 6 Ocak’ta sadrazam sarayında bir toplantı tertip edildi. Bu toplantıda önce IV. Mehmed’in, yazılı hatt-ı hümâyûnu okundu. Sadrazamın sarayında toplananlar da asi sipahilerin şehirden uzaklaştırılmasına ve ağalarının idam edilmesine karar verdiler. Ele geçirilen sipahi ağaları Sultanahmet Meydanı’nda idam edildiler. Böylece Köprülü Mehmed Paşa’nın akıllıca hareketi ve kararlı tutumu sayesinde, aylardır İstanbul halkını adeta inleten sipahi zorbalarının ortadan kaldırılması sağlandı.

Rum Patriğinin İdamı

Osmanlı İmparatorluğu’nun geçirdiği sarsıntıyı fırsat bilen Rum Patriği III. Partenios, isyan eden Eflak Voyvodası Konstantin ile temasa geçmişti. Eflak voyvodasına mektup yazıp, Osmanlı İmparatorluğu aleyhine birtakım tertipler içerisine girmişti. Patrik III. Partenios, 1657 Mart’ında Parmakkapı da asıldı. Fatih’ten itibaren patrikler vazifeye seçilmelerinden itibaren padişah tarafından kabul edilirken, III. Partenios’un idamından sonra bu imtiyazları kaldırılıp, veziriazamlar tarafından kabul edilmeye başlandılar.

Çanakkale Savaşları

Köprülü Mehmed Paşa, masrafları kısıp, hazineye girmesi gereken paraları emniyet altına alarak bütçeyi denkleştirdi. Kendi durumunu emniyet altına aldıktan sonra Çanakkale Boğazı’ndaki Venedik ablukasını kaldırmak için harekete geçti. Sadrazamın komutasında 1657 Haziran’ında İstanbul’dan hareket eden donanma ve kara askeri Çanakkale Boğazı’na ulaştı. Büyük umutlarla çıkılan bu seferde ilk hamlede büyük bir bozguna uğranmıştı. Bundan sonraki üç gün boyunca savaş karşılıklı top atışlarıyla devam etti. Bazı Osmanlı gemileri, rüzgâr müsait olmadığı için Kumburnu önlerinde demir atmak zorunda kaldılar. Venedik donanmasına komuta eden Mocenigo bu fırsatı kaçırmamak için akşam karanlığı bastırırken aniden Osmanlı gemilerine saldırı emri verdi. Savaşta Amiral gemisinin parçalandığını gören diğer Venedik gemileri kaçmaya başladılar. Mocenigo’nun yerine geçen Amiral Barabaro Badoers dağılan birlikleri toparlayıp, tekrar taarruza geçemedi. Boğaz ablukasının kaldırılmasının ardından sıra Bozcaada ve Limni’nin geri alınmasına gelmişti. Bozcaada ve Limni’nin alınmasıyla Boğazlar’da emniyet sağlanmıştı.

Erdel Seferi

Venedik tehlikesinin hafiflemesiyle, Anadolu’daki isyanlar ve Erdel’deki Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılma faaliyetlerine karşı harekete geçildi. Erdel Kralı Lehistan kralı olmak istemiş. II. Rakoczi ise kendi kafasına göre hareket edip, Eflak ve Boğdan’ı nüfuzu altına alıp, İsveç’le ittifak yaparak Lehistan’a savaş açtı. Bâbıâli, bu durumu haber alınca, Kırım hanını II. Rakoczi’nin üzerine gönderdi. Osmanlı yönetimi bu zaferden sonra Eflak ve Boğdan voyvodalarını değiştirdi.

II. Rakoczi gönderilen fermanlara itaat etmeye direnince Köprülü Mehmed Paşa, 1658’de Erdel seferine çıktı. II. Rakoczi direnemeyeceğini bildiğinden kaçtı. Yeni kralla Yanova, Şebeş ve Lugoş kaleleri Osmanlı İmparatorluğu’nda kalmak ve yıllık 40 bin altın haraç vermek şartıyla antlaşma yapıldı. II. Rakoczi ölmüştü ama Erdel meselesi bitmemişti. Köse Ali Paşa, 1661’de Erdel’e girerek Osmanlı taraftarı Apafi Mihal’i Erdel tahtına çıkardı.

