PARA VE BANKA - Ünite 4: Bankacılık Sektörü ve Banka Yönetimi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Bankacılık Sektörü ve Banka Yönetimi

Bankacılık Sektörü Bilançosu

Türkiye’de bankaların finansal sektörden %78’lik bir pay alması, bankaların finansal sektör için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bankaları mevduat ve kalkınma ve yatırım bankaları olarak iki ana grupta toplayabiliriz. Bu iki banka türü arasındaki temel fark kullanılan fonların kaynağıdır. Mevduat bankaları temelinde ticari işletmeler olduğundan, ticari faaliyetlerini gösteren mali tablolar oluşturmak zorundadır. Bilanço adı verilen bu mali tablo, bir şirketin veya kişinin belirli bir dönemde mali durumu hakkında bilgi vermektedir. Her ticari işletmeler gibi bankaların da bir takım görevleri bulunmaktadır. Bankaların temel aracılık görevi, bünyelerinde toplamış oldukları fonları, ihtiyacı olan iktisadi birimlere kredi vererek fon akışı sağlamaktır. Bankalar kredi olarak dağıtmadığı fonları, finansal piyasalarda satılan kamu borçlanma senetleri benzeri menkul kıymetlerde değerlendirebilirler.

Varlıklar

Bankacılık sektöründeki varlıkları, rezervler, menkul kıymetler, krediler ve diğer varlıklar olarak dört başlık altında toplayabiliriz.

Rezervler (Nakit Varlıklar)

Bankalar yasal olarak topladıkları mevduatın Merkez Bankası tarafından belirlenen bir orana karşılık gelen kısmını Merkez Bankasında tutmak zorundadır. Bu karşılığa zorunlu karşılıklar denilmektedir. Yasal olarak toplanan her bir liralık mevduatın belli bir oranının zorunlu karşılık olarak tutulması gerekmektedir. Merkez Bankası tarafından belirlenen bu orana zorunlu karşılık oranı adı verilmektedir.

Menkul Kıymetler

Menkul kıymetler temelde, hazine ve devlet tahvilleri ve bonoları ve özel sektör tahvilleri ve bonoları gibi borç senetlerinden oluşmaktadır. Bankalar, riski düşük ve likiditesi yüksek menkul kıymetlere öncelik vermektedirler.

Krediler

Bankacılık sisteminde krediler, menkul kıymetlere göre daha düşük likiditeye sahip olmasına rağmen bankaların varlıkları arasında en önemli kalem olarak görülmektedir.

Yükümlülükler

Bankanın borcu olarak da görülebilen yükümlülükler, mevduatlar, kullanılan krediler ve repo işlemlerinden sağlanan fonlar olarak üç grupta toplanabilir.

  • Mevduatlar: Mevduatlar bankaların en temel kaynağı tasarruf sahiplerinin biriktirdiği fonlardır. Türkiye’deki bankacılık sistemine göre mevduatlar sahipliğe göre üçe ayrılırlar: tasarruf mevduatı, ticari mevduat, resmi mevduat. Temel anlamda kişiler tarafından bankalarda açılan hesaplara tasarruf mevduatı, şirketler tarafından açılan hesaplara ticari mevduat, kamu kurum ve kuruluşlarınca açılan hesaplara resmi mevduat adı verilir. Başka bir sınıflandırma ise mevduatın vadesi yapısına göre yapılır. Buna göre banka müşterisinin koşulsuz olarak bankadan parasını çekebildiği banka hesaplarına vadesiz mevduat adı verilir. Ancak bankaya yatırılan para belirli bir vade sonunda alınabilirse yani paranın bankadan çekilebilmesi için bir belli bir sürenin geçmesi gerekiyorsa buna vadeli mevduat adı verilir. Bu iki hesap türü arasındaki temel fark, vadeli hesap sahibine banka tarafından faiz ödemesi yapılırken, vadesiz hesap sahibine herhangi bir faiz ödemesi yapılmamasıdır. Ayrıca bankacılık sisteminde bu mevduat türlerinin yanında döviz tevdiat hesabı da bulunmaktadır. Döviz tevdiat hesapları, bankalarda yabancı para cinsinden tutulan vadeli veya vadesiz mevduatlardır.
  • Kullanılan Krediler: Bankalar mevduat toplamak dışında borçlanarak da fon toplayabilirler. Bankaların son borçlanma mercii olan Merkez Bankasından aldıkları kredilere reeskont kredisi adı verilir. Bankalar Merkez Bankasından almış olduğu kredi karşılığında Merkez Bankasına reeskont faizi ödemek zorundadırlar. Son yıllarda bankalar açısından en önemli borçlanma tipi yurtdışından alınan kredilerdir. Ancak bankalar almış oldukları bu krediler karşısında kur riski ile karşı karşıya kalacaktır. Bu durumda bankaların bilançosunda döviz, altın cinsinden sahip olunan varlıkların aynı cinsten borçları karşılayamaması durumunu açıklayan açık pozisyon durumunu yaratacaktır.
  • Repo İşlemlerinden Sağlanan Fonlar: Bankalar açısından son yıllarda artan öneme sahip bir kaynak da repo işlemlerinden sağlanan fonlardır. Bu kaynak IMKB bünyesindeki repo piyasasında gerçekleştirilen işlemlerden sağlanmaktadır. Repo ve ters repo özetle tahvil karşılığında kısa vadeli borç alma ve verme işlemidir. Repo (Ters repo) yazılı bir sözleşme çerçevesinde belirlenmiş bir vadede, belirlenmiş bir fiyattan geri almak (geri satmak) üzere bir menkul kıymet satma (alma) işlemidir. Repo işleminde değişilen menkul kıymetler genellikle sabit getirili ikincil piyasada işlem gören, devlet tahvili ve hazine bonosu gibi varlıklardır. Repo piyasasına yetkili bankalar, Merkez Bankası ve yetkili aracı kuruluşlar katılırlar. Bankaların bu piyasadan sağladığı kaynak daha çok bankaların kısa dönemli rezerv açıklarını karşılamak ve likidite sorunlarını çözmek amacıyla kullanılmaktadır ve karşılığında repo faizi ödenmektedir.

