SAĞLIK KURUMLARINDA İLETİŞİM - Ünite 4: Hastayı Tanıma ve Hastalar Arası İletişim Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 4: Hastayı Tanıma ve Hastalar Arası İletişim
Giriş
Temel görevi hizmet ettiği insan gruplarına zamanında, yeterli ve kaliteli sağlık hizmeti sunmak olan sağlık kurumlarında yerine getirilmiş olması gereken en temel koşul, bireyler arası iyi bir iletişimdir. Her bireyin, kendine has kişilik özelikleri vardır. Hastalık gibi zor bir sürecin farklı özelliklere sahip bireylerde farklı tepkiler doğuracağı da aşikârdır. Sağlıkta en iyi sorun çözücü, iletişimdir. Tıbbi uygulamanın özünü doktor-hasta ilişkisi oluşturur. Tanıların %70’inin iyi bir doktor-hasta görüşmesi sonucunda konduğu kabul edilmektedir. Doktor ile hasta, tanı ve tedavi sürecini birlikte yürütmeli, kararları birlikte almalı ve uygulamasını birlikte yapmalıdır. Aslında bu süreçten doktor kadar hasta da sorumludur. Doktorlara yöneltilen şikâyetlerin önemli bir bölümünü doktorların klinik yetersizliklerinden değil, iletişimsizlik ya da yanlış iletişimle ilgili sorunlardan kaynaklanmaktadır. Tıp fakültelerinde, eğitim sürecinde verilmeye çalışılan en önemli mesajlardan biri “Hastalık yoktur, hasta vardır” ifadesinde karşılığını bulur. Bu ifadeyle aynı hastalığın farklı bireylerde farklı şekillerde kendini gösterebileceği ve hekimin tek bir hastalık senaryosuna takılıp kalmaması vurgulanır.
Hastayı Tanıma
Fiziksel, kimyasal, psikolojik ve (genetik özelliklerinin de katkıda bulunduğu) biyolojik streslere maruz kalan insanlar sağlığına kavuşmak amacıyla sağlık hizmeti aramaya yönelir. Her hasta ve her birey, başlı başına bir muammadır ve hastalık süreci bu bilinmezliği bir kat daha artırır. Sağlık personeli bu fiziksel ve psikolojik karmaşayı sabırla ve edindiği bilgiler ışığında çözmeli, hastası ile kuracağı bağın temelini sağlam atmalıdır. Hastanın kendisini tanıyan ve beklentileri konusunda öngörü sahibi bir sağlık çalışanına güven duyması, beraberinde hasta uyumunu getirecektir. Bu da elde edilecek başarı sansını artıracaktır. Bazı temel hasta özelliklerini sınıflandırmak da mümkündür. Bu temel özelliklerin başında yaş, cinsiyet ve kültürel farklılıklar yer almaktadır.
Yaş Grupları
Hastaların biyolojik ve kronolojik yaşlarının, bireylerin sosyal ve profesyonel hayattaki tutum ve davranışları üzerinde çok önemli etkileri vardır. Bireylerin farklı yaş gruplarında farklı kişilik ve biyolojik özelliklere sahip olduğunun bilinmesi sağlık kuruluşlarında kurulacak olan hasta-sağlıkçı ilişkisi açısından büyük öneme sahiptir.
Bebeklik
Doğumu takip eden 12 ay süresince bireye “bebek” denir ve bu dönem “bebeklik dönemi” olarak adlandırılır. Bu dönem kendi içerisinde; “yenidoğan dönemi” ve “yenidoğan dönemi sonrası” olmak üzere iki alt kısımda incelenir. Bebeklik dönemi ebeveynlere en çok bağımlı olunan dönemdir ve sağlık ekibinin bebekleri ebeveynlerinden ayrı düşünmesi mümkün değildir. Bebeklerde güvende hissetmelerini sağlayan dokunmanın önemi de ayrıca vurgulanmalıdır.
Yeni doğan dönemi: Bebeklik döneminin ilk 4 haftası “yeni doğan dönemi” olarak bilinir. Bu zaman diliminde bireyin bazı temel biyolojik değişimlerine şahit olunur. Bunlardan ilki göbek bağının düşmesidir. Yeni doğan dönemi içerisinde bebeğin gösterdiği diğer temel davranışların başında bazı reflekslerin ortaya çıkışı ve gelişmesi gelir. Bunlar emme, yakalama ve tutunma gibi çok temel hayati reflekslerdir. Bu dönemde telaşlı ve desteğe ihtiyacı olan anne babaların fiziki koşulları rahat edebilecekleri şekilde düzenlenmesi ilk koşuldur.
