OSMANLIDA İSKAN VE GÖÇ - Ünite 3: XIV-XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde İskâna Tabi Tutulan Grupların Hukukî ve Ekonomik Durumları, İskânda Ortaya Çıkan Problemler Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 3: XIV-XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde İskâna Tabi Tutulan Grupların Hukukî ve Ekonomik Durumları, İskânda Ortaya Çıkan Problemler
XIV. ve XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde İskâna Tabi Tutulan Grupların Hukukî ve Ekonomik Durumları, İskânda Ortaya Çıkan Problemler
Osmanlı Devleti kuruluş ve genişleme dönemlerinde dışadönük, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda ise içedönük iskân politikalarını benimsemiştir. Her iki politikada da konar-göçer topluluklar kullanılmıştır. Osmanlı toplumu iki gruptan oluşmakta idi; askerlik hizmeti yapanlar ile devletten memur statüsünde görev alanların oluşturduğu askeri sınıf ve şehirliler, konar-göçerler ve köylülerin oluşturduğu reaya adı verilen vergi mükellefi grup.
Osmanlı Devleti’nde Konar-Göçerlerin Hukukî Durumları
Osmanlı’da konar-göçerler Yörük ve Türkmen olarak adlandırılan iki gruba ayrılmakta idi. Yörükler belli bir sancağın içerisindeki kısa mesafeli yaylak ve kışlalar arasında göçebelik yaparken, Türkmenler ise uzak mesafelerdeki yaylak ve kışlakları kullanan, bünyelerinde pek çok aşiret barındıran gruplardı.
Reaya’dan sayılan ancak yaşam stilleri ile yerleşik halktan ayrılan konar-göçerler oba, mahalle, oymak, cemaat, aşiret ve boylardan meydana gelen, il ya da ulus diye adlandırılan büyük gruplar halinde yaşıyorlardı. Bir ulus küçükten büyüğe göre sırasıyla oba, mahalle, oymak, cemaat, aşiret ve boylardan meydana gelmekteydi. Hey boyun başında idarî işlerden sorumlu boy beyi, aşiretlerde ise aşiret beyi bulunurdu. Beyler boy içerisinden cesareti ve doğruluğu ile öne çıkmış kişiler tarafından seçilir, seçim devlet tarafından tasdik edildikten sonra şahsın beylik beraatı gönderilirdi.
Osmanlı idarî teşkilatı içerisinde konar-göçerler yaşadıkları sancağa bağlı bulunurlardı. Kışlak ve yaylakları farklı sancaklara bağlı olan konar-göçerler idari olarak daha uzun süre kontrol edilebilir bir yaşam tarzı sürdürdükleri kışlak mahallinin bulunduğu sancağa bağlıdırlar ve üzerinde yaşadıkları toprakların tasarruf şekillerine göre tîmar, zeamet, has veya evkaf reayası olabilirlerdi. Bu grupların vergi gelirleri mukataaya verilerek tahsil edildiğinde başlarında voyvoda adı verilen bir idareci olurdu. Bir süre sonra belli bir vergi dairesine bağlanan ve birbirlerinden yaşadıkları bölgelere göre ayrılan konar-göçer gruplar bir idare altına alınmış ve kazalar oluşturulmuştur. Belli bir merkezi olmayan bu kadılar konar-göçer teşekküllerle birlikte hareket ederlerdi.
Batı Anadolu Yörükleri Osmanlı’nın fethettikleri Rumeli’yi Türkleştirme faaliyetlerinde kullanılmışlar ve ileriki yıllardaki fetihlerin hazırlığında önemli görevler verilmiştir. Bu sebeple Rumeli’ye iskân edilen Yörükler ile Anadolu da kalanlar arasında Hukukî farklılıklar ve Rumeli Yörükleri için Devlet tarafından hazırlanan askerî ve idarî alanda kanunnâmeler bulunmaktadır.