Abaza Hasan Paşa İsyanı

Köprülü Mehmed Paşa dönemin önemli Celâli liderlerinden iken devlet tarafından affedilerek hizmete alınan Abaza Hasan Paşa’yı önce Halep valiliğine tayin etmiş, daha sonra da Erdel seferine çağırmıştı. Köprülü’nün sert icraatından kaçanlar ise Abaza Hasan Paşa’nın etrafında toplanmaya başlamışlardı. Abaza Hasan Paşa, Köprülü’nün Erdel seferi davetine uymadığı gibi, padişahtan, sadrazamı azletmesini istedi. Bu isteği kabul edilmeyince Anadolu’da büyük bir Celâli isyanı başlattı. Erdel seferinde olan Köprülü Mehmed Paşa, yirmi gün içerisinde Edirne’ye geldi ve padişahın huzurunda devlet adamları ve askerin ileri gelenlerinin katılımıyla ayak divanı yapıldı. Padişahın Üsküdar’a geçmesi üzerine Abaza Hasan Paşa, Eskişehir taraflarına çekildi. Abaza Hasan Paşa, 1658 Aralık’ında Ilgın’da Anadolu Serdarı Murtaza Paşa’yı mağlup ettikten sonra kışı geçirmek için güneye gitti. Murtaza Paşa, asilerin affedileceklerini söyleyerek, bir kısmını kendi tarafına çekti. Halep’te, konağında asi paşalara ziyafet çektikten sonra, paşalar öldürüldü. Bu sırada işareti alan serdarın adamları diğer asi liderlerini de ortadan kaldırdılar. Bundan sonra Antalya, Şam ve Mısırda çıkan isyanlar da bastırıldı. Abaza isyanı bastırıldıktan sonra Müfettiş İsmail Paşa gönderilerek Anadolu’da geniş bir teftiş başlatıldı. Sarıca ve sekbanlar başta olmak üzere durumu şüpheli görülenler öldürüldü. Köprülü Mehmed Paşa, sert tedbirlerle devlet otoritesini yeniden kurmuştu.

Yangınlar

İstanbul’un üçte birini viraneye çeviren büyük yangın 24 Temmuz 1660’da meydana geldi. Binlerce binanın harap olduğu ve büyük can kaybının yaşandığı bu felaketten sonra İstanbul halkı bir de kıtlık ve salgın hastalıklarla boğuştu. 1662’de Mart ortalarında Eski Saray’da önemli tahribata sebep olan bir yangın yaşandı. Bu yangından yalnızca üç yıl sonra bu defa Topkapı Sarayı’ndan alevler yükseldi. Sarayın büyük bölümü kullanılamaz hâle geldi. Yangın sonrası Harem halkı Eski Saray’a nakledildi ve Topkapı Sarayı’ndaki tamirat 1669’a kadar sürdü.

Fazıl Ahmed Paşa’nın Sadrazamlığı

Köprülü Mehmed Paşa 85 yaşına gelmişti. Padişah, sadrazamlığa Şam Beylerbeyi olan oğlunu getireceğine söz verince görevinden ayrıldı. Fazıl Ahmed Paşa babasından daha yumuşak ve zeki bir idareciydi. Gerektiğinde birçok kişiyi idam etmesine rağmen, isteklerini siyasi dehası ile yerine getirterek, fazla sertliğe başvurmadan babasının acımasızlığının Osmanlı İmparatorluğu’nda yarattığı korkuyu ortadan kaldırdı.

Yeni Camii’nin Açılışı

III. Murad’ın eşi Safiye Sultan sur içinde kendi adına bir külliye yaptırmak istemişti. Haliç’e yeni bir görünüm ve kimlik kazandıran külliyenin inşasına III. Mehmed zamanında, 1597’de başlanmıştı. Safiye Sultan yeni padişah I. Ahmed tarafından Eski Saray’a gönderilmiş, bu gelişme inşaatın bu hâlde kalmasına sebep olmuştu. IV. Mehmed’in annesi Hatice Turhan Sultan, 1661’de bütün masrafları bizzat üstlenip, inşaatı tekrar başlattı. Yeni Camii Külliyesi yapıldığı dönemde, cami, hünkâr kasrı, sebil, çeşme, sıbyan mektebi, darülkurra, türbe ve çarşıdan oluşmaktaydı. 1663’te cami tamamlandı ve padişah da dâhil devlet ricalinin hazır bulunduğu bir merasimle burada ilk Cuma namazı eda edildi.

