OSMANLI TARİHİ (1566-1789) - Ünite 5: Viyana Bozgun Yılları (1683-1699) Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 5: Viyana Bozgun Yılları (1683-1699)
İkinci Viyana Kuşatması
Macarların Avusturya’ya Karşı İsyanı
Avusturya hakimiyetindeki Protestan Macarlar 1670’li yıllarda ayaklanma çıkarmıştır. Ancak tek başlarına mücadele edemeyeceklerini anlayan Macarlar Osmanlı yönetiminden yardım istemişlerdir. Avusturya ise Osmanlılarla savaşa girmek istemiyordu. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, sınır askerlerinden gelen Avusturyalıların saldırdıklarını haber eden mektuplar üzerine IV. Mehmed’i Avusturya üzerine sefere ikna etti. Kanunu gibi bir hükümdarın bile fethedemediği bir şehir olan Viyana’yı fethetme düşüncesi kazandıracağı prestijden dolayı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’yı cezbediyordu.
Viyana Kuşatması
Avusturya barışın bozulacağını görünce diğer devletlerden ve Papa’dan yardım istedi. Gönüllülerin de katılımı Avusturya İmparatoru Leopold’u heyecanlandırmıştı. Kuşatmanın ilk gününde Avusturyalılar şehirdeki bazı yerleri Türklerin kullanmaması için ateşe vermişlerdi. Ancak yakılan ateş kontrolden çıkmış ve büyük bir yangına sebep olmuştu. Viyanalılar sayıca Osmanlı ordusundan çok daha azdı ancak kuvvetli topları vardı. Kuşatma uzadıkça yiyecek sıkıntısı ve salgın hastalıklar baş göstermişti. Osmanlı ordusu kale duvarlarına kadar ilerlemişken Viyana’ya gelen yardım ordusu Avusturyalıları sevindirmişti.
Kahlenberg Muharebesi
Papanın da desteğiyle Viyana önlerine gelen haçlı ordusu, Osmanlı ordusunu mağlup etmeyi başarmıştı. Bunun üzerine, Kara Mustafa Paşa, iki aydır Viyana’yı kuşatma altında tutan askerlerine Budin’e geri çekilme emri verdi.
II. Viyana Kuşatmasının başarısızlıkla sonuçlanmasının nedenleri şu şekilde sıralanabilir:
- Şehrin zorla alınması mümkünken, yağma olmaması ve Viyana’nın tahrip edilmemesi için kuşatmanın ağırdan alınması
- Yardım ordusu geldiğinde Osmanlı askerlerinin siperlerden çıkarılmaması ve kuşatmanın bozulmaması için düşmana küçük bir kuvvetle karşı konulması
- Yardım ordusunun küçümsenmesi
- Büyük topların kuşatmaya getirilmemesi
- Düşman ordusunun ateşli silahlarının nicelik ve nitelik bakımından Osmanlı ordusunun elindeki ateşli silahlardan üstün olması
Osmanlı ordusu Viyana kuşatmasından dönerken bir çok ağır malzemesini de ganimet olarak Avusturyalılara bırakmak zorunda kalmıştır. Bunların arasında da kahve çuvalları da vardı. Avrupa’da kahve daha önce de kullanılıyor olsa da yaygınlaşması bu kuşatmadan sonra olmuştur.
Viyana Bozgun Yılları
Osmanlı ordusu bozguna uğradıktan sonra zafer sarhoşu olan müttefikler Osmanlı topraklarına doğru harekete geçtiler ve Ciğerdelen ve Estergon kalelerini ele geçirdiler. Viyana bozgununda da önemli hataları olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ile başarının elde edilemeyeceği yönünde ikna edilen IV. Mehmed, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın idam fermanını imzaladı ve 1683 yılında Merzifonlu, Belgradda öldürüldü.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın öldürülmesi de bozgunu durdurmamıştı. Avusturya ordusu Budin üzerine de sefere çıkmış ancak kuşatmanın uzaması ve Osmanlı ordusunun yardıma gelmesi üzerine Avusturya ordusu geri çekilmek zorunda kaldı. Osmanlı ordusu, geri çekilen Avusturya ordusundan 20000 kadarını da öldürmüştür. Ancak, Avusturya ordusu 1686 yılında yeniden şehri kuşatma altına almış ve 145 yıldır Türk hakimiyetinde bulunan şehri ele geçirmiştir. Bu yenilgiyi takiben Osmanlının elindeki diğer Macar toprakları ve önemli kaleler de birer birer kaybedilmiştir.
Venedik Cumhuriyeti, 1684 yılında Osmanlı İmparatorluğu’na karşı savaş ilan etmiş ve birkaç Avrupa ülkesinin donanma güçleriyle birlikte harekete geçmiştir. Osmanlılar bu büyük donanma karşısında bazı tedbirler almış olsalar da başarılı olamamışlardır.
