RADYO VE TELEVİZYON YAYINCILIĞI - Ünite 3: Radyo-Televizyon Yayıncılığında Yapı ve İşleyiş Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 3: Radyo-Televizyon Yayıncılığında Yapı ve İşleyiş

Giriş

Yirminci yüzyılın hemen başında radyonun, kısa bir süre sonra da televizyonun toplumsal yaşama girişi, toplumsal iletişimde yeni kanallar açmıştır. Başlangıçta alıcı cihaz edinen herkesin kolaylıkla ulaşabildiği açık karasal yayınlar zamanla, farklılaşan tekniklerle yapılan yayınlara dönüşmüştür. Günümüzde, izleyiciye ulaşım açık yayına ek olarak kablolu, uydu ya da internet üzerinden gerçekleşebilmektedir.

Radyo öncülüğünde başlayan, radyo televizyonun toplumsal yapı içinde konumlandırılması, kullanım biçimi, öncelikler gibi konular, ülkeden ülkeye farklılıklar göstermekle birlikte sürekli tartışılan bir konu olmuştur. Bu konuya yönelik iki temel bakış açısından söz edilebilir. Bunlardan ilki, devletin olabildiğince radyo televizyon yayıncılığı alanından çekilmesi ve diğer ticari alanlarda olduğu gibi radyo televizyon yayınlarının da ticari alanın konusu olduğunu savunan klasik ekonomi politikçilere ait olan görüştür. İkincisi ise, kamusal yayıncılık yanlısı eleştirel ekonomi politikçilere ait olan ve pazar sisteminin bozukluğuna vurgu yapan görüştür.

Kamusal Radyo ve Televizyon Yayıncılığı

İlk yıllarında yalnızca Amerika Birleşik Devletlerinde ticari yayıncılık olarak başlatılıp sürdürülen radyo ve onu takip eden televizyon yayıncılığı, Avrupa ülkelerinde Amerika’dakinden farklı biçimde kamusal yayıncılık biçiminde örgütlenip geliştirilmiştir.

Az gelişmiş ya da geri kalmış ülkelerde, toplumun eğitim ihtiyacının karşılanması, kamu güvenliği, sağlık gibi toplumu ilgilendiren konularda kullanılması gibi gerekçelerle devlet yayıncılığının öne çıktığı söylenebilir. Burada özel girişimi destekleyecek mali ve kültürel altyapı yoksunluğu ve güçlü merkezi hükümet yapılarının da rolü büyüktür.

Devlet denetiminde yapılan yayınlara zamanla yaşanan değişim ve gelişimler neticesinde farklı alternatifler ortaya çıkmıştır. İtalya, Fransa gibi Avrupa ülkelerinde önce “korsan radyolar” daha sonra ise yapılan yasal düzenlemelerle “özgür radyolar” ismini alan bu radyolar, ucuz yatırım olanağı, ileri teknoloji ve fazla eleman gerektirmemesi gibi nedenlerle alternatif radyolar olarak yayınlarına başlamışlardır.

Özel radyo televizyon yayıncılığının her koşulda savunucusu konumunda olan ABD, Public Broadcasting Service (PBS) adında kamu yayınlarının yapıldığı bir hizmet ağına sahiptir. Bu kuruluşun amacı, özel yayın kuruluşları tarafından karşılanamayan kültür programcılığı, opera ve senfoni programları, halk müziği, eğitim ve kamu işleriyle ilgili gereksinim duyulan programların yapılıp yayınlanması şeklinde belirtilmektedir.

Kamu yayıncılığının farklı ülkelerdeki ortak özelliklerinden birisi, finansman sağlama yolunun tamamen ticari olmayışıdır. Bu konudaki yaygın yöntem dinleyici ve izleyicilerden alınan ruhsat ücretleri ya da benzeri gelir kaynakları olmaktadır. Ülkemizde TRT, reklam gelirleri, bandrol ücretleri ve elektrik faturalarına ilave edilen TRT payından finansmanını sağlamaktadır. Dünyada farklı örneklerden bahsetmek mümkündür. Örneğin; BBC reklam almazken, izleyicilerden alınan yıllık ruhsat ücretleriyle finanse edilmektedir.

Yayın tekeli gibi bir imtiyaza sahip kamusal yayın kuruluşlarına bu ayrıcalıklarının karşılığı olarak bazı görevler yüklenmiştir. Örneğin; Türkiye’de Radyo Televizyon Üst Kurulu 6112 sayılı kanunda sayılan ve özel yayın kuruluşlarına görev olarak kabul edilebilecek hususların yerine getirilmesini gözetmektedir.

