OSMANLI TARİHİ (1789-1876) - Ünite 6: Osmanlı Reorganizasyonu: Tanzimat Devri 1839-1856 Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 6: Osmanlı Reorganizasyonu: Tanzimat Devri 1839-1856
Tanzimat Fermanı’nın Hazırlanması, İlanı Ve Getirdikleri:
Bazı yazarlar, Sadrazam Mehmed Emin Âlî Paşa’nın ölüm tarihi olan 1871 yılını esas alırlar. Onlara göre Tanzimat, Mustafa Reşid, Âlî ve Fuad Paşaların eseridir. Dolayısıyla Âlî Paşa’nın ölümüyle bu devre kapanmıştır. Öte yandan Tanzimat Dönemi’nin 1876 yılında sona erdiğini iddia edenler olduğu gibi, II. Meşrutiyet’in ilanını (1908) dönemin sonu olarak kabul eden tarihçiler de vardır. Fakat genellikle 1839-1876 yılları “Tanzimat Dönemi” olarak ifade edilmiştir. Ancak 1839-1876 yıllarını ifade eden Tanzimat Dönemi çoğunlukla iki alt dönemde incelenmektedir. 1856’da ilan edilen Islahât Fermanı’na kadar olan devre, Tanzimat Dönemi’nin birinci aşamasını; 1856- 1876 dönemi ise ikinci aşamasını oluşturur.
Avrupa’da Feodalite’nin Yıkılışı, Yükselen Değerler ve Burjuvazi:
-Batı Avrupa’daki bu sosyo-ekonomik yapı, XII. yüzyıldan itibaren dönüşüme uğramaya başladı. Tüccarlar, feodal otoritelerin getirdiği düzenlemelerden ve kısıtlamalardan kurtulmak isterken, insanların dilediği yerde yaşama hakkına ve kişisel özgürlüğe sahip olmaları gerektiğini ileri sürüyorlardı.
-XII. yüzyıldan itibaren burjuvazinin ihtiyaç ve istekleri, feodal yapıyla ciddi şekilde çatışmaya başladı. Bu ihtiyaçların en önemlisi bireysel özgürlüktü. Sonuç olarak bireyin, her türlü ilişkide tam bir serbestliğe sahip olması yönünde bir inanç gelişti.
-Öte yandan Avrupa’da 15. yüzyılın sonlarında şekillenmeye başlayan mutlak monarşi, modern devletin ilk biçimini oluşturdu.
-17 ve 18. yüzyıllar boyunca giderek insanların doğuştan bazı hak ve özgürlüklere sahip olduğu düşüncesi yerleşti. Bugün, güvenlik içinde yaşama hakkı, konut dokunulmazlığı hakkı, haberleşme, inanç ve vicdan özgürlüğü vb. olarak tanımladığımız temel hak ve özgürlükler, burjuvazi tarafından feodal aristokrasiye karşı, “eşitlik” ve “özgürlük” kavramlarıyla dile getirildi. Bu tarihi süreç sonucu ortaya çıkan birey hakları, eşitlik, hukukun üstünlüğü ya da hukuk devleti gibi değerler 1776’da Amerikan Kongresi tarafından kabul edilen “Amerikan Bağımsızlık Bildirisi” ve 1789 tarihli Fransız “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi” adını alan belgelerde de kayıt altına alındı.
Tanzimat Dönemi’ni Doğuran Nedenler:
-Tanzimat Dönemi’nin başlamasına yol açan nedenler iç ve dış olarak iki grupta toplanabilir. İç nedenler, Tanzimat’ın bir sonuç olarak ortaya çıktığı Osmanlı batılılaşma hareketlerini anlatırken dış nedenler ise uluslararası alanda ortaya çıkan veya uluslararası hale giren siyasi olayları kapsamaktadır. İç nedenleri açıklayabilmemiz için Osmanlı Devleti’nin yaklaşık iki yüzyıllık modernleşme öyküsü içerisindeki reform (ıslahât) çabalarını ve bu süreçte Tanzimat Dönemi’nin değerini ve yerini saptamak bir zorunluluktur.
Tanzimat Fermanı’nın doğuşuna etki eden dış nedenleri, Islahât Fermanı’nda olduğu gibi Avrupalı devletlerin doğrudan baskısı şeklinde değerlendirmemekte yarar vardır.
Tanzimat Fermanı’nın İçeriği ve İlkesel Dayanakları
Ferman metnini, beş bölüm şeklinde özetleyebiliriz.
