OSMANLI TARİHİ (1789-1876) - Ünite 2: Osmanlı Devleti ve Avrupa Devletler İttifakı (1798-1807) Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 2: Osmanlı Devleti ve Avrupa Devletler İttifakı (1798-1807)
Giriş
18. yüzyılın son çeyreğinde yapılan Osmanlı Rus ve Osmanlı Avusturya savaşlarında Osmanlı ordusunun gerek teknik gerekse talim bakımından düşman ordularından geri olduğu anlaşıldı. Osmanlı devlet adamları batıda olduğu gibi ordudan başlamak üzere modernleşme yapılmasının gereğini kavradılar.
II. Mahmud’un tesis ettiği modern bürokrasi ve devlet, III. Selim’in bina edip önce tahtını sonra da canını feda ettiği yeni düzen tecrübesinin üzerine kuruldu.
Napoleon’un Mısır’ı İşgali ve Tahliyesi (1798-1802)
1789 yılında gerçekleşen Fransız İhtilali’nden sonra Avrupa monarşileri kendi rejimleri bakımından tehlike olarak gördükleri Fransa kaynaklı düşünceye ve Fransa’ya karşı cephe aldılar. Avrupa’da Fransa ile diğer devletlerarasında bir dizi ihtilal savaşları oldu. Osmanlı Devleti ise Fransa’da tesis edilen yeni rejimle iyi ilişkilerini sürdürdü. Ancak Napoleon Bonaparte’nin (1769-1821) tesiriyle Fransa’nın Osmanlı politikasında önemli bir değişiklik oldu. Avrupa problemler halkasına “Akdeniz meselesi” de eklendi ve ana gündem olmayı sürdürdü.
Napoleon’un büyük doğu hayali Mısır ve Suriye’nin işgalinden sonra Hindistan’a gidip İngiltere’yi orada vurmak ya da Mısır ve Suriye’nin işgalinden sonra Anadolu’ya yönelip oradan İstanbul’a hâkim olmaktı.
Fransa, İngiltere ile uluslararası sularda bir hâkimiyet ve sömürgecilik savaşına girmişti. Bu mücadelenin bir parçası olarak Fransa İngiltere’nin Akdeniz ve Hindistan sömürgeciliğine ve ticaretine darbe vurmak, bu güzergâhta hâkimiyet tesis etmek ve Mısır’ı sömürge imparatorluğuna katmak istiyordu. Fransa’nın bu hamlesi hem İngiliz hem de Rusya’nın çıkarlarını zedeleyeceği için iki ülke de Osmanlı Devleti ile ittifak yapma ihtiyacı hissetmişlerdi. Osmanlı Devleti ise dost bir ülkenin topraklarını işgaline karsı acil savaş hazırlıklarına ve ittifak arayışına girişmiş ancak savaş ilanında yavaş davranarak bu hazırlıklar için zaman kazanmaya çalışmıştı.
Napoleon’un amacı Mısır’ın yerel güçleri olan kölemenlerin nüfuzunu kırmak, bu sırada halka Osmanlı Devleti’nin müttefikiymiş gibi görünmek ve ardında da Osmanlı hâkimiyetine son verip Mısır’ı Fransız sömürgesi yapmaktı. Osmanlı Devleti ise bir yandan ittifak antlaşmaları, diğer yandan da serhatlerde tahkimat ve savaş hazırlıkları yapmaya devam ediyordu. Bu durumu fırsat bilen Napoleon ise işgal bölgelerinde Osmanlı Devleti’nin dostu bir ülkenin komutanı algısını işleyerek tepkileri kırmayı planlıyordu.
Napoleon, Mısır seferinde ilk olarak Malta Adası’nı işgal edip hapishanelerdeki Müslümanları serbest bırakarak kendini ve Fransa’yı Osmanlı Devleti ve İslam dostu olarak göstermek istemişti. Napoleon, Mısır’da İskenderiye ve Kahire’yi işgalden sonra bir adım daha ileri giderek kendisini ve tüm Fransız halkını Osmanlı Devleti’nin dostu, hatta aynı dinin mensubu gibi takdim etmiştir. Kahire’yi işgalden sonra Kahire Kalesi’nde III. Selim adına para bastırmış, camilerde yapılan mutat ibadetlerde Osmanlı ve Fransız ordusu için dua edilmesini istemiştir. Bu algı operasyonu Napoleon’un Mısır’ı fiili olarak işgal ve sömürgeleştirme projesinin doğal bir parçasıydı.
