OSMANLIDA İSKAN VE GÖÇ - Ünite 7: Osmanlı Coğrafyasında Dıştan İçe ve İçten Dışa Göç Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 7: Osmanlı Coğrafyasında Dıştan İçe ve İçten Dışa Göç
Dıştan İçe Göç
Macar ve Polonya Mültecileri
Avrupa’yı siyasi ve sosyal yapı açısından yeniden şekillendiren 1789, 1830 ve 1848 ihtilalleri Orta Avrupa ülkelerinde millî istiklal olarak yansımıştır. Macarlar Kossuth önderliğinde Avusturya’dan idarî muhtariyet talep etti, fakat bu talep ve sonrasındaki olaylar nedeniyle 5 Ocak 1849’da Avusturya kuvvetleri Macaristan’ın merkezini işgal etti. Bu gelişmeleri kendi aleyhine gören Rusya, Avusturya’ya yardım etmiş ve Macar kuvvetleri Rus ve Avusturya’ya bağlı askerlerce 1849’da etkisiz hale getirilmiştir. Çoğu Macar’ın öldürülmesi ya da tutuklanmasının ardından başta Kossuth olmak üzere yüksek rütbeli asker ve birçok sivil ihtilal lideri Osmanlı topraklarına iltica etti. Bu sayı Eylül 1849 itibariyle 10 bini bulmuştur. Mültecilerin amacı Osmanlı desteği ile vatanlarını kurtarmak için tekrar mücadeleye başlamaktı ancak mülteciler nedeniyle Rusya ve Avusturya ile problem yaşamak istemeyen Osmanlı onları silahsızlandırarak kabul edilmelerini hedeflemiş ve bu tutumuyla Avrupa devletlerince olumlu karşılanmıştır.
Silahsızlaştırılan ve Vidin Şehrinde Tuna Nehri boyuna yerleştirilen mültecilerin ihtiyaçları kamu tarafından sağlanıyor ve kendilerine nakit para veriliyordu. Bu mültecilerden özellikle Rusya’dan korkanlar din değiştirerek Müslüman olmuşlardır çünkü Osmanlı Rus anlaşmalarına göre din değiştirenler iade edilmiyorlardı.
1849’da Avusturya kısmî af ilan etti ve mültecileri yurtlarına geri çağırdı. Lider Kossuth’un geri dönüşten vazgeçirme çabalarına karşın 3.156 kişi Vidin kampındaki belirsizlik, vatan özlemi, savaşın yeniden başlayacağı konusunda umutsuzluk ve alışkın olmadıkları iklim koşulları nedeniyle geri dönüş kararı aldılar.
Rusya ve Avusturya’nın Vidin Kampındaki mültecileri baskın yapıp kaçırması tehlikesine karşı mülteciler Şumnu’ya nakledildiler. Mülteciler yaşanabilecek gelişmelerin Macaristan’ın hürriyetini kazandıracağı konusunda ümitliydiler ve toplu olarak Avusturya sınırına yakın bir Balkan şehrine yerleştirilmek istiyorlardı. Avusturya ve Rusya ile zor şartlarda yaptığı anlaşmaların bozulmasını istemeyen Babıâli ise Macar mültecileri sınırdan ve Rumeli’den uzak Kütahya’ya yerleştirdi. Başta Kossuth olmak üzere Macar Özgürlük Savaşı’nın önde gelen isimlerinden oluşan Kütahya kafilesi sayıca en az olanıydı. Şumlu’da kalanlar arasında ise ikilik çıktı ve bir kısmı Amerika’ya göç etti. 1851’de Gemlik İskelesine sevk edilen ve Osmanlı Ülkesini terk eden mültecilerden sonra Kütahya’da kalan 51 mülteci hala Avusturya için tehlike arz ediyorlardı. Çünkü buradaki önemli mülteci liderleri diğer ülkelerdeki dağınık Macarları organize edebilirlerdi. Bu mültecilerden İslamiyet’e geçenler Halep’e gönderilmiş ve askerî kurumlarda istihdam edilmiştir. Osmanlı’nın mültecilere karşı uyguladığı politika diplomatik bir politika olarak algılanacaktır.
