RUSYA TARİHİ - Ünite 7: Sovyetler Birliği Dönemi Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 7: Sovyetler Birliği Dönemi
Lenin ve Yeni Ekonomik Plan
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin tek partisi Sovyetler Birliği Komünist Partisi idi. 1920’lerden sonra Lenin, ekonomiyi canlandırmak için NEP (Yeni Ekonomik Plan)’ı uygulamaya soktu. NEP, Sovyetler Birliği Komünist Partisi X. Kongresi’nde kararlaştırıldı ve resmi olarak 21 Mart 1921 tarihinde yürürlüğe girdi. Köylülerden zorla alınan fazla tarımsal ürün alımı durduruldu, bunun yerine ürün üzerinden vergi alınmaya başlandı. Tarımsal sektör, ağır sanayiden çok hızlı büyümekteydi. NEP politikaları sayesinde I. Dünya Savaşı ve Rus İç Savaşı yüzünden harabeye dönen ekonomik yapı ayağa kalktı. 1928 yılına gelindiğinde tarımsal ve sanayi üretimi 1913 savaş öncesinin seviyelerine gelmişti. Lenin’in ölümünden sonra başa geçen Stalin, Sovyetler Birliği tarihinde hakimiyette en fazla kalan şahıs oldu. İzleyen yıllarda Stalin’in dev sanayi atılımları ve 5 yıllık kalkınma planlarıyla muazzam yapı ortaya çıktı. Stalin, Lenin’in de ötesinde Sovyetler Birliğini gerçekleştiren ve gücüne kavuşturan kişiydi. Bu uygulamaları çok can yaktığı ve çok kimseyi mağdur ettiği için literatürde “Stalin terörü” şeklinde bir tabir ortaya çıktı. Stalin, toplam 30 yılı aşan hakimiyeti döneminde tarım ülkesi olan Rusya’yı dünyanın etkili bir sanayi ülkesine çevirdi. 1928 yılında ilan edilen Beş Yıllık Kalkınma Planı sayesinde dört yılda SSCB’nin yıllık ulusal geliri iki misline katlandı. Kolektif tarıma geçişle birlikte, ufak çiftliklerini işleten köylüler, kolektif tarım çiftlikleri (Kolhoz) için çalışan köylüler ve devletin sahip olduğu çiftliklerde (Sovhoz) çalışan köylüler, farklı sınıflar olmaktan çıktı ve işçiler gibi tek vücuda dönüşerek yekpare yeni bir sınıf oluşturuldu. SSCB’de gizli servisler başta ÇEKA, daha sonra NKVD ve KGB (bugün FSB) rejim düşmanlarını izlemek ve yakalamakta uzmanlaşmışlardı. Bilhassa Stalin en yakın çalışanlarını dahi bir takım suçlamalarla en hafifinden 10-20 yıllık süreler için çalışma kamplarına (Gulag) yollamaktan veya öldürtmekten hiç çekinmedi.
Sovyetler Birliğindeki çalışma kamplarında geçirilen ilk aylarda görülen ve % 80lere varan yüksek ölüm oranının başlıca nedenleri, aşırı üretimin hedeflenmesi, açlık, acımasızlık ve zulümdür. Mahkumlar çoğunlukla insanlık dışı koşullarda çalışmaya zorlanıyordu. Dondurucu soğuğa rağmen giyim, gıda, tıbbi yardım alamamaları bir yana, vitamin yetersizliğinin yol açtığı iskorbüt gibi beslenme bozukluklarına karşı da savunmasızdılar. Bir çalışma kampında veya hapishanede bulunan birisi için, mahkumiyet sonrası iş seçenekleri de fazla değildi. Kamplardan tahliye edilenlerin büyük bir çoğunluğuna büyük şehirlere yerleşmek yasaklanmıştı. NKVD belgelerine göre, 1929 ile 1953 yılları arasında Gulag Kampları’nda ve kolonilerinden mahkumların sayısı 18 milyon olarak tahmin ediliyor.
Lenin ve Stalin dönemlerinde (1917-1953) siyasi bahanelerle tutuklanan 4 milyon kişinin 800 bini kurşuna dizilerek, 600 bini çalışma kamplarındaki insanlık dışı şartlara dayanamayarak öldü, yani toplam 1 milyon 400 bin kişi, hayatını kaybetti.