Yeni doğan sonrası dönem: Bebeğin 5 ve 52. haftalar arasındaki dönemidir. Her ne kadar ilk 4 haftalık süreçteki bağımlılık kadar olmasa da bebeğin anneye olan bağımlılığı devam eder. Bireye sunulan sağlık hizmetinde anne en temel ögedir. En önemli basamak başta anne olmak üzere tüm aile bireylerine rahat ve huzurlu bir çevre sağlamaktan geçer. Bu süreçte sağlık ekibi her ne kadar bebeğin tüm sağlık durumunu dikkatle irdelemek zorundaysa da aynı zorunluluğu anneye karşı da hissetmelidir.
Çocukluk
Bebeklik dönemi ile ergenlik çağı arasındaki süreç de birey çocuk olarak adlandırılır; yani yaşamın ikinci yılı ile ergenliğin sonu arası dönem çocukluk dönemidir. Ergenliğe giriş dönemi bireyler arası çok farklı zamanlara denk düşebilmekte hatta bu dönemin ortaya çıkışı üzerinde birçok ruhsal ve fiziksel etken rol oynamaktadır. Çocuklar hastalandıkları ya da yaralandıklarında çok fazla korku hissederler. Bu nedenle korkularını gidermek onlarla konuşmak önemlidir. Çocukların sevdiği nesne; oyuncak, biberon, battaniye, yastık vs. ile birlikte sağlık kurumlarına gelmeleri de yine güven duygularına seslenecektir. Çocuğa önceden bilgi verilmeli, yapılan işlemden sonra kendisini daha iyi hissedeceği ve bunun bir gereklilik olduğu çocukla konuşarak söylenmelidir. Çocukların mahremiyetine en az yetişkinler kadar önem vermek de bir gerekliliktir. Çocukluk dönemi de alt dönemlere ayrılarak incelenmektedir. Göreceli olarak uzun bir dönemi kapsayan çocukluk süreci; “özerklik dönemi”, “oyun dönemi” ve “okul çağı dönemi” olmak üzere üç alt kısma ayrılır.
Özerklik dönemi: Çocuğun 1-3 yaş arası dönemi özerklik dönemi olarak bilinir. Bu dönemde çocuğun fiziksel değişimi inanılmaz bir hızla devam etmektedir. Yürüme, gözlem ve konuşma gibi önemli değişimler kendini göstermeye başlar. Bu dönemde çocuk çevreden bağımsız gibi hareket eder. Kurallar ve şartlar onun için pek önem arz etmez ve istekleri hatta içgüdüleri doğrultusunda davranışları şekillenir. Bu dönem aynı zaman da tuvalet eğitiminin kazanıldığı dönemdir. Bu döneme ait temel özelliklerin farkında olan sağlık ekibi için, aile ve birey ile kurulacak bağın yeterli ve sağlıklı olması kaçınılmazdır.
Oyun dönemi: Çocuğun 3-6 yaş arasındaki dönemi oyun dönemi olarak bilinir. Adından da anlaşılacağı üzere çocuk bu yaş aralığında özellikle yaşıtları ile oyun oynamaktan ve onlarla vakit geçirmekten hoşlanırlar. Beyin ve zihnin gelişimi tüm hızıyla devam eder ve bunun bir yansıması olarak çocuk meraklıdır. Bu dönem içerisinde bir diğer önemli değişim çocuğun cinsiyetinin farkına varması ve bu yöndeki davranışlarını şekillendirmeye başlamasıdır. Kızlar annelerini, erkekler babalarını taklit ederler.
Okul çağı dönemi: Çocuğun 7 yaş ve ergenlik arası dönemine okul çağı dönemi denir. Bu dönemde dikkati çeken önemli bir süreç fiziksel büyümede bir duraksama yaşanmasıdır. Okulda aldığı eğitim ve bilgiler çocuğun zihnini ve ufkunu genişletir. Kişilik özellikleri oluşmaya başlar. Soyut düşünme ve hayal kurabilme bu dönemde ciddi bir hız kazanarak gelişir. Karşı cinsle oyun oynama isteği azalır. Cinsel kimlik artık netleşmeye başlar ve cinsiyetinin özelliklerini tam olarak hisseder. Sağlığın hizmetinde olan kişiler özellikle bu dönemi yaşayan hasta bireylerin sağlık ihtiyaçlarını giderirken her döneme ait özel koşulları aklında bulundurmalı ve hazırlığını, motivasyonunu ona göre ayarlamalıdır.