Yahudi Göçü
M.Ö. 586’da Babil’e sürülen Yahudiler, 20 asırlık bir sürgün döneminde farklı ülke ve kıtalara dağılmışlardır. Nüfusu zenginlik kaynağı olarak gören ve Avrupa’nın nüfus politikalarını garipseyen Osmanlı padişahları Yahudilerin Osmanlı coğrafyasına göç etmelerine izin veriyorlardı. Avrupa’da aydınlanma çağı ve liberal anlayış sonucu gelişen laiklik ile birlikte Yahudilere karşı azalmış gibi görünen dini düşmanlık yerini milliyetçilik ve ırkçılığın devreye girmesiyle siyasî, sosyal ve iktisadî yönü ağır basan Yahudi aleyhtarlığına bırakmış ve Avrupa’da çözülmesi gereken bir Yahudi meselesi ortaya çıkmıştır.
Sürgün dönemi boyunca dinî Siyonizm inancını koruyan Yahudiler bir millet olduklarını Avrupa’ya kabul ettirmiş ve meselenin çözülmesi için vatan edinme ve devlet kurma hedefleri üzerinde çalışmışlardır. Vatan olarak belirledikleri Filistin’de toprakları ve nüfusları olmadığı için bu bölgede toprak satın alınması ve Yahudi göçmenlerin buralara yerleştirilmesi yöntemleri uygulandı. Bu tarz projeler Babıâli’ye de sunulmuş fakat Sultan II. Abdülhamit tarafından reddedilmiştir. 1880-1914 arası Osmanlı coğrafyasına gelen Yahudiler Anadolu, Suriye, Filistin ve Selanik’e yönlendirildiler. Filistin’e olan göç yasağı Yahudiler ve Yahudi örgütleri tarafından kırılmıştır. II. Abdülhamit’in devlet ve hâkimiyet anlayışı ve Müslüman Arapların tepkileri Yahudilerin münhasıran Filistin’e yerleşmelerine engel olsa da Siyonistler satın aldıkları 40 bin dönüm Filistin toprağında 33 yerleşim birimi kurmuş ve nüfuslarını 80 bine ulaştırmışlardır. 1917 Bolşevik ihtilalinden kaçan Rus Yahudileri de Türkiye’ye sığınmışlardır.
Rus Mültecileri
1911-1914 yılları arasında Osmanlı Devleti’ne iltica eden Rus ordusuna ait askerler ve Kazanlı Türkler olmuştur. Kitlesel boyutta iltica ise Bolşevik İhtilali sonrası çarlık taraftarı olan yaklaşık iki milyon sivil ve Beyaz Ordu askeridir. Mültecilerin yoğun olarak İstanbul’a gelmelerine İstanbul’un alt yapısının kaldıramayacağını düşünen Türk yetkililer pek sıcak bakmamışlardır. İtilaf devletlerinin arzusu ise Beyaz Ordu birliklerini Milli Mücadele’ye karşı kullanmaktı ancak başta Vrangel olmak üzere Beyaz Ordu Subaylarından destek alamadılar.
Muhacirîn Üsera
I. Dünya Savaşı’nda Almanlar karşısında savaşan Rus askerî birliklerinin içinde esir düşen ve kamplara yerleştirilen çok sayıda Türk vardı. Osmanlı Devleti müttefikleri ile yaptığı anlaşma çerçevesinde Almanya ve Avusturya’nın esir kamplarındaki Müslüman ve Türk esirleri Anadolu’da iskân etmek üzere Türkiye’ye nakletmeye başladı. Avusturya ve Romanya’dan da getirilen Müslüman esirler Anadolu’nun çeşitli iskân ünitelerine sevk edilmiş, bu esirlerden zanaatkâr olanların gayrimüslimlerin oluşturduğu iktisadî boşluğu doldurmaları hedeflenmiştir.
İran Mültecileri
19. yüzyılda İran-Osmanlı arasında iki yönde de göç gerçekleşmiştir. İran’dan Osmanlı coğrafyasına gelenler üç gruba ayrılır; aşiret mensupları, işsizler ve siyasi mülteciler. 3 Nisan 1908’de Rusların Tebriz’i işgal etmeleri karşısında vatanlarını savunan ancak başarılı olamayan İranlılardan bazıları da Osmanlı Devletine iltica talebinde bulunmuşlardır.
