OSMANLI TÜRKÇESİ METİNLERİ II - Ünite 1: Nesih Yazısı ile Metinler: Defterlerden Örnekler-I Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 1: Nesih Yazısı ile Metinler: Defterlerden Örnekler-I
Giriş
Bu ünitede Osmanlı Arşivi koleksiyonundan Teşrifat Defterleri serisinden örneklere yer verilmiştir. Teşrifat defterleri devletin resmi olarak belirlenmiş tören ve uygulamalarının kayıtlı bulunduğu defterlerdir. Ünitede temel olarak arşiv vesikalarının yazı türlerinden nesih yazı türünün tanıtılması amaçlanmıştır. Diğer yazı türlerine nispeten daha kolay yazılıp okunduğu için Osmanlı döneminde kitap yazılırken nesih yazı türü tercih edilmiştir.
I. Metin: Okunuş, Çeviri ve Anlama
Örnek Metnin Transkripsiyonu
Mesfûr Moskov ilçisinin Dîvân-ı hümâyûn’a getürülmesi, fî 6 R sene 173. Yevm-i mezbûrda tebrîk-i cülûs-ı hümâyûn-ı husrevânîyi hâvî nâme ile vürûd iden Moskov orta ilçisi bilâ-hediye yalnız sâde tebrîk-nâme ile gelüp ve bu misillü düvel-i sâ’ire tarafından sâde tebrîk-nâme teslîm iden balyoslar kendü atlarıyla bilâ-resm Bâb-ı âsafî’ye gelüp vürûd iden tebrîk-nâmeyi cenâb-ı sadâretpenâhîye teslîm iderdi. Lâkin bundan akdem taraf-ı hümâyûn-ı husrevânîden tahrîr buyurılan tebşîr-nâme-i şehen-şâhî Âstâne’de mukim kapu kethudâsına virilmeyüp hâcegân-ı dîvâniyyeden Şehrî Osman Efendi sefâretiyle Moskov kraliçesine irsâl olunduğundan başka hâlâ Âstâne-i sa‘âdetde mukim kapu kethûdasının bu def ‘a dahi kemâkân kapu kethudâlıkda ibka takrîrini mutazammın rikâb-ı hümâyûna başka bir kıt‘a nâmesi olup ikisini birden rikâb-ı kâmyâb-ı husrevânîye teslîm ve ol takrîb ile ilçi-i mesfûr ile kapu kethudâsı ma‘an dîvân-ı hümâyûna getürülmek irâde buyurulmağla ilçi-i mesfûr süvâr olmak içün dîvân rahtlu ve âbâyîlü iki re’s ve etbâ‘ları-çün kırk re’s atlar beratasız yedekciler ile Kireç İskelesi’ne...
Örnek Metnin Kelimeleri
mesfûr | Yazılmış, adı geçmiş |
cülûs | Tahta oturma |
nâme | Mektûb, kitap |
vürûd | Geliş, gelme |
düvel | Devletler |
balyos | Venedik elçisi |
Bâb-ı âsafî | Paşa kapısı, Bâb-ı âlînin önceki adı |
mukîm | İkamet eden |
kethudâ | Eyalet yöneticisi vezirlerin İstanbul’daki temsilcileri |
hâcegân | Divân-ı hümâyûn kalemlerinin şeflerine verilen unvan |
irsâl | Gönderilme, gönderme |
kemâgân | Eskisi gibi |
ibkâ | Devam ettirme, yerinde bırakma |
takrîr | Yerleştirme, anlatma, resmi yazı |
mutazammın | İçine alan, üstüne alan |
Rikâb-ı humâyûn | Törenlerde padişahın maiyeti |
takrîb | Yaklaşma, yaklaştırılma |