Sovyet kaynakları mahkum ve ölüş sayısı rakamlarını açıklamadıklarından tam olarak gerçek sayılar ortaya çıkamamaktadır. SSCB’deki zorunlu çalıştırılanların sayısının 28 milyon 700 bini bulduğu tahmin edilmektedir. Yetersiz verilere göre ölenlerin sayısı ise 2.279.163’dür. Toplu idamlar, kurşuna dizme, sürgün ya da sorgu sırasında ölenler dahil edildiğinde toplam sayının ise 10 ila 20 milyon arasında olduğu düşünülmektedir.
Çarlık Rusyası’nda bilhassa siyasi mahkumları Sibirya’nın geniş coğrafyasında, yaşam şartları ağır olan bölgelere sürme geleneği yaygındı. Stalin bu metodu daha da geliştirerek Sibirya’ya toplu sürgünler organize etti. İkinci Dünya Savaşı patlak verir vermez 1941 yılında Volga (İdil) boyunda yaşayan bir milyon 220 bin Alman Sibirya ve Orta Asya cumhuriyetlerine sürgün edildiler. Volga boyundan sürülen ikinci halk olan Moğol kökenli Budist Kalmuklar’a RSFSC içinde Volga (İdil) boyunda Kalmuk Özerk Bölgesi tesis edilmiş, 1935’te Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti statüsü verilmişti. 1944 yılında ise gene aynı suçlamayla Kuzey Kafkasya halklarından Çeçen (310 bin), İnguş, Türk kökenli Karaçay, Balkar ve bazı diğerleri toplam 500 bin kişi Orta Asya ve Sibirya’nın çeşitli yerlerine sürüldüler. 1941-1944 yılları arasında Alman ordusunun işgali altında kalan Kırım’daki sakinler sürgüne tabii tutuldu. Sürgüne uğrayan halklar arasında suçları belli olmayanlar (100 bin kadar Türk (Ahıska Türkü), Kürt ve Hemşinli) ise Gürcistan’da yaşıyorlardı. Baltık ülkeleri tekrar Sovyetler Birliğinin hakimiyetine girince suçlu unsurlar olarak belirlenen 140 bin kadar Litvanyalı, Letonyalı ve Eston sürgüne uğradılar. Suçlu kabul edilen unsurları cezalandırarak başka ulus ve topluluklara gözdağı vermek ve Rusya’daki halkların bir biri ile karışmasını sağlamak amacıyla sürülen değişik uluslara mensup 2,5 milyon insan büyük can kayıplarına uğramışlardır.
İkinci Dünya Savaşı
23 Ağustos 1939’da imzalanan Sovyet-Alman Saldırmazlık Paktı’nda yer alan gizli ek protokole göre, Batı Belorusya, Batı Ukrayna, Letonya, Estonya ve Finlandiya Sovyetler Birliği’nin hakimiyet alanı içinde kabul ediliyordu. Sonrasında Baltık ülkesi Litvanya da Sovyet etki alanına bırakıldı. Temmuz 1940’ta üç Baltık ülkesi de Sovyetler Birliği ile birleştiler. Finlandiya’nın 12 Mart 1940’ta imzaladığı ağır şartlar içeren anlaşmaya göre Karelya bölgesi, Vborg kenti ve çevresi Sovyetler Birliğine bırakıldı. Alman orduları 22 Haziran ile 5 Aralık 1941 tarihlerinde Baltık kıyısındaki Litvanya, Letonya, Estonya, doğuda Ruslara bırakılan Polonya’nın kalan kısmı, Belorusya, Ukrayna ve o dönemde RSFSC’ye bağlı Kırım ÖSSC’yi ele geçirerek, Moskova’ya kadar dayandılar. Ancak soğuğa dayanamayan Almanlar Sovyet birliklerince sıkıştırıldılar ve büyük kayıplar vererek bir miktar geri çekilmek zorunda kaldılar. İkinci Alman taarruzu sırasında Alman ordularının sınandığı yer Volga (İdil) Nehri sahilindeki Stalingrad (bugün Volgograd) oldu. Almanlar yine kış şartlarının kurbanı oldular. Ocak 1943’te kuşatma altında kalan 90 bin kişilik Alman ordusu teslim oldu. II. Dünya Savaşı’nda bir tarafta Almanya, İtalya ve onların küçük müttefikleri, diğer tarafta SSCB, Büyük Britanya ve kolonileri, en önemli olarak da A.B.D. güçleri vardı. 7 Mayıs 1945’te de Almanya müttefiklere kayıtsız şartsız teslim oldu. Japonya ise 15 Ağustos’ta aynı şekilde Amerikalılara kayıtsız şartsız teslim oldu. Böylece dünyanın en kanlı savaşı sona erdi. 1941’de savaş başlarken Alman ordularının 3 milyon 767 bin askerine karşı Sovyetlerin 2 milyon 680 bin askeri mevcuttu. Nisan 1945’de savaş sonunda Alman askerlerinin toplam sayısı 2 milyon 680 bine inmişken, Sovyet ordularının sayısı 6 milyon 410 bine yükselmişti. Sivil kayıplar 16-17 milyon olarak tahmin edilmekte ve 11 milyondan fazlası Sovyet veya komşularındaki vatandaşlardan oluşmaktaydı. 25 milyon insan evsiz kalmıştı. Diğer yandan Sovyetler Birliği, çevresinde kendine sadık sosyalist rejimler oluşturmuş ve bunlardan da gelir elde eder duruma gelmişti. Stalin, Uzak Doğu’da Çin Komünistlerine yıllarca maddi ve manevi destek verdi. Neticede Mao liderliğinde Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu. Bu sosyalist ülke tam Sovyet modelini örnek olarak yapılandı.