Osmanlı coğrafyasından da İran’a giden ve göç edenler olmuştur. Tanzimat döneminde eşitlik ilkesinden hareketle serhat halkının vergi muafiyeti iptal edilince sınır boylarındaki halk ülke içi ve dışına göç etmeye başlamış ve Bayezid sancağı topraklarından 20 bin hane kadar Rusya ve İran’a göç etmiştir.
İçten Dışa Göç
Rum Göçü
Rumlar Osmanlı döneminde Ortodoks Hıristiyanlığın temsilcisi ve sözcüsü durumundaydılar. 1821’de Mora Rumları Osmanlı otoritesine karşı isyan etti. Fransa, İngiltere ve Rusya’nın ortak girişimleri sonucu 1830’da Yunanistan Devleti kuruldu. İsyan sonrası düştükleri zor durumlardan dolayı pişman olup dönmek isteyenler ve bu ortamdan yararlanan pek çok Yunan vatandaşı Batı Anadolu’ya yerleşti. Askerlik, ağır vergiler ve salgın hastalıklar nedeniyle azalan Türk ailelerindeki fert sayısı ile ortaya çıkan özellikle tarım alanındaki işçi açığı özellikle Rum nüfus ile karşılanmaktaydı. Bu nedenle hem Orta Anadolu hem de Yunanistan ve adalarından işçi olarak gelenler ile Rum nüfus Batı Anadolu sahillerinde yoğunlaşmıştır. Tarım işçilerine ek olarak evlilik için gelen gençler ve kaçak yollarla gelip yerleşen papaz ve öğretmeler de vardır.
Bu hareketlilik Balkan Savaşları sonrası değişmiştir. 1912 sonrası Balkanlardan gelen Türk göçmenlerin bir kısmı Batı Anadolu topraklarına yerleştirilirken bölgedeki Rumlar da Yunanistan’a göç etmeye başladı ve mübadele kararı alındı fakat I. Dünya Savaşı başlayınca bu karar uygulanmadı. Batı Anadolu’daki Rum Nüfusun Türk ordusunu arkadan vurması planlanınca 1916’da bölgenin güvenliğini sağlamak için Rum nüfus iç bölgelere sevk edildi; onların yerine Rumeli’den gelen göçmenler yerleştirildi. Bu karara uymayan Rumlar Adalara kaçmış, bu gruptaki gençler Yunanistan ve Makedonya’daki Fransız ve İngiliz birliklerine katılmışlardır. Bu dönemde kaçan Rumlar mütareke sonrasında geri dönüp Anadolu’daki Yunan varlığını arttırmayı ve kalıcı kılmayı hedeflemişlerdir.
İşgal döneminde Trakya’da ise Türk nüfus yok edilerek Rum nüfusa çoğunluk kazandırılmak istenmiştir. Bu doğrultuda katliam söylentileri ile Türkler göçe zorlanmıştır. Bölgede kalan Türkler ise Yunan işgalini tanımamış, Misak-ı Milli idaresinden başka hâkimiyet altına girmeyeceklerini ifade etmişlerdir. Yunan işgal kuvvetleri Batı Trakya’yı terk etmeye başlayınca gayrimüslimler de göç kararı aldı ve ülkeyi terk ettiler.
Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz’deki nüfus hareketliliği ise ekonomik nedenlere dayanıyordu. Bölge halkı iş bulmak için Karadeniz’in Kuzeyindeki ülkelere gidip çalışarak, para biriktirip dönüyorlardı. Türkler’ den farklı olarak gayrimüslim gruplar gittikleri yerden dönmeme kararı almışlar ve Rusya tarafından destek görmüşlerdir. Babıali gitmek isteyenlere izin verse de kitlesel göçe engel olmak için göçün sebeplerini ortadan kaldırmaya çalıştı. Rusya’ya göçen Rum gruplardan kendilerine gösterilen çorak ve dağlık alanlardaki zor şartlarda yaşamak istemeyenler geri dönüş talebinde bulundular ve kabul gördüler. İleriki tarihlerde Rus topraklarına benzer gayrimüslim göçleri görülmüştür.