Osmanlı Devleti tek başına savaşı kazanamayacağını biliyordu. Bu yüzden de ittifak teklif eden Rusya ve İngiltere ile anlaşmak ve onların savaş gücünden de yararlanmak istiyordu. İbrahim İsmet Bey ve Rus elçi Vasili Tamara biri açık diğeri gizli iki antlaşmayı imza ettiler.
Rus donanmasının boğazlardan geçişi halk tarafından hoş karşılanmadı. III. Selim ve ittifakı gerçekleştiren devlet ricalinin kamuoyu nezdinde itibarı zedelendi. Osmanlı Devleti bu antlaşmayla Rusya’nın da kendisine saldırma ve iki ateş arasında kalma ihtimalini bertaraf etmişti. Rusya bakımından da bu antlaşma pek çok yenilik içeriyordu. Öyle ki Rus donanması ilk kez boğazlardan geçerek Akdeniz’e ulaştı ve Akdeniz’de ticaret yapma imtiyazı elde etti.
Fransa’nın Mısır Seferi, Avrupa güçleri arasında süregelen büyük problemlere “Akdeniz problemi” olarak bir yenisini daha ekledi. Fransa’yı Akdeniz’den atmak amacıyla Osmanlı Devleti, Rusya, İngiltere ve İki Sicilya Krallığı arasında ittifak antlaşmaları imzalandı ve ortak düşmana karşı çeşitli savaşlar yapıldı. Avrupa siyaseti üç yıl boyunca ağırlıklı olarak Akdeniz problemi üzerine yoğunlaşmak zorunda kaldı. Osmanlı Devleti, tek başına siyaset yapma geleneğine son vererek Avrupa devletler ittifakına girdi. Osmanlı Devleti’nin himayesinde ve Rusya’nın kefaletinde kurulan Birleşik Yediada Cumhuriyeti 7 yıllık bir aradan sonra Fransa’nın işgali ve hâkimiyetine geçmiştir.
Fransa, Mısır’dan sonra Suriye üzerine de sefer düzenlemişti. Hem tüm Akdeniz limanlarına hem de Suriye’de bulunan orman sahalarına sahip olmak istemişti. Napoleon, bu yaklaşımıyla biryandan sömürgecilik siyasetini gütmüş, diğer yandan da rakibi İngiltere’nin çıkarlarına ve ticaretine Akdeniz’de darbe vurmayı planlamıştı. Suriye seferinin bir amacı da Osmanlı Devleti’ni barışa zorlamaktı. Ancak Napoleon, Akka Kalesi’nde yenilmiş, yerine geçen Kleber bir Türk fedaisi tarafından öldürülmüş, onun yerine geçen Manou da İngilizlere yenilmiştir. Bu suretle Fransa, amaçlarına ulaşamamış ve 1798 yılında işgal ettiği Mısır’ı 1801 yılında tahliye etmek zorunda kalmıştır. Böylece yaklaşık üç yıllık bir aranın ardından Mısır’da Osmanlı hâkimiyeti tesis edilmiştir.
Fransa, Mısır seferi sonunda Mısır’ı Fransız hâkimiyetine sokamadı, Akdeniz’i bir Fransız gölü hâline getiremedi ve iddia ettiği gibi İngiltere’nin sömürge yollarını veya sömürgelerini elde edemedi. Fransa, bir tek Mısır tarihi ve maddi kültür varlıkları üzerine önemli çalışmalar yapmada başarı sağladı.
Osmanlı Devleti için Fransız tehdidinin bittiği gün İngiliz ve Rus tehdidi gündeme oturdu. Şöyle ki Fransa’nın sömürgelerine katamadığı Mısır’ı, şimdi İngiltere sömürgelerine katmak niyetindeydi. Rusya ise Yunan toplumu üzerinde milliyetçilik hareketini körüklüyordu.
Fransa, İngiltere ile 25 Mart 1802 tarihinde Emiens Antlaşması’nı, Osmanlı Devleti ile de 25 Haziran 1802 tarihinde Paris Antlaşması’nı imzaladı.
Böylece Mısır meselesi yüzünden bozulan Osmanlı Fransız ilişkileri yeniden normale döndü. Paris Antlaşması ile ilk defa vuku bulan Osmanlı-Fransız savaşı akabinde dostluk yeniden tesis edildi.