Hruşçov, Brejnev Gorbaçov Dönemi
Stalin’in ölümünden sonra SBKP Genel Sekreterliğine seçilen Nikita Hruşçov, milyonlarca azınlık haksız suçlamalarla sürüldüler diyerek Türki topluluklardan Kırım Tatar, Karaçay, Balkar, Ahıska Türkü ile Volga boyu Almanları, Kalmuklar Kuzey Kafkasya halkları Çeçen ve İnguşların adlarını saydı. Aynı dönemde Macaristan’daki ayaklanma bastırıldı. Sovyetler Birliği’nin dünyaya nükleer tehdidi arttı.
Hruşçov’un yerine geçen Leonid Brejnev tarım ve endüstri üretimi artırma konusunda programlar düzenledi. Brejnev tarihe Güney Kore ile Kuzey Kore arasında süren savaşa katkıları ile de geçti. Brejnev ekonomik kalkınma politikasının yürümediğini görerek bu sefer Afganistan Marksist-Leninist Demokratik Afganistan Cumhuriyetine yardım bahanesi ile 24 Aralık 1979’da ordusunu soktu. Sovyetler Birliği Afganistan’da bir çıkmaza girdi. 10 yıl süren savaş Gorbaçov zamanında sona erdi.
Mihail Gorbaçov Mart 1985’te SBKP Genel Sekreterliğine seçilen son şahıs oldu. Gorbaçov Glasnost (Şeffaflık) ve Perestroyka (yeniden yapılanma) reform programını başlattı. 1985’lerden sonra Sovyetler Birliği’nde yürütülen Glasnost ve Perestroyka politikaları esasta ülkeyi ekonomik yönden canlandırmayı ve rejimi sarsıntıdan kurtarmayı göz önünde tutmakta idi. Bu politika bilhassa Sovyet aydınlarının desteğini almıştı. Gorbaçov soğuk savaşı sona erdirerek A.B.D. ve müttefikleri ile iyi ilişkiler başlattı. Başlayan çöküş sonrasında 70 yıllık bir dönem resmen 1 Ocak 1992’de sona ermiş oldu. SSCB’nin 15 birlik cumhuriyeti de bağımsız ülkelere dönüştüler. Diğer ifade ile dev Çarlık Rusya’sından ortaya çıkan SSCB dağılmış, 5 milyon kilometrekareden fazla toprağını kaybetmiştir.
Sovyet Sistemi
Lenin’e göre, Marksizm öğretisinin doğruluğunu bilen azınlık birleşerek, proleterleri idare etmeli, onları tarihi göreve hazırlamalı ve neticede komünizmi aydınlık geleceğine götürmelidir.