Uyvar’ın Fethi ve Vasvar Barışı

Habsburglar’ın Osmanlı tabiiyeti altında olan Erdel’e müdahale etmeleri sebebiyle Avusturya’ya savaş açıldı. Fazıl Ahmed Paşa, 1663 Nisan’ında Avusturya seferine çıktı. Avusturya elçileriyle barış görüşmeleri yaptı. Avusturya elçilerine son bir barış şansı verildi, ancak kabul etmemeleri üzerine Uyvar istikametine hareket edildi. 38 günlük kuşatmadan sonra başka şansı kalmadığını gören kale komutanı, adamları ve mallarıyla gitme şartıyla 24 Eylül 1663’te teslim oldu. Daha sonra Uyvar civarındaki diğer kaleler fethedildi.

Fazıl Ahmed Paşa, kışı Macaristan’da geçirdikten sonra ilerlemeye devam etti. Zerinvar’ın fethinden sonra kuzeye yöneldi. Avusturya, durumun iyiye gitmediğini görünce sulha yanaşmıştı. Avusturya elçileriyle yapılan görüşmelerin sonunda antlaşma hazırlandı ve imparatorun tasdikine gönderildi. Antlaşma tasdik olana kadar Osmanlı ordusu harekâtına devam edebilecekti. Avusturya, 10 Ağustos 1664’te imzalanan Vasvar Antlaşması’yla Erdel’den çekildi ve Osmanlı fetihlerini de tanıdı. Barış antlaşması yirmi yıl sürecekti.

Kandiye’nin Fethi

Sultan İbrahim zamanında başlayan Girit seferinde başlangıçta adanın önemli birçok mevki ele geçirilmesine rağmen Kandiye bir türlü fethedilemediği için adanın tamamında hakimiyet kurulamamıştı. Fazıl Ahmed Paşa, Avusturya sınırını emniyet altına aldıktan sonra Girit meselesini halletmek için harekete geçti. 1666 Kasım’ında adaya çıktı. Ancak sadrazamın bütün gayretlerine rağmen Kandiye bir türlü fethedilemedi. Üç yıl kaleyi muhasara etti. Venedikliler artık dayanamayacaklarını anladılar. Barış görüşmeleri başladı ve 1669 Eylül’ünün başlarında antlaşma imzalandı. 27 Eylül’de ise Kandiye Osmanlılara teslim edildi. Böylece yaklaşık 25 yıldır sürüp giden savaşlar sona ermişti.

Kamaniçe’nin Fethi

Karadeniz’in kuzeyindeki steplerde yaşayan Kazaklar bağımsız hareket etmekteydiler. Lehistan hâkimiyetinden kurtulmak için Osmanlı himayesine girmeye çalıştılar. Ancak Kazaklar istedikleri desteği alamayınca, 1654’te Pereyaslav Antlaşması’nı imzalayarak, Rus Çarlığı’na bağlandılar. Bu durum Osmanlılar için önemli bir tehlike yarattı.

1672’de IV. Mehmed ve Fazıl Ahmed Paşa Kazak meselesinden dolayı Lehistan üzerine sefere çıktılar. Kamaniçe Kalesi kuşatıldı. Kale dokuz günlük kısa bir kuşatmayla fethedildi. Kamaniçe’nin fethi, Osmanlılar’ın Boğdan Voyvodalığı ve Kırım Hanlığı üzerindeki kontrolünü arttırdığı gibi, Kazaklar’ın Karadeniz’e saldırılarının da önüne geçebilme imkânı verdi.

Lehistan’la 18 Ekim 1672’de Osmanlı fetihlerini tanıyan Bucaş Antlaşması imzalandı. Leh Meclisi, antlaşmanın maddelerini ağır bularak reddetti. 1673’te savaş tekrar başladı. Sobieski, kısa bir süre içerisinde, 50 bin kişilik bir ordu toplayarak, 1673’te Hotin savaşında, Osmanlı ordusunu mağlup etti. Sobieski, Hotin savaşından kısa bir süre sonra kral öldüğü için, Lehistan tahtına çıkarıldı. Savaş 1674 ve 1675’te devam etti. Hotin geri alındı. Barış görüşmeleri başladı. Yeni antlaşma Bucaş Antlaşması’na çok benziyordu. Sadece Kazak Ukrayna’sındaki iki küçük kale, Lehistan’a bırakılmıştı.