Gençlik
Bireyin ergenliğe girişi ile birlikte yaklaşık 1 dekat (on yıl) sürecek olan ergenlik-gençlik dönemi başlar. Bu süreç hem fiziksel hem de ruhsal birçok köklü değişimin izlendiği kritik bir dönemdir. Bu dönemde bireyin ergenliği için anahtar rol oynayan hormonal değişimler birtakım köklü fiziksel değişiklikleri beraberinde getirir. Periyodik düzenle gerçekleşen ve üreme için gerekli olan “ovum (yumurta)”un rahim içerisine bırakılması; yani ovulasyon süreci, meme gelişimi (telars) ve dış genital sistemde gerçekleşen değişimler (kıllanma vb.) genç kızlar için o zamana kadar karşılaşmadıkları başlı başına bir fiziksel değişimdir. Erkeklerdeki değişimin ana molekülü “testosteron”dur. Bu hormon dış genital sistem başta olmak üzere, kemikler, vücut kıllanması ve gırtlağın (larinks) yapısı üzerinde çok önemli değişikliklere sebebiyet verir. Ses kalınlaşır, bıyık-sakal oluşumu başlar ve boy uzar. Orantısız olan iskelet büyümesi bir dönem sakarlıklara neden olabilir. Gençler dönemin özelliği olarak alıngan ve kırılgan olabilirler, kendi fiziksel özelliklerine daha fazla önem verir ve takılırlar. Bu dönemde fiziksel değişimlerin yanında bazı psikolojik ve davranışsal değişimler de dikkati çeker. Erişkinlerin söylediklerinin tam tersi davranışlar sergileyebilir ve kararlar alabilirler. Burada çoğu zaman amaç “ben de varım” diyebilmektir. Gençlerle iletişim kurarken sağlık profesyonellerinin gençlerin kendilerine has davranış ve tutumlarının farkında olduklarını belirtmesi, doğrudan onları muhatap almaları ve onların sorunlarını bizzat kendilerinden dinlemek yoluyla sohbetin merkezine gençleri koyarak iletişime devam edilmesi önem taşır.
Orta yaş dönemi
Yaşam döngüsü içinde kronolojik açıdan merkezî bir konumdaki orta yaş dönemi, kişinin ergenliğini tamamlayıp yaşam döngüsü içerisine giriş yaptığı dönemdir. Biyolojik ve kronolojik açıdan bireyin ergenliğinin tamamlandığı “genç erişkinlik” ile “yaşlılık” arasındaki dönem olarak da tanımlanabilir. Bireyler pek çok sosyal baskıyı yoğun şekilde üzerlerinde hissetseler de bu döneme has en kayda değer değişim, popüler adıyla “orta yaş krizi” olarak bilinir. Sağlık ekibinin bu süreci iyi bilmesi sabırla ve bilinçli bir biçimde karşılık bulması, bireyler arası güvenin sağlanmasını ve tedavi sürecinin başarılı olmasını sağlayacaktır.
Yaşlılık
Kültürel farklılıklar olsa da genelde yaşlılık başlangıç yaşı 65 olarak kabul edilir. Fiziksel olarak ciddi bir durağanlığı yaşadığı, birçok sağlık probleminin görünmeye başlandığı zorlu bir dönemeçtir. Yaşlılıkta psikolojik anlamda da bireyler ve hatta cinsiyetler arası farklılıklar göze çarpar. Evli olan bir yaşlı bireyin geleceğe dair umutlarının ve bakış açısının, bekâr olana göre çok daha olumlu ve umut dolu olduğu gözlenir. Yaşlılarda ortaya çıkan kronik hastalıkların başında kalp-damar hastalıkları ve romatizmal hastalıklar gelir. Öğrenme ve hatırlama güçlüğü, depresyon ve anksiyete (kaygı bozukluğu) sıkça karşılaşılan bilişsel ve ruhsal problemlerin başında gelir. Bireyin hem sağlık hem de sosyal açıdan ciddi derecede sıkıntı yaşamasına sebebiyet veren “bunama (demans)” durumudur. Yaşlı hastalarla iletişim kurarken sizi anlayamayacağı düşüncesiyle yaklaşmamak hele de bir çocukla konuşur gibi konuşmamak yerinde olacaktır. Bu kişiler manevi açıdan daha hassas ve kırılgan olabilirler. Eşinin ya da bir yakınının da görüşme sırasında hazır bulunması ve bu kişilerin de bilgilendirilmesinde yarar vardır.
Cinsiyet
Kadın-erkek arasındaki biyolojik ve psikolojik farklılıkların temelinde yaratılışlarındaki farklılıklar yatmaktadır ve bireylerin aynı olaya bakış açılarındaki farklılıklarda bu temele dayanmaktadır. Günlük hayatın getirdiği zorluklara ve karmaşalara, ruhsal ve fiziksel yapısı erkeğe göre çok daha kırılgan ve narin olan bir kadının tepkisi daha farklı olabilmektedir. Başta biyolojik olmak üzere, psikolojik ve davranışsal anlamda kadın ve erkeklerde var olan farklılıkların göz önünde bulundurulduğu bir sağlık kuruluşunda, bireyler arasında kurulacak ve gelişecek olan iletişimin sağlıklı olması kaçınılmazdır. Erkeklerde saldırganlık davranışını yöneten merkezler daha aktiftir. Kadınlarda ise duygusal merkezler daha aktiftir. Erkek ve kadınlar söylenen aynı verileri farklı şekilde kurarlar.
