PROFESYONEL YAŞAMDA İMAJ VE İTİBAR YÖNETİMİ - Ünite 8: İş Ahlakı Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 8: İş Ahlakı

Giriş

İş yaşamında imaj ve itibar yönetimi yeni bir konuymuş gibi algılanmasına karşın bu kavramlar hiç de yeni değildir. Yöneticiler açısından ele alındığında imaj ve itibar konusu, yüzyıllar öncesinden itibaren temellenmiş bir anlayışı ifade etmektedir. Kültürümüzde yüzyıllardır bilinen ve yönetici açısından “makamın izzetini korumak” olarak kavramlaştırılan bu anlayış, yöneticinin, işgal etmekte olduğu makamın imaj ve itibarını koruması, onu olumsuz yönde etkileyecek her türlü davranıştan kaçınması gerekliliğini vurgulamaktadır. Konunun sadece felsefi temellerine dayalı olarak anlatılması, gündelik iş yaşamından belirli ölçüdeki kopmaya sebep olabileceği veya o şekilde anlaşılabileceği için çağdaş anlamda iş yaşamını etkileyen hususlar da ele alınarak konu işleyişinde belirli bir denge gözetilmeye çalışılmıştır.

Profesyonel yaşamda yani iş yeri ortamındaki imaj ve itibar konusuna ne kadar dikkat etmek gerekiyorsa bu ilişkileri özel yaşama taşımamak gerekliliği de bir o kadar önem taşımaktadır. Çalışma ortamında patron veya yönetici olan birey, profesyonel yaşamındaki davranışlarını özel hayatına da yansıtması durumunda, birçok sorunun kapısını aralamış olmaktadır. Profesyonel yaşamdaki başlıca roller, hiyerarşinin en altından en üstüne kadar yani en alt düzey çalışandan tepe yöneticisine kadar farklılıklar göstermektedir. Önemli olan, çalışma yaşamındaki bu rollerin bilincinde olmak ve bunu özel yaşam ile doğrudan doğruya ilişkilendirmemeye özen göstermektir.

“Her oyunun sonunda şah ve piyon aynı kutuya girer” atasözü, yukarıda yapılan açıklamaları özlü bir şekilde ifade etmektedir. Özellikle Batı toplumlarında, yönetici ile çalışanlar arasındaki güç mesafesinin, Doğu toplumlarına göre daha az olduğu sıkça dile getirilmektedir. Bu durum sadece basit bir gözlem veya yorum düzeyinde kalmamış, yapılan bilimsel çalışmalarla da kanıtlanmıştır. İş yeri ortamında birbirleriyle (iş konusunda) çok sert tartışmalar yaşayan kişiler, mesai saatinin sona ermesiyle birlikte yakın arkadaşlık ilişkilerini hiçbir zedelenme söz konusu olmadan sürdürebilmektedirler. Bu ise ancak “work-life balance (iş-yaşam dengesi)” anlayışı sayesinde gerçekleşebilmektedir. Hangi hiyerarşik kademede bulunursa bulunsun her birey, iş-yaşam dengesini kurabilmelidir. Profesyonel yaşamdaki bu temel anlayış ise şu sözlerle ifade edilmektedir: “En iyi samimiyet, resmiyettir”. Sonuç olarak, özellikle profesyonel yaşamda, çalışan bireyler açısından (ast veya üst olmasından bağımsız olarak) takınılması gereken ideal tavrın, “resmiyet” olması gerekmektedir.

Ahlak Kavramı

Ahlak kavramının çeşitli tanımları yapılmıştır. Söz konusu tanımlar, her bir ahlakçının kendi dünya görüşü ekseninde kabul ettiği ahlaki ilkelerin genel bir ifadesi olarak ortaya çıkmaktadır.

Ahlak, en temel ifadeyle bir davranış düzenidir. Düzenin, insan hayatının sürdürülmesi için zorunlu olması, ahlakı da bu hayatın olmazsa olmaz bir boyutu hâline getirmektedir. Bu düzen iyi ya da doğru olabileceği gibi kötü veya yanlış da olabilir. Ahlakı bu bakımdan kişinin gerçekleştirdiği eylemler ve verdiği kararlar açısından iyi ya da kötü diye nitelendirebilmek için bu eylem ve kararların sonuçlarına odaklanmak ve onları insanın varoluşu açısından değerlendirmek gerekmektedir. İnsan toplumsal bir varlık olduğu için, eylemleri ve seçimleri de toplumu etkilemektedir. Dolayısıyla insanın, kendisi ve toplum için iyi olan eylemleri gerçekleştirme ve kötü olandan uzak durmayı hayatının geneline yayması gerekmektedir. Yani ahlaklı olması gerekmektedir.