Fatih Sultan Mehmet’in kanunnâmesinde birkaç cümle ile görevleri belirtilen Yörüklere Kanunî Sultan Süleyman Döneminden itibaren verilen görevler ise listede sunulmuştur:
- Sahil bölgesinde yaşayanların gemi yapımı malzemesi temin etme ve gemi yapımı
- Yolların emniyeti ve tamiri, köprü yapımı ve tamiri, derbentçilik, suyolu yapımı ve tamiri
- Maden
- Seferler sırasında menzillere zahire indirmek
- Seferler sırasında topların nakli
- Kale yapım ve onarım faaliyetleri
XVII. yüzyılın başlarından itibaren sürekli savaşlar ve Celalî isyanları yüzünden bozulmaya başlayan tîmar sistemi Rumeli Yörükleri teşkilatında da görülmüştür. Yapılan yoklama ve teftişlerde olması gerekenden daha az yamak ve eşkinci olduğu ve görevlerini yapmadıkları tespit edilmiştir. Özellikle II. Viyana Seferi’nin ardında bozulan Yörük teşkilatı nedeniyle kötüye giden savaş ortamını düzeltmek ve savaşlardaki insan gücünü temin etmek amacıyla 1691’de Rumeli’deki Yörük grupları Evlâd-ı Fâtihân adıyla yeniden teşkilatlandırılmıştır. Evlâd-ı Fâtihân altındaki Rumeli Yörükleri bulundukları bölgelerdeki çeribaşılarının idaresi altında birleştirilmiştir. Çeribaşılar bölgedeki asayişi sağlamak, savaş sırasında eşkinci defterlerini çıkarmak ve vergileri toplamakla yükümlüydüler. İncelendiğine Evlâd-ı Fâtihân teşkilata yenilik getirmemiş, sadece XV. yüzyıldaki Rumeli Yörükleri Organizasyonunu tekrar canlandırmaya çalışmıştır. XIX. yüzyıla kadar devam eden Evlâd-ı Fâtihân teşkilatı için, 1828 yılında düzenli talim sistemi gibi, zaman içerisinde yeni düzenlemeler yapılmıştır.
Osmanlı Devleti’nde Konar-Göçerlerin Ekonomik Durumları ve Vergi Mükellefiyetleri
Temel iktisadî faaliyetleri hayvancılık ve buna bağlı üretim alanları olan konar-göçerler koyunlarını büyük şehirlerin ve sefer zamanlarında ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için yetiştiriyorlardı. Bunlara ek olarak hayvancılığa bağlı ürünleri; tereyağı, peynir, yapağı, deri, kilim, pazarlarda satarak yerleşik ahaliden tarım ürünleri ve kumaş alırlardı. At ve deve yetiştiriciliği sayesinde sefer zamanlarında zahire ve mühimmat nakli konularında destek vermekte idiler.
Yörük ve Türkmenler yerleşik halkta olduğu gibi hâne esasına göre vergilendirilmekteydiler. Vergi mükellefiyetleri tarımla uğraşanlar için toprak miktarı, konar-göçerler için ise koyun sayısına göre belirlenmekteydi.
Osmanlı Devleti’nde XIV. ve XVIII. Yüzyıllarda İskân İçin yapılan Hukukî Düzenlemeler
Kanunî Sultan Süleyman Döneminden itibaren düzenlenen Yörük kanunnâmeleri idarî yapı, hukukî durum ve vergi mükellefiyetlerinden bahsetmektedir; iskânları hakkında bir bilgi vermemektedir. Ancak Osmanlıların Rumeli’ye geçmelerinden itibaren yapılan iskânın genellikle sürgün metoduyla yapıldığı bilinmektedir. II. Viyana Seferi’ nin ardından, XVII. yüzyılın sonlarında çıkan isyanlar neticesinde harap olan köy ve boş arazilerin iskânı yönünde bir çalışma yapılmış, devletin kötü gidişini durdurmak ve Osmanlı Teşkilatlarındaki bozulmanın önüne geçmek için Anadolu ve Suriye topraklarında yaşayan konar-göçer teşekküllerin iskân edilmeleri kararlaştırılmıştır. Ayrıca Anadolu’da yaşayan konargöçerlerin Hama, Humus Sancakları, Halep, Rakka Eyaletlerinde belirlenen bölgelere iskân edilmeleri ile harap ve boş arazilerin canlandırılması ve Arap aşiretlerinin eşkıyalıklarının da önlenmesi hedeflenmiştir.
