SANAT TARİHİ - Ünite 1: Tarih Öncesi ve İlk Çağ’da Anadolu, Mezopotamya ve Eski Mısır Sanatı Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Tarih Öncesi ve İlk Çağ’da Anadolu, Mezopotamya ve Eski Mısır Sanatı

Giriş

Tarih günümüzden yaklaşık 5000 yıl önce Mezopotamya’da Sümerler tarafından kullanılan yazının bulunmasıyla başlar. Yazıdan önceki uzun evre tarih öncesi, günümüze kadar gelen süreç ise tarih çağları olarak adlandırılır.

Tarih öncesi çağlar Taş (MÖ 2,5 milyon yıl-MÖ 5.500) ve Maden Devri olarak iki başlık altında toplanmakta; Maden Devri ise Bakır (Kalkolitik) (MÖ 5500-MÖ 3000), Tunç (MÖ 3000-1200) ve Demir Devri olmak üzere üç ana gruba ayrılmaktadır.

Bu dönemde yaşayan insanların arkalarında bıraktıkları nesne ve eserler onların dönemlerini anlayabilmemize olanak sağlamakta; o eserler o dönemin sanatsal ürünleri olarak kabul edilmektedir.

Tarih Öncesi

İnsanlığın en uzun evresidir ve taş en temel kültürel üretim objesidir. Bu dönemde taştan süs eşyaları yapılmış, hayvan kemiklerinden de ince işçilikli eserler üretilmiştir.

Taş Devri: Paleolitik (Eski Taş), Mezolitik (Orta Taş) ve Neolitik (Yeni Taş) olmak üzere üçe ayrılır. Litos sözcüğünden gelen litik kelimesi taş demektir ve bu sebeple bu dönem Taş Devri olarak bilinir. Paleolitik Devir ateşin bulunduğu ve insanların doğada bulduklarıyla yetindiği, üretimin olmadığı dönemdir. Mezolitik Devir insanların kalıcı ve mevsimlik yerleşime başlanan dönemdir. Gıda birikimine başlanmış ve köpek evcilleştirilmiştir. Neolitik Devir ise buzul çağlarının sona ermesinden sonra insanın yerleşik yaşama başladığı dönem olarak bilinir.

Yerleşik hayata geçen insanoğlu tarımsal faaliyetler için su kenarlarını yerleşim için seçmiştir. O dönemden günümüze kalan duvar resimlerinden dönem insanının kültürleri izlenebilmektedir. Bu duvar resimlerinin en ünlüleri Fransa’da Lascaux ve İspanya’da Altamira Mağaralarında bulunmaktadır. Hayvan üslubu olarak nitelendirilen bu dönemin resimlerinde av konulu resimler dikkat çekmektedir. Resimler erkekler tarafından yapılmış, insanların önce korktukları hayvanları sonra da yararlandıkları hayvanları çizdikleri düşünülmektedir. Bu döneme ait en eski anıtlar Neolitik Dönem’e aittir. İnsanlar bu anıtları ölü kültü veya tanrısal güçlerle birleştirerek anıtsal ölçülerde yapmışlardır. Ayakta duran bu taşlar dikilitaş veya menhir adını almakta ve anıtların atası sayılmaktadır. Menhirlerden dolmenler ve kromlekler doğmuştur. Dolmen iki veya daha fazla dikilitaş üzerinde yatay taşların, kromlekler ise üç veya daha fazla dikilitaşın bir sunak çevresinde dairesel bir düzen ile bazen de iç içe sıralar halinde yer almasından oluşmaktadır. İngiltere’deki Stonehenge en iyi kromlek anıt grubuna örnektir (Menhir, Dolmen ve Kromlek örnekleri için bkz. Sf.5, Resim 1.1).

Maden Devri: İnsanların kullandıkları malzemeler zamanla işlemesi kolay olan madenlerden başlayarak çeşitlenmiştir. Bakır kullanımı ile başlayan bu dönemde taş da kullanılmaya devam etmiş ve bu ilk döneme Kalkolitik Devir denmiştir. Bakırın kalayla karışımından elde edilen tunç/bronz ise dayanıklı ve sert olduğundan av ve savaş malzemesi olarak kullanılmış; son evrede de demir keşfedilmiş ve kullanılmıştır.

