SANAT TARİHİ - Ünite 5: İslam Sanatı Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 5: İslam Sanatı
Giriş
Haşimoğulları ailesinden olan Hz. Muhammed, 610 yılında Hira dağında gelen ilk vahiyle peygamber olmuş, 614 yılında açık açık İslam’a çağrı yapılmıştır.
İslam putları reddedip kötülediğinden Kureyşliler Müslümanlara kötülük yapmaya başlamışlar, bundan dolayı Müslümanlar Yesrib (Medine) şehrine Hicret etmişlerdir (622). Medine’de İslam Devleti kurulmuş ve özgür ortamda ilk eserler verilmiştir. 11 Ocak 630’da Mekke’nin fethiyle Bizans, Uman ve İran bölgelerine elçiler gönderilmiştir. Müslüman Araplar devletleşme sürecini hızlı tamamlamış bir dünya devleti kurmuşlardır. İslamiyet’in bu denli hızlı yayılması da tarihte önemli bir olaydır. Bu yayılmada İslam’ı seçen diğer devletlerin ve milletlerin de etkisi vardır.
Batılılar farklı gelenek ve göreneklere sahip değişik kültür ve ırklara mensup insanların İslam şemsiyesi altında geliştirdikleri eserleri İslam sanatı altında incelemişlerdir. İslam’ın ilk dönemlerindeki kısmen bütüncül görünüşü bu adlandırmanın temelini oluşturur. İslam sanatı 622 – 661 yılına kadar Erken Dönem, 7.-10. yüzyıllar arasındaki Emevi ve Abbasi dönemi Klasik Dönem olarak adlandırılmaktadır.
Erken İslam Dönemi Sanatı (622-661)
Hz. Muhammed Dönemi Sanatı (622-632)
Mekke’deki Kabe, Müslümanların ibadetlerinde yöneldikleri kutsal bir yapıdır. İslamiyet’ten önce yapılmasına rağmen İslamiyet’in ilk yapısı olarak kabul edilmektedir.
Hz. Muhammed döneminde Kabe putlardan temizlenmiştir. Kabe granit taştan inşa edilmiştir, kenar ölçüleri birbirinden farklıdır, sade ve süslemesizdir. Doğu köşesine Hacerü’l Esved, kuzey köşesine Iraki, batı köşesine Şami, güney köşesine Yemani denilmektedir. Kabe’nin içinde bulunduğu alana el-Mescidü’l Haram denilmektedir. İslam’ın sanata getirdiği en büyük yenilik cami mimarisidir. Cami planları toplu olarak kılınan namazın gereklerinden doğmuş, ihtiyaca bağlı olarak mihrap, minber, minare gibi mimari unsurlar da simgesel ve estetik anlamlarıyla cami mimarisine katılmıştır.
İnşa edilen ilk meclis Kuba Mescidi’dir. İlk Cuma namazı burada kılınmış, kıble de burada kılınan bir namaz esnasında inen vahiyle (Bakara Suresi 144. Ayet) birlikte Kabe olmuştur. Bu olaydan sonra bu mescide Mescid-i Kıbleteyn (İki Kıbleli Mescid) denmiştir. Bu mescit günümüze orijinal özellikleriyle gelememiştir.
Dört Halife Dönemi Sanatı (632-661)
İslam Devleti’nin başındaki devleti dinsel bir siyasetle yöneten kişiye halife denir. Hz. Muhammed’in ölümü üzerine sırasıyla Hz. Ebubekir (632-634), Hz. Ömer (634644), Hz. Osman (644-656) ve Hz. Ali (656-666) halifelik yapmıştır.
Bu süreçte inşa edilen hiçbir yapı özellikleri ile günümüze gelememiştir. Basra Camii (632) ve Kufe Camii (639) önemli örneklerdendir. Kufe Camii Kufe tipi mimarinin ilk eseridir ve Kahire’de inşa edilen Fustat Amr Camii (643) bu uygulamanın başka bir örneğidir.
Emevi Dönemi Sanatı (661-750; 756-929/929-1031)
Suriye Emevi Dönemi Sanatı (661-750)
Emevi Dönemi, İslamiyet’in genişleyip yayıldığı ve sanatın oluşmaya başladığı dönemdir. Bu dönem sanatı Yunan, Helenistik, Roma, Hıristiyan ve Sasani sanatlarından etkilenmiştir. Derleyicilik ön plandadır. Dini mimarinin kalıcı şeması bu dönemde ortaya çıkmıştır.