Medyanın İşlevleri

Medyanın işlevleri şu şekilde sıralanabilir:

  • Çevre gözetimi
  • İlişkilendirme
  • Kültür aktarımı
  • Eğlendirme

Çevre gözetimi: Bilgilendirme ve haber sağlamaya yönelik hizmetleri anlatır. Medya, ekonomi, borsa ve trafik raporları, hava koşulları ya da askeri tehlikelere karşı uyarı görevini yerine getirerek gerek toplum, gerekse bireylerin hazırlıklı olmalarına fırsat yaratır.

İlişkilendirme: Medyanın sıra dışı olanları açıklayarak sosyal kuralları desteklemesini ve toplumsal birlikteliği sağlayıp sürdürmeyi kolaylaştırıcı rol oynamasını anlatır.

Kültür Aktarımı: Kültür ileticisi olarak medya toplumsal değer ve kuralların topluma aktarılıp benimsetilmesine hizmet eder.

Eğlendirme: Üzerinde çok tartışılan, radyo ve televizyonun sıkça yerine getirdiği işlevdir. Olumlu ve olumsuz iki farklı yaklaşım söz konusudur. Olumlu yaklaşım, insanlara günlük hayatları içesinde sorunlardan kurtarıp, moral sağladığı ve boş zaman doldurduğu gibi nedenlerle olumlu değerler atfederken; olumsuz yaklaşım ise bireyi önemli toplumsal konulardan uzak tutmak ve izleyicilerin dikkatini başka yöne çekerek statükonun devamına hizmet etmek gerekçeleriyle eleştirmektedir.

Ticari Etkinlik Alanı Olarak Radyo Televizyon Yayıncılığı

Yirminci yüzyıl içinde medya dünyasına katılan radyo ve televizyon yayıncılığı da medyanın dördüncü güç olması noktasında anlamlandırılır ve medya kuruluşlarının, kamu adına gözcülük yaptıkları ileri sürülür. Ancak yapılan bu gözcülük eyleminin kimin adına yapıldığı tartışma konusudur.

Uydu teknolojisinin yayıncılık için kullanılabilir seviyede gelişmesinden sonra hızlanan ticari yayıncılık günümüzde, hemen her gelişmiş ülkede, kamu yayıncılığından daha güçlü hale gelmiştir. Bu durumda yayın amaçları çerçevesinde kamusal söylemden uzaklaşıldığı belirtilebilir. Kamu yararına yönelik yayıncılık ilkeleri ve yayıncı kuruluşa bu kapsamda yüklenen sorumluluklar da bu durumdan etkilenerek birer birer yürürlükten kaldırılmıştır.

Radyo televizyon yayıncılığı noktasında yaşanan gelişmelerin farklı alanlardaki gelişmeleri de beraberinde getirdiğinden söz edilebilir. Müzik sektörünün gelişimi ve sürdürülebilirliğinde radyo ve televizyonun önemi son derece büyüktür. Ayrıca spor alanında da farklı etkiler gözlenmektedir. Türkiye’den örnek vermek gerekirse profesyonel futbol kulüplerinin yayın gelirlerinden elde ettikleri gelirler ve kulüplerin futbola bakışı noktasında ufuklarını genişletmiştir.

Ayrıca farklı alanlarda faaliyet gösteren sermaye sahiplerinin medya alanına yatırım yaparak medyanın kamuoyu oluşturma, politikaya nüfuz etme ya da politikacıları etki altına alma gibi amaçlarla medya sektörüne girdikleri bilinmektedir.

Radyo ve Televizyon Yayınlarının Biçimlenmesinde Ekonomik ve Siyasal Faktörlerin Etkisi

1980’li yıllardan itibaren kamusal ve ticari yayıncılık faaliyetlerinin birlikte yürütüldüğü bir dönemin başlangıcı olarak değerlendirilebilir.

Günümüzde ise ticari yayıncılığın her geçen gün daha da güçlenerek varlığını sürdürdüğü ifade edilebilir. Ancak buna paralel olarak kamu yayıncılığının önemini yitirdiğini söylemek doğru bir yaklaşım olmayacaktır.