Mısır seferi sonunda Osmanlı ve müttefikleri karşısında yenilgiye uğrayıp işgal ettiği yerlerden mütareke imzalayarak çekilen Fransa, Akdeniz ve Mısır üzerindeki emellerinden vazgeçmemişti. Rusya ve Avusturya ile yaptığı anlaşmayla yeniden Mısır’ı işgal ve sömürmeyi planlamıştı. Ancak Rus çarı I. Pavel’in öldürülmesi üzerine bu proje hayata geçirilememişti. Bunun üzerine yaklaşık dört yıl aradan sonra Fransa bu savaşı hukuki olarak da bitiren antlaşmaları imzalamıştı. Akdeniz’de ve dünyanın diğer bölmelerindeki sömürge yarısı ise artarak devam etmişti.
Eski Müttefikler Yeni Düşmanlar; İngiltere ve Rusya ile Savaş (1802-1807)
1802 yılında imzalanan Emiens Antlaşması, Avrupa’ya ancak 1 yıllık bir barış getirdi. İngiltere’nin Malta Adası’nı boşaltmaması yüzünden İngiltere ile Fransa arasında yeniden savaş başladı. 2 Aralık 1804 yılında Napoleon, konsüllük yerine imparatorluk rejimini kurarak kendini imparator ilan etti.
Osmanlı Devleti ile ittifak yapmış olan İngiltere ve Rusya buna itiraz ederek Fransa’daki rejimi tanımamasını talep ettiler.
Osmanlı Devleti için de eski müttefikler yeni düşman, eski düşman ise yeni müttefik idi. Osmanlı Devleti’nin başta ordu olmak üzere reformlarını tamamlamak için barışa ihtiyacı vardı. Hâlbuki uzun süredir kesintisiz bir savaş sarmalında idi. Bu süreçte özellikle Rumeli’de ayanlar ile Hicaz bölgesinde Vahhabi isyanı ciddi birer sıkıntı idi. Savaş ise bir kez daha kaçınılmazdı. Bu savaşta da hedefte Osmanlı toprakları vardı.
Napoleon’un Avrupa’da kazandığı zaferler nedeniyle Osmanlı Devleti’nin siyaseti Rusya ve İngiltere yerine Fransa’ya yaklaştı. Fransız elçi Sebastiyani’nin telkinleriyle Osmanlı Devleti, Rusya taraftarı olan Eflak beyi İpsilanti ve Boğdan beyi Aleksander Moruzzi’yi azledip yerlerine Sutzu ve Kalimaki’yi atadı. Osmanlı Devleti daha önce Rusya ile yaptığı ittifak antlaşması gereğince vermiş olduğu Rus gemilerinin boğazlardan geçiş hakkını iptal etti.
İngiltere ve Rusya’nın ikaz ve tehditlerini dikkate alan Osmanlı Devleti, Eflak ve Boğdan beylerini görevlerine iade etti. Rus ve İngiliz gemilerine yeniden boğazlardan serbest geçiş hakkı tanımak zorunda kaldı.
29 Ocak 1807 tarihinde 16 gemilik bir İngiliz filosu Marmara Denizine girdi. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, boğazın iki tarafında çeşitli önlemler almaya başladı. İngiliz amirali Eflak ve Boğdan’ın müttefikleri Rusya’ya, Çanakkale ve İstanbul boğazlarının da kendilerine terkini talep ediyordu.
1802 yılında imzalanan Emiens Antlaşması, Avrupa’ya ancak 1 yıllık bir barış getirdi. İngiltere’nin Malta Adası’nı boşaltmaması yüzünden İngiltere ile Fransa arasında yeniden savaş başladı. Napoleon, konsüllük yerine imparatorluk rejimini kurarak kendini imparator ilan etti. İngiltere bu durumdan faydalanarak Fransa’ya karşı İngiltere, Rusya, Avusturya, İsveç ve Napoli’yi içine alan bir ittifak antlaşması imzaladı. Osmanlı Devleti ise Fransa ile dostluk antlaşması imzaladığı için Fransa’daki bu rejim değişikliğini tanımak istedi. Osmanlı Devleti bir kez daha iki ateş arasında kaldı. İngiltere önce boğazlardan geçerek Marmara Denizi’ne girdi akabinde de İskenderiye’yi işgal etti. Rusya ise Eflak ve Boğdan’a girdi. Yeniden savaş başladı, ancak bu kez Osmanlı ile Fransa müttefik oldu.
Mısır’ı Fransa’nın tahliyesinden sonra 18 Şubat 1803 tarihinde Hicaz bölgesinde Vahhabi isyanı patlak verdi. Bu mezhebin kurucusu Necidli Şeyh Muhammed ibni Abdülvahhab, İslam dinini asli hüviyetine kavuşturma iddiasında idi.
Mısır’da Mehmed Ali Paşa önemli bir güç olarak adını duyurmaya başlamıştı.