Bu dönemde konar-göçerlerin bir kısmı kendi yaylak ve kışlaklarına yerleştirilmeye çalışılmıştır.
İskân Edilen Konar-Göçerlerin yerlerini terk Etmeleri ve Bunun Sonucunda Devletin Aldığı Tedbirler
Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve yükseliş devirlerinde Rumeli’ye giden konar-göçerler gönüllü olarak, gazâ ruhuyla gidip, tîmar aldıkları için bölgelerini terk edip Anadolu’ya dönmeleri söz konusu değildi. Sürgün olarak gönderilen ve bölgeye yerleşen Yörüklerin de yerlerini terk ettiklerine dair bir bilgi kayıtlarda bulunmamaktadır.
Fakat XVI. yüzyılda bazı kişiler sürgün yazıldıkları halde Kıbrıs Adası’na gitmek istemedikleri, iskândan kaçtıkları anlaşılmaktadır. Devlet sürgünden kaçanları kefillerine havale etmiş; kefiller kaçanları bulamaz ise onların yerine kendileri gitmek ya da bedel ödemek zorundaydılar. Adaya vardıktan sonra rüşvet vererek, yeniçeri veya gönüllü olarak tîmara çıkıp kaçanlar tespit edilmiştir.
Bu kaçakların önlenmesi için Kıbrıs’tan insan kaçıranların belirlendikleri takdirde idamları, iskeleler haricinde adaya yanaşan gemilere el konulması yolunda Kıbrıs beylerbeyine emirler gönderilmiştir.
XVII-XVIII. yüzyıllarda Hama, humus ve Rakka bölgelerine yerleştirilen aşiretlerin büyük kısmı kaçarak tekrar Anadolu’ya dönmüşler, takip edilip geri yollansalar da kaçık devam etmiştir. Bu direnç karşısında devlet askerî müdahale ile bu toplulukları bölgeye sevk ve iskân etmişti.
Bu kaçışların birinci sebebi psikolojiktir. Konar-göçerler alışkın oldukları yaşam biçiminden yerleşik düzene geçme sürecinde zorlanmışlardır. İkinci neden ise yerleşilen bölgenin iklimi, doğası ve topraklarının verimsiz çöl arazilerinden oluşmasıdır. Rakka ve çevresinde ise güneyden gelen Arap aşiretlerinin baskıları ve verimsiz topraklar Türkmenlerin bölgeyi terk etmelerine neden olmuştur.
Devlet sahasından firar edenlere karşı alınan önlemlerden bazıları şunlardır:
- Rakka valisine ferman gönderilerek kaçanların iskân mahalline iadesi
- kaçan grupların üzerine asker sevk edilerek cezalandırılmaları
- kaçanlarla ilgili takibat tedbirleri
- yeni kaçışların engellenmesi ile ilgili tedbirler
- Rakka Anadolu arasındaki geçit yolları üzerindeki derbentlerin tamiri ve içerisine asker yerleştirilmesi
- kaçak konar-göçerlerin yakalanıp yerlerine gönderilmeleri konusunda Anadolu’daki bütün kadı, hâs, efkaf zabitlerine, vilâyet âyânı ve iş erlerine tespit edilen konar-göçerlerin yerlerine gönderilmeleri ile ilgili hükümler gönderilmesi
Bu kapsamda tespit edilen konar-göçerler sancak sınırına kadar getirilip diğer sancak idarecilerine teslim edilir ve iskân mahalline ulaştırılıyorlardı. Bu önlemler ile de Rakka’dan kaçışlar engellenemeyince bölgeye bir heyet gönderilmiş, heyetin oymakların çoğunun susuz yerlere yerleştirildiklerini rapor etmeleri üzerine konar-göçer aşiretlerin Rakka’ya iskânından vazgeçilmiştir.
Anadolu içlerine yapılan iskân ise başarılı olmuştur. Bunun nedeni bölgenin konar-göçerlerin toprak ve su ihtiyaçlarını karşılamasıdır. İskân sonrası yapılan teftişlerde bu grupların beklenildiği üzere yerleşik hayata geçtikleri ve iskân nizamına göre çiftçilik yaptıkları görülmüştür.