I. Dünya Savaşı süresince Osmanlı birliklerine karşı Ruslar ile işbirliği yapan Rum çetelerine engel olmak için eli silah tutan Rumlar iç bölgelere gönderildi. Bunlardan bazıları kaçıp Rus ordusuna katıldı. Milli Mücadele döneminde de Rum muhacirin cemiyeti organize olarak farklı ülkeden çok sayıda Rum’u Karadeniz bölgesine getirdi. Oluşturdukları tehlikeler nedeniyle bölgede savaş ilan edildi. Haziran 1921’de askerlik çağındaki tüm Rum gençler iç bölgelere sevk edildi, Ocak 1923’te ise İstanbul hariç Türkiye sınırları içerisindeki Rum nüfus Türk-Rum mübadelesi sözleşmesi ile Yunanistan’a gitti.
Bulgar Göçü
Rusya işgal ettiği bölgelerde hâkimiyet elde etmek ve bunun sürekli kalması için Müslüman çoğunluğu göçe zorlarken onların yerini almaları için Rus diplomat ve Ortodoks din adamları aracılığı ile gayrimüslim toplulukları teşvik ediyor, hatta zorluyordu. Babıâli göçü engellemek ve gidenleri geri döndürmek için göç sebeplerini ortadan kaldırmaya çalıştı. Tefeci baskısını önlemeye çalışmak, savaş ve işgal dönemlerinde Müslüman reaya ile olan sürtüşmelerin araştırılma ve kavuşturulması, nasihat heyetleri ve nasihat mektupları, reayaya yönelik af gibi çalışmalardan sonuç alınmıştır. Rusya’ya göç edenlerin bir kısmı da karşılaştıkları kıtlık, baskı ve hastalık gibi güçlükler nedeniyle geri dönmüşlerdir. Benze göçler 1860’lı yıllarda da yaşanmış ve geri dönenlere iş ve konut kredisi gibi imkânlar sağlanmıştır.
Ermeni Göçü
Osmanlı idaresi 17. yüzyılda Ermeni toplumuna millet statüsü vermiştir. 18. yüzyılda misyonerlerin ilgisini çeken Ermeni toplumunda Katolik Ermeni Cemiyeti Ermeni Kilisesi ile çatışmaya girdi. Gelişen olaylar karşısında Babıâli Katolik Ermenilerin ve asayişi bozan ve problem çıkartan Rumların belirlenip şehirden uzaklaştırılmaları kararı aldı. 1828’de Rusya’ya açılan savaş nedeniyle sürgün işi hızla bitirilmeye çalışıldı fakat Avusturya ve Fransa bu duruma şiddetli tepki gösterdi. Diplomatik baskılar karşısında Osmanlı sürgün edilenlerden zararsız olanların ocaklarına geri iadesine, 1831’de ise Katolik Ermeni Cemaati’nin dinî törenlerini bir piskopos, devletle olan ilişkilerini de bir nazır marifetiyle tanzimine ve Galata’da bir Katolik kilisesi inşa edilmesine izin verdi.
Aynı tarihlerde Rusya Kafkasya’da güvenebileceği bir nüfus oluşturmak amacıyla Rus-İran savaşı sonrası İran sahasından 8.249 Ermeni ailesini Revan’a nakletti. Bölgedeki Hıristiyan nüfusu arttırmak için Doğu Anadolu Ermenileri de 1828-1829 yıllarında din adamları aracılığıyla çeşitli nedenlerle göçe teşvik edildi ve Ahılkelek, Şirak ve Erivan’a yerleştirildiler. II. Abdülhamit döneminde de benzer göçler devam etmiş, Ermenilerin Osmanlı devletince silahlandırılan aşiretlerin saldırıları karşısında Rusya’ya iltica ettikleri izlenimiyle Avrupa’nın dikkati bölgeye çekilmeye çalışılmıştır. Kafkasya’ya kitlesel bir Ermeni göçünü istemeyen Rusya, genelde tüccar ve amele gruba ait Ermenileri zaman zaman geri çeviriyordu. Bu kişiler Türk makamlarınca köylerine geri yerleştirildiler.
Ermeniler ile Protestan grup da ilgilenmiş, Osmanlı coğrafyasında Protestan cemaati yaratmak amacı ile Ermeniler arasında Amerika’ya göç furyası başlatılmıştır.