Sabetay Sevi ve Dönmelik

17. yüzyılın ortalarında İzmir’de ortaya çıkan Sabetay Sevi mesihim diye bazı Yahudiler’i etrafında toplamıştı. Osmanlı yönetimini rahatsız etmediği için başlangıçta karışılmamıştı. Ancak Osmanlı topraklarını taraftarları arasında taksime başlayıp, padişahın otoritesini saymamaya başlayınca dur denildi.

1666 Şubat’ında İstanbul’a getirilen Sabetay, sorgulanıp, hapse atıldı. Fazıl Ahmed Paşa’nın sarrafı, efendisine müracaat ederek, Sabetay’ın Çanakkale’ye Kilidülbahir Kalesi’ne sürülmesini sağladı. Ancak burada da rahat durmayınca Sabetay padişahın huzuruna çıkarılmak için Edirne’ye gönderildi. Sabetay Sevi, devlet ileri gelenlerinin önünde sorguya alındı. Sabetay, mesihlikten vazgeçti. Kendisinin basit bir haham olduğunu, mesihlik işini Yahudilerin yakıştırdığını söyledi. Bu cevap üzerine, tek kurtuluş yolunun Müslüman olmasıyla mümkün olacağı söylendi. Sabetay Sevi, Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu ve Mehmed ismini aldı. Sevi sonradan yeni ismine ruhanî bir anlam katmak için “Aziz”i de ekledi.

Osmanlı yetkilileri, 1672’nin sonlarında Müslüman olduğunu zannettikleri Sabetay Sevi’nin İstanbul’da ayinler yaptığını haber aldılar. Sabetay Sevi hapsedildi. Sabetay, 1673’ün Ocak ayında Ülgün’e sürüldü. Eylül 1675’te Ülgün’de öldü. Taraftarları mesihlerinin ölümünden sonra da efendilerine bağlı kalmaya devam ettiler. “ Dönme ” diye adlandırılan bu grup, uzun süre toplum içerisinde Müslüman görünürken, kendi içlerinde inançlarını muhafaza ettiler.

Büyük Sünnet Düğünü

IV. Mehmed’in oğulları Şehzade Mustafa (II. Mustafa) ve Şehzade Ahmed (III. Ahmed) 1675 Mayıs’ında 15 gün süren muhteşem bir düğün ile sünnet oldular. Bu düğünde şehzadelerle aynı zamanda kızkardeşleri Hatice Sultan da Vezir Musahib Mustafa Paşa ile evlendirildi. Şehzadelerle birlikte halktan 6 bin çocuk ile 2 bin de iç oğlanı sünnet olmuştu.

Fransa’yla Dostluktan Düşmanlığa

Fransızlar, 17. yüzyılın ortalarından itibaren bir taraftan Osmanlı İmparatorluğu’nun nimetlerinden istifadeye devam ederken, diğer taraftan aleyhimize çalışmaya başladılar. Fransız hükümdarı XIV. Louis zamanında Girit’te Osmanlılara karşı savaşan Venediklilere yardım gönderdi.

Fransa’nın Venedik’e Yardımı

Köprülü Mehmed Paşa, sadrazam olduğunda Fransa Elçisi huzura kabul ve onur hediyelerini takdim ederek gerekli biatlerini sunmamıştı. Göreve geldiği ilk günlerde sadrazamın daha acil çözmesi gereken problemler vardı. Bunlardan en önemlisi de Venedik’le devam eden Girit savaşıydı ve Fransa bu savaşta Venedik’e gizlice yardım ediyordu.

Köprülü Mehmed Paşa hem Fransız elçisinin kendisine yaptığı saygısızlığın hem de Venedik’e gizlice gönderilen yardımların hesabını sormak için fırsat kolluyordu. Fransa hükümeti İstanbul’daki elçisine iletilmesi gerekli gizli ve şifreli mektupları da Vertamont’a teslim etti. Fakat Vertamont şifreli mektupları elçiye teslim etmek yerine İstanbul’daki sadaret kaymakamına verdi ve Müslüman olmak istediğini söyledi. Vertamont sorguya çekildi. Sorgulamalarda Girit’teki Venedik-Fransa işbirliğini doğruladı ve Fransa Elçisi La Haye’in Venediklilere gizlice yardım ettiğini de haber verdi. Mehmed Paşa, elçilik heyetinden yalnızca elçinin oğlu Denis’i Edirne surlarındaki bir zindana hapsettirdi ve diğer görevlileri ya şifreleri çözmeleri ya da öldürülecekleri tehdidiyle korkutmaya çalıştı. Fakat heyetteki kimse şifreleri çözmedi.