abâyî | Yün giyecek |
etbâ | Tâbî olanlar, bağlılar |
Örnek Metnin Sadeleştirilmiş Hali
Adı geçen Rus elçisinin Dîvân-ı hümâyûna getirilmesi. Hicri 1173 senesi Rebiülahır ayı-nın 6’sında. (27 Kasım 1759) Dile getirilen günde yeni pâdişâhın tahta oturuşunun kutlamasını içeren nâme ile ge-len Rusya orta elçisi hediyesiz olarak sâdece tebriknâme getirdi. Bunun gibi diğer dev-letler tarafından sâdece tebriknâme teslim eden elçiler, kendi atlarına binerek tören dü-zenlenmeden sadâret konağına gelip, getirmiş oldukları tebriknâmeyi sadrazam tarafına teslim ederlerdi. Lâkin bundan önce pâdişâh tarafından yazdırılan ve tahta geçişlerini bildiren mektub, İstanbulda oturan Rusya kapı kethüdasına verilmeyerek Dîvân kalem-lerinde hâcegân rütbesi taşıyan Şehrî Osman Efendi elçiliğiyle Rusya kraliçesine ulaştırılmıştı. Bundan başka kraliçe tarafından, şu anda İstanbul’da oturan Rus kapı kethüdası-nın yine eskisi gibi kapı kethüdâlık görevinde devam etmesine dair kararı içeren bir yazı tebriknâmeyle beraber pâdişâh tarafına teslim edilmişti. Bu sebeple tebriknâme getiren elçi ile İstanbuldaki Rusya kapı kethüdası birlikte Dîvân-ı hümâyûn’a getirilmek padişâh emri olmakla adı geçen elçinin binmesi için dîvân rahtlı ve âbâyî kumaşlarla süslenmiş iki adet at ve elçilik maiyeti için kırk adet at beratasız yedekçiler ile Kireç İskelesi’ne ulaştırıldı.
II. Metin: Okunuş, Çeviri ve Anlama
Örnek Metnin Transkripsiyonu
Hudâvendigâr-ı sâbık Sultân Ahmed Han-ı sâlis hazretlerinin bi-emri’llâhi te‘âlâ sağ taraflarına nâzile isâbet ve iki üç gün mürûrunda ol illet-i gayr-i mümkinü’d-devâ ile âhirete rıhlet itmeleriyle ber-mûceb-i de’b-i kadîm semâhatlü şeyhü’l-islâm efendi hazretleri örf ve beyâz sof ferâce ve sadreyn-i muhteremeyn ve ma‘zûl ve pâyelileri ve Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevvere ma‘zûlleri efendiler hazerâtı bi’l-cümle örf ve üstleriyle Paşa Kapusu’na gelmek üzere tezkireler ile da‘vet olunup geldiklerinde hevâda gayet vehâmet olmağla şeyhü’l-islâm efendi hazretleri izn ü ruhsat virmeleriyle ulemâ efendiler hazerâtı üst kürklerin çıkarup örf ile ferâce giydiler. Resm-i kadîme göre üst iktizâ itmez idi. Kapucı-başı ağalar ve defterdâr efendi ve tevki‘î ve şıkk-ı sânî ve defter emîni vekîlleri ve sekbân-başı ağa bi’l-cümle selîmî ve ferâce ve dîvân bisâtlu atlarıyla ve cebeci ve topcı ve top arabacı-başıları vekîlleri ve ocakları kethudâları dahi mücevveze ve kemer rahtlu atlarıyla Paşa Kapusu’na gelüp müctemi‘...
