OSMANLI TÜRKÇESİNE GİRİŞ I - Ünite 1: Osmanlı Türkçesi Alfabesi Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 1: Osmanlı Türkçesi Alfabesi
Osmanlı Türkçesi
Osmanlı Dönemi Türkçesi, Oğuzların Anadolu’da geliştirdikleri yazı dilinin üç döneminden ikincisine denk gelmektedir.Bu üç dönemi birbirinden ayıran özellikler, dilin iç ve dış yapısında meydana gelen değişme ve gelişmelerdir. Oğuz boylarının konuşma diline dayanan ve “Batı Türkçesi”, “Batı Oğuzcası”, “Türkiye Türkçesi” gibi adlarla anılan bu yazı dilinin ilk dönemine “Eski Osmanlıca”, “Eski Türkiye Türkçesi” ve “Eski Anadolu Türkçesi” gibi adlar verilmiştir. Zaman bakımından bu dönem Anadolu Selçukluları ve beylikler çağı ile Osmanlı Devleti’nin XV. yüzyılın ikinci yarısına kadar uzanan kuruluş dönemini içine alır. Osmanlı Türkçesi ise, bu dönemin ardından, özellikle İstanbul’un fethiyle birlikte bu kentin yeni bir bilim, kültür ve uygarlık merkezi hâline gelmesiyle gelişmeye başlayan bir yazı dilidir. Bu yazı dilinin en belirgin özelliği kelime dağarcığının zengin, anlatım gücünün daha etkili olmasıdır.
Osmanlı Türkçesi halk dili ve edebiyat dili olmak üzere iki şekilde bir gelişim seyri izlemiştir. Halk dili terimiyle anlatılan, genel olarak günlük hayatta insanların iletişim kurmakta kullandıkları dil, yani konuşma dilidir. Buna “sesli dil” de denmektedir. Edebiyat dili ise daha çok ‘yazı dili’ anlamında kullanılır. Bununla birlikte bu terim, dar anlamda Osmanlı Türkçesi döneminde toplumun yalnızca belli kesimlerine hitap eden, şiirde ve nesirde “sanat dili” olarak gelişmiş bir dil seviyesi için de kullanılmaktadır. Özellikle XVI.-XIX. yüzyıllarda birçok yazar tarafından kullanılmış olan bu üst seviyeli dil, şüphesiz belli estetik kaygılara ve sanat anlayışı ölçülerine dayanmaktadır.
Yazı ve Yazım
Bir işaretler sistemi olan yazı, bilgiyi, duygu ve düşünceyi aktarmakta kullanılan bir araçtır. Fakat bu işaretler konuşma dilinde görülen zengin ses özelliklerini yansıtmadığı gibi, vurgu ve tonlama gibi özel yanlarını da göstermez. Arap harfleri ile Türkçe kelimelerin yazılmasında ilk devirde görülen yazılış biçimleri daha çok ünsüz seslerle ünlü uzunluklarının gösterilmesi şeklinde olmuş. Ancak sonraki süreçte Türkçe’nin ünlülerinin birtakım harf işaretleriyle gösterilmesi yaygınlaşmıştır. Benzer şekilde Arap alfabesini kullanan Doğu Türkçesi yazımıyla karşılaştırıldığında, Batı Türkçesi yazımının Orta Asya Uygur yazısı geleneğine bağlı olmayan, kendi başına bir gelişme yolu izlediği görülür.
Osmanlı Türkçesi Alfabesi
Osmanlı Türkçesi’nde Arap asıllı bir alfabe kullanılmış, İran alfabesinden alınan bir kaç harf ile de zenginleştirilmiştir.
-
Harfler
-
Harflerin Bitişme Biçimleri
Osmanlı Türkçesi alfabesi, kelimenin başında ortasında ve sonunda farklı şekillerde yazılır ve bitişen-bitişmeyen harfler olmak üzere iki kısımda değerlendirilir. Bazı harfler kendilerinden sonra gelen harflerle birleşmezler.
-
Türkçe’nin Ünlü ve Ünsüz Seslerinin Yazılışları
Dilimizin sekiz ünlüsü için şu dört işaret kullanılmıştır: ا elif, و vav, ه he, ی ye.