Özkaynaklar

Bankanın özkaynakları (banka sermayesi) toplam varlıkları ile toplam yükümlülükleri arasındaki farktır. Banka varlıklarındaki herhangi bir değer kaybı karşısında, özkaynaklar bankanın borçlarını ödeyememe ve batma riskine karşı sigorta görevini üstlenir.

Türkiye’de Bankacılık Sektörü Bilançosundaki Önemli Kalemlerin Gelişimi

Bankacılık sektörünün en önemli varlık kalemi olan kredilerin toplam varlıklar içerisindeki payını gösteren S:93 Şekil 4.1.’e göre Türkiye’de dört dönemde kredilerin toplam varlıklardan almış olduğu pay düşüş göstermektedir. Bu dört dönemden birincisi 1986-1988 dönemi, ikincisi 1991-1994 dönemi, üçüncü ve en büyük düşüş 1998-2002 dönemi ve son olarak 2008-2009 arasıdır. Bankacılık sektörünün temel fonksiyonu finansal sektördeki fon fazlasını toplayarak ihtiyaç duyan ekonomik birimlere aktarmak yani kredi vermektir. Ancak çeşitli nedenlerle (reel faizin çok yükselmesi gibi) bankalar için kredi vermek yerine menkul kıymet tutmak daha kârlı hale gelirse bu durumda bankalar temel aracılık fonksiyonlarını yerine getiremez ve ekonominin büyümesinde sıkıntılar ortaya çıkar. Bu çerçevede tarihsel olarak bankaların toplam varlıklarına oranla en az kredi yarattıkları yıllar 1998-2002 yılları arası olmuştur. Bu kredi daralması dönemi Türkiye ekonomisinin %7,5 oranıyla tarihsel olarak en çok küçüldüğü kriz yılının öncesine denk düşmektedir. Diğer taraftan bankaların bilançolarının yükümlülükler kısmına bakıldığında bankacılık sisteminin temel kaynağının mevduatlar olduğu söylenebilir. S:94 Şekil 4.2’e göre, Türkiye’de 1992-2005 yılları arasında bankacılık sisteminin topladığı mevduatların yarısına yakın kısmını döviz tevdiat hesabı oluşturmaktadır. DTH hesaplarının özellikle kur belirsizliğinin arttığı ve Türk Lirası’nın değer kaybettiği 1994 yılında %50 ile ilk sıçramayı yaptığı daha sonra 2001-2002 yıllarında %55 seviyesine çıkarak rekor kırdığı görülmektedir. Son yıllarda makroekonomik göstergelerin iyileşmesi ile birlikte Türk Lirası’nın değer kazanmaya başlaması, DTH’larının öneminin azalttığı görülmektedir.