Fransa Elçisi Hapse Atılıyor

Köprülü Mehmed Paşa, iyileştikten sonra La Haye’i de Edirne’ye getirtti ve sorguya çektirdi. Sorguda şifreli mektuplarda neler yazıldığı soruldu fakat elçi kendisinin şifreleri çözemediği, elçilik tercümanının da altı ay önce Fransa’ya gittiği cevabını verdi. Bunun üzerine sadrazam baba La Haye’in de zindana atılmasını emretti ve elçi de oğlu ile aynı kaderi paylaştı. Sadrazam, Fransa’ya gönderdiği bir çavuşla her ikisini de uygunsuz hareket ettikleri gerekçesiyle şikâyet etti ve La Haye’in elçilikten alınmasını sağladı. La Haye’in yerine tayin edilen Nikolas-Fransuva Blondel ise sadrazam tarafından tanınmadı ve padişahla görüşmesine müsaade edilmedi. Fransa, Blondel’in yerine İstanbul’da yaşayan Fransız tüccarlarından Jean-Fransuva Roboli’yi daimî elçi olarak tayin etti.

Fransa’yla Diplomatik Kriz

Fransa, kadim düşmanı olmasına rağmen Osmanlı’ya karşı savaşta Avusturya’ya gizlice yardım etmişti. Fazıl Ahmed Paşa, bu yüzden Fransız elçisini İstanbul’a gelişinde sıradan bir törenle karşılattı. Sadrazam tarafından ikinci kabulü de birincisini aratmadı ve yine elçiye ağır hakaretler etti. La Haye hakaretlere dayanamadı ve tercümanın elindeki kapitülasyonlara dair antlaşmayı kaptığı gibi Fazıl Ahmed Paşa’nın ayaklarının önüne attı. Yaşananlardan pişman olan La Haye, sadrazamdan özür diledikten sonra serbest bırakıldı. 1666 Ocak’ının ilk günlerindeki üçüncü görüşmeleri ise gayet sıcak geçti.

Fransa’yla İskemle Krizi!

Marki de Nointel, Sultan IV. Mehmed Edirne’de bulunduğundan Topkapı Sarayı önünden geçerken topla selam atışı yaptırmaya gerek görmedi. Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmed Paşa tarafından oldukça soğuk karşılanmasına neden oldu. 1676’da Marki de Nointel sadrazam tayin edilmesini tebrik etmek üzere Merzifonlu ile görüşmeye gitti. Fransız elçisi içeriye girmesine rağmen Merzifonlu henüz gelmemişti, elçinin içeri alınmasını bekliyordu. Marki de Nointel, kendisinin oturacağı iskemlenin sedir üzerine değil de aşağısında bir yere konulmuş olduğunu fark etti. Bunu gören Fransa elçisi sinirlendi ve kendisi oturacağı iskemleyi alarak sedirin üzerine koydu. Tartışma çıktı. Kesin olan bir şey varsa o da iskemle meselesinin uzun bir süre Osmanlı İmparatorluğu ile Fransa arasında tartışmalara konu olduğu ve Avrupa’da büyük akisler uyandırdığıdır. Nointel aracılarla sadrazamdan daha alçakta oturmayı kabul ettiğini Merzifonlu’ya iletti ve böylece problem çözüldü. Fransa’nın yeni elçisi Gabriel de Guilleragues İstanbul’a ulaştı ve Nointel, Paris’e döndü. Yeni elçi zamanında da iki devlet arasında problemler devam etti.