“Bütün Rusya Sosyal Demokrat İşçiler Partisi” 1924’te “Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik)” adını aldı, “Bolşevik” tabiri ise 1932’de terk edildi ve sadece SBKP denilmeye başlandı. SBKP’nin 17,5 milyondan (1980) fazla üyesi bulunmakta idi. Başka bir ifade ile her 15-16 Sovyet vatandaşından biri KP üyesi idi. KP saflarında işçi kökenlilerin çoğunlukta olması gerekirken, 1959’da üyelerin ancak %31,4’ü işçi ise, kalanları (%68,6) devlet, parti, iktisadi ve cemiyetler gibi teşkilatlarda vazife alan aydınlardı. İdeoloji, parti içinde devamlı tartışılan bir konu idi. En son karar mercii SBKP’nin Sekreterliği olduğu için en ufak sekreterlik pozisyonuna bile tesir gücü çok fazla idi. SBKP, prensipte federatif bir kuruluş olmasına rağmen yönetim tam anlamda merkeziyetçi idi. Komünist Partisi’nin milli yapısında yine başta Slavların (Rus, Ukrain ve Belarus) %79,6 gibi bir çoğunluğa sahip oldukları bilinmektedir. Komünist Partisi üyesi olan Türklerin toplam sayısının 1982 yılı verilerine göre 1.759.036’ya veya toplamda %9,9’a ulaştığı bilinmektedir.
SBKP’nin ne yüksek organı prensipte, dört-beş yılda bir toplanan genel kuruldu. Teoride Bütün - İttifak (Sovyetler Birliği) Kongresi partinin en yüksek organı idi. Kongre Merkezi Komite ve Merkezi Revizyon (Kontrol) Komitesini seçerdi. Merkezi Komite de Politbüro, Genel Sekreterlik ve Parti Kontrol Komitelerini seçerdi. Genel Kurul çok seyrek toplandığı için görevlerini bu Merkezi Komiteye devretmişti. Merkezi Revizyon Komitesinin icraatta fazla rolü olmamakla birlikte, bu komiteye üye olanlar MK’ye seçilme şansına sahiptiler. Sovyetler Birliğinde gerçek hakimiyet MK Siyasi Bürosu (Politbüro) ve onun sekreterliğinin elinde idi. Politbüro’nun aldığı kararlar, doğrudan doğruya devlet kurumları tarafından harfiyen tatbik edilirdi. MK Sekreterliği ise, MK Politbürosunun günlük işlerini yürüten teşkilat idi.
Resmi ideolojiye göre, komünizmin son safhasında devlet denilen teşkilata gerek kalmayacak ve devlet tamamen ortadan kalkacaktı. Devlet teşkilatı ancak geçici bir gayeye hizmet için var olduğundan, hiçbir devlet veya toplumsal kuruluş komünizmi kurmayı kendine ana hedef belleyen SBKP’nin direktifleri dışında çalışamazdı.
SSCB’nde her türlü devlet kuruluşu için temeli Sovyetler (şuralar) teşkil ederdi. En ufak köylerden başlayarak ittifak (birlik) cumhuriyetlerine kadar olan her türlü düzeydeki devlet idaresinde Sovyetler bulunmakta idi. Fakat pratikte Sovyetler, Komünist Partisinin devletin her türlü kademesindeki üstün rolü dolayısıyla bu fonksiyonlarını batıdaki manada icra edememekte ve Sovyet halkın geçek temsilcisi oldukları intibaını uyandırmaktan ileri gidememekte idi. Belirlenen idari seçim bölgelerinin her biri için yapılan Sovyet seçimlerinde, seçim yapılacak bir pozisyon için ancak tek bir aday tespit edilirdi.
Sovyet hakimiyetinin en yüksek organları, Yüksek Sovyet, Yüksek Sovyet Prezidyumu ve Bakanlar Sovyet’i (Şurası) idi. Her bir ittifak cumhuriyetin aynı hukuk ve üstünlüklerden faydalanması, aynı derecede muhtariyete (özerkliğe) sahip olması ve federal güce aynı derecede bağlı olması gerekmekteydi. Fakat bazı cumhuriyetler açıkça diğerlerine nazaran “daha eşit” durumdaydılar, onların partisi, hükümeti ve güvenlik kuvvetleri de de facto diğer cumhuriyetlere nazaran daha az federal kontrol altındaydı. Türk cumhuriyetlerinde (Azerbaycan, Kazakistan Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan) mühim anahtar mevkilerin ekseriyetini merkezden yollanan Ruslar işgal etmekteydiler. Gayrı Rus cumhuriyetler üç “güvenilir”, iki “şüpheli” ve dokuz “güvenilmez” kategoride mütalaa edilirlerdi. Güvenilir cumhuriyetler olarak Slav cumhuriyetleri Ukrayna ve Belarus akla gelir. Şüpheli olanlar ise iki Kafkasya cumhuriyeti Ermenistan ve Gürcistan’dır. “Güvenilmeyen” milletleri İslam ve İskandinav kültürlerinden gelen halklar teşkil ederdi. Gözle görülebilen en büyük tehdidi büyük yüzölçümleri, hızla artan nüfusları, tehlikeli ırki, milli ve dini duygularla beslenen Türk - Müslüman cumhuriyetleri teşkil ederdi.