-Birinci ve ikinci bölümde, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren Kur’an hükümlerine ve şeriat kanunlarına saygı gösterildiğinden, devletin kuvvetli ve halkın refaha sahip olduğu ifade edildikten sonra yüz elli yıldan beri türlü sebeplerle ne şeriata, ne de kanunlara saygı gösterilmediği, bu yüzden de devletin eski güç ve refahını kaybettiği vurgulanmaktaydı.
-Üçüncü bölümde, devlet idaresini iyileştirmek için bazı yeni kanunlar koymak gerekliliğine işaret edilmekte;
-Dördüncü bölümde de yeni kanunların hangi konuları esas alacağı gösterilmekteydi. Buna göre;
- Müslüman ve gayrimislim bütün tebaanın ırz, namus, can ve mal güvenliğinin sağlanması,
- Verginin düzenli bir usule göre ayarlanması ve toplanması,
- Askerlik ödevinin düzenli bir usule bağlanmasını esas alan düzenlemeler yapılacaktı. -Beşinci bölümde ise yeni kanunların dayandırılacağı genel prensipler belirtilmekteydi.
Tanzimat’ın Uygulanması ve Tepkiler:
Hükümet, yanlış yorumlamalar ve buna bağlı olarak kargaşalıklar çıkmasından endişe etmekteydi. Öncelikle hükümetin kesin denetiminin olduğu, Edirne, Bursa, Ankara, vb. yerlerde uygulama başlatıldı. İdarî taksimatta yer yer değişiklikler yapıldı. Gülhane Hattı’nda ilan olunan vergi prensiplerinin hemen uygulanması mümkün değildi. Gelir kaynaklarının sınırlandırılması gayrimüslim din adamlarını da ıslahât aleyhine çevirmiştir. Osmanlı topraklarında mali uygulamalardan kaynaklanan isyanlardan biri de 1841 Niş İsyanı’dır.
1841 Niş İsyanı:
Sırbistan’a sınır komşusu olan Niş bölgesinde özel bir fermanla, reaya çorbacılarının hazır bulunduğu bir toplantıda, ilan edildi. Evvela reaya tahrirde servetlerinin iki misli gösterildiğinden yakınmağa başladılar. Diğer yandan o zamana kadar vergi vermeyen eski imtiyazlı sınıflar reforma karşı koydular. Bunların başında Niş Kalesi’ndeki Müslümanlar geliyordu. Tahrik olunan reaya gelip Niş kalesi altında toplandılar. Elebaşılar tahrikçi olarak tutuklanıp Sofya’ya yollandı. Tutuklamalar olayı büsbütün alevlendirdi. 1500 kadar reaya, tekrar Niş varoşunda toplandılar. Niş havalisinde 200 civarında köy yakıldı. Kadınlar ve çocuklar esir edilerek hayvanları ellerinden alındı. 28 köy ahalisi de Sırp sınırını aşarak kaçmışlardı. Vergi meselesiyle başlayan ayaklanma, siyasi bir içerik kazanmıştı. Özerk Sırbistan’ın bu bölgeye sınırdaş olması da olayların gelişimini etkilemişti. Yakup Paşa kumandasında Niş’e askeri kuvvet gönderildi. Arnavut başıbozuk askerinin elindeki esir reaya, fidye ile kurtarıldı. Yağmaladıkları mallar geri alındı. Padişah, reayaya 150 bin kuruş dağıtılmasını emretti. Sırbistan’a kaçan köylüler, yavaş yavaş gelip köylerine yerleşmeye başladılar. Sonuçta Mayıs 1850’de on bin civarında Bulgar köylüsü ayaklandı. Bir süre sonra ayaklanma bastırıldıysa da bölge her an büyük sorunlar doğurabilecek hâlde kaldı.
Mısır Meselesi’nin II.Aşaması ve 1841 Boğazlar Sözleşmesi:
Mısır Meselesi’nin birinci aşamasını bitiren ve Rusya ile imzalanan Hünkar İskelesi Antlaşması sekiz yıl için geçerliydi. Rusya, kendi emelleri nedeniyle boğazlara yerleşecek herhangi bir güce izin veremezdi. Bu durumu önlemek için Hünkar İskelesi Antlaşması ile derhal müdahale etme imkânını kazanmıştı. Ancak Hünkar İskelesi Antlaşması özellikle İngiltere’yi korkuttu. Fransa da telaşa kapılmıştı. Bir İngiliz-Fransız işbirliği ortaya çıktı.