Bunlardan ا elif ve ه he [a, e] ünlülerini, ی ye [ı, i] ünlülerini, و vav ise [o, ö, u, ü] ünlülerini göstermek içindir.
a ünlüsünün yazılışı: Kelime başında önses olarak bu ünlü çoklukla آ medli elif ile yazılır: آت at , آی ay gibi. Bununla birlikte metinlerde elif’ in yalın, demek ki medsiz biçimiyle yazıldığı örneklerle de karşılaşılır: الاى alay, ات at gibi. Kelime içinde: Kelime tek heceliyse ا elif ile gösterilir: بال bal دار , dar gibi. Kelime iki heceliyse ve her iki hecenin ünlüsü a ise: Her iki hecede de ا elif ile yazılır: باتاق batak, يابان yaban gibi. İki heceli kelimenin yalnızca ilk hecesinde a varsa yazılır: طانق tanık gibi.
Kelime sonunda ise iki ayrı işaretle yazılır:
ا elif ile: يارا yara
ه he ile: باجه baca, طه او oda gibi.
e ünlüsünün yazılışı: Belli bir kurala bağlı değildir. Kelime başında ا elif ile yazılır. Bu yaygın kullanım yanında, daha az olmak üzere, “hemzeli elif” denilen işaretle de ( أ ) yazılmıştır: ات ve أت et gibi. Kelime içindeki yazılışı da kurallı değildir:
İlk hecede harfle gösterilmez: سس ses, كل gel , كس kes gibi.
İkinci ve sonraki hecelerde kök ve gövde sesi olarak gösterilmez: كلبك kelebek, استدی istedi. Kelime sonunda her zaman ه he ile yazılır: تپه tepe كچه keçe gibi. Bir kısım Türkçe kelimede bugünkü söyleyişe göre e olan ses, i sesinin işareti ile, yani ي ile yazılmıştır:
ديمك demek,
مك اير ermek
ايل el
ايلچی elçi
ايتمك etmek
تهاير erte
كيجه gece
مك وير vermek
ı ve i ünlülerinin yazılışı:
Kelime başında iki ses arasında ayrım olmaksızın iki türlü yazılmıştır:
ا elif ile: ال il , اسسز ıssız, مق اصر ısırmak اصلاق ıslak.
اي elif+ye ile: ايل il , ايسی ısı gibi.
Kelime içindeki yazılışı da düzensizdir.
İlk hecede: Çoklukla ünsüz sesin harfi önünde ي ye ile gösterilir: قير kır كير , kir gibi, veya harf işareti kullanılmaz: بر bir , شمدی şimdi, امق صچر sıçramak gibi.
İkinci ve sonraki hecelerde de aynı düzensizlik görülür.
ي ye ile gösterilir: سيليك silik, ايليق ılık gibi veya harf işareti kullanılmaz: كلر gelir, آلم alım gibi.
Kelime sonunda ی ye ile yazılır: كشی kişi, يكى yeni, باشی başı gibi.
Yuvarlak ünlülerin yazılışı . Osmanlı döneminde Türkçenin dört yuvarlak ünlüsü ( o , ö, u, ü ) için başlangıçtan beri biri harf, diğeri hareke olmak üzere iki işaret kullanılmıştır. Bunlardan harf olanı و vav , hareke olanı ise ـُ ötre işaretidir. و vav , aynen ı, i için kullanılan ی ye gibi, aynı zamanda hem alıntı kelimelerde uzun ünlüler için, hem de üç dilde birden ünsüz v sesi için kullanılmıştır. Bu durum bu seslerin tarihî gelişimini ve geçirdikleri değişiklikleri izlemeyi imkânsız kılmıştır. Kelimelerdeki dört yuvarlak ünlü yerine kullanıldığında و vav ’ın yazılışı belli bir düzene ve kurala bağlı değildir.
Kelime başındaki yuvarlak ünlüler çoklukla او gibi yazılır: اوق ok , اوك ön , اون un gibi.
Kelime içinde iç ses olarak yazılışı kararsızdır:
İlk hecede çoklukla و vav ile yazılır ل قو kol, كوز göz, بوز buz, جاق قو kucak, لاق قو kulak gibi. Tek heceli kelimeler için bu yazılış hemen hemen kurallıdır. Birden çok heceli kelimelerde ikinci ve sonraki hecelerin de yuvarlak ünlü taşıması hâlinde, ilk hecede yazılmayabilir:
ك بيو büyük, ق بچو buçuk gibi.