Sovyetler Birliğinde özel iktisadi kuruluşlar olmadığı ve her bir iş yeri ticari veya sınai vb. idare edilmek zorunda olduğundan, bu işi üstlenecek muazzam bir devlet organına ihtiyaç hasıl olmuştu. Sovyet federal sistemi dünyadaki ilk çok milletli federal sisteme örnek teşkil etmektedir. Sendikalar, kooperatifler, Sovyetler vb. gibi parti dışı organizasyonlarda parti kendi arzusunu gerçekleştirmek için KP üyesi olanlardan bu kuruluşlar içinde parti grupları oluştururdu. Parti politikası KP’ye kadroları dilediği şekilde belirleme hakkını vermekteydi. Sendikalar, her türlü meslekteki emekçi ve işçiyi temsil ettiklerinden ideolojik faaliyetlerde onların rolü bir hayli etkili olmaktaydı. Eşitlik ilkesi adı altında kadınlar erkeklerin çalıştığı inşaat, demiryolu, ağır endüstri dallarında da çalıştırılırdı. Okul çağındaki çocukların ve gençlerin politik eğitimi, partinin gözetimi altında bulunan Komsomol ve Pioner teşkilatları tarafından yapılmaktaydı. SSCB’ndeki her türlü yayın organı, ilmi, ticari gibi özel konuları kapsasa bile parti görüşünü vermek zorundaydı.
Sovyet ordusunda gayrı Rus askerlerin sayısı her gün artmasına rağmen, anane tamamen Rus’tu. Eski Sovyetler Birliği ekonomide, teknolojide veya kültür sahasında süper güç olamamışsa da, askeri sahada bu güce erişmiştir. Silahlı kuvvetlerin sadakati ve politik güvenilirliği partinin her zaman endişesini teşkil etmişti.
Sosyal ve Kültürel Durum
Sovyet vatandaşlarının hükümet tarafından korunan hak ve hukuklarını üç ana kategoride incelemek mümkündü. Bunlar sırasıyla ekonomik, siyasi ve hukuk ile ilgili haklardı. Ekonomik haklar anayasa tarafından garanti altındaydı. Ancak politik hakların, anayasanın dikkatli bir şekilde okunmasından sonra bir takım kısıtlamalara tabi olduğu anlaşılırdı. Fikir özgürlüğü, şahsın kendisi için değil daha yüksek devlet menfaati için kullanılmasına garanti verildiğini göstermekteydi. Birkaç istisnanın dışında her şey ancak teşkilatın müsaadesiyle basılabilirdi. Sansür kapsamında basılan nüsha dağıtıma verilmeden önce tekrar gözden geçirilirdi. Dini propaganda anayasa ile korunmamakta, devlet, çocuklara dini eğitim vermeyi veya dini yayınlarda bulunmayı anayasayı ihlal etme olarak yorumlayarak yasaklayabilmekte ve yasaklamaktaydı. Ülkede belli bir iş güvenliği bulunmakta, sağlık hizmetleri ve eğitim ücretsiz karşılanmaktaydı. Sovyetler Birliğinde sağlık hizmetleri 3 değişik sistemde verilmekteydi. İlki sağlık bakanlığına ait poliklinik ve hastanelerde vatandaşlar ücretsiz olarak muayene edilirdi. İkincisi ise bazı iş yerlerinin kendi sağlık kuruluşları bulunmaktaydı. Üçüncü sistemde ise yine sağlık bakanlığına bağlı fakat ücretli olarak çalışan klinikler vardı. Sovyet cemiyetinin en önemli problemlerinden birini alkolizm teşkil etmektedir. Sovyet ailelerinin %20’sinden fazlası mutfak ve banyonun ortak kullanıldığı evlerde yaşamaktaydılar. 1953 yılında Kültür Bakanlığının kurulmasından sonra kültür işleri bu bakanlığın tekeli altına girdi. Bu bakanlığın görevleri kültür faaliyetleri (resim, heykeltıraşlık vb.) göstermek, ikincisi ise kültürü yönetmekti. Kültür, eğitimin bir yönü olduğuna göre bu da partinin ideolojik faaliyetlerinin bir kısmını teşkil ediyordu.
