PARA VE BANKA - Ünite 7: Merkez Bankası Bağımsızlığı ve Para Politikası Rejimleri Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: Merkez Bankası Bağımsızlığı ve Para Politikası Rejimleri

Merkez Bankası Bağımsızlığı

Siyasi iktidar, bütçe açıklarını kapatmak için merkez bankalarına para bastırma yolunu seçebilir ya da işsizlik oranını suni olarak düşük tutmak için merkez bankasından faiz sınırını düşük tutmasını talep edebilir. Fakat bu tür geçici para politikalarının enflasyonu yükselttiği ve ekonomiye olan etkilerinin yapay ve geçici olduğu görülmüştür. İşte bu noktada, merkez bankasının siyasi otoriteden bağımsızlığı, demokrasi ile yönetilen ülkelerde önem kazanmıştır.

Merkez bankasının bağımsızlığını aşağıdaki alt başlıklarda inceleyebiliriz:

Araç ve amaç bağımsızlığı: Eğer merkez bankası amaçlarını kendi belirleyebiliyorsa, amaç bağımsızlığına sahiptir demektir. Zaten aksi durum demokrasi ile örtüşmemekledir. Araç bağımsızlığı ise, merkez bankasının amaçlarına ulaşmak için kullanacağı araçları kendisi belirleyebilme hakkına sahip olması demektir.

Ekonomik bağımsızlık: Eğer merkez bankası kamu kesimine kredi açması yasalar ile engellenmiş ise, ekonomik bağımsızlığa sahiptir denilebilir.

Politik bağımsızlık: Siyasi mekanizmaların, merkez bankasının yöneticilerini istediği zaman ve istediği gibi değiştirme hakkına sahip olmaması, merkez bankasının politik bağımsızlığı olduğu anlamına gelir.

Demokratik ülkelerde, yasalarla merkez bankalarının bağımsızlığı garanti altına alınmış olsa bile, uygulamada durum farklı olabiliyor. Bu konuda yapılan araştırmalarda, bağımsız merkez bankası olan ülkelerde enflasyonun daha düşük seyrettiği bulgularına ulaşılmıştır.

9 Mayıs 2001’de yürürlüğe giren TCMB Kanunu ile merkez bankası ‘bağımlılık-bağımsızlık’ ölçeğinde bağımsızlığa daha yakın bir yere getirilmiştir.

Parasal Kontrol

Parasal genişlemenin yüksek enflasyona ve hiperenflasyona yol açtığı günümüzde neredeyse tüm iktisatçının ortak kanısıdır. Bu kanının altında ise enflasyonun kontrol altına alınması için para arzının da kontrol altına alınması gerçeği yatar.

Bu durum iki soruyu beraberinde getirir: hangi para arzı ve o para arzı hangi seviyede tutulmalı? Birinci sorunun cevabı: enflasyonun ileride izleyeceği yol ile hangi para arzı arasındaki ilişki en kuvvetli ilişki ise o para arzıdır. İkinci sorunun cevabı ise: reel gelir ve reel faiz tahminleri ver iken oluşmasını istedikleri enflasyona karşı gelen para talebi kadar para arz etmeye çalışırlar.

Parasal kontrolün ise iki amacı vardır. Birincisi, enflasyon beklentilerinin şekillendirilmek istenmesidir. İkincisi ise, hedeflenen enflasyon ile uyumlu miktarda bir para hacminin sistemde dolaşmasının hedeflenmesidir.

Fakat para büyüklüklerine dayanan bu tür para politikaları 1990’lardan itibaren pek çok ülkede terk edilmeye başlandı. Çünkü enflasyonla ilişkili olduğu düşünülen, bu nedenle de kontrol edilmeye çalışılan parasal büyüklük, bu tür mali yenilikler nedeniyle zamanla enflasyonla ilişkisini yitirebiliyordu ve aynı zamanda sokaktaki vatandaş için bu parasal büyüklük ve bunun ne kadar bir enflasyon yaratacağı konularının çok açık değildi.

Türkiye’nin de parasal kontrol uygulamaları hakkında deneyimi vardır.

1990’da TCMB kendi isteği ile;

  • TCMB’nin bilanço büyüklüğü
  • TCMB’nin toplam iç yükümlülükleri
  • TCMB’nin toplam iç varlıkları
  • Merkez bankası parası

konularında parasal büyüklüğün artış hızına kısıtlama getirdi.

Aynı zamanda, Türkiye IMF e başvurmuş ve imzalanan stand-by anlaşması sonucunda TCMB’nin bilançosuna da kısıtlamalar konulmuş ve böylelikle ‘zorunlu’ parasal kontrol uygulaması tecrübe edilmiştir.