Fransa’nın Cezayir Bombardımanı

Osmanlı İmparatorluğu’nun Afrika’daki eyaletleriyle bağları 17. yüzyılın ortalarından itibaren zayıfladı. 1671’de yeniçerilerin kendi aralarından seçtikleri bir reis “ Dayı ” adıyla Cezayir’in asıl idarecisi olmuş, Osmanlı valisinin hükmü kalmamıştı. Garb Ocakları adı verilen Cezayir, Tunus ve Trablusgarb’da Türk nüfusu oldukça azdı. Türkler yönetici ve askeri zümreyi meydana getiriyorlardı. Asker ihtiyacını Batı Anadolu’daki Türk köylülerinden karşılarlardı. Cezayir, Trablusgarb ve Tunus’taki Türk korsanları Hristiyan ticaret gemilerine saldırarak, yağmalarlardı. Cezayir’e savaş açan Fransa, donanmasını gönderdi. Fransız gemileri 1682 ve 1683’te Cezayir’i bombardıman ettiler. Fransa’nın başına dert olan yalnız Cezayir değildi. Tunus’taki korsanlar da Fransız gemileri için tehlike meydana getiriyorlardı. Fakat Tunus’ta da bombardımanın ötesinde bir netice alınamadı. Bir antlaşmaya varılamayınca Fransa 1687’de Cezayir’e tekrar savaş ilan etti. Fransızlar 1688’de Cezayir önlerine geldiler. Topa tutulan Cezayir yine teslim olmadı.

Fransa’nın Türkiye’yi İşgal Planı

Osmanlı idare tarzını örnek olarak gösteren aydınlar olduğu gibi birçok Avrupalı aydın da Osmanlı İmparatorluğu’nu nasıl yıkmak gerektiğine dair eserler kaleme aldı. Osmanlı İmparatorluğu’nu ortadan kaldırmak için plan yapan önemli düşünürlerden biri de Alman filozof Leibniz’di. Leibniz 1672’de Fransa Kralı XIV. Louis’e Osmanlı İmparatorluğu’nu yok etmek için bir plan sundu. XIV. Louis, bu planla Doğu Roma İmparatorluğu’nu Fransa kralı güdümünde yeniden kurup, Türkleri Asya’ya gönderme fantezisi içine girdi. Plana göre ya doğrudan doğruya İstanbul’a hücum edilerek başkent işgal edilecek veya Mısır işgal edilerek İstanbul iaşesiz bırakılacaktı. XIV. Louis’in fantezileri plan olmaktan öteye gidemedi.

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın Sadrazamlığı

Fazıl Ahmed Paşa’nın 1676 Kasım’ında ölümü üzerine Köprülü Mehmed Paşa’nın damadı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa sadarete getirildi. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Fazıl Ahmed Paşa’nın zıddına haşin, inatçı ve fazla gururlu bir karaktere sahipti.

Çehrin Seferi

Ukrayna’daki Osmanlı kontrolünün gittikçe güçlenmesi, Hatman Doroşenko’nun Osmanlı taraftarı politikasını terketmesine sebep oldu. Doroşenko, 1676’da Sultan Mehmed’den aldığı nişanları ve tabiiyet alametlerini, Rus çarına yolladı ve hâkimiyetini tanıdığını ilan etti. Ukrayna’daki Çehrin Kalesi’ni Ruslara teslim etti. Osmanlılar’ın, Özi Nehri’nin batısında kalan Ukrayna toprakları üzerinde yeniden hâkimiyet sağlama ve Jurko Hmelnitski’yi hatman yapma çabaları, Ruslar ile savaşa sebep oldu. 1677’de Çehrin üzerine gönderilen İbrahim Paşa komutasında üç hafta kadar süren ilk seferden bir netice alınamadı. Ertesi yıl Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasında sefere çıkıldı. IV. Mehmed de Silistre’ye kadar orduya eşlik etmişti. Çehrin kuşatıldı. 33 gün sonra Rus birlikleri çıkarılıp, kale fethedildi. Kalenin elde tutulması zor olduğu için kale yıkıldı.

Rusların Özi’yi geçerek Osmanlı topraklarına saldırması üzerine yeni bir sefer kararı alındı. Rus çarı bu durum üzerine Kırım hanı vasıtasıyla barış istedi. Osmanlı-Rus savaşı Ocak 1681’de yapılan Bahçesaray Antlaşması ile son buldu. Antlaşma ile Özi Nehri boyunca Ukrayna ikiye bölündü ve Kiev Rusya’da kaldı. İlk Türk-Rus antlaşması olan bu antlaşma ile iki devlet arasında 20 yıllık bir ateşkes yapılmıştı.