I. Dünya savaşı öncesi Osmanlı vatandaşı Ermenilere Rusya tarafından Osmanlı’ya karşı tahrik, başkaldırı, resmî binaların bombalanması, Osmanlı Ordusunun iki ateş arasında bırakılması, çete kurma, saldırı ve askerî birliklerden firar gibi talimatlar verilmiştir. Rus Kuvvetleri’nin Van’ı işgali ile şehir ve çevre halkından yüzlercesi Ermenilerce katledilmiştir. Ermeni-Rus işbirliği sonucu Türk ordusu geri çekilmek zorunda kaldı, Türk halkına karşı baskı, zulüm ve katliam başlatıldı. Bu durum karşısında 27 Mayıs 1915’te çıkartılan kanun ile askeri gereklerle casusluk ve hıyanetleri hissedilen köy ve kasaba halkını etnik fark gözetmeksizin bireysel veya toplu olarak başka bir yere sevk ve iskân yetkisi orduya verildi. Sevk edilecek Ermenilerin gayrimenkulleri koruma altına alındı. Bozulabilir mal, hayvan ve imalathaneleri açık arttırma ile satılarak gelirleri şahısların kendilerine teslim edildi. Ermeni sevkiyatının kısa sürede tamamlanması zorunluluğu ve olumsuz savaş şartları kafilelerin emniyetlerinin sağlanmasını güçleştirmiş, yollarda salgın hastalıklar, çete, eşkıya ve aşiret mensuplarının saldırıları sonucu ölenler olmuştur. 8 Ekim 1918’de göç eden Ermenilerin geri dönmesini temin eden kararnamenin uygulanmaya konması ile Anadolu dışına çıkan Ermenilerden önemli bir kısmı geri dönmüş, eski yerlerine dönmek istemeyenler ikinci bir ülkeye göç etmiştir.
Amerika’ya Osmanlı Göçü
19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Anadolu’dan Amerika’ya başlayan göçmen akını, II. Abdülhamit sonrası yoğunluk kazandı. Balkan savaşının tetiklediği göçler I. Dünya Savaşına kadar devam etti. Amerika’ya göç eden Osmanlı vatandaşları arasında Suriye, Lübnan, Arnavutluk, Makedonya, Trakya gibi yerlerden gelen Müslümanlar, Rumlar, Suriyeliler ve Ermeniler yer alıyordu. 1904 yılı sonrası Türkler de bu göçe katıldı.
Osmanlı Devleti nüfusunun ve vergi gelirlerinin azalacağı, fakir göçmenlerin yurt dışında Osmanlı’nın saygınlığını sarsacağı ve ABD pasaportuyla Ermenilerin geri döneceği kaygısıyla göçü yasaklasa da 1896-1897 yıllarında göç yasağını kaldırdı. ABD’ye giden Ermeniler Ermeni kolonisi ve lobisi oluşturdular. Türk topluluğu ise herhangi bir teşkilatlanmaya girmedi.
Amerika kıtasına göç eden Osmanlılar biraz para kazandıktan sonra memleketlerine geri dönme kararı ile Arjantin’e de göç etmiştir. Çoğu herhangi bir mesleği olmayan bu kişiler içinde bir iş bulamayıp geri dönmeye çalışan, ücretli iş bulamayıp seyyar satıcılık ile para kazanmaya çalışan ve yatırım yapabilecek ölçüde sermaye biriktirmeyi başaran üç grup vardı. Arjantin’de tüccarlardan aldıkları malları satıp, borçlarını ödemeden memleketlerine dönmeye çalışan seyyar satıcıların neden olduğu kaygılar ve olumsuzluklar karşısında borçlarını ödemeyenlerin servetlerinin meşru kabul edilmeyeceği ve Arjantin’e girişlerine izin verilmeyeceği gibi kararlar alınmıştır.
Türk Şehbenderlikleri Amerika’da sermaye biriktiren Osmanlı vatandaşlarını memleketlerine dönüp yatırım yapmaları konusunda teşvik etmiştir. Arjantin’deki Osmanlı vatandaşları vatanlarındaki siyasî gelişmeleri takip etmiş, kurdukları yardım dernekleri ile çeşitli yolardan Türk yetkililere yardım ulaştırmışlardır.