Siyasi güç odaklarının, radyo televizyon yayıncılığını kontrolleri altında tutmak istemelerinin altında yatan temel motivasyon radyo televizyon kuruluşlarının kamu üzerinde etkili olduğu inancıdır. Bu durumu farklı örneklerle detaylandırmak mümkündür. Vietnam savaşı sırasında Vietnam’a girebilen fotoğraf makinesi ve kameralardan gelen görüntüler Amerikan toplumu üzerinde Vietnam Sendromu olarak adlandırılan olumsuz bir etki yaratmıştır. Yine ABD’de başkanlık yarışı süresinde televizyon programında yapılan tartışmaların belirleyici olduğu inancı farklı dönemlerde farklı adayların sürekli televizyonlarda boy göstermesine neden olmaktadır.

Türkiye için de durum diğer dünya ülkelerinden farklı değildir. Kamusal yayıncılık yapma yetkisine tek başına sahip olan TRT üzerinde farklı dönemlerde farklı siyasi odaklar denetimlerini atadıkları genel müdürler aracılığıyla sürdürmeyi gelenekselleştirmişlerdir. Öyle ki 25 Nisan 1989 tarihinde TRT genel müdürlüğünden istifa eden Cem Duna istifasını “Başbakanın emri ile geldim emri ile gidiyorum” sözleriyle açıklamıştır.

Siyasi partilerin zaman içerisinde TRT kurumu üzerinde kurmak istedikleri hakimiyet tek kanallı döneme kıyasla azalmıştır. Bunda özel yayıncılık alanında yaşanan gelişmelerin göz ardı edilemez düzeyde etkisi vardır. Zamanla özel yayın kuruluşları izleyiciyi kendilerine çektikleri için siyasi partilerin de yeni odak noktaları olmuştur. Öyle ki 1991 yılında seçim öncesi, bir siyasi parti kendi propagandasını yapmak için Mega 10 isimli bir kanal kurmuş, kanal yayınını seçim sonrası sonlandırmıştır. Bu gibi özel bir örnek dışında, özel yayın kuruluşlarının farklı dönemlerde farklı siyasi partilere ve siyasi görüşlere angaje yayıncılık anlayışı geçmişte de günümüzde de sürmektedir.

Özel radyo televizyon kuruluşları tarafından bakıldığında, duruma göre pozisyon almanın yalnızca siyasi değil aynı zamanda ve belki de daha fazla ekonomik kaygı ve beklentilerden kaynaklandı ifade edilebilir.

İzleyici Açısından Radyo Televizyon Yayınlarının Anlam ve Önemi

Teknolojik gelişmelerle birlikte radyo televizyon yayıncılığı da ciddi dönüşümler içerisine girmiştir. Öyle ki belirli bir frekansta yayın yapma ve frekans kıtlığı olarak algılanan durumlar karasal yayıncılığın yerini dijital yayıncılığa bırakmasıyla ortadan kalkmaktadır. Öte yandan telekomünikasyon hizmetleri için kurulan kablolu ağın yaşanan teknik gelişmeler neticesinde çoklu hizmet verebilir hale gelmesi, geleneksel yayıncı tanımına girmeyen hizmet kuruluşlarının yayın hizmeti sayılan etkinliklere girmesi sonucunu doğurmuştur.

Radyo televizyon yayıncılığının yapılandırılması çerçevesinde tekniğin uzlaşmaya yardımcı olamadığı bir alansa izleyicinin kimliği sorunudur. İzleyici kimdir, nasıl tanımlanmalıdır, ona ne sunulmalı, nelerden korunmalıdır gibi benzer pek çok sorunun yanıtı, radyo televizyon yayıncılığının ne tür işlevler görmesi gerektiğine ilişkin kavrayışa bağlı olarak yanıtlanmaktadır.

Özel yayıncılığın yayınlanan içerikle ilgili iddiası “halkın istediğini vermek” şeklinde ifade edilmektedir. Günümüzde “halkın isteği”nin sözcüsü kabul edilen rating araştırmalarının bu amaca ne kadar uygun düşen sonuçlar verdiği ise üzerinde tartışmaların sürdüğü başka bir konudur.

İzleyici açısından radyo televizyon yayıncılığıyla ilgili yapılan değerlendirmelerde insanların bu araçları kullanım amaç ve biçimlerine göre sınıflamalar yapılmıştır. Bir görüşe göre; radyo televizyon toplumsal yaşamı öyle kuşatmış durumdadır ki siyaset, ekonomi, kültür gibi toplumsal örüntüyü oluşturan dinamikler televizyonsuz var olamayacakları gibi, insanların toplumsal bir bağlam haline gelen televizyonu izlemeden bir hayat sürdürmeleri düşünülememektedir.

İnsanların radyo ve televizyonu nasıl ve ne amaçla kullandıklarına ilişkin örnekleri çoğaltmak mümkündür.