Eylemlerin iyi veya kötü olarak sınıflandırılması, her çağda ve toplumda görülmektedir. Toplumlar arasında bu bakımdan farklılıklar olsa da yalan söylememek gerektiği gibi bazı temel anlayışlar, her toplum tarafından benimsenmiş ve bu yönüyle de evrensel nitelik kazanmıştır. Mutluluğa ulaşmak için birtakım davranış kuralları ve kodları olması ve herkesin bunlara uyması gerektiğine inanılmıştır. İşte ahlak arayışı, herkesin iyisi, kötüsü, ya da doğrusu ve yanlışı ortaklaştırılırsa iyi ve mutlu bir yaşam sürüleceği görüşüne dayanmaktadır. Dolayısıyla ahlak, genellikle doğruyu yapmak ve bunu yaparken kimseye zarar vermemek olarak algılanmıştır.

Erdem ahlakı anlayışına göre, ahlaklı bir hayat aslında yaşanmaya değer bulunan bir hayattır. Bu hayata ulaşmak için gösterilen çabalar, bireyi belli bir değerler, düşünceler ve davranışlar bütününe ulaştırmalıdır. Bu çabanın sadece bireyin kendisi için değil diğerleri için de gösterilmesi gerekmektedir. Böylece iyi ve yaşanmaya değer hayata birlikte ulaşılabilmektedir.

Ahlak felsefesi, insanın eylemlerinin dayandığı ilkelerin ahlaklılığının ne anlama geldiğini sorgulayan bir disiplindir. Ahlaki davranışlar, felsefe alanında bireyin eylemlerinin sonuçları açısından ve eylemin kendisi açısından olmak üzere iki boyutta ele alınmaktadır. Bireyin eylemlerinin sonuçlarına odaklanan teoriler (sonuçsalcı), bireyin kendisi için en iyisiyle sonuçlanacak eylemleri seçme eğilimde olduğunu öne sürmektedir.

Erdem ahlakı, ahlaki davranışları eylemin sonuçlarına göre inceleyen teorilerden biridir. Bu teori, eylemin sonucunu nihai amacı olan mutluluk açısından ele almaktadır.

Faydacılık teorisine göre ise, birey eylemlerinin sonuçlarını faydacılık temelinde değerlendirerek seçim yapmaktadır. Faydacılık teorisinde kastedilen bir kişinin değil en fazla sayıda insanın en yüksek düzeyde faydasıdır.

Eylemin sonucundan çok kendisine odaklanan ahlak teorileri deontolojik teori olarak adlandırılmaktadır. Bunun temeli, Sokrates’in ‘başkalarının sana yapmasını istemediğini sen de yapma’ ilkesine dayanmaktadır. Bu teoriye göre, eylemin niyeti ahlaki değerini belirlemektedir. Niyetin önemli olması, bu teorilerin ahlaki konulara, daha bireye dönük bir biçimde yaklaştığını göstermektedir.

Ödev ahlakı anlayışının kurucusu sayılan Immanuel Kant’a göre, ödevin temeli ahlak yasasına duyulan saygıdır ve birey bu saygıdan dolayı bir eylemi seçmeye zorunludur. Bu saygının oluşması için Kant aklın, iradenin, emirlerin ve özgürlüğün önemini vurgulamıştır.

Ödev ahlakı gibi eylemin kendisine odaklanan ahlak teorilerinden biri de adalet ve haklar teorisidir. Buna göre eylemlerin doğruluğu, tarafsızlıkları ve eşit dağıtılmış olmalarıyla ilgilidir. Bu teori, ahlaklı davranışın amacını; bireylerin eşit muamele görmesi, farklı olanların dezavantajlı olmaması ve en yüksek düzeyde iş birliğine yol açması açılarından değerlendirmektedir.

Ahlak kavramı psikolojinin de konusu olmuş ve ahlaki karar vermenin psikolojik ve gelişimsel bir süreç olduğu öne sürülmüştür. Ahlaki gelişimin ilk iki aşamasında birey kendini merkeze alarak karar vermektedir. Örneğin bir davranışı ödüllendiriliyorsa ya da ihtiyacını gideriyorsa iyi, cezalandırılıyorsa kötüdür. Üçüncü ve dördüncü aşamalarda birey ait olduğu grup ve topluma sadakat ekseninde karar verir. Son iki aşamada ise hem kendisi hem toplum açısından doğru olana, ahlaki ilkelerin mantığa uygunluğunu, tutarlılığını ve evrenselliğini sorgulayarak karar verir.