Temel Bankacılık ve Banka Yönetimi

Bankalar, ticari işletmeler olduğundan ve her ticari işletme gibi temelde kâr etmek amacını güderler. Bankalar temel bankacılık işlemi sırasında bir tür varlık dönüşümü yapmaktadırlar. Bankalar vadesi daha uzun olan kredi verebilmek için daha kısa vadeli olan mevduat hesapları aracılığıyla kaynak toplamaktadır yani kısa vadeli araçları uzun vadeliye dönüştürmektedir. Bankalar aracılık fonksiyonunu gerçekleştirirken piyasalarda vadeleri uzatmakta ve riskleri azaltmaktadır.

Banka yönetimi sorunlarını, likidite yönetimi, varlık yönetimi, yükümlülük yönetimi, özkaynak yönetimi, faiz riski yönetimi olarak beş başlık altında toplayabiliriz.

Likitide Yönetimi

Bankaların kaynaklarını serbest rezerv olarak tutmaları durumunda alternatif maliyeti kredi ve menkul kıymetler gibi faiz getirisi olan gelirden vaz geçmeleridir. Banka yöneticileri rezerv açığını kapatmak amacıyla üç yönteme başvurabilir. Birincisi, banka borç alabilir yani kredi kullanma yöntemine gidebilir. Kullanılan bu kredinin doğal olarak bir maliyeti olacaktır ve buda krediye ödenecek faizdir. Eğer banka Merkez Bankasından kredi kullandıysa yani reeskont kredisi aldıysa reeskont faiz oranına tabi olacaktır. Eğer bankalar arası piyasadan borçlandıysa buradaki faiz oranında bir maliyet oluşacaktır. Banka likidite ihtiyacını yurtdışından karşılamayı tercih ediyorsa uluslararası faiz oranını ödeyecektir. Bankanın rezerv açığını kapatmasının ikinci yolu ise, menkul kıymet satmasıdır. Son olarak banka rezerv ihtiyacını verdiği kredileri azaltarak da karşılayabilir.

Varlık ve Yükümlülük Yönetimi

Varlık Yönetimi: Kâr etmeyi amaçlayan bankalar bu amaca yönelik olarak düşük riskli, yüksek getirili ve yüksek likiditeye sahip varlıkları tercih ederler. Ancak bu üç özelliği aynı anda sağlamak kolay olmayacağı için bankanın yapması gereken dört temel ilke bulunmaktadır. Bunlardan birincisi kredilerin riskini düşük tutmak gerekir. kredilerin geri ödenmeme riskine kredi riski adı verilir ve bankaların karşılaştığı en önemli risklerden biridir. bankalar öncelikli olarak borcunu zamanında ödeyecek ve mümkün olan en yüksek faizi ödeyebilecek kredi müşterileri bulmaya çalışırlar. Kredi veren bankanın müşterisinin kredi riskini değerlendirebilmesi ve kredi verirken tutucu davranması beklenir. İkincisi ise, bankaların menkul kıymetler portföyünün yüksek getiri ve düşük faiz getiren varlıklardan oluşması gerekir. Bir diğer temel ilke ise, varlık yönetiminde riski düşürmek için varlık çeşitliliğini sağlamak gereklidir. Varlık çeşitliliği sahip olunan portföydeki varlıkların getirilerinin birbirinden farklı yönde hareket etmesidir. Son temel ilke olarak, likidite yönetimine önem vermesidir.

Yükümlülük Yönetimi: Finansal sektörün küreselleşmeye başlamasından önce bankaların mevduat toplamak dışında bir kaynağı yoktur. Küreselleşme ve bankacılık sektöründeki teknolojik gelişme ile birlikte mevduat dışı kaynakların banka yükümlülükleri içindeki payında tüm dünyada artış olmuştur. Bankaların daha çok mevduat çekebilmek için faiz üzerinden birbirleriyle rekabete girmeleri genellikle faizlerin yükselmesi sonucunda sektörün risklerini arttıracağı için söz konusu değildir. Bunun yerine bankalar daha çok mevduat çekebilmek için mevduat sahiplerine sundukları hizmetler aracılığı ile birbirleri ile rekabet etmektedirler.