Anadolu’da Tarih Öncesi ve İlk Çağ Sanatı

Anadolu’da Tarih Öncesi

Anadolu’da tarih öncesi devirler MÖ 1950’lerde yazının Asurlular tarafından getirilmesiyle sona erer.

Paleolitik (Eski Taş) Devir (MÖ 40.000-10.000): Bu dönemin en önemli yerleşimleri Antalya çevresindeki Karain, Beldibi, Belbaşı, Alanya’daki Kadıini, Isparta’daki Kapalıin ve Hatay’daki Üçağızlı Mağaralarıdır. Bu dönemde el baltası, uzun yaprak biçimli bıçaklar kullanıldığı kazılarla keşfedilmiştir. Dönemin sonuna doğru kemikten iğne, mızrak uçları, zıpkın ve oltalar, ince uzun delici ve kesici aletler üretilmiş; taştan ve fildişinden heykelcikler ve duvar resimleri bulunmuştur.

Mezolitik (Orta Taş) Devir (MÖ 10.000-9.000): Taş ve kemik aletlerin çeşitlendiği ve daha kullanışlı olduğu görülmüştür. Türkiye’de bir çok buluntu tespit edilmiştir. Bunların başında Güneydoğu Anadolu’da Biris Mezarlığı, Söğüt Tarlası, Antalya’da Öküzini Mağarası gelir.

Neolitik (Yeni Taş) Devir (MÖ 9.000-7.000): Bu dönemde yerleşik köyler oluşmuş, tarıma başlanmış, hayvanlar evcilleştirilmiş, yeni taş ve obsidiyen aletler geliştirilmiş, ilk kez kilden çanak çömlek üretilmiş, anıtsal boyutlarda heykel ve kabartmalar yapılmıştır. Bu dönem Çanak Çömleksiz Neolitik ve Çanak Çömlekli Neolitik olarak ikiye ayrılabilir.

Çanak Çömleksiz Neolitik dönemin öne çıkan iki önemli gelişmelerden kolektif iş gücü gerektiren yapı ve buluntularla uzmanlık gerektiren taş ve boncuk yapımının ortaya çıkmasıdır. Diğeri ise tahıl üretiminin bazı yerleşim yerlerinde denenmesi ve hayvanlar üzerindeki insan kontrolünün artmasıdır. Kült yapıların konutlardan ayrı yapıldığı görülmüştür. Anıtsal boyutlardaki Urfa Nevali Çori’de ve Göbekli Tepe’deki steller ve tapınaklar dinsel alanda ortaya koyulan ilk olağanüstü eserlerdir. Konya ve Kapadokya’da da bu dönem eserlerine rastlanmıştır.

Çanak Çömlekli Neolitik dönem Anadolu’da MÖ 70006000 arasında görülmüştür. Bu dönemi en iyi temsil eden yerleşme Konya Ovasındaki Çatalhöyük’tür. Bir çiftçi yerleşmesi olan höyükte figürünler, duvar resimleri, obsidiyen işçiliği, ölü gömme sembolizmi görülmektedir. Boğaya tapma inancının başladığı düşünülmektedir. İlerleyen dönemlerde ise “Tanrı Ana” adını alacak olan bereket ve çoğalmanın sembolü olan tanrıya tapınılmıştır. Anadolu’nun bu dönemdeki diğer yerleşimleri Köşk Höyük, Can Hasan, Bademağacı, Hacılar, Fikirtepe, Pendik, Elazığ ve Çayönü’dür.

Kalkolitik (Bronz Bakır) Devir (MÖ 5600-3500): Anadolu’da Neolitik dönemin sonuyla çakışan tarihi olan Kalkolitik dönemde yerleşim yerleri yüksek yerlerdedir. Mimaride kerpiç kullanımı devam etmiş, yer yer ahşap malzeme de kullanıldığı görülmüştür.

Doğu ve Güneydoğudaki gelişmeler Mezopotamya etkileşimlerinden dolayı Halaf, Obeyd ve Uruk başlıkları altında tanımlanmaktadır. Belirleyici ögeler yuvarlak planlı yapılar, mühürler, heykelcikler, boya bezemeli kaplardır. Dinsel ve politik gücün merkezileşmesiyle kentlerin önem kazandığı görülmektedir.