Her aşamada, ahlaki karar verme zihinsel ve bilişsel bir süreçtir. Bir birey doğru olanı yapmayı seçerken, aşağıdaki psikolojik süreçten geçmektedir:

  • Durumları eylemler ve eylemlerin sonuçları açısındanyorumlayabilme,
  • Hangi eylemin ahlaken doğru olduğunu yargılama,
  • Neyin doğru olduğunu diğer sonuçlardan üstün tutma,
  • Ahlaklı olma niyetine uyumlu davranmak için gerekli içsel güç ve becerilere sahip olma.

Ahlaki davranışlardan ancak bu zihinsel süreçten geçebilecek özellikte olanlar sorumlu tutulmalıdır. Yani, özgür iradeye sahip olmayan, düşünme yetisi olmayan ya da temel ahlaki prensiplerin bilincinde olmayan bireyler ahlaki davranışların sonuçlarından sorumlu tutulamaz.

İş Ahlakı

Çalışma ahlakı, bir toplumdaki çalışmaya ilişkin değerler ve tutumları ifade etmektedir. Bu nedenle de toplumsal değerlerden ve kültürden etkilenmektedir. Daha kapsamlı bir kavram olan iş ahlakı kavramı ise hem çalışma etiğini hem de meslek ahlakını kapsamaktadır. . İş etiğine ilişkin olarak oluşturulan ilkelerin başlıca özellikleri şunlardır:

  • Öğrenilebilir ve kazanılırolması
  • Paylaşılmasıvekapsaması
  • İçselleştirilmesi
  • Davranış kalıpları içermesi
  • Referans niteliği taşıması
  • Performans değerlendirme ve oto kontrol sağlaması

Yukarıda sırasıyla çalışma, iş ve meslek ahlakı kavramları açıklanmıştır. Bu kavramlar arasında mutlak bir ayrım yapmaktan çok, öncelik belirlemek veya belirli bir hiyerarşi gözetmek daha gerçekçi bir yaklaşım gibi görünmektedir.

İnsanoğlu varlığını sürdürebilmek için her çağda çalışıp üretmek zorunda olmuştur. İş ahlakı; çalışma hayatındaki ahlaki doğru ve yanlışlar üzerine eğilen, işçi-işveren ilişkileri, alım-satım, üretim ve tüketim gibi konular başta olmak üzere her tür iş ilişkisinin ahlaki değerler dikkate alınarak yapılmasını konu edinen bir alandır. Yaşam koşullarının zorluğu ve insanın doğası gereği çalışma hayatı, bireysel değil toplumsal ilişkiler çerçevesinde yürüyen bir süreçtir.

Toplumda var olan ahlaki sorunların iş hayatına yansıması, bu alanın belirli ahlaki kodlar çerçevesinde örgütlenmesini zorunlu kılmıştır. Bu yansımanın iki yönlü olduğu söylenebilir. Yani iş hayatındaki ahlaka uygun tutumlar toplumsal ve bireysel ahlaka olumlu yansıyacaktır. Aynı şekilde, iş ahlakı bireysel ve toplumsal ahlaktan bağımsız değildir. Bireyin iş hayatında ahlaklı olmasında ya da bir işletmenin ahlak kuralları içerisinde örgütlenmesi ve yönetilmesinde aile, çevre ve eğitim kurumlarında aldığı ahlaki terbiye önemli birer etkendir.

İş ahlakı iki açıdan incelenmektedir. Birincisi, işletmeler ve onların kârlılığı, diğeri ise çalışanların ve toplumun yararıdır. İşletmelerin ahlaki kodlar çerçevesinde davranması, imaj ve itibarları açısından ciddi önem taşımaktadır. Fakat iş ahlakına yalnızca işletmelerin sürekliliğini sağlayacak normlar olarak bakarak organik bir varlık olan işletmenin insandan oluştuğunu unutmamak gerekir.