Özkaynak Yönetimi

Özkaynak yönetiminin en temel özelliği sermaye yeterliliğini sağlamaktır. Bankalar özkaynaklarının ne kadar olması gerektiği konusunda karar verirken üç noktaya önem verirler. Öncelikle bankaların özkaynağı iflas riskine karşı sigorta görevi görür. Özkaynakları yüksek bankaların varlıklarının değeri borçlarından yüksektir. İkinci olarak özkaynakların ne kadar yüksek olduğu banka sahiplerinin, yani bankanın hissedarlarının ne kadar getiri elde edeceğini belirler. Son olarak yasal olarak bankaların özkaynaklarının belirli bir sermaye yeterlilik oranının altına inmesine izin verilmez. Uluslararası Basel II uzlaşısına göre sermaye yeterlilik oranının en alt limiti %8 olmak zorundadır. Özkaynakların yüksek olması, birtakım avantajlar sağlamasının yanı sıra ayrıca banka sahiplerinin getirisini de belirler. Bu durumun anlaşılabilmesi için iki orana bakmak gerekir: birincisi,

Varlık getiri oranı (ROA) = Vergi sonrası net kâr / Toplam varlıklar

bu oran bankanın faaliyeti sonucunda 1 liralık varlık başına hangi oranda kâr ettiğini gösterir. Bu anlamda ROA oranı bir bankanın ne kadar etkin işletildiğinin ölçüsüdür. ROA’nın yükselmesi varlıkların daha kârlı hâle geldiğini göstereceğinden arzu edilen bir durumdur ve bankanın etkinliğinin arttığına işaret eder. Diğer bir kârlılık göstergesi ise banka sahiplerinin hangi oranda kâr ettiğini gösteren;

Özkaynak Getiri Oranı (ROE) = Vergi sonrası net kâr / Özkaynaklar

bu oran, banka sermayedarlarının bankaya yatırdıkları her 1 lira sermaye karşılığında ne oranda kâr ettiklerini gösterir. Bu iki kârlılık oranını, toplam varlıkların özkaynaklara oranını gösteren Özkaynak Çarpanı Oranı (EM) ile ilişkilendirebiliriz.

Özkaynak Çarpanı= Toplam varlıklar / Özkaynak

buradan şöyle bir bağlantı kurulabilir:

ROA x EM = ROE

belirli bir varlık getiri oranı için bankanın sermayesi ne kadar düşükse özkaynak getiri oranı o kadar yüksek olacaktır. Bu sonucu bankanın ortakları açısından değerlendirecek olursak bankada daha az sermaye tutmanın avantajlı olduğu sonucuna varabiliriz. Banka sahiplerinin çıkarı daha az sermaye tutmak yönündedir.

Risk Yönetimi

Bankalar açısından risk yönetimini, likidite riski, kredi riski, faiz riski, piyasa riski ve kur riski olarak beş ana başlık altında toplayabiliriz. Birincisi, likidite riski bankadan beklenmedik ve yüksek oranlarda mevduatın çıkması olasılığı olarak tanımlanır. İkincisi kredi riski, verilen borçların geri ödenmemesi olasılığıdır. Bankanın bu riski azaltması için, bilgi eksikliğini gidermesi gerekmektedir. Üçüncüsü, faiz riski faiz dalgalanmaları sonucunda bankanın kârının düşme riskidir. Bankaların yükümlülükleri genelde kısa vadeli iken, bankanın varlıklarının uzun vadeli olması, faiz oranlarındaki bir değişiklik karşısında bankanın gelir ve gider kalemlerini farklı şekilde etkileyebilir. Bankalar açısından, değişen faizli yükümlülükleri değişen faizli varlıklarından fazla ise, bankaların kârları faizlerle ters yönlü hareket eder; faizler yükselirken kârlar düşer, faizler düşerken kârlar yükselir. Bu durumda banka yöneticilerin bankanın varlıklarını ve yükümlülüklerini değişen faiz karşısında nasıl bir ayarlama içerisine gireceklerini açık analiz yöntemi ile belirlerler. Açık analiz, banka kârının bir faiz değişikliği sonucunda ne kadar değişeceğini hesaplama yöntemidir. Açık analiz;

(∆∏ = GAP x ∆ i ) Burada;

  • ∆∏ (Banka kârındaki değişkenlik)
  • GAP (değişken faizli varlıklar – değişken faizli yükümlülükler),
  • ∆i (beklenen faiz değişikliği).

Risk yönetiminin dördüncü başlığı olan piyasa riski , bankaların finansal piyasalarda yaptıkları menkul değerler işlemleri sonucunda zarar etme riskidir. Risk yönetimini son başlığı olan kur riski , bankaların taşıdıkları döviz pozisyonu nedeniyle döviz kurundaki değişikliklerin sonucunda kârlarının düşme riskidir.