Eğitim
SSCB’nde genelde eğitim Rusça yapılırdı. Ancak SSCB’nin ittifak cumhuriyetlerinde az olmakla beraber o cumhuriyetin anadilinde eğitim veren kurumlar da mevcuttu. SSCB’ndeki Türk cumhuriyetlerin yerli halkının dilindeki anaokullarının oranı ise cumhuriyetin nüfus özelliğine göre değişmekteydi. Mesela Rusça eğitim Kazakistan’da %86,4 ile en yüksek, Azerbaycan’da %17,5 ile en düşük seviyedeydi.
SSCB’nde bütün nüfus, gençler istisnasız ilk ve orta eğitimden geçirilirlerdi. SSCB’nde 1989’da 135.000 genel eğitim veren okul, 8.000 teknik okul, 4.500 orta özel eğitim okulu, 900 yüksekokul vardı. Takriben 105 milyon öğrenci, çocuk ve yetişkin bu eğitim kurumlarından yararlanmaktaydı. On yıllık eğitim programını ancak bir kısım öğrenci tamamlardı. Bu eğitimi bitiremeyenler ise bilgilerini geliştirmek için teknik okullara, meslek okullarına ve gençlik işçi okullarına gitmek gibi üç imkana sahiplerdi.
SSCB’nde üniversiteler, yüksek eğitimin ancak küçük bir kısmını teşkil ederlerdi. Yüksek eğitim sistemi mütehassıslar yetiştirdi. Yüksek okullara kabul, imtihanla yapılırdı. Yüksek sınıfa mensup ailelerin çocuklarının iyi okullara girme şansı daha yüksek olmasına rağmen Rusya’da her sınıftan gelenin eğitim şansı vardı. Eğitim ücretsiz olup ve talebelerin ekserisi devletten burs alırlardı.
Bilim ve Teknoloji
Eski Sovyetler Birliğinde bilimsel araştırmalar ve yeni teknolojiler geliştirmek için üniversiteler değil, İlimler Akademileri görevlidir. SSCB dağılıp BDT kurulunca eski SSCB Bilimler Akademisi, Rusya Bilimler Akademisine dönüştürülmüştür. SSCB’nde Akademiler sadece bilimsel çalışmalar ve araştırmalarla meşgul olurlardı. Üniversiteler ise bilimsel çalışmalar da yapmakla birlikte esasen eğitim ile görevliydiler. Rusya Bilimler Akademisi, her biri kendine has alt bölümlere sahip 5 şubeden oluşurdu. Bu ana şubeler, Fizik - Teknik ve Matematik, Kimya ve Biyoloji, Yer Bilimleri, Sosyal Bilimler ve Sibirya şubeleri idi. Bilimler Akademisi üyesi olmak çok büyük bir şeref sayılmakta ve bu paye kendi sahalarında yaptıkları araştırmaların gerçek bilimsel değeri olduğunu tespit edilenlere verilmekteydi. Sovyetler Birliğinin önceliği bilim ve teknoloji ile ekonomik alanlarda kalkınmayı öngörüyordu. Askeri alanda ise savaş sonrasında A.B.D.’nin gerçekleştirdiği atom, kimyasal, biyolojik ve konvansiyonel alanlarda silahlanma çalışmaları Sovyetler Birliği’nin de atom bombası, hidrojen bombası ve atom denizaltılarına yönelik çalışmalarını hızlandırdı. 1957 ile 1968 yılları arasında uzay teknolojisinde Sovyetler Birliği birinci sırada bulunuyordu. Bir hayli ilkleri Sovyet uzay bilimi gerçekleştirdi. SSCB’deki çalışmalarındaki başarılarından dolayı bir hayli Sovyet bilim adamı Nobel ödüllerine layık bulunmuşlardı. SSCB’nin dağılmasından sonra birçok Sovyet bilim adamı başta Amerika olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerine gittiler. Sovyetler Birliği döneminde halkın eğitimine önem verildiği kadar, kabiliyetlilerin geliştirilmesine de gerekli önem verilirdi. Dolaysıyla normal eğitimin dışında sanat okulları öğrencilerin diledikleri dalda kendilerini geliştirmelerine imkan sağlardı.