Döviz Kuruna Dayalı Rejimler

Döviz kuruna dayalı rejimlerinin bir kısmı parasal kontrol ya da enflasyon hedeflemesi rejimlerini tamamlayıcı olarak uygulanırlar.

Döviz kuru rejimlerini dört ana başlık altında inceleyebiliriz;

Resmi dolarizasyon: Bu rejim, yerli paranın kullanımdan kaldırılıp yerine yabancı bir para biriminin kullanılmasıdır. Bu rejimin adının dolarizasyon olmasının nedeni, burada yabancı paranın genelde ‘dolar’ olmasıdır. Resmi olması özelliğini ise bu kararın hükümet tarafından verilmesinden almaktadır. Buradaki asıl amaç geçilen para biriminin saygınlığından faydalanarak kendi faiz oranını o gelişmiş ülkenin faiz oranına düşürmeye çabalamaktır. Bu rejimin dünyada bilinen en iyi örneği Ekvator ve Panama’dır.

Bu rejimin faydaları olduğu gibi zararları da bulunmaktadır;

  1. Senyoraj gelirinden vazgeçilmesi
  2. Merkez banklarının ‘son başvurma mercii’ olma görevlerini yerine getirememeleri
  3. Para politikasından vazgeçilmesi

Para kurulları: Bu rejimde, döviz rezervi ne kadarsa merkez bankası ancak o kadar sisteme yerli para arz edebilir. Dolayısıyla, bu rejimi uygulayan bir ülke, döviz karşılığı dışında, yani ‘karşılıksız’ para basamaz ve böylelikle yüksek enflasyonun arkasındaki en büyük sebebi ortadan kaldıracağını düşünür.

Bu rejimin, resmi dolarizasyondan en belirgin farkı, o ülkenin başka bir ülkenin resmi para birimine geçiş yapmamasıdır.

Para kurulunun yerine getirmesi gereken üç koşulu vardır;

  1. Geçilen para birimine karşı yerli paranın değerinin sabit kalmasının sağlanması
  2. Ekonomik birimlerin istedikleri zaman yerli para verip geçilen bu para biriminden satın almalarının ya da tam tersini yapmalarının kısıtlanmaması
  3. Para kurulunun tüm yükümlülüklerini o sabit döviz kurundan karşılayacak kadar döviz rezervi olması

Bu rejiminin de bazı dezavantajları vardır. Mesela, resmi dolarizasyonda olduğu gibi, merkez bankası son başvurma mercii işlevini yitirir. Bir diğer olumsuz yönü ise, bir ekonomik kriz olursa yoğun yabancı sermaye çıkışı olacaktır ve böylelikle o para kurulunun döviz rezervleri azalacaktır. Bu durum ise, o ülkenin ekonomideki dolaşan yerli parasının azalması anlamına gelmektedir. Bu da kerdi hacmini daraltır ve faizlerin yükselmesine yol açacaktır.

Bu rejimin dünyada pek çok uygulayıcısı vardır: Britanya kolonileri, Arjantin, Bulgaristan vb.

Sabit döviz kuru rejimleri: Bu rejimler, genellikle yüksek ve inatçı enflasyonla boğuşan ülkelerin başvurduğu bir yöntemdir. Böylelikle bu ülkeler parasal ve mali disiplini sağlayıp enflasyonu kontrol altına tutmak ve ekonomik belirsizliği ortadan kaldırıp yurtiçi faiz hadlerinin yurtdışı faiz hadlerine yakın olmasını amaçlamaktadırlar.

Bu ülkeler, sabit döviz kuru rejimlerini iki şekilde uygulayabilirler;

  1. Bir ülke yerli parasını gelişmiş bir ülkenin parasına bağlar. Örneğin, 1 dolar X liradır deniliyor ve merkez bankası 1 doları X lira düzeyinde tutmak için gerekli zamanlarda döviz alıp satar.
  2. Bir diğer yol ise döviz kurunun her gün alacağı değeri önceden açıklamaktır. Bu, genellikle enflasyonun, paranın bağlandığı ülkenin enflasyonundan yüksek olacağının beklendiği ülkelerde uygulanmaktadır. Aradaki farkı giderecek şekilde döviz kurunun önceden açıklanan oranda yükselmesine izin verilir ki döviz kurundaki artışın yurt içi ile yurtdışı enflasyon arasındaki fark kadar olmasına çalışılır. Bu uygulamaya, Türkiye 2000 yılının başında başlamış fakat 2001 yılının Şubat ayında patlak veren kriz ile son vermiştir.