Algı Kapasitesi ve Duygu Durumu
İletişim sinyalleri her insanın sahip olduğu fiziksel kapasite ve becerileri ile birlikte; cinsiyet, yaş, eğitim, bilgi birikimi, deneyim, algılama kapasitesi, duygu durumu, kültürel seviye, sosyal konum, dünyayı algılayış tarzı, beklentileri ve diğer unsurlar gibi filtrelerden geçerek yorumlanır. Ölüm, iyileşmeme, işini kaybetme, aileden uzak kalma, çocuklarını görememe gibi son derece ağır duyguların baskısından olan hastada hekimin vereceği mesajın değerlendirilmesi farklı olacaktır. Aşırı korku, heyecan, stres altında, mantıklı düşüneme süreçleri bu duyguların gölgesinde kalacaktır.
Düşünce hataları, duruma ve somut şartlara uygunlukları sorgulanmaksızın kabul edilen varsayım ve düşüncelerdir. Bu hatalar özellikle kişinin sıkıntılı olduğu zamanlarda akla gelir ve ilk anda mantıklı görünür. Her insan duygu durumunu, düşünceleriyle kendisi yaratır. Örneğin, insanlar depresyondayken yanlı ve olumsuz yorumlar yapar. Hastaların yaptığı düşünce hataları belki de saymakla bitmez. Ancak doktorların yaptığı hatalardan da söz edilebilir. Örneğin; aşırı genellemeler yapmak (bu ilacı içmezsen ölürsün vb.), kişiselleştirme yapmak (kendine bakmadın, bu hastalığa yakalandın vb.), hastanın tıp terminolojisinden anlamayacağını sanmak, aşırı olumsuz ve katı yorumlarda bulunmak, hastaları yıkabilmekte ve depresyona girmelerine neden olabilmektedir. Doktorun iletişimdeki başarısı hastayı anlamasına, hastanın ise doktorun anlattıklarını kavramasına bağlıdır.
Kültürel Farklılıklar
Doktor hastayı gördüğü anda muayenesi başlamış sayılır. Hastanın ten rengi, gözleri, durusu, yürüyüşü, oturuşu, kalkışı, kokusu, yüzündeki ifade ve mimiklerin bir anlamı vardır. Hasta ile ilk karşılaşma da hastanın sosyokültürel ve ekonomik durumu hakkında ipuçları verir. Her kültür kendine has adetleri, gelenek ve görenekleri doğrultusunda yaşar ve o toplumun bireyleri de bu değerler paralelinde bir karakter ve davranış modeli benimser ve ortak bir toplum bilinci oluştururlar. Bireyler hem insani hem de vicdani kurallar çerçevesinde bu tip kültürel farklılıkların neden olduğu anlayış, yaşayış ve muhakeme farklılıklarını göz önünde bulundurabilirlerse, birbirlerine karşı gösterdikleri sabır ve sevgi kurulacak olan hasta-sağlıkçı ilişkisinin ve iletişiminin sağlıklı bir zeminde yeşermesine olanak tanıyacaktır.
Sağlık personelleri de farklı anlayış ve tutumlara dikkat etmeli, onlara karşı sergilenecek davranışları belirlerken kültürel farklılıkları göz önünde bulundurmalıdırlar. Hekim ile hasta arasındaki görüşmenin başarısı büyük oranda bu ortak dile de bağlıdır. Farklı kültür, farklı çevre, inanç ve değerler sisteminden gelen hasta ve yakınlarıyla görüşmede bulunacak sağlık personelinin bu unsurları göz önüne alarak onların inanç, görüş, endişe ve tıbbi karşılamadan beklentilerine dikkat etmelidir.
Hamile (Gebe) ve Lohusa
Hamilelik dönemi kadının yaşam döngüsünde çok özel bir yere sahiptir ve başta yakın akrabalar olmak üzere gebe bireyin tüm çevresini kapsayan eşsiz bir süreçtir. Hamile bireyler bu özel dönemde en yakınlarının ve çevrenin desteğini bekler ve bazı anlarda da bu desteğe muhtaçtırlar. Yaklaşık 9 ay 2 haftalık bu sürecin her anı hem anne hem de yeni birey adına çeşitli sağlık sorunları için yüksek risk taşır. Dolayısıyla gebeler normal koşullarda dahi rutin sağlık kontrolü adına düzenli olarak sağlık kuruluşlarına başvurmaktadırlar. Hamilelerin beklenti ve hassasiyetlerin en başında hamile bireyin başta bebeği ve kendisinin sağlığı için tehdit oluşturmayacak fiziki koşulların sağlanmasıdır. Buna paralel olarak hamile bireyler sağlık hizmeti aldıkları sağlık personellerinin bilgi ve becerilerinin en üst düzeyde olduğundan emin olmak isterler. Dolayısıyla iki kat daha fazla hissetmek istedikleri en temel duygu güvendir. Bunun tersi durumda yaşayacakları duygu ise “kaygı” ve daha sonra “panik” şeklinde tanımlanabilir. Lohusalık dönemi de sayısız değişimlerin yaşandığı özelliği olan hassas bir süreçtir. Bu dönem, gebenin ortalama 52 hafta süresince bedeninde taşıdığı canlıyı dış dünyaya doğurması ile başlar ve yaklaşık 6 hafta boyunca devam eder. Bu dönemin temel belirteçlerinden biri yeni doğan için hayati öneme sahip sütün, lohusanın süt bezlerinden üretilerek emzirilmesidir. Lohusalık dönemi, annenin ve yeni doğanın defalarca sağlık kuruluşlarına başvurmak zorunda olduğu bir süreçtir. Sağlık alanında hizmet verenler çeşitli yönlerle bu özel hasta gruplarına karşı donanımlı ve hazır bir duruş sergilemelidir. Sağlık kuruluşlarının fiziki koşulları da bu özel dönemin ihtiyaçları ve mahremiyeti gözetilerek şekillendirilmelidir. Muayene odasının güvenliğinin ve oda içerisinde yer alan mahrem alanların sağlanmış olması çok önemli hususlardır. Hemşirenin hekimle birlikte odada olup olmamasında bile hastanın onayı alınmalıdır.