Çok uluslu şirketlerin iş ahlakına aykırı eylemlerde bulunma oranının gelişmiş ülkelere oranla gelişmemiş olanlarda daha fazla olması, iş ahlakının toplumsal ahlakla ne kadar bağlantılı olduğunu göstermektedir. Diğer yandan, ekonomik hayatta görülen birçok ahlaki sorunun aslında gelişmemiş ülkelere sanayi çağıyla ve çok uluslu ticaretle birlikte girdiğini de söylemekte yarar vardır. Buna örnek olarak sağlıksız çalışma koşullarını ya da çocuk işçiliğini gösterebilmek mümkündür. İş yerlerinde etnik ayrımcılık, şirket kadrolarında politikacılara yer verilmesi, işletmelerin çevreye verdiği zararlar, iş yerinde taciz gibi pek çok konu günümüzde iş ahlakı penceresinden değerlendirilmektedir.

Daha önce de ifade edildiği üzere iş ahlakı, kârlılık ve rekabet gücü dışında çalışanlara karşı ahlaki sorumluluk açısından da oldukça önemlidir. Bunun temel nedeni, hayatın her alanında olduğu gibi, erdemli bir iş hayatı sürme güdüsü olmalıdır. Günümüzde, iş hayatının değişen koşulları nedeniyle çalışanların da daha gelişmiş ve eğitimli olmalarından dolayı hem beklentileri hem de sorumlulukları daha büyüktür.

Çalışma ahlakı, daha çok bireysel bir bakış açısını ifade etmektedir. Kişinin işe ve çalışmaya karşı takındığı tutum ve davranışlarının ahlaki ilkelere uygun olması, çalışma ahlakına sahip olduğunu göstermektedir. Çalışma ahlakı ilkeleri, toplumsal ahlaktan bağımsız değildir. Çalışıp üretmek ve topluma bu yolla katkıda bulunmak başlı başına bir ahlaki sorumluluktur. Ayrıca doğruluk, dürüstlük ve sözünde durma gibi genel ahlak ilkeleri toplumsal hayatta olduğu kadar çalışma hayatında da kritik öneme sahiptir.

Yönetsel ahlak, yöneticilerin yönetsel kararlar verirken yol gösterici olarak yararlandığı bir değerler bütünü olarak tanımlanmaktadır. Bir işletmede verilen kararlar ve gerçekleştirilen eylemler hem işletme hem de çevre ve toplum için doğru ise ahlaka uygun bir yönetimin var olduğunu söylenebilmektedir. Bir yöneticinin ahlakı, öncelikle kendi bireysel ahlakı ve sorumluluk düzeyinin etkisiyle, sonra da örgütsel faktörler ve dışsal çevre tarafından şekillenmektedir. Yönetsel ahlakı etkileyen örgütsel faktörler, diğer yöneticilerin ya da çalışanların davranışlarıdır. Yönetsel ahlakı etkileyen dışsal çevre faktörleri ise hükümet uygulamaları ve toplumsal değerlerden oluşmaktadır.

Örgütlerde meydana gelen çatışmalar genellikle değerlerin çarpışmasından kaynaklanmaktadır. Bireysel değerlerin kurumsal olanlarla çarpışabileceği gibi, kurumsal olanın toplumsal olanla ya da bireysel olanın toplumsal olanla çarpışması da mümkündür. Çıkar çatışması durumunda ahlaklı karar verebilmek için öncelikle çalışan ya da yönetenin kendi özel çıkarları ile iş davranışlarını ayırt etmeyi bilmeleri gerekmektedir. En bilinen ahlaki sorunlardan biri olan rüşvet, alan açısından, çıkar çatışmasında kişisel çıkarını tercih etmekten kaynaklanmaktadır. Rüşvet veren açısından bakıldığında ise başka bir çatışma kaynağı olan baskılar görülmektedir.

İş Ahlakının Tarihsel ve Toplumsal Kaynakları

Dünya inançları içinde en yaygınları olan İslamiyet, Hristiyanlık, Budizm ve Hinduizm gibi dinlerin hepsi bir davranış düzeni, yani ahlak anlayışı ortaya koymaktadır. Bu dinler aslında nasıl bir hayat sürüleceğini tasavvur ederek ahlakı merkeze almış olmalarıyla diğer inançlardan ayrılmaktadır. Tüm kutsal kitaplarda, ekonomik bir faaliyet olan ticaretin belli bir takım ahlak kuralları çerçevesinde sürdürülmesinin önemi vurgulanmıştır. Genel olarak bakıldığında Semavi dinlerde iş ahlakı kavramı, iki temel doğru üzerinden şekillenmektedir. Birincisi çok çalışmaya atfedilen değer, diğeri de kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapmama düsturudur. Uzak Doğu öğretilerinde de benzer şekilde çok çalışma ve sadakat konuları vurgulanmıştır.