-21 Nisan 1839 günü Osmanlı ordusunu harekete geçirdi. Osmanlı ordusu Fırat’ı aşarak Nizip’te karargah kurdu. Mısır Ordusunun karargâhı Halep’te bulunuyordu. İki ordu 24 Haziranda Nizip’te karşılaştılar. Osmanlı kuvvetleri bir kez daha yenilirken İstanbul yolu Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’ya tekrar açılmıştı. Sultan Abdülmecid, Mehmed Ali Paşa ile bir uzlaşma aramaya başladı.
-1830 İhtilalleri’nin etkisini yitirmesiyle Avusturya da 1833’te olduğu gibi dış politikasında Rusya’ya bağımlı değildi. Batılı devletlerle iş birliği yapabilir duruma gelmişti. Nitekim İngiltere sorunun çözümü için uluslararası bir konferans toplanması düşüncesini ortaya attı. Rusya, bu girişime katılmak zorunda kaldı. Beş devletin İstanbul elçileri, 27 Temmuz 1839’da Bâbıâli’ye verdikleri ortak bir notada Mısır meselesi konusunda mutabık kaldıklarını bildirerek Osmanlı Devleti’nin kendilerinin desteği olmaksızın kesin bir karar almamasını istediler. Osmanlı hükûmeti, bu müdahaleyi memnuniyetle karşıladı.
-15 Temmuz 1840’ta İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya devletleri arasında Londra’da dörtlü bir antlaşma yapıldı. Buna göre, Mısır’ın yönetimi babadan oğula geçmek üzere Mehmed Ali’ye verilecek ve Akkâ Valiliği ile sınırları belirtilen Güney Suriye de kayd-ı hayat şartıyla yine Mehmed Ali’ye bırakılacaktı.
-13 Şubat 1841 tarihli fermanını yayımladı. Buna göre, Mısır Valiliği veraset yoluyla Mehmed Ali’nin büyük oğlundan büyük oğluna geçecek, Mısır Ordusu 18.000 kişiden fazla olmayacak ve Albay rütbesine kadar olan subayları Mısır valisi tayin edebilecekti. Ayrıca Mısır’da vergiler padişah adına toplanacak; bu vergilerin dörtte biri İstanbul’a gönderilecekti.
Mısır Meselesinin Sonuçları:
-İngiltere, Doğu Akdeniz ve Hindistan’ın güvenliğini tehdit edebilecek, Fransa’nın etkisi altındaki Mehmed Ali Paşa’nın büyük bir devlet kurmasını önlediği gibi Rusya’nın boğazlara yönelik girişimlerini de boşa çıkardı.
-Fransa, Mısır Meselesi’nde Mehmed Ali’yi destekleyerek Mısır’daki Fransız nüfuzunu sürdürmek istedi. Bir yandan da Osmanlı Devleti ile çatış- mamaya ve Osmanlı toprak bütünlüğünü Rusya’ya karşı korumaya da özen gösterdi. Bu olayla Avrupa devletlerinin Osmanlı üzerindeki çıkarları daha da açık hale geldi. Osmanlı Devleti’nin artık Boğazları kendisinin savunamayacağı ortaya çıkmıştı.
1841 Boğazlar Sözleşmesi:
15 Temmuz 1840 Londra Antlaşması ile Boğazların kapalılığını Rusya, Avusturya ve Prusya’ya kabul ettirmişti. 10 Temmuz 1841 Protokolü ile de Fransa’nın bu konudaki anlaşmaya davet edilmesi kararlaştırılmıştı. Nihayet, 1841 yılına gelindiğinde Hünkar İskelesi Antlaşması’nın sekiz yıllık geçerlilik süresi bitiyordu. Fransa, Mısır sorunu çözülmedikçe Boğazlarla ilgili herhangi bir anlaşmayı imzalamayacağını açıklamıştı. Mısır sorununda bir çözüme ulaşılmıştı ve Fransa da Boğazlar konusundaki bir uluslararası anlaşmaya katılabilirdi. Neticede Osmanlı Devleti ve Fransa’nın da katılımı ile 13 Temmuz 1841’de Londra’da, Boğazlar Sözleşmesi veya 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi adını alan bir antlaşma imzalandı. 1841 Boğazlar Sözleşmesi, dört maddeden ibaret olup en önemli olanı ilk maddesidir. Bu maddeye göre Osmanlı Devleti, yabancı savaş gemilerinin 1841 Sözleşmesi ile Boğazlar uluslararası bir statü kazandı. Osmanlı Devleti, 1841 Boğazlar Sözleşmesi ile Rusya’dan gelebilecek bir tehlikeyi önlerken İngiltere, Boğazların kapalılığını kesinleştirerek Akdeniz’e dönük bir Rus tehlikesini dizginlemekteydi.