Sosyal Durum ve Aile Yapısı
Bireylerin mensubu oldukları sosyal çevreyi belirleyen temel faktörlerden biri ve belki de en önemlisi o bireyin mesleği ve mesleki çevresidir. Olaylara karşı tutumlarda, davranış şekillerinde ve duyguları ifade etmede sosyal çevrenin önemi çok büyüktür. Dolayısıyla sağlık gibi temel bir ihtiyacın giderildiği sağlık kuruluşlarında farklı sosyal çevrelerden gelen farklı kişiliklerin hem hastalar olarak hem de hastasağlık çalışanı sıfatıyla karşı karşıya gelmeleri kaçınılmazdır. Tıpkı sosyal çevre gibi aile yapısı da kişilerin olaylar karşısındaki düşünce ve davranışlarını etkileyen önemli bir değişkendir. Aile bireylerinin birbirine olan tutumları üzerindeki etkisi yadsınamaz olan bazı toplumsal örf ve inanışlar, farklı coğrafyalarda farklı şekillerde kendini göstermektedir. Sağlık personelinin karşılaştıkları hastaların sosyal durumlarını ve belki de aile yapılarını göz önünde bulundurmaları önemlidir. Örneğin ülkemizde bazı kesimlerde ne yazıktır ki, küçük yaşta evlilikler ya da resmî yollar dışında evlilikler olabilmektedir. Böylesi bir durum kişilerin sağlık problemleri ile ilişkili durumları aktarmaları konusunda aksaklıkları da beraberinde getirebilmektedir.
Meslek Grupları
Bireylerin mesleki özgeçmişlerinin sosyal durumlarına olan etkisinin yanında mensup oldukları meslek grubunun tüm yaşam üzerinde belirleyici etkisi söylemek yanlış olmaz. Bunun yanında hangi meslek grubundan olursa olsun, temel hak ve özgürlükler çerçevesinde her hasta aynı derecede kaliteli ve zamanlı sağlık hizmetini hak etmektedir. Fakat burada önemli olan nokta, bireyler (hastalar) arasındaki mesleki vb. diğer farklılıkların sunulan hizmetin kalitesinde değil hastaların beklentileri bakımından farklılık yaratacağıdır.
Hasta Kişilikleri
Her insan farklı bir kişiliğe sahiptir ve kendi zihinsel gen haritası çerçevesinde dünyayı anlamlandırır. Hasta kişilikleri de bu bağlamda birbirinden farklıdır. Hastalar sosyal tarzlarına göre; Analitik, Yönlendirici, Dışavurumcu ve Sevecen olmak üzere dört alana ayrılır. Tüm hastaları tek bir kişilik kalıbına sokmak mümkün değildir. Ancak araştırmacılar her insanın baskın bir tarzının olduğunu ve en çok bu tarzda hareket ederken rahat hissettiğini ve özellikle stres anlarında bu tarzı benimsediklerini kaydetmektedirler. Öte yandan bu dört tarzdan herhangi birinin değerinden üstünlüğü söz konusu değildir.
Yönlendirici Hasta
Görev odaklıdır ve kontrol etmeyi sever. Hızlı yanıt verir, hızlı karar alır. Ne yapacağına hızla karar verir ve yapar. Hemen ve doğrudan hareketi tercih eder. Aksiyon insanıdır. Onlarla konuşmalar genellikle projeleri ve en son neler yaptıkları üzerinedir. Daha güvenli sonuçları en kısa zamanda almayı sever. İlişkilerinde taktikçi değildir. Şimdiye ve geleceğe odaklanır. Geçmişte ne olduğu ve geleneksel yollarla pek ilgilenmezler. Ayrıntılar ve gecikmeler onu huzursuz eder. Genellikle kendilerine benzer özellikler taşıyan hekimleri tercih ederler. Güçlü, hızlı, kendinden emin ses tonu, “hadi yapalım” yaklaşımını sever. Çok iyi göz teması kurar. Çoğunlukla karşıdakinin ne kadar atak, becerikli olduğunu anlamaya çalışır ve kendilerine benzer özellikler taşıyan hekimleri tercih ederler.