İslam dini, ekonomik gelişmeyi sağlayacak olan insan unsuruna ilişkin, tavır ve davranış bakımından köklü bir inanç temeli oluşturmuştur. İslamiyet ilk olarak ticaretin yaygın olarak yapıldığı bir coğrafyada ortaya çıkmıştır. İslam inancı, çalışma hayatına sınır koymayan, aksine teşvik eden ve onu düzenleyen bir anlayışı temsil etmektedir.

İslam dininde iş ahlakı ile ilgili ilke ve erdemlere bakıldığında, ön plana çıkan dört temel ilke göze çarpmaktadır. Bunlar:

  • İyiniyetlilik
  • Çalışma ve çalışkanlık
  • Haksızlıktan kaçınma ve adalet
  • Paylaşma ve hoşgörü.

Bu ilkeler çerçevesinde İslam dininde çalışanlara ve işverenlere yönelik belli bazı davranış kodları mevcuttur. Çalışanların ahlaki sorumlulukları arasında işini iyi yapmak, güvenilir olmak, haset etmemek, sorumluluk sahibi olmak, işini sevmek ve şükretmek gibi erdemler sayılabilmektedir. Yukarıda ana hatlarıyla izah edilen temel ilkeler önemli olmakla birlikte, işini iyi yapma davranışı, tek başına yeterli görülmemektedir. İslam dini ayrıca; bilgi, irfan ve öğrenme isteği üzerinde de titizlikle durmaktadır. İş hayatında erdemli insanın bir özelliği de bilgili olmak, bilgili olmak arzusuyla öğrenmeye açık olmak ve bildiklerini ve öğrendiklerini hayata geçirmek için duyduğu istek ve gösterdiği çabadır.

Selçuklu döneminde başlayıp Osmanlı döneminde de kapsamlı uygulama örneklerine rastlanılan Ahilik teşkilatı; esnaf, sanatkâr ve üretici (sanayi) birlikleri ile bu birliklerin ha- yata geçirdikleri iktisadi ve ahlaki prensipler bütününden meydana gelen bir örgütlenme biçimidir. Ahilik anlayışı sayesinde hem iyi bir kurum kültürü hem de gerçek anlamda iyi bir iş ahlakı sistemi oluşturulmuştur. Ahilik felsefesi, temsil ettiği ahlaki, sosyal, ekonomik ilke ve erdemlerle modern çağın pek çok örgütüne örnek olabilecek durumdadır. Ahiliğin iş ahlakı ile ilgili temel ilkeleri aşağıdakilerdir:

  • Doğru, açık, cömert ve alçak gönüllü olmak,
  • İnsancıl bir çalışma ortamı yaratmak,
  • Müşterileri memnun kılmak,
  • Kendisinden başkasını düşünmek,
  • Bir sanat ve iş sahibi olmak,
  • İşte ciddiyet ve disiplin sahibi olmak.

Ahilik yapısında eğitime özel bir önem verilmiş ve bunun çıraklıktan başlayan ve ömür boyu devam eden bir sürekliliği olmuştur. Bu açıdan ahiliğin devrin kamusal eğitim ihtiyacını da karşılayarak ahlaklı davranışların yaygınlaşmasına da katkıda bulunduğunu söyleyebilmek mümkündür.

İş Ahlakının Profesyonel Yaşama Yansıması

İngiltere ve ABD’deki birçok akademik sosyal araştırma kuruluşunun belirlediği etik kodların içeriğine ilişkin olarak yapılan bir araştırmada ortaya konulan etik ilkeler şunlar olmuştur:

  • İtibar ve saygı
  • Bilgilendirme
  • Güvenilirlik
  • Kişisel ve örgütsel gizliliğin korunması
  • Dürüstlük ve şeffaflık
  • Yanlış beyan ve yönlendirici anlatımlardan kaçınma

Yapılan bu geniş çağlı araştırmada da görüldüğü gibi, kuruluşlar tarafından belirlenen etik kodların en başında itibar ve saygı gelmektedir. Örgütler itibar ve saygıyı kazanabilmek ve bunu sürdürülebilir kılabilmek için olabildiğince çabalamayı birincil amaç olarak belirlemektedirler.