Lübnan Krizi:
1841’deki Dürzi isyanı nedeniyle Marunîlerin giderek artan tazminat talepleri söz konusu olurken Dürzilere yönelik güç gösterileri 1845’te yeni bir karışıklığın çıkmasına yol açmıştır. 1841 olaylarının bir benzeri tekrar yaşanıyordu. Lübnan’daki karışıklığın önlenmesi için İngiltere, Fransa, Rusya, Prusya ve Avusturya konsolosları derhal Bâbıâli’ye başvurdular. 1850 yılında Bâbıâli, Hariciye Nazırı Şekip Efendi’yi bir kez daha bölgeye gönderdi. Şekip Efendi, kaymakamlık sistemini yeniden düzenledi. Merkezî otoriteyi güçlendirmek, her din ve mezhepten yöre insanının idareye katılımını sağlamak için her kaymakamlık biriminde bir meclis oluşturdu. Şekip Efendi’den sonra söz konusu kaza meclisleri karma meclisler şeklinde organize edildi. Lübnan’dan alınacak vergi 3500 kese olarak sabitlenmiş ve verginin de Gülhane Hattı’nın kuralları çerçevesinde gelire göre alınması esasa bağlanmıştı. Bu sistem, 1860’a kadar Lübnan’da kısmî bir barış ortamı sağladı.
1848 İhtilalleri Ve Osmanlı Devleri’ne Etkileri:
24 Şubat 1848’de Fransa’da Kral tahttan ayrılmak zorunda kaldı. Yeni kurulan meclis, II. Cumhuriyeti ilan etti. Aralık 1848’de yapılan seçimlerde Louis Napoleon Bonaparte, Cumhurbaşkanı seçildi. Fransa’da gerçekleşen son ihtilalin etkisi kısa sürede İspanya, İtalya, İrlanda, Belçika, Hollanda, Avusturya ve Macaristan ile Alman coğrafyasında da etkisini gösterdi. Özellikle Almanya ve İtalya’da ihtilale yön veren ana fikir milliyetçilikti. 1848 İhtilalleri Osmanlı Devleti’ni iki şekilde etkiledi. Osmanlı Devleti Macar Mültecileri (Sığınmacıları) Sorunu ve kısmen ona bağlı olarak gelişen Eflâk-Boğdan (Memleketeyn) İsyanı ile karşılaşmak zorunda kaldı.
Mülteciler Meselesi:
Yapılan görüşmelerden sonra varılan anlaşmada;
- Rus elçisi tarafından verilecek defterdeki Rusya vatandaşı olan Polonyalıların bir daha geri dönmemek üzere Osmanlı Devleti tarafından sınır dışı edilmeleri
- Rus vatandaşıyken başka bir devletin vatandaşlığına giren Polonyalılardan, Osmanlı Devleti’ne gelebilecek ve Rusya aleyhine entrikalar kurabilecek kişilerin sınır dışı edilmesi için ilgili ülke nezdinde girişimde bulunulması
- Müslümanlığı kabul eden mültecilerin, Osmanlı ülkesinin iç bölgelerine yerleştirilmesi şartlarıyla, Çar mültecilerin iadesi talebinden vazgeçti. Mustafa Reşid Paşa, Âlî Paşa ve Titof arasında bir protokol imzalandı. Rusya ile bütün pürüzler çözüldükten sonra diplomatik ilişkiler, 25 Aralık 1849 tarihinde tekrar başladı.
Eflâk-Boğdan İsyanı ve Balta Limanı Antlaşması:
Bu antlaşmaya göre;
- Rusya 7 yıl için Memleketeyn’de Osmanlı Devleti ile hemen hemen eşit haklara sahip olacaktı.
- Sultan yedi yıl için iki yeni bey se- çecek, Boyar meclisleri dağıtılacak ve bunların yerine bir divan kurulacaktı.
- Anayasayı gözden geçirmek için Yaş’ta ve Bükreş’te olmak üzere iki komisyon kurulacaktı.
- Dirlik ve düzen sağlanıncaya kadar her iki devlet yeterli miktarda kuvveti Memleketeyn’de bulunduracaktı.
- Bu antlaşma sürdükçe her iki devlet, beylere danışman göreviyle delegeler gönderecekti.