Düşman güçler öncelikle 1685 yılında Preveze’yi işgal etmişlerdir. Bunu takiben Morosini komutasındaki müttefik donanma birçok kaleyi de ele geçirmişler ve en sonunda Atina’yı da almışlardır. İşgal ettikleri yerlerdeki Katolik ve Müslüman halka, Ortodoksluğu zorla benimsetmeye çalışmalarından dolayı hem Katolik Rumlar hem de Müslümanlar Ege adalarına kaçmışlardır.
Bu arada Osmanlıların mücadele etmek zorunda kaldığı bir çok cephe de açılmıştır. Lehistan cephesi ve Rusya cephesi bunlardan en önemlileridir. Leh kuvvetleri ve Ruslar da kutsal ittifaka katılarak Osmanlılara saldırmışlardır. Özellikle Ruslar Azak’ı ele geçirerek Karadeniz’in kilidini ele geçirmişlerdir.
Bozgun ve İsyan
Viyana’da yaşanan yenilgiler ve bunu takip eden büyük toprak kayıpları sonucunda, IV. Mehmed’in av merakına ve iktidarına olan tepkiler artmıştır. Avcı Mehmed bir keresinde gitti camideki vaaz bitmeden camiden ava gitmek üzere ayrılmış hatta daha sonra gideceği camilerde vaaz verilmesini de yasaklamıştır. Tüm bu olanlar IV. Mehmed’in saltanatının da sonunu getirmiş ve tahttan indirilmesinin gerekçesi olmuştur.
Yaşanan bozgunlar ve askerin bitmek bilmeyen savaşların uzamasından dolayı gösterdiği tepkiler neticesinde IV. Mehmed av merakı konusunda tövbe etmiş ve bir daha ava gitmemeye karar vermiştir. Ancak, devlet adamları, ulema, sadrazam vekili ve yeniçeri ocağının ileri gelenleri bir sabah namazında Ayasofya Cami’inde bir araya gelmişler ve sınırdan gönderilen asker mektuplarına dayanarak IV. Mehmed’in tahttan indirilmesine karar vermişlerdir.
IV. Mehmed, daha sonra tahttan indirilmesine sebebiyet vermemeleri için aralarında şehzade Süleyman’ın da bulunduğu bazı şehzadeleri şimşirlik adı verilen bir yerde 40 yıl boyunca tutsak etmiştir. Hatta Şehzade Süleyman, kendisine padişahlık müjdesini getiren sadrazama bile ilk başta inanmamıştır
II. Süleyman 40 yıllık hapis hayatından sonra toplamda sadece dört yıllık hükümdarlığı olmuş ve bu süre de hep sıkıntılarla geçmiştir. Özellikle İstanbul’daki karışıklıktan yararlanan zorbalar halka zulmediyordu. Halkla beraber hareket eden II. Süleyman tüm bu zorbaları yakalatmış ve Sultanahmet meydanında idam ettirmiş ve çıkan isyanları da böylece bastırmıştır.
Hazinenin maddi sıkıntısını önlemek için Osmanlı döneminde ilk bakır para basılmış ve adına da mangır denilmiştir. Ancak, kalpazanlık olaylarından dolayı II. Ahmed döneminde yürürlükten kaldırılmıştır.
Bu dönemde İstanbul’da yaşanan felaketlerden bir tanesi de 1688’de çıkan büyük yangın olmuştur. Bu yangında 1500 ev ve 5000’e yakın da dükkan zarar görmüştür.
Orta Avrupa için stratejik noktalardan bir tanesi olarak kabul edilen Belgrad’ın kaybedilmesi de yine bu dönemlere denk gelmektedir. 1521’de Kanuni tarafından fethedilen Belgrad, II. Süleyman döneminde Avusturyalılara geri bırakılmıştır.
Osmanlıların yaşadığı bu ilk çöküş yıllarında kaybedilen itibarın yeniden elde edilmesi için sadrazamlığa Fazıl Mustafa Paşa getirilmiştir. Fazıl Mustafa Paşa, halkın güvenini yeniden kazanabilmek için çeşitli reformlar gerçekleştirmiştir. Cizye vergisi azaltılmış, kiliselerin onarımlarına izin verilmiş ve değeri düşük paralar piyasadan geri çekilmiştir.
Bu iç düzenlemelerin ardından Avusturyalılar üzerine sefere çıkılmış ve Belgrad geri alınmış ve halkın rahatlaması sağlanmıştır.