Analitik Hasta
Görev odaklıdır, ancak daha az atılgandır, hatta bazen biraz edilgendir. Yalnız çalışmayı, yürümeyi tercih eder. Yavaş yanıt verir. Yönteme önem verir ve tam doğrulukla çalışır. Bulmaca yapmayı ve çözmeyi, detayları ve eksiksiz ölçmeyi sever. Dünyayı daha mantıklı algılar, daha az duygusaldır. İlişkiler öncelikli değildir. Geçmişe odakladır. Gelenekleri sever. Bu hastalar genellikle bilgi almaktan hoşlanır. Kural ve standartları önemser ve bunlara uyarlar. Başkalarının da uymasını isterler. Her şeyin düzenli ve yerli yerinde olmasını isterler. Genellikle dikkatlerin üzerlerinde olmasından, kalabalıkta öne çıkmaktan hoşlanmazlar. Diğer üç tarza göre daha içe kapanıktırlar. Genellikle Internet’te araştırma yapmış, hatta çıktı alarak onları da doktoruna getirmiş olabilirler. Onlarla çalışırken bir gündem hazırlamak, onlara harita ve zaman çizelgesi vermek, ayrıntıları konuşmak, düzenli ve temiz olmak, yeterli kaynak göstermek, konunun her iki tarafını da açıklamak, onun getirdiği bilgileri dikkate almak tavsiye edilebilir.
Sevecen Hasta
Sevecen hasta ilişki odaklıdır, gruba ait olmaktan hoşlanır ama mutlaka lider olmak istemez. Çoğunlukla arkadaşları ya da aileleri ile sarılıdır. Çok iyi iletişim kurar ve çoğunlukla duygularına göre davranır. Konuşurken ve hareket ederken pek acele etmez, yavaş yanıt verir. Karşısındakini memnun etmeye çalışır. Sevecen, sadık, destekleyici, empatiktir. Başkalarının ihtiyaç ve endişelerini hisseder. İnsanlarla ilgili sezgileri mükemmeldir. Çevresini mutlu etmeyi ister ve sevdiklerini sıkıntıya sokmaktan uzak durur. Stres altındayken açıkça ya da gizliden hafif bir şekilde ağlayabilir. Memnuniyetsizliğini içine atıp saklar. Ancak bu durum zamanla öfkeli duyguların birikmesine neden olur ve daha sonra dramatik patlama yaşanabilir. Onlarla konuşurken “düşünmek” yerine “hissetmek” sözcüğünü kullanmak, gerçek endişeyi bulmaya çalışmak, şikayetlerinden utanıyorlarsa gizledikleri bir şeyler olabileceğini bilmek, açık uçlu sorular sormak, ilişkiye önem vermek, memnuniyeti dile getirmek, duyguları saygı sınırları içinde seslendirmek tavsiye edilebilir.
Dışavurumcu Hasta
İlişki odaklıdır, grup içinde öne çıkmaktan, ilgi odağı olmaktan ve konuşmaktan hoşlanır. Tanınma, özel olma, statü düşkünüdür. Hızlı ve kendine özgü tepkiler verir. Sözlü iletişimi sever, esprili ve yaratıcıdır. Dışadönük ve eğlencelidir. Genel geçer şeyleri ve rutini sevmez. Heyecanlı ve atılgandır. Bir soru sorulduğunda standart bir yanıt vermez; büyük ihtimalle farklı, zekice ve komik bir yanıt verir. Motive eder, takipçidir. Geleceğe odaklıdır, öngörülüdür. Çatışma hâlinde saldırgandır, sesini çok yükseltir, büyük hareketler yapar. Ancak yönlendirici hastaya benzeyen bu tepkileri onun gibi düşündüklerini değil, hissettiklerini söylemesiyle farklıdır. Onlarla ilişki kurarken mutlaka adını, soyadını ve varsa unvanlarını söylemek tavsiye edilir. Bu hastalar en son moda prosedürlerin uygulanmasını isterler, ilk konuştuğunuzda kabul ederler ama gidip analitik olan arkadaşlarıyla konuştuklarında işler değişebilir, randevuyu iptal edebilirler. Onlarla ilişki kurarken mizaha yakın durmak, onlarla birlikte gülmek önemlidir. Bol miktarda yüz ifadesi ve jestler yapılabilir. Bu hastalar dikkatin tamamen kendilerinde olduğunu, kendilerini tanıdığınızı ve önemsediğinizi ve farklı bir birey olarak saygı gördüklerini bilmek isterler. Zamanlama konusunda sorunludurlar, randevularına geç kalabilirler, bu yüzden randevusu hatırlatılabilir. Görselleri severler. Rutinlerini oluşturmamalarına yardımcı olunabilir. Bölümlere ayrılmış ilaç kapları tavsiye edilebilir. Günde bir kez alınan ilaçlar reçete edilebilir.