Bir cami olarak bilinen Kubbetü’s Sakhra (691) Halife Abdülmelik tarafından Kudüs’te bir tavaf yapısı olarak yaptırılmıştır. Hacerü-l Muallak taşını içinde barındıran yapı merkezi planlı ilk İslam yapısıdır. Gene Abdülmelik tarafından yaptırılan Mescidü’l Aksa (702) İslam dünyasının en kutsal yapılarındandır. Depremlerden dolayı Mansur tarafından yeniden yaptırılmıştır. Haçlı Seferleri sonrası da Selahaddin Eyyübi tarafından onarılmıştır.
Kayravan (Sidi Ukbe) Camii minare ve at nalı biçimli kemerleri ile Kuzeybatı Afrika (Mağrip) ve Endülüs camilerine örnek olmuştur. Şam Emeviye (Ümeyye) Camii kubbesi hariç orijinal haliyle günümüze gelebilen en erken camidir. Mozaikleri ve süslemeleri ile ünlüdür (sf. 119).
Şam'ın dışında bulunan ve genellikle iki katlı olan Emevi çöl kasırları olarak adlandırılan kale görünümlü korunaklı saray yapıları merkezi avlu ve birimlerden oluşur. Dekorasyonlarında figür kullanımı ağırlıktadır. I. Velid’in yaptırdığı Kusayr-ı Amra diğer kasırlardan farklı yapısıyla dikkat çeker (Detaylar için sf. 120). Kasrü’l Hayri elGarbi su ihtiyacının yeraltı borularıyla karşılanması bakımından önemlidir. Bu kasrın karşısında konukların ağırlandığı Kasrü’l Hayri el-Şarki yer alır. Bir diğer önemli kasır Kasr Mışatta’ dır (sf. 121, resim 5.3).
Endülüs Emevi Dönemi Sanatı (756-1031)
711 yılında Emeviler döneminde ele geçirilen İber yarımadasında 756 yılında Muaviye tarafından Endülüs Emirliği başkent Kurtuba olmak üzere kurulmuştur.
Dönemin en önemli yapılarının başında 784’te I. Abdurrahman tarafından yapımı başlatılan Kurtuba Camii gelir (Resim 5.4). Cami 200 yıl boyunca yeni eklemelerle büyümüş, 987’de Mansur’un eklemeleriyle son halini almıştır. Diğer önemli cami Babü Merdüm Camii ’dir. Dönemin ilk sarayı olan Rusafa Sarayı ise günümüze ulaşamamıştır.
Şehir saray olarak adlandırılan Medinetü’z Zehra Sarayı da önemli eserlerdendir. Askeri yapıların başında ise 835 yılında tamamlanan Maride Kalesi gelir (Resim 5.5).
Abbasi Dönemi Sanatı (750-1258)
Emevi hakimiyetine 750’de son veren Ebu’l Abbas tarafından kurulan devlet yönetim merkezi olarak Bağdat’ı seçmiş; sanat ve kültür alanında Doğululaşma olgusu hızlanmıştır. Horasan Türklerinin de bu dönemle birlikte İslam sanatında etkileri görülmüştür.
İlk kez 862’de mezar anıtları İslam Dünyası’na girmiştir. Türklerin İslam’a girmesiyle bu eserlerin sayısı artmıştır. Savunma yapılarında özgün eserler göze çarpar. Değişik sur teknikleri kullanılmış, Batı’nın bilmediği eğimli kapılar kullanılmıştır.
Şehircilik konusundaki ilk örnek ise Bağdat’tır. Bu dönemden günümüze pek eser kalmamıştır. Mütevekkiliye (Samarra) Camii (848-852) çok destekli Kufe tipli bir yapıdır (Resim 5.6). Malviya adı verilen anıtsal minaresi bulunur. Bu minare formu Samarra Ebu Dulef Camii ve Fustat Ulu Camii ’nde de kullanılmış bir daha da kullanılmamıştır.
Abbasi saraylarının duvarları tuğla örgülüdür. Ukbaydır ve Balkuvara sarayları önemli eserlerdendir. Bir diğer önemli eser ise el-Mutasım tarafından yaptırılan ve Arapların Ktesifonu olarak adlandırılan Cevsakü’l Hakani sarayıdır (Resim 5.7). Sarayın kuzeyinde yarışlar ve oyunlar için düzenlenmiş büyük bir hipodrom yer alır.