Osmanlı Devleti, 8 Temmuz 1805 tarihinde Mehmed Ali’yi Mısır valisi olarak atadı. Mehmed Ali Paşa’nın ilk icraatı âsi kölemenlerin cezalandırılması ve ortadan kaldırılması oldu.
İngilizler önce Çanakkale Boğazı’ndan geçerek on beş gün kadar Marmara Denizi’nden kaldıktan sonra çekip gitmek zorundu kaldı. Akabinde de Mısır’ı işgale çalıştı. Yapılan savaşlarda Mısır valisi atanmış olan Mehmed Ali Paşa, Mısır’da İngilizleri yendi ve Vahhabi isyanını bastırdı.
Kabakçı Mustafa İsyanı ve III. Selim’in Tahttan İndirilmesi (1807)
Kabakçı Mustafa isyanı da yeni düzene karşı muhalefetin en çirkin yüzü olarak tarihe geçti. III. Selim Osmanlı kurumlarının bir nizama sokma adına saltanatını ve canını verdi. II. Mahmud’un reformları ve Osmanlı modernleşmesi, III. Selim’in nizamları üzerine bina edildi.
Osmanlı Devleti’nin Rumeli bölgesinde, ayanlar merkezi hükümeti tehdit etmeye devam ediyordu. Buna mukabil Nizam-ı Cedid adıyla düzenli ve talimli batı tarzı yeni bir ordu kurulmuş ve bu ordu Akka savunmasında önemli başarılar kazanmıştı.
Kadı Abdurrahman Pasa, padişahın emriyle zahirde Sırp isyanını bastırmaya ancak gerçekte Rumeli’de Nizam-ı Cedid’i teşkil vazifesiyle İstanbul’a çağrıldı. Kadı Abdurrahman Paşa’nın diğer bir görevi ise Vidin’de Pazvandoğlu, Rusçuk’ta Tirsiniklioğlu İsmail Ağa, Edirne’de Dağdevirenoğlu Mehmed Ağa gibi âsi ayanları cezalandırmaktı.
Nizam-ı Cedid ordusuna muhalif bulunan sadrazam Hafız İsmail Paşa, Veliaht Mustafa ile gizlice haberleşip Tirsiniklioğlu’nun Nizam-ı Cedid kuvvetlerine karşı koymasını telkin etmişti.
Edirne Vakası, Nizam-ı Cedid’e karşı ilk isyan vakasıdır. Bu isyanın sebebi, esasında Anadolu’da kurulmuş olan Nizam-ı Cedid ve talimli askerden Rumeli’deki ayanın korkmasıydı. Şayet talimli asker gelirse ayanların bu bölgedeki hukuk dışı uygulamalarını icra etmeleri ve nüfuzlarını sürdürmeleri mümkün olmayacaktı. Öte yandan bir diğer engel de yeniçeriler idi. Öyle ki Tekirdağ’da Nizam-ı Cedid teşkili fermanını okuyan kadı, isyan eden yeniçeriler tarafından öldürüldü.
Osmanlı Rus ve Osmanlı Avusturya savaşları yüzünden devletin Rumeli vilayetlerindeki hâkimiyeti zayıflamıştı. Anadolu ve Rumeli’de çok sayıda ayan ve âsi ortaya çıkmıştı. Rumeli’de bulunanların en mühimlerinden biri de Pazvandoğlu idi.
Hem yeniçeriler hem de ayanlar Nizam-ı Cedid’i kendi bekaları açısından tehlikeli buluyordu. İç ve dış gaileler yüzünden yeni teşkil edilen ve geliştirilmeye çalışılan orduyla bu muhalif unsurlara müdahale edilemedi. Problemler yatışmak ve çözülmek yerine büyüdü. İkinci Edirne vakası Nizam-ı Cedid yeniliklerine ve ordusuna karşı yapılan ilk ciddi tehditti. Sırp isyanı da yine Belgrad yamaklarının ve ayanlarının yüzünden patlak vermiş ve önemli bir Balkan şehri elden çıktı.
Osmanlı modernleşme tarihinin en önemli aktörlerinden biri olan III. Selim de batıdaki örneklerine benzer şekilde modernleşmeye ilk önce askeriyeden başladı. Çünkü askeri gücü olmayan bir devletin ayakta kalabilmesi zordu.
III. Selim’in yeni talimli ve düzenli ordusu, artık işlevini yitiren ve demode olan Yeniçeri ordusu mensuplarını rahatsız etti. Yeni ordu ve düzenin finansmanı gayesiyle tesis edilen İrad-ı Cedid hazinesi için yeni vergilerin konulması birtakım çevrelerin sızlanmasına sebep oldu.