Anadolu’da Köşk Höyük, Hacılar, Alişar, Çamlıbel, Orman Fidanlığı, İkiztepe, Şanlıurfa, Kahramanmaraş ve Malatya’da bu dönem yerleşimlerine ait buluntular bulunmuştur.

Tunç Devri: Kalay ve bakır karışımından elde edilen tunç, Anadolu’da Kalkolitik Devir sonlarında görülmüştür. Bu dönemde yazı da keşfedilmişti fakat Anadolu, Yunanistan, Balkanlar ve Avrupa’da yazı kullanılmamaktaydı.

Anadolu’da erken, orta ve geç olmak üzere üç evrede ele alınan Tunç Devrinin ilk aşamasında dört tekerlekli araba kullanımı görülmektedir. En önemli merkez Çanakkale Troya I yerleşmesidir. Evler megaron (iki odalı ev) tipindedir.

Batı ve Orta Anadolu’da kentleşme ikinci evrede görülmektedir. Şehirlerin surlarla çevrildiği anlaşılmaktadır. Eskişehir Küllüoba, en eski kent oluşumlarındandır. Çorum Alacahöyük’te yapılan kazılarda ortaya çıkarılan altın, gümüş, tunçtan yapılmış silahlar, takılar, kaplar, güneş kursları (güneşi simgeleyen dairesel ögelerden oluşan süsler) ve heykelciklerden oluşan mezar armağanları bu dönemin önemli sanat eserleridir.

Anadolu’daki bir çok merkez Orta Tunç Devri’nde (MÖ 2000-1500) Prehistorik dönemden çıkmış Protohistorik sürece girmiştir. Hattiler bu dönemde yaşamışlardır.

Anadolu’da İlk Çağ Sanatı

Anadolu’da MÖ 13. ve 14. yy arasında yaşanan Demir Devri’nin sağladığı teknolojik yenilikler üretim ve ticareti hızlandırmış; dağınık topluluklar köyler ve kaleler kurarak büyük krallıkların temellerini atmışlardır.

Hitit Uygarlığı: Kafkasya’dan MÖ 3000’lerin başlarında göçtükleri düşünülen bir topluluk olan Hititler başkenti Çorum sınırları içerisindeki Hattuşa (Boğazköy) merkezli bir devlettir. Anadolu’da anıtsal heykel sanatının Hititler ile başlamıştır. Yapılan kazılarda kyklop (dev) biçimli iri taşlardan oluşan anıtsal mimari eserler, sfenks heykellerin günümüze kadar ulaştığı görülmüştür.

Anıtsal girişlere yerleştirilen kabartmalı ortostadlar, heykeller, mezar stelleri gibi eserlerden sanatın önemli olduğu anlaşılmaktadır. Kabartmalarda daha çok ilahi varlıklar, krallar, savaş sahneleri ve kutsal ziyafet sahneleri görülür. Hatti sanatının etkilerinin görüldüğü çok renkli ve geometrik desenli seramikler, tanrıya içki sunmak (libation) için kullanılan ryton (dinsel sunu kabı) denilen aslan, boğa, koç şekilli seramikler, uzun gagalı yüksek kulplu kaplar karakteristik ürünlerdir.

Urartu Uygarlığı: MÖ 9.-6. yüzyılları arasında Doğu Anadolu merkezli krallıktır. Merkezi Van Gölü ve çevresidir. Bu dönem kültürel birliğin sağlanması, merkezileşmiş siyasi otoritenin varlığı ve büyük siyasi zenginliği ile eşsiz bir dönemdir. Van sınırları içerisindeki yüksek düzeyde işçiliğin göze çarpttığı görkemli kral mezarlarının yer aldığı sitadel (çevresi surları kuşatılmış saray, tapınak, depo ve atölye içeren kale) Urartu mimarisinin en özgün tasarımıdır.

Zengin maden yatakları krallığın gelişimine katkı sağlamıştır. Altın, gümüş, bronz ve demirden üretilmiş savaş aletleri, adak levhaları, tabaklar, ziynet eşyaları ve fibulalar (bir takı türü) gibi madeni eserler bölgede maden eşya üretiminin geliştiğini göstermektedir.