Örnek Metnin Kelimeleri
sâbık | Geçici, geçen |
sâlis | Üçüncü |
nâzile | Bela, sıkıntı, inme |
mürûr | Geçme |
rıhlet | Göç, göçme, ölme |
de’b-i kadîm | Eski gelenek |
örf | Âdet, gelenek, ulemâ kavuğu |
sof ferâce | Keçi kılından giysi |
sadreyn | Rumeli ve Anadolu kazaskerleri |
ma’zû | Görevden el çektirilmiş |
pâye | Rütbe, derece |
tezkire | Pusula, hükümetten alınan izin kağıdı |
vehâmet | Korkulacak vaziyet |
tevkî’î | Nişancının bir diğer adı |
şıkk-ı sânî | 16. yüzyıl ortalarında Rumeli ve Anadolu defterdarlıklarına bağlı sahil bölgeleri ayrılıp, İstanbul’daki mukataalar da bunlarla birleştirilmek suretiyle devlet merkezinde kurulan defterdarlığa verilen isim. Başındaki defterdâra da şıkk-ı sânî efendi denilirdi. |
selîmî | Bir çeşit başlık |
divân bisâtı | Dîvân törenlerine mahsus kullanılan ve atları süslemek için kullanılan örtü. |
mücevveze | Bir çeşit kavuk |
raht | Divân törenlerinde kullanılan atlara giydirilen takım. |
müctemi’ | Toplanan, toplanmış |
Örnek Metnin Sadeleştirilmiş Hali
Bir önceki pâdişâh olan Sultan III. Ahmed Han hazretlerinin, (1730 yılında tahttan ayrılmak zorunda kalan III. Ahmet 1736 yılında vefât etmişti) Allah’ın takdiri olarak, (vücudunun) sağ tarafına felç gelmişti. İki-üç gün geçtikten sonra o tedavisi mümkün olmayan hastalık sebebi ile öbür dünyaya göç etti. Eskiden beri uygulanmakta olan bir gelenek gereğince, şeyhülislâm efendi hazretleri örf isimli başlığı ve beyaz softan yapılmış ferâce kıyafetiyle, Rumeli ve Anadolu kazaskerleri, eski kazaskerler ve Rumeli ve Anadolu kazaskerliği payesi taşıyan ilmiye mensupları, Mekke ve Medine kadılığı yapmış olanların hepsi birden örf ve üst giysileriyle (hükümet merkezi olan ve Bâb-ı âlî de denilen) Paşa Kapısı’na gelmeleri için kendilerine davet tezkereleri yazıldı. (Bâb-ı âlî’ye) geldiklerinde havada ağır bir sıkıcılık olduğundan şeyhülislamın verdiği izinle ulema efendiler üst kürklerini çıkarıp örf ve ferace giydiler. Eski kaideye göre üst kürkü giymek gerekmiyordu. (Ulemâdan başka) kapıcıbaşı ağalar ve defterdâr efendi, nişancı efendi, ikinci defterdâr, defter emîni vekîlleri (Asil görevliler seferde olduğu zaman İstanbul’da bunların vekilleri görev yapardı) ve sekbanbaşı ağa hepsi selîmî adı verilen başlıklar ve üstlerinde ferace ve dîvân eğerleriyle süslenmiş atlarıyla (Paşa Kapısı’na geldiler).
III. Metin: Okunuş, Çeviri ve Anlama
Örnek Metnin Transkripsiyonu
Şürût-ı Cumhûr-ı Müctemi‘a-i Cezâyir-i Seb‘a: Bu def‘a bâ-avn-i inâyet-i cenâb-ı hayrü’n-nâsırîn kabz ve teshîr olunan Venedik’den münfekk Korfu ve Zanta ve Kefalonya ve Ayamavra ve Pakso ve İtaki ve Çuka ve bunların muzâfât u mülhakatından meskûn ve gayr-ı meskûn ne-kadar adalar var ise taraf-ı Devlet-i aliyye’den karîn-i kabûl ve tasdîk olan sûret-i hükûmet-i dâhiliyeleriyle idâre olunmaları üzre Cezâyir-i Seb‘a Müctemi‘a-i Cumhûrı nâmıyla saltanat-ı seniyyenin cizyegüzârı ve tâbi‘ ve mahkûm ve mahmîler olup ancak Cezâyir-i mezkûrenin vücûh ve asil-zâdegân ve sergerdelerinin kadr ü i‘tibârı tezâyüdi içün lâzım gelen vesâ’ilin istikmâli emirlerine müsâ‘ade-i seniyye tecvîzi şi‘âr-ı saltanat-ı seniyyeden idüği zâhir oldığından dâhilî nizâmları ka‘idesi üzre ahâlîden olarak ârâ ile müntehab olan yerlü sergerdeleri hakkında fîmâ-ba‘d kinez ve sâ’ir sergerde olan asil-zâdegân hakların-da beyler ta‘bîri isti‘mâl olunmak ve taraf-ı Devlet-i aliyye’den ol-havâlî mâddelerine dâ’ir şeref-rîz-i sudûr olan bi’l-cümle ahkâm ve evâmir-i seniyyede bu vechile yazılmak ya‘ni “… kinezi ve beyleri ” deyu elkab tahrîr olunmak ve cemî‘ me’mûrîn-i saltanat-ı seniyye tarafından bu unvân ile tesmiye olunmak ve cumhûr-ı mezkûrun mevâdd ve masâlihini rü’yet ü tanzîm içün Dubrovnik konsolosı gibi konsolosı olarak yerlü bey-zâdelerinden bir nefer beyzâdenin Âstâne-i...