Hasta Profilleri
Farklı karakterlere sahip hastalar bazı yönleri ile benzer davranış ve tutumlar sergileyebilseler de her hastaya aynı sözcükleri kullanmak da bazı hastalarla iletişimin kopmasına neden olabilir. Bu sayede farklı hasta profillerini bir parça da olsa tanımak ve ona göre davranmak ve ona göre yaklaşımda bulunmak daha kolay ve anlamlı olacaktır. Bir sağlık çalışanı için bu hasta gruplarından haberdar olmak hastaya daha sağlıklı bir hizmet verebilmek adına önemlidir ve çoğu zaman sağlıkçının işini de kolaylaştırmaktadır.
Panik Hasta
Bu tip hastanın geçmişinde kötü bir örnek vardır. Bu örnek çok yakını ya da komşusu da olabilir. Bazen okudukları bir haber ya da izledikleri bir televizyon programı da onları etkileyebilir. Onların yaşadığı bir rahatsızlığı kendisiyle ilişkilendirerek panik içinde doktora başvurabilir. Bu hastayı tanıya inandırmak da sağlıklı olduklarına ikna etmek de zordur. Çünkü çoğu zaman hasta olduklarına emindirler. Ancak nedense hiçbir hekim tanı koyamaz. Görüşmenin henüz başında sorunlarının “psikolojik “ olmadığını belirterek söze girmeleri hiç de nadir değildir. Bu hastaları şüphelendikleri şey ne ise o konuda muayene edip tüm araştırmaları o konuya yönelik yapmalı ve sonunda “müjdeli haberi” onunla aynı sevinci paylaşarak ve korkulacak bir şey olmadığını ifade ederek vermek önemlidir. Müjdeli ve kesin ifadelere dayanan haber bu tür hastaları rahatlatacaktır.
Kaderci Hasta
Kaderci hasta grubu sıkça karşılaşılan bir hasta profilidir. Bu hastalar için meydana gelecek durum (hastalık) ve sonuçlar, ne olursa olsun kabullenilmiştir ve yapılabilecek pek bir şey yoktur. Ne olacaksa kaderin sınırları içerisinde olup bitecektir. Hatta kimileri hayatlarında hiç doktora gitmemiş, tek bir ağrı kesici ilaç bile almamıştır. Çoğu zaman hekimlerin söylediklerine pek kulak asmazlar. Bunun yanında kaderci hastalar arasında şifa arayan ve doktorun her söylediğini harfiyen uygulayan hastalar da bulunmaktadır. Sağlık ekibi bu tür hastalarla pek sorun yaşamazlar ancak en önemli görevlerinden biri bu hastaları mevcut olanak ve bilgiler ışığında onları en faydalı sonuçlar elde edilecek şekilde yönlendirmektir.
Kabullenmeyen Hasta
Bu hastalar sağlık sorunlarından kendilerini sorumlu tutarlar. Kendilerine iyi bakarlarsa hastalanmayacaklarına inanırlar. Düzenli spor yapar, beslenmelerine dikkat ederler. Bu hasta grubu için bir tanı koymak ve hastayı tanıya ikna etmek oldukça zordur. Sürekli soru sorarak tedaviyi sorgular. Genellikle kültürlü ve hayata bağlı kişilerdir. Bir an önce iyileşip sağlıklarına kavuşmak isterler. İlaç açıklamalarını satır satır okur ve doktoru ile tartışırlar. Alternatif tıbba meraklıdırlar. Bu hasta grubu için dikkat edilmesi gereken en önemli noktalar, sabırlı olmak, anlayışlı davranmak, mevcut sağlık problemi ne ise o konuda samimi ve destekleyici bir yol izleyerek hastaya gerekli açıklamaları eksiksiz ve anlaşılır bir dilde yapmaktır.
Hastalık Hastası
Tıp literatüründe “hipokondriazis” olarak adlandırılan ve kişinin bünyesinde bir rahatsızlık olduğu konusunda ısrar eden hasta profili gündelik hayatta “hastalık hastası” olarak bilinir. Bu hasta grubuna mensup kişiler neredeyse 5-6 ayrı sağlık kuruluşunda defalarca tetkik edilmiş, ancak hiçbir sonuca ulaşılamamıştır. Bu kişiler şağlıkla ilgili medyada ne duyar ya da okurlarsa aynı hastalığın kendilerinde de olduğuna inanma eğilimindedirler. Bu profildeki hastaların “panik ya da evhamlı” hastalardan ayırt etmedeki en temel özellik, hastalık hastası kişilerin eldeki somut bilgiler ve bulgularla dahi ikna edilmelerindeki zorluktur. Nedenleri belirsiz pek çok şikâyetleri vardır. Ellerinde sayısız tahlil ve röntgen filmi ile dolaşmaları şaşırtıcı değildir. Kimilerinin oldukça düzenli sağlık dosyaları bulunur. Hâlsizlik, yorgunluk ya da iştahsızlık şikâyetleri arasındadır. Bu hastaları ruhen tatmin etmek doktorun tercihi ve sabrına bağlıdır. Hastaya hak verilmeli, onun istediği tanı kendi ağzından alınmalıdır. Onunla iletişim sağlanabilirse artık her şikâyetlerinde sizi arayacaklardır.