Bu rejimden beklenen faydaları görebilmek için, bu uygulamaların sürdürülebilir olduğuna dair ekonomik birimlerde bir güven hissinin olması gerekmektedir.

Dalgalı döviz kuru rejimleri: Dalgalı döviz kuru rejimlerini ikiye ayırabiliriz.

  • Saf dalgalı kur sistemi
  • Kirli dalgalı kur sistemi

Saf dalgalı kur rejimi uygulanan bir ülkede merkez bankası döviz kuruna müdahale etmez. Döviz kuru döviz piyasasında belirlenir. Döviz talebi arzından fazlaysa döviz kuru artar, azsa da düşer. Fakat bu tür bir uygulama pratikte pek görülmez. Daha ziyade, merkez bankasının - hiç değil de seyrek bir şekilde döviz kuruna müdahalesi olduğu durumlar gözlenir.

Diğer taraftan, kirli dalgalı kur sisteminde ise merkez bankası döviz kuruna daha sık müdahale eder.

Dalgalı döviz kuru rejiminin en iyi yanı merkez bankasının korumakla yükümlü olduğu bir döviz kuru yok. Döviz kuru arz talep koşullarına bağlı olarak piyasada belirlenir. Bu özelliği sayesinde, sabit döviz kuru rejiminin aksine, daha kolay sürdürülebilir bir uygulamadır. Fakat döviz kurunda oluşabilecek dalgalanmalar aynı zamanda belirsizlik olarak ta görülebilir.

Enflasyon Hedeflemesi

Enflasyon hedeflemesi, parasal kontrol rejiminin gözden düşmesiyle ortaya çıkmış bir sistemdir.

Bu rejimde, merkez bankasına yasal olarak fiyat istikrarını sağlama görevi verilir, kamu kesimine kredi açması yasaklanır ve merkez bankası, siyasi iktidar ile birlikte çalışarak kısa ve orta vadeli enflasyon hedefleri belirler ve kamuoyuna duyurulur. İki çeşidi olabilir;

  1. Esnek enflasyon hedeflemesi: üretim düzeyi ile üretimin potansiyel düzeyi arasındaki fark da dikkate alınır
  2. Katı enflasyon hedeflemesi: bu tür bir fark dikkate alınmaz

Klasik enflasyon hedeflemesi ile amaç, enflasyon ile enflasyon hedefi arasındaki farkı en aza indirmek ve üretim düzeyi ile potansiyel üretim düzeyinin arasındaki farkı en aza indirmektir.

Faizin artmasıyla talep ve üretim düşecektir; faizin düşmesiyle talep ve üretim artacaktır. Bu artışla üretim düzeyinin potansiyel üretim düzeyine yakınlaşması sağlanmaktadır.

Aynı zamanda, üretim düzeyi ile enflasyon arasında da bir ilişki mevcuttur. Böylelikle, politika faizini değiştiren bir merkez bankası, hem üretimi hem de enflasyonu etkileyebilecektir.

Fakat daha sonradan görüldü ki fiyat istikrarını sağlamak otomatik olarak finansal istikrarı sağlamaya yetmiyordu ve dolayısıyla küresel kriz patlak verdi. Böylelikle para politikalarında yeni arayışlar başladı.

Bir merkez bankasının ortada hiçbir sebep yokken enflasyon hedeflemesi yapması doğru değildir. Bazı önkoşullarının ortaya çıkması gerekmektedir. Bu temel önkoşullar;

  • Merkez bankasının bağımsız olması
  • Mali baskınlık olmamalı
  • Finansal sistemin sağlıklı olmasıdır.

Aynı zamanda, merkez bankaları kamuoyuyla istatistikleri, raporları ve gerekçelerini paylaşarak, şeffaflık gerekliliğini de yerine getirmelidir.

Enflasyon hedeflemesini uygularken, şu adımlar uygulanmalı;

  1. Amaç fonksiyonunda hangi değişkenler yer alacağının belirlenmeli
  2. Hangi enflasyonun hedefleneceği karara bağlanmalı
  3. Enflasyon hedefinin bir nokta mı yoksa bir aralık şeklinde mi olacağı
  4. Enflasyon hedefinin kaç yıllık saptanacağına karar verilmeli
  5. İletişim politikasının nasıl düzenleneceğine karar verilmeli
  6. Bir ‘çıkış stratejisi’ belirlenmeli

Türkiye’de ise 2001-2005 yılları arsında örtük enflasyon hedeflemesi rejimi uygulandı. 2006 yılında ise klasik enflasyon hedeflemesine geçildi. 2002-2011 yılları arasındaki enflasyon ve büyüme oranları için ders kitabınızın 204. sayfasındaki tablo 7.1’i inceleyiniz.