Kullanılan çanak çömleğin en önemli özelliği ise tek renkli, canlı ve parlak kırmızı renkte olmalarıdır. Kaplar üzerinde çeşitli hayvanlar, bitki resimleri ve zengin geometrik bezemeler göze çarpar.

Frig Uygarlığı: Anadolu’daki Balkan kökenli boylardan biridir. Midas döneminde (695-675) güçlü bir krallık ve kültür oluşturmuşlardır. En önemli yerleşim merkezleri Gordion’dur. Sakarya ve Porsuk nehirlerinin birleşme noktasına yakın bir bölgede kurulan Gordion’da hem sitadel hem de güçlü surlar bulunmaktaydı. Frig yerleşmelerinin en özgünleri Kütahya, Afyon ve Eskişehir çevresinde Küçük Frigya denilen dağlık kesimde görülür. Mimaride megaron planlı yapıları tercih etmişlerdir. Frig heykel sanatı çok gelişmiştir ve bulunan bulgular da bu görüşü desteklemektedir.

Ahşap işçiliği de özgün sanat dallarındandır. Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenen Midas Tümülüs’ü ve bir prensesin tümülüsünden ele geçen mobilyalar önemli buluntulardandır. Gene tümülüslerde bulunan bronz kase, kazan, kemer ve fibulalar maden işçiliği örneklerindendir.

Gri ve siyah renkli kaplar üretilmiş, kaplarda geyik, aslan, dağ keçisi, kartal ve boğa figürleri göze çarpmaktadır. Hayvan biçimli kaplar da buluntular arasındadır.

Lidya Uygarlığı: Başkenti Sardes olan krallıkta yerleşim Neolitik Çağ’a kadar geriye gitmektedir. Parayı icat etmiş olmaları ile bilinirler. Altın ve gümüş karışımı elektron adı verilen madenden basılan ilk sikkelerde krallığın arması olan aslan başı bulunmaktaydı. Daha sonra sikke basımı için Kral Kroisos (Karun) döneminde altın ve gümüş tercih edilmiştir.

Dönemin sanat eserleri ve mimarinin görkemi antik kaynaklarda anlatılsa da günümüze ulaşamamıştır . Altın, gümüş, fildişi ve mermer heykeller bu dönemde anıtsal ölçüde heykellerin olmadığına işaret etmektedir. Bölgenin ünlü krem ve parfümlerini yayma amacıyla üretilmiş lydion lar bir Lidya buluşudur.

Uşak Müzesi’nde sergilenen Batı Anadolu Tümülüslerinden ele geçen giysi ve saç modaları, araç gereç kullanımı ve cenaze törenleri ile ilgili duvar resimleri bu uygarlığın önemli eserleri olarak değerlendirilmektedir.

Mezopotamya’da Tarih Öncesi ve İlk Çağ Sanatı

Yunancada ırmaklar arasındaki ülke anlamına gelen Mezopotamya günümüz Irak topraklarına denk gelen alana verilen isimdir.

Sümer, Akkad, Babil ve Asur gibi uygarlıklardan günümüze ulaşan birleşik kültürün de adıdır Mezopotamya. Yerleşik yaşam, tarım, hayvanların evcilleştirilmesi, çanak çömlek üretimi, obsidiyen alet yapımı, tapınak inşası, kentleşme, uluslararası ticaret, yazının geliştirilmesi gibi insanlık tarihini etkileyen en temel adımlar bu coğrafyada atılmıştır.

Mezopotamya’da Tarih Öncesi

Paleolitik Devir’de insan varlığının izine rastlanır. Çakmaktaşı ve obsidiyenden yapılmış ilk taş aletlere rastlanır.

Mezolitik Devir için nüfusun arttığı ve köpeğin evcilleştirildiği söylenebilir. Hayvan çeşitliliğinden dolayı mikrolit denen minik taş aletler ortaya çıkmıştır. Neolitik Devir’de ilk köyler kurulmaya başlanmış ilk düzenli tarım gerçekleştirilmiştir. Çanak Çömleksiz Neolitik evrede büyük iş gücü gerektiren anıtsal yapıların inşa edildiği söylenebilir (Şanlıurfa Göbekli Tepe Höyüğü). Çeşitli ritüel ögeleri olarak idollerin (küçük heykeller) de yapıldığı görülür.