Samarra ilk olarak İslami stuko örneklerinin ve Türk etkilerinin görüldüğü İslam şehridir. A, B ve C harfleriyle sınıflandırılan stuko süslemelerden C üslubunun Türkler tarafından getirildiği düşünülmektedir.
Abbasi resim sanatı hakkında geniş bilgi yine Samarra’daki yapılarından duvarlarından edinilir. Konularını kıvrık dallar içinde çeşitli kuş ve hayvan figürleri, av sahneleri ve dans eden kızlar oluşturur. Renk düzeninde kırmızı ve mavinin Sasani etkisinden kullanıldığı düşünülür. Helenistik motiflere de rastlanır.
Samanoğulları Sanatı (874-999)
Bu dönemin mimarisini Buhara’daki Samanoğlu İbrahim Bey Türbesi (907) temsil etmektedir. Kare planlı, küp biçimli, tromp geçişli kubbe örtülü yapı tamamı tuğladan inşa edilmiştir. Değişik tuğla örgü tekniklerinin kullanıldığı yapıda çift merkezli sivri kemerler kullanılmıştır.
Fatımi Sanatı (910-1171)
İlk başkentleri Mehdiye şehri olan devlet daha sonra başkenti Kahire’ye taşımış; Selahaddin Eyyübi tarafından yıkılmışlardır. Tunus-Mehdiye Camii (916) denizin doldurulmasıyla genişletilen bir alanda inşa edilmiştir. ElEzher, el-Hakim ve el-Akmer Camilerinde de kullanılan bir plan şeması kullanılmıştır.
Kahire’deki ilk yapı ise el-Ezher Camii ’dir. Kahire’nin merkezinde cadde kotundan oldukça yüksekte bir dükkan sırasının üzerine kurulan El-Akmer Camii (1125)’nin mihrap önünde bir kubbe yer alır. Mihrap duvarının her iki ucunda da T planı meydana getiren birer kubbe bulunuyordu. Bu plan tipi 12. yüzyılda sık kullanılmıştır.
Kahire dışındaki önemli cami ise ilk defa yaptıranın türbesi ile tasarlanan el-Cuyuşi Camii ’dir (1085). Çiçekli kufi ile yazılmış çifte bir frizin çevrelediği mihrap devrin en güzel örneklerindendir. Dönemin son eseri ise Salih Talai Camii (1190)’dir.
Eyyubi Sanatı (1171-1250)
Haçlıların Mısır’ı işgal etmek istemesi üzerine Zengilerden (Selçuklu Devleti’nin Musul Atabeyleri) yardım isteyen Fatımiler’e başkomutan ve vali olarak atanan Selahaddin Eyyubi 1171 yılında son vermiştir. 1187 yılında Hattin’de Haçlılara karşı aldığı zaferle tanınan Eyyubi 1193 yılında ölmeden önce toprakları oğulları arasında paylaştırdı. Devlet 1250 yılında Türk Memluklerinin eline geçti.
Eyyubiler tıp eğitimine önem verdiler; Şam, Halep ve Kahire’de tıp medreseleri ve hastaneler kurdular. Sürekli Şiilerle mücadele ettiklerinden ağırlıklı oalrak medrese yapıları inşa ettiler. Günümüze gelemeyen bir Şafii medresesi, Ebu’l-Fevaris Medresesi, Halep Zahiriye Medresesi, Şam Rükniye Medresesi önemli medreselerdendir. Eyyubi sanatında Fatımi, Selçuklu ve Zengi sanatının etkileri görülür. Kahire, Şam, Basra ve Halep kaleleri de bu dönemin askeri mimari örneklerindendir.
İspanya ve Kuzeybatı Afrika’da İslam Sanatı
Endülüs Emevi Halifeleri Devleti’nin yıkılmasının ardından ortaya çıkan otorite boşluğunun sonucu olarak Kurtuba dışındaki şehir ve bölgelerde 23 kadar siyasi grup bağımsızlığını ilan etmiştir. Tavaif-i Mülük Dönemi (103190) olarak bilinen bu dönemdeki iktidar kavgaları İspanya’nın Hıristiyanlar tarafından yeniden ele geçirilmesi ( reconquista ) hareketini hızlandırmıştır. Toledo’nun İspanyollar tarafından ele geçirilmesi üzerine yardım isteyen Endülüs Müslümanları İspanyolları bir süre durdurabilmiş olsa da devam eden iç çekişmeler bölgenin vilayet olarak kalmasına sebep olmuştur. Murabıtlar Dönemi denen bu dönem 1147’de Muvahhidler Dönemi olarak devam etmiştir. 1212 yılında Haçlılara yenilen Muvahhidler, 1236 yılında da Kurtuba’yı kaybetmişler ve İspanya’nın Müslümanların elinden çıkması hızlanmıştır.