Devrinde kamuoyu oluşturma araçlarının başında gelen camilerde vaizler “Askere pantolon ve ceket giydirip frenk muallimlerine teslim eden padişaha elbette Allah yardım etmez.” şeklinde sözler söylenmekteydi.
Sadaret Kaymakamı Köse Musa Paşa ise bir taraftan sürekli yeniçerileri kışkırtmış, diğer taraftan da Laz yamaklara adamları vasıtasıyla “Sizler de yeniçeri sayılırsınız. Frenk kılığına girmiş askerle nasıl olur da konuşursunuz? Amma yakında Nizam’ı Cedid elbisesi giymezseniz boğazdan kovulacaksınız.” şeklinde haber göndermekteydi.
Sadaret Kaymakamı Köse Musa Paşa, boğazlar nazırı Mahmud Raif Efendi’ye yamaklara da Nizam-ı Cedid askeri kıyafeti giydirmesini emretti.
Büyükdere’de toplanan 500 kişilik âsiler kendilerine başbuğ olarak Kastamonulu Kabakçı Mustafa’yı, yardımcı olarak da Arnavud Ali ile Bayburtlu Süleyman’ı seçti.
Kabakçı Mustafa’nın isyan hareketi artarak Tophane’ye geldi. III. Selim’e sadık bulunan Topçubaşı âsileri dağıtmaya hazırlanırken sadaret kethüdası ile sekbanbaşı “karşı gelmesinler, bu iş cümlenin ittifakı iledir.” haberini gönderdiler. Bunun üzerine topçu ocağı da kazan kaldırıp bu âsilere katıldı. III. Selim, İstanbul’da bulunan 13.000 Nizam-ı Cedid askerini bu âsiler üzerine sevk edebilirdi. Ancak böyle bir kardeş kavgasının olmasını istemiyordu. Bu yüzden sadaret kaymakamı Köse Musa Paşa’ya Babıali’de bu meseleyi müzakere etme ve çare aranması emrini verdi.
III. Selim, tahtı ve hayatı tehlikede olmasına rağmen hâlâ ülkesinin menfaatlerini düşünüyordu. III. Selim, kardeşkanı dökülmemesi ve bu anarşinin bitmesi için kendisinin son dayanağı olan Nizam-ı Cedid ordusunu ilga etti. Köse Musa Pasa, ihtilalcilerin reisi Kabakçı Mustafa’ya idam talebinde bulunmaları için Nizam-ı Cedid taraftarı 11 kişinin ismini vermişti.
III. Selim, âsilerin İrad-ı Cedid hazinesinin de ilgası talebini yerine getirdi. Ancak her karşılanan talebin arkasından bir yenisi geliyordu. Şimdi ise I. Abdülhamid’in oğulları şehzade Mustafa ile Mahmud’un can güvenliklerini kendilerinin sağlayacaklarını ve padişaha güvenmediklerini ileri sürdüler.
İhtilalin asıl oyuncuları olan Veliaht Mustafa ve adamları ile Şeyhülislam Topal Ataullah ve Sadaret Kaymakamı Köse Musa âsilerle görüşüp hâl’i yani saltanat değişikliğinin de talep edilmesini temin ettiler.
İstanbul Kadısı Murad Efendi de “Bundan sonra bu padişaha emniyet olur mu?” dedi. Âsiler de bunun üzerine şeyhülislama fetva formunda “Sultan Selim Saltanatında İstiklal yok. Hükümet birtakım zalimlerin eline verdi. Kendisi zevki ve sefayla meşguldü. Devlete getirdikleri de fukaraya ve reayaya her türlü zulmü ediyorlar. Böyle bir padişahın hilafeti caiz midir? ” diye sordular. Bu sorunun cevabı da hazırdı. Şeyhülislam Ataullah Efendi de caiz olmadığını söyledi. Böylece III. Selim’in usulen hâl’ fetvası da alınmış oldu.
29 Mayıs 1807 tarihinde Darüssaade Ağası bu tezkireyi padişaha arz etmesi üzerine III. Selim “Allah’ın takdiri böyle imiş.” diyerek veliaht Mustafa’nın saltanatını tebrik etti.
18 yıl boyunca büyük bir yenileşme hamlesi başlatan III. Selim, modernleşme uğruna saltanatını feda etti.
III. Selim’in reform projesi sekteye uğradı. Osmanlı Devleti’nde modern bürokrasinin banisi II. Mahmud’un reformları III. Selim’in önce tahtını sonra da canını feda ettiği Nizam-ı Cedid tecrübesi üzerine bina edildi.