Türkçe kelimelerin ikinci ve sonraki hecelerinde yalnız u, ü bulunabilir, bunlar çoklukla و vav ile yazılır:
ق قابو kabuk, بويون boyun بوينو ز boynuz , اوستو ن üstün gibi. Kimi zaman yazılmadığı da olur: ياوز yavuz لش بو buluş gibi.
Kelime sonunda bu seslerin yazılışı oldukça düzensizdir. Osmanlı Türkçesi döneminde yüzyıllara göre farklılık gösterdiği gibi, aynı yüzyılda yazılmış bir metnin içinde de farklı yazılışlarla karşılaşılır.
Çoklukla و vav ile gösterilir: يو قو koyu, يو قو kuyu, طو قو kutu gibi. Bununla birlikte aynı kelimelerde bu sesler ی ye ile yazılmış olarak da görülür: قوطى , قویى
Türkçenin ünsüz sesleri yukarıdaki alfabede görülmektedir lakin Arapça ve Farsça kelimelerle dilimize taşınmış olan ve Türkçede ses karşılığı olmayan harfler de mevcuttur. Konunun teferruatı için bkz. Ünite 1, sayfa 16.
Yazı Türleri
Latin harflerinin kabulüne değin yüzyıllarca kullanılmış olan yazımız, Arap alfabesine dayanır. Araplar yanında İranlılar ve Türkler tarafından kullanılmış olan bu alfabeyle meydana gelen yazı, zamanla gelişip çeşitlenmiştir.
- Nesih : Yazı türleri arasında en eskisi özellikle Kur’an Kerim yazılırken en çok tercih edilen bir yazı olan nesihtir. Ayrıca bu yazı, dinî kitaplar başta olmak üzere, her türlü kitabın yazılmasında ve çoğaltılmasında XVII. yüzyıla kadar Türkler tarafından çok kullanılan bir yazı türü olmuştur. Çoklukla yardımcı yazı işaretlerinin kullanıldığı bu yazının harfleri düzgün, açık seçik, dolayısıyla okunaklıdır. Türklerde bu yazının ilk büyük ustası Şeyh Hamdullah, ikincisi ise Hafız Osman’dır.
- Sülüs : Tercih edilen ve değişik alanlarda kullanılan bir yazı türü de sülüstür. Nesihe çok benzer; ancak harfleri daha büyük ve çizgileri kalındır. Harflerin başları, gözleri, ağızları ve dişleri daha belirgin ve gelişmiş bir biçim kazanmış, daha derli toplu bir görünüşe bürünmüştür. Nesih gibi harekeli olan bu yazıda harekeler daha açıktır ve özgürce çizilmiştir.
- Talik : Osmanlı Türkçesindeki çok uzun yıllar kullanılmış olan üçüncü yazı türü de taliktir. Bu yazının başlıca özelliği harflerin eğik yazılması, kuyruk kısımlarının uzatılmasıdır. Aslında sülüsten geliştirilmiştir. Bu yazı türü de Osmanlılar döneminde Türkler tarafından işlenip yeni bir güzelliğe büründürülmüş, özellikle Yesarî-zâde elinde estetik yönden en olgun seviyeye çıkarılmıştır. Osmanlı taliki İran talikinden çarpıcı biçimde farklıdır, bu yüzden İranlılar Türk talikine nestalik adını vermişlerdir. Kitap yazmakta da kullanılmış olan bu yazıda hareke kullanılmazdı.
- Rık’a: Son devirde yaygın kullanımı ile dikkat çeken ve yukarıdaki üç yazı türü yanında söz edilmesi gereken bir yazı çeşidi de rık’a adı verilen türdür. Zamandan tasarruf ihtiyacından doğmuş, günlük işlerde kullanılan, çabuk yazmaya elverişli bir yazıdır. Bu yazıda, şekillerin ayrıntıları yok edilmiş; sülüs yazıdaki eliflerin ucunda bulunan saçaklar (zülfeler) düşmüş, gözlü harflerin gözleri kapatılmış, dişli harflerin dişleri düzlenmiş, iki noktalar çizgiye, üç noktalar ters v ’ye dönüştürülmüş, eğri çizgiler düzleşmiş, ya da şın ve nun ’da olduğu gibi, kırılarak köşeli duruma getirilmiştir. Bu yazıda sanat kaygısı güdülmez hızla ve bir an önce arzu edilen husus kâğıda dökülürdü.