Hassuna kültürü kerpiçli mimari yapının en geliştiği dönemdir. Mezarlarda heykelcikler, süs eşyaları bulunmuştur. Bakırdan takılara da rastlanılmıştır. Samarra kültürü Orta Mezopotamya’da görülmüştür. Kendine özgü boyalı ve iyi pişirilmiş çanak çömlek grubu üzerinde insan, hayvan ve bitki motifleri görülür. Halaf kültürü Tanrı simgesi olarak boğanın kullanıldığı dönemdir. Bu döneme ait en yaygın buluntular ana tanrıça idolleridir. Obeyd/Ubeid kültüründe yavaş dönen el çarkının kullanılması bir yeniliktir. Bu yöntemle daha fazla sayıda üretim yapmak mümkün olmuştur. Üretilen seramiklerde kare, daire, üçgen gibi geometrik motifler yer almaktadır.

Mezopotamya’da İlk Çağ Sanatı

Sümer Uygarlığı: Dicle ve Fırat nehirleri arasında bilinen merkezi Uruk olarak kurulmuştur. Uruk’taki (Warka) Beyaz Tapınak, tapınak yapısıyla taçlandırılan zigguratların ilk örneklerindendir.

Kentsel mimaride ateş tuğlası tabakasıyla kaplı tuğla kütleleri kullanılmıştır. Sadece tapınak değil saray yapıları ve kubbe tekniğinin uygulandığı mezarlar da inşa edilmiştir. Geliştirdikleri çivi yazısı üç bin yıl boyunca Akkad, Babil, Pers, Hitit ve Urartu gibi bir çok toplumca kullanılmış; Fenike kıyılarında geliştirilen alfabe yazısına öncülük etmiştir. Yazıcılık mesleği oluşmuş tabletler ve silindir mühürler geliştirilmiştir. Sümerlere ait dinsel amaçlı olarak seri üretildiğine inanılan çok sayıda tablet bulunmuştur. Tanrıların, kralların ve devlet adamlarının tasvir edildiği heykeller genelde hareketsiz, ağır ve dinsel niteliktedir.

Sümer sanatının önemli örneklerini oluşturan kral mezarlarından ele geçen zengin armağanlar, altın başta olmak üzere değerli taşlarla yapılmış takılar, süs eşyaları ve müzik aletleri Sümer sanatının önemli eserlerindendir.

Akkad Uygarlığı: Asur ve Babil krallıklarının öncüsüdür. Agade adlı merkezi kurarak bağımsızlığını ilan eden uygarlık Akdeniz’e kadar yayılmıştır. Yeni bir devlet modeli ve kral tipi oluşmuş, kral ve sülale daha güçlü konuma gelmiştir. Krallar, Evrenin Kralı ve Akkad Tanrısı gibi unvanlar kullanmaya başlamışlardır. Akkad sanatının, sarayın ve kralın yüceltilmesi için propaganda amaçla kullanıldığı görülür.

Savaşçı olan Akkadlar tanrıların temsilci değil de tanrı olarak gördükleri kralları adına heykeller ve kabartmalar yapmışlar, kralların yaptıkları işleri işledikleri dikili taşlar dikmişlerdir. Özellikle kabartma, büst ve heykellerde anatomik doğruluğa önem vermişlerdir.

Asur Uygarlığı: Kuzey Irak ve Musul civarında yaşamışlar fakat ticaret gelirlerinden yararlanarak topraklarını genişletip imparatorluk seviyesine gelmişlerdir. Son başkentleri Ninive’nin yıkıldığı MÖ 612 yılına kadar varlıklarını korumuşlardır. 1500 yıl devam eden Asur kültürü Sümer döneminin devamı niteliğindedir.

Eski Asur Dönemi Anadolu ile etkileşimlerin olduğu ticari dönemdir. Anadolu yazıyla ve Mezopotamya lüks tüketim malları ile tanışmıştır. Kayseri/Kültepe (Kaniş/Neşa) ticari yazışmaları içeren tabletin bulunduğu yerdir. Orta Asur Dönemi kent devleti olarak öne çıkarır Asurları. Asur kentinde inşa edilen İştar Tapınağı önemli eserlerdendir.