Örnek Metnin Kelimeleri
şurût | Şartlar, koşullar |
cezâyir-i seb’a | Yedi ada |
inâyet | Dikkat, gayret, iyilik |
kabz | Tutma, elde etme |
teshîr | Ele geçirme, zabt etme |
münfekk | Ayrılan, ayrılmış |
muzâfât | Bir şeyin ilaveleri, ekleri |
mülhakât | Ekler, bir merkeze bağlı olan yerler |
meskûn | İçinde insan bulunan yer |
karîn | Yakın, bir şeye sahip olan |
cizye-güzâr | Cizye veren |
mahmî | Himâye gören, korunan |
vücûh | Yüzler, çehreler |
ser-gerde | Ele başı |
tezâyüd | Çoğalma, artma |
vesâil | Vesileler, sebepler |
istikmâl | Tamamlama |
tecvîz | Cevaz verme, uygun görme |
şi’âr | Alâmet, işâret |
zâhir | Görünen, açık |
ârâ | Oylar |
müntehâb | Seçilmiş, seçkin |
fîmâ-ba’d | Bundan sonra |
kinez | Bey, prens, kral |
isti’mâl | Kullanma |
şeref-rîz | Şeref veren |
sudûr | Göğüsler, sadrazamlar, meydana çıkma |
ahkâm | Emirler, hükümler |
evâmir | Emirler |
elkâb | Lakabın çoğulu |
tahrîr | Yazma, yazılma |
tesmiye | Adlandırma, ad koyma |
mevâdd | Maddeler |
masâlih | İşler, güçler |
rü’yet | Görmek, bir işi halletmek |
Örnek Metnin Sadeleştirilmiş Hali
Yediada Topluluğu Cumhuriyeti’nin (Kuruluş) Şartları: Şu günlerde Allâh’ın lutfunun da etkisiyle ele geçirilip feth olunan Venedik’ten ayrıl-mış Korfu, Zanta, Kefalonya, Ayamavra, Pakso, İtaki ve Çuka ile bunlara bağlı olan yerlerde insan yerleşimi olan ve olmayan ne kadar ada var ise Osmanlı Devleti tarafından kabul edilmeye uygun (bulunmuştur). Ve kabul edilen (mevcut) içişlerinin idare şekli ile idâre olunmaya devam etmeleri şartıyla Yediada Cumhuriyeti Topluluğu ismiyle Osmanlı Devleti’nin cizye mükellefi, bağlısı ve tâbisi olarak himaye altına alınmıştır. Ancak adı geçen adaların önde gelenleri ve hânedân mensupları ile elebaşılarının güç ve nüfuzla-rının artırılması için bazı şartların tamamlanıp yerine getirilmesi (gerekmektedir). (Bu konularda gerekli olan) yüksek müsâadenin verileceğine, padişâh tarafından (daha önce) işâret edildiği ayan beyan olduğundan, (adaların) kendi iç düzenlerinin kuralları üzere, halkın içinden (olmak kaydıyla) oy verme yoluyla seçilmiş olan yerli önderler hakkında bundan sonra kinez ve diğer elebaşı olan asilzâdeler hakkında beyler deyimleri kullanıl-mak (uygun ola). (Bundan dolayı) Osmanlı Devleti tarafından o bölgenin işlerine dair yazılacak pâdişâh fermânı ve hükümlerde (yukarıda söylendiği) şekilde, yani “ (falan ye-rin) kinezi ve beyleri ” diye unvanları yazılmalı. Bütün Osmanlı memurları tarafından bu unvan ile isimlendirilmeli. Ve adı geçen Cumhuriyetin (bütün) işlerini görüp düzenle-mek için Dubrovnik konsolosu benzeri bir konsolosu olmak üzere, yerli asilzâdelerden bir beyzâdenin İstanbul’da oturtulması ve görevlendirilmesi uygun ola.