II. Süleyman’ın Ölümü
II. Süleyman ömrünün son iki yılını hasta olarak geçirmiştir. Büyük acılar içerisinde Edirne’ye götürülmüş ve Fazıl Mustafa Paşa’nın Avusturya seferine çıkmasından 9 gün sonra da vefat etmiştir. II. Süleymanın ölümünden sonra tahta II. Ahmed geçmiş, II. Ahmed’in vefatından sonra da yerine II. Mustafa geçmiştir. II. Mustafa, Viyana bozgunundan sonra sürekli gerileyen devleti eski günlerine döndürebilme hayalini güdüyor ve kendine Kanuni Sultan Süleyman’ı örnek alıyordu. Örneğin, tıpkı Kanuni gibi ordusunu bizzat kendisi komuta etmek istemiştir.
Ordunun başında sefere çıkmakta kararlı olan II. Mustafa, hazırlıkları da bizzat kendisi denetler ve kılık değiştirerek yapılan hazırlıkları yerinde teftiş ederdi.
Ancak, padişahın bizzat sefere çıkmasını istemeyenler de vardı. Bu nedenle, yeniçeriler isyan çıkarmışlardır. II. Mustafa, yine tebdili kıyafet ile halkın arasına karışmış ve isyana teşvik edenleri tespit ederek hepsini görevlerinden azletmiştir.
II. Mustafa, sadece askeri dehası ile değil aynı zamanda adaleti ve disiplini ile de Kanuni Sultan Süleyman’a benziyordu. Yapılan haksızlıklara hiç göz yummazdı. Düzenin ve adaletin temini için bazen bizzat davalara başkanlık ederdi.
Avusturya’ya Karşı İki Zafer
II. Mustafa komutasındaki Osmanlı ordusu, Avusturya ordusu komutanı General Veterani ile Tımış nehri kıyılarında karşılaştı. Muharebeyi kazanan Osmanlı ordusu, Lugoş ve Şebeş kalelerini ele geçirmiş ve II. Mustafa ilk seferinden galibiyetle İstanbul’a geri dönmüştür. Sultan, İstanbul’a döner dönmez bir sonraki yıl çıkacağı seferin de hazırlıklarına başlamış ve Belgrad önlerinde Avusturya’ya karşı ikinci zaferini kazanmıştır.
Üçüncü Avusturya Seferi
II. Mustafa komutasındaki Osmanlı ordusu Macaristan üzerine 1697 yılında sefere çıkmıştır. Osmanlı ordusunun bu seferi sırasında en dikkat çekici olaylardan bir tanesi de sefer planlarının sürekli olarak değişmiş olmasıdır. Bunun neticesi olarak da II. Mustafa’nın ve askerlerinin sinirleri bozulmuş ve iki düşman ordusu arasında tuzağa düşme korkusuyla acilen Zenta yakınlarında bir köprü kurulmuş ve Tisa nehrini geçmeye başlamışlardır. Avusturya ordusundan kurtulup karşı kıyıdaki Erdel’e doğru hareket edeceklerdi. Ancak düşman ordusu bu durumu önceden haber alarak Osmanlı ordusuna yetişmiş ve sıkıştırmıştır.
Sadrazam, bunun üzerine orduyu bir yandan nehrin diğer tarafına geçirmeye çalışmış diğer taraftan da askerlerin bir kısmını siperde bırakmıştır. Ancak Avusturya ordusunun gelişi, Osmanlı ordusundaki askerler arasındaki paniği artırmıştır.
1697 yılında bir öğleden sonra başlaya muharebe gün batarken sona ermiştir. Bu savaşta Osmanlı ordusu bozguna uğramış ve 20 bin askerimiz savaş meydanında 10 bin askerimizde nehirde boğularak şehid olmuştur.
Zenta muharebesindeki en büyük kayıp da komuta kademesinde yaşanmıştır. Bu savaşta odununun birinci, ikinci ve üçüncü sınıf subaylarınun önemli bir kısmı şehid olmuştur. Bu arada, Avusturyalılar önemli miktarda da ganimeti ele geçirmişlerdir.
Zenta muharebesinde alınan bu mağlubiyet, Viyana bozgun yıllarında önemli bir dönüm noktasını oluşturmuştur. II. Mustafa’nın hataları ve Türk birliklerinin kötü durumu karşısında Avusturya Prensi Eugen savaşı kazanmıştır. Prens, Osmanlı ordusunun gücünün farkında olduğu için savaşı kazanmakla kalmamış, Osmanlıların geri dönme ihtimalini ortadan kaldırmak için de gerekli tedbirleri almıştır.
Prens Eugel, tüm bunlarla yetinmemiş, ve o yıllarda canlı bir ticaret merkezi olan Saraybosna’ya da saldırmış ve tüm şehri ateşe vermiştir. Prens, Viyana’ya dönüşünde Avusturya halkı tarafından zafer törenleriyle karşılanmıştır.