Bilgiç Hasta
Sayıları çok olmasa da bu kişiler “zor hasta” grubundadır. Her sağlık haberini okur, her tıbbi gelişmeyi yakından takip ederler. Etraflarındakilere doktor gibi tavsiyede bulunurlar. Hatta doktorların başkaları için koydukları teşhisleri kritik eder, kendi teşhislerinin daha doğru olduğunu söylerler. Ancak ona yakın bir tanı konulursa ikna olmaya yaklaşırlar. Çözümü de kendileri üretmeye çalışırlar.
Hastalar Arası İletişim ve Dayanışma Grupları
Hasta ve hasta yakınları arası iletişim, hastalık sürecinin olumlu ilerlemesine de neden olabilmektedir. Bu iletişimin öneminden ve dayanışma gruplarından bahsetmek bu bilinci sağlıklı oluşturmak ve etkili kullanmak adına faydalı olacaktır.
Aynı Tanıyı Alan Hastalar Arası İletişim
Başta kronik hastalıklar ve kanser durumları gibi baş edilmesi çok daha zor durumlarda aynı süreci yaşayan diğer hastaların birbirlerine sağladıkları fiziksel ve manevi desteğin önemi çok büyüktür. Aynı sıkıntıları yaşayan ya da yaşamış bireyler, hastalığa özel durumlar konusunda yaşanmışlığın verdiği deneyimler nedeniyle hazırlıklı ve donanımlıdırlar. Kişilerin bu süreçte birbirlerine sağladıkları manevi desteğin ve moralin yanı sıra, hastalığın tedavi süreci konusundaki bilgi paylaşımları da göz ardı edilemeyecek öneme sahiptir. Uzun süreli ve özel tedavi gerektiren bazı hastalıklar bazı yan etkiler konusunda özellik arz edebilmektedirler. Böyle bir deneyimi bizzat yaşamış bir hastanın aynı zorlu süreci yaşayacak bir başka hastaya vereceği desteğin anlamı büyüktür. Bu tür yakınlaşma ve yardımlaşma, bazı özel sağlık problemleri ve kronik hastalık durumları için oluşturulan “dayanışma gruplarının” temelini oluşturmaktadır.
Aynı Tanıyı Alan Hastaların Yakınları Arası İletişim
Aynı tanıyı alan hastaların birbirleri ile kurdukları yakınlaşma ve yardımlaşma kadar bazı durumlarda bu bireylerin yakınlarının birbirleri arasında kurdukları iletişim de önem taşır. Bu ilişki de tedavi sürecinde birçok deneyimin ve bilgi birikiminin transferine olanak tanıyarak hastaların birçok konuda sağlıklı kararlar almasına ve tedaviye uyum sağlamalarına imkan verebilmektedir.
Hastalar Arası Dayanışma Grupları
Dayanışma gruplarının önemi, aynı hastalığın ya da menopoz gibi özel bir dönemin mücadelesini veren bireylerin kendilerini rahatça ifade ederek sorunlarını paylaşabilmeleri ve kolaylıkla bilgi alışverişinde bulunabilmelerinden gelir.
Kanser Dayanışma Grupları
ABD’de başarıyla uygulanan fakat ülkemizde değeri yeni anlaşılan kanser dayanışma grupları, aynı hastalığı yaşayan bireylerin sorunları konusunda rahatça konuşabilmesine olanak sağlayarak bireylerin kanser gibi zorlu bir hastalıkla başa çıkabilmesine imkân tanımaktadır.
Kronik Hastalarda Dayanışma Grupları
Diyabet (tip-1insülin bağımlı, tip-2-insülin bağımlı olmayan), akciğer tüberkülozu, kronik böbrek hastalığı ve otizm gibi kronik hastalıklara yakalananlar desteğe ihtiyaç duyarlar. Kronik hastalık destek grupları da hastaların bu süreci daha sorunsuz geçirebilmelerine olanak sağlamaktadır.
Menopoz Dayanışma Grubu
Dayanışma grupları içerisinde menopoz dayanışma grupları en başarılı örnekleri sergilemektedir ve ülkemizde de etkili bir şekilde varlığını sürdürmektedir.
İnfertilite (Kısırlık) Dayanışma Grubu
İnfertilite (kısırlık) hastalık sürecinde ortaya çıkan ortak zorlukların bir parça azaltılabilmesi amacıyla oluşturulan “infertilite destek grubu” özellikle ABD olmak üzere ülkemiz dışında yaygın uygulama alanı bulmaktadır.