Yeni Asur Krallığı (MÖ 1000 – MÖ 612) Ön Asya’nın en güçlü devletlerindendir. Yeni başkent ve eyalet merkezlerinin inşası, anıtsal yapıların çoğalması, daha zengin heykel ve kabartmaların yapılmasına sebep olmuştur. Taş levhalara olaylar öykü gibi kronolojik sırayla çizilmiş olması yeni bir uygulama olarak göze çarpar. Fildişi ve cam eserler de göze çarpar, damga ve silindir biçimli mühürcülük de devam etmiştir.

Kral II. Aşurnasirpal tarafından yaptırılan Kuzeybatı Sarayı’nın içi savaş anıları ve dini ritüeller içeren kabartmalarla süslüdür. Saray girişlerinde Lamaşşu adı verilen heykeller yapmışlardı.

Babil Uygarlığı: Güney Mezopotamya’da yaklaşık 1250 yıl varlığını sürdürmüştür. En önemli kralları Hammurabi yazdırdığı kanunlarla bilinir. Gücünü siyah bazalttan yapılan stelden aldığına inanılır. Susa kentindeki bu stelde Hammurabi Güneş Tanrısından emir alırken resmedilmiş ve 282 maddelik yasa kazınarak stele yazılmıştır. Orta Babil Krallığı, Kasitler’in adıdyla da anılmaktadır. Sanatsal olarak üretilen kudurrular önemli yer tutar.

Yeni Babil Krallığı MÖ 625-Mö 539 arasındaki Pers işgaline kadarki süreyi kapsayan dönemdir. Mezopotamya’daki en görkemli kentlerden biri olan Babil şehrinin anıtsal kalıntıları bu dönemde Nabopolassar ve Nebukadnezzar tarafından yaptırılmıştır. İştar Kapısı ile ünlü saraylar önemli eserlerdendir. Babil’in resmi tanrısı Marduk ’a ulaştığına inanılan bu kapı çok önemliydi. Mimari açıdan Sümer geleneklerinin sürdürüldüğü, sarayların Asur saraylarından daha büyük olduğu ve sırlı tuğla bezemeli ve renkli olduğu söylenebilir.

Eski Mısır Uygarlığı ve Sanatı

Konumundan dolayı kültürel sürekliliğini 3000 yıldan fazla devam ettirebilen uygarlık Nil Nehri’nin dönemlerine ve akışına göre şekillenmiş yaşam alanına sahiptir. Eski Mısır uygarlığı yazının keşfi ile başlamakta, MÖ 332 yılında Büyük İskender’in Mısır’ı ele geçirmesine kadar devam etmektedir. Daha sonra Helenistik etkide kalan uygarlıkta İsis Tapınağı’nın kapanmasıyla (MS 527-565) uygarlığın son izleri de silinmiştir. Mısır’a 31 farklı sülaleden gelen firavun hanedanlıkları egemen olmuşlardır.

Mısırla ilgili araştırmalar 1799 yılında üç dilde aynı metnin yazıldığı Rosette taşının bulunması, 1822’de J. F. Champollion’un bu yazıyı okumasıyla aşama kaydetmiştir. Mısır uygarlığında her alanda inanç etkili ve belirleyicidir. Ölümden sonra yaşam inancı hakimdir ve ruhların Amenti olarak isimlendirilen aşağı dünyada Gerçek Salonu’nda yargılanacağına; Osiris ve Anubis tarafından günah ve sevapları ölçülen ruhların Aşlu (cennet) tarlalarına gideceğine inanılmaktaydı.

Mısır tanrıları çeşitli hayvan formları ile temsil edilmektedir; çakal, doğan, timsah, dişi aslan, domuz ile figürlenen tanrılar Ölüler Kitabı’ nda yer alırlar. Mumyalama bu uygarlıkla özdeşleşmiştir. 360-5 günlük Mısır takvimini geliştirmişlerdir.

Mısır Mimarisi

En görkemlileri firavunlar için yapılmış piramitlerdir. Piramitlerden önce ölülerini mastaba adı verilen yapılara gömerlerdi. Piramitler Giza’ya gelen gönüllü işçiler tarafından sel dönemlerinde yapılmışlardır.