Karadağ İsyanı:
Osmanlı Devleti, Karadağ’ın civar topraklara saldırılarına göz yummadı. 1852 yılında Karadağlılar, Osmanlı Devleti’nin bir kalesi olan Bablyak’ı ele geçirmişlerdi. Babıâli, buraları geri almak için 60.000 kişilik bir kuvveti Karadağ’a gönderdi. Osmanlı kuvvetleri 1852-1853 kışında Karadağlıları baskı altına aldı. Ancak Rusya’nın Ortodoksları koruması gibi benzer bir tutum almak isteyen Avusturya, Karadağlıların yanında yer aldı. Bir takım bahanelerle Avusturya Ocak 1853’de İstanbul’a bir ultimatom gönderdi. Osmanlı birliklerinin 3 Mart 1853’te, Karadağ ile savaştan önceki durum esas olmak üzere bir anlaşma yapılarak sorun aşıldı.
Kırım Savaşı Ve Sonuçları:
Rusya’nın Değişen Osmanlı Politikası:
1839 yılında Mustafa Reşid Paşa Hariciye Nazırı olmuş ve Osmanlı dışpolitikasında İngiltere’yi esas almıştı. Nihayetinde 1841 Boğazlar Sözleşmesi imzalanmıştı. Bu gelişmelerle, Osmanlı Devleti ve Boğazlar hakkındaki Rus planları bozulmuştu. Bu yüzden Rusya,1841’den itibaren Osmanlı’yı parçalamaya dönük geleneksel siyasetine döndü. Nitekim 1844 yılında Rus Çarı I. Nicholas ve Rus Başbakanı Nesselrode İngiltere’ye “ölmek üzere olan adam”ı paylaşma teklifinde bulunmaktaydı. Ocak 1853’te Çar I. Nicholas, Petersburg’daki İngiliz elçisine “ hasta adam” tabiriyle yine aynı teklifi tekrarlamıştı. Rusya, tekliflerinin reddedilmesiyle kendi planlarını uygulamak için fırsat aramaya koyuldu.
Kutsal Yerler Meselesi:
İlgili devletlerin baskıları ile Katoliklere ve Ortodokslara birçok ayrıcalık vermiş ve 1740 kapitülasyonuyla özellikle Fransızlara yani Katoliklere yeni ayrıcalıklar tanımıştı. Ancak zaman içerisinde Ortodoksların, Kutsal Yerlerde daha üstün bir konum kazanmasıyla Katolikler yeniden eski düzeni istemeye başladılar. İngiltere, Fransa ve Prusya delegeleri Viyana’da buluşarak bir nota hazırladılar. Buna göre Babıâli, Rusya’ya güvence verecek ve Rusya da Osmanlı Devleti ile anlaşacaktı. Viyana Notası denilen bu notayı Rus hükümeti kabul etti; fakat Babıâli notayı tümüyle kabul etmeyi reddetti ve bazı değişiklikler yaparak Petersburg’a gönderdi. Plânın değiştirilmiş şeklini, Rusya kabul etmediğini bildirdi ve Babıâli 4 Ekim 1853’te savaş ilân etti.
Savaşın Başlaması:
Ömer Paşa’nın komutasında Osmanlı birlikleri Tuna’yı geçerek, ele geçirdikleri noktaları başarıyla savunup, 4 Kasım 1853’te Olteniça’da Rusları yendiler. Rusya’yı barışa zorlamak için İngiltere ve Fransa, Kırım’da bir cephe açmaya karar verdiler. 80 savaş gemisi, 267 nakliye gemisi, 30.000 Fransız 21.000 İngiliz ve 60.000 Türk askerinden oluşan müttefik kuvvetleri, 20 Eylül 1854’te Kırım’a çıkarma yaptılar.
Paris Barış Konferansı:
Kırım Savaşı’nı sonuçlandırmak ve barış antlaşmasını hazırlamak üzere Paris Kongresi, 25 Şubat 1856’da Osmanlı Devleti, İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya, Prusya ve Piyemonte’nin katılımıyla toplandı. Kırım Savaşı sonucunda imzalanan Paris Antlaşması ile Avrupa’da yeni bir siyasi denge kurulmuş oldu.
Islahât Fermanı (18 Şubat 1856):
18 Şubat 1856 tarihiyle ilân edilen Islahât Fermanı, Osmanlı topraklarında yaşayan gayrimüslimlerle Müslümanları eşit haklara kavuşturmayı esas almaktaydı.