Eski Krallık Dönemi Firavun Zoser ve mimari başbakan İmhotep tarafından Memphis’in güneyinde Sakkara’da mezar kompleksi inşa edilmiştir. İmhotep kireç taşını kullanmış ve gerçek anlamda piramidi inşa ederek mimariye iki büyük yenilik getirmiştir. Bu piramit basamaklı piramit olarak adlandırılmıştır.

Daha sonra Giza’da irili ufaklı 70 kadar piramit inşa edilmiştir. Giza üçlüsü denen ve yıldızların konumuna göre yapılan bu piramitler mimarinin doruk noktasını oluşturur. Keops, Kefren ve Menkare tarafından yaptırılan bu piramitlerin en büyüğü 231 m genişlik ve 146 m yüksekliğindeki Keops piramididir.

Mezar odaları piramitler içerisine labirentlerle gizlenerek inşa edilmiştir. Piramit tapınak ve mezar odası olarak iki bölümden oluşur. Firavunlar öteki dünyada rahat etsinler diye tüm zenginlikleriyle birlikte gömülüyorlardı. Dolayısıyla define arayıcıları tarafından talan edildikleri vakidir. Piramitler sağlam geometrik, aritmetik ve teorik alt yapı üzerine inşa edilmişlerdir. Genelde kara tabanlıdırlar. Taş blokların kaymaması için özel hesaplamalar yapılmıştır.

Tapınaklar: Hem tapınma yerleri hem de devle yönetiminin, bilimsel ve tıbbi çalışmaların merkezi olan kamusal yapılardı. En eskisi Kraliçe Hatshepsut’a ait olandır (Detaylar için bkz. sf. 21). Sadece rahiplerin girebildiği tapınaklarda halk sadece tören yolu üstündeki törenlere katılabilirdi. Genellikle üç ana bölümden oluşur; obelisklerin olduğu pilon a (büyük kapı) açılan bir yol bulunur. Bu kapı peristil e (avlu) açılır. İkinci bir kapıyla çok sütünlu hipostil e girilir. Buradan da sadece rahiplerin ve firavunun girebildiği zengin bezemeli odaya (pilon) geçilmektedir.

Mısır Resim ve Heykel Sanatı

Resim ölene ölümden sonraki hayatta kılavuzluk etsin diye yapılırdı. Piramitlerdeki resimlerde dinsel ögeler göze çarpar. Perspektif ve tonlama kullanılmaz, çok açılı anlatıma uygun olarak figürlerin başları profilden, vücutları cepheden, ayakları yandan gösterilirdi. Resim içindeki figürlerin belli bir hiyerarşisi vardır. Resimde firavun varsa merkezde ve daha büyük boyutta resmedilirdi. Resimler belli bir yasaya göre yapılırdı, erkek tenleri kadınlarınkine oranla daha koyu boyanırdı. Sanatçılar güzel yazı yazmalı, simgeleri taşa oymak zorundaydılar. Mısır tanrılarının görünümleri kalıplaşmıştı ve bu kalıplar dışına çıkılamazdı. Tek tanrı inancını yerleştirmeye çalışan firavun zamanında biraz esneme görülmüş fakat bu dönem uzun sürmemiştir.

Mısır heykellerinde sert taşlar, granit ve porfir kullanılmış, ender olarak ahşaptan da heykeller yapılmıştır. Firavun ve çevresine ait heykellerde belli kurallara bağlı kalınmış, halk sanatı olan heykel resme göre daha serbest bir üslupla icra edilmiştir. Heykeller genelde ayakta, frontal (cepheden) duruşlu, kollar aşağı sarkık, eller bir rulo tutuyormuş gibi yumruk halde yontulmuştur. Diz ve dirsekler vurgulanmış, hareketsizliği kırmak için sol ayaklar bir adım önde yapılmıştır. Erkek heykellerin tenleri daha koyudur.

Anıtsal heykellerin dış mekanlara yapılan sfenksler ile tapınak cephelerinde ya da giriş hollerinde ayakta ve oturur biçimde sıralı heykel türleri de bulunmaktadır. Sıralı heykel grupları ve sfenksler sonsuzluğa bakar şekilde yontulurlar.

Halk sanatı olarak görülen heykelin ise en tanınmış örneği bağdaş kurmuş vaziyette oturan katip heykeli ile bir elinde asa tutar vaziyette ayakta duran Şeyh el Beled heykelleridir.