Hıristiyanların İspanya’yı yeniden fetih hareketinden kurtulabilen tek hanedan ağır siyasi şartlara rağmen Beni Ahmer hanedanı (Nasriler) olmuştur. İber Yarımadası’ndaki sekiz yüzyıla yakın süren İslam hakimiyeti 2 Ocak 1492’de sona ermiştir.
Murabıt Dönemi Sanatı (1090-1147)
Bu dönemde at nalı şeklindeki kemer ve kule tipi minareler geniş bir kullanım alanı bulmuştur. Murabıt ve Müvahhidlere ait camilerden birçoğu yıkılmış, birçoğu dazamanla yapılan yeniliklerle orijinalliklerini kaybetmiştir. Tlemsen Camii (1135), çok destekli bir yapıdır. Plan şemasında Kayravan Camii’nin etkisi görülür. Tinmel Camii de Kayravan Camii’ni tekrarlamıştır. Kutubiye Camii ve Rabat Hasan Camii de dönemin önemli eserlerindendir.
Müvahhid Dönemi Sanatı (1147-1238)
Bu dönemden günümüze kalan eser Sevilla Katedralindeki La Giraldi adındaki İşbiliye Camii’nin (1171) minaresidir.Bu eser o dönemde inşa edilen diğer yapıtlara örnek teşkil etmiştir. Bu dönemde yapımına 1181’de başlanılan Sevilla Al Cazar Sarayı 1364’te tamamlanmıştır. 16. Yüzyılda Charles Dickens döneminde yapılan bazı değişiklikler dışında halen havuzlu bahçeler, renkli çiniler ve dilimli kemerleri içeren aslını korumaktadır.
Merini Dönemi Sanatı (1995 – 1470)
Tlemsen Mansura Camii (1336) birçok yönden Kayravan Camii’ne dayanan Murabıt ve Muvahhid camilerinin özelliklerini taşır. Bu dönemde inşa edilen eserlerin tamamı bahçe süslemeleri ve kubbe özellikleri bakımından Endülüs Dönemini hatırlatmaktadır.
Nasri Dönemi Sanatı (1238 – 1492)
Bu dönem mimarisinin en önemli eseri Gırnata’daki Elhamra Sarayıdır. Sarayın bahçe düzenlemesi daha sonra bütün İslam ülkelerinde ve Avrupa’da uygulanmıştır. 1500-2000 kişilik bu saray 1232 yılında yapılmaya başlanmış ve bu dönemde aynı aileden başa gelen bütün hükümdarlar tarafından eklemeler yapılarak tamamlanmıştır. Gırnata şehri 1492 yılında düştükten sonra büyük bir kısmı yıkılmıştır. Sarayın avlusunda İki Kız Kardeşler Salonu ve İbn Saraç Salonu yer alır. Avluda yer alan cami, 1581’de yıkılmış ve bu caminin yerine Santa Maria Kilisesi inşa edilmiştir. Mermer, alçı ve çini sarayın inşasında yoğun olarak kullanılmıştır.
Sicilya ve Güney İtalya’da İslam Etkileri
Sicilya adası 652 yılından 1071 yılına kadar Müslüman hanedanlar tarafından yönetilmiştir. Diplomatik temaslarla oluşturulan ticaret İslam’ın etkisini bölgede artırmıştır. Tıp alanında kullanılan İslam kültürüne ait bir kap türü olan Alberallolar Endülüslü tüccarlar tarafından İtalya’ya tanıtılmış ve sonrasında bu kaplar İtalya’da yerel olarak üretilmeye başlanmıştır.
El Sanatları
Kitap Sanatları
Erken dönem el yazmalarında ve özellikle Kuran-ı Kerim yazımında kullanılan papirüs ve parşömenin yanı sıra kağıt da kullanılmıştır. Talas savaşında ele geçirilen esirlerden kağıt yapımını öğrenen Araplar 752 yılında Semerkant’ta atölye kurup seri üretime geçmişlerdir.
Hat (Yazı) Sanatı: Arap yazısının bir çeşidi olan bu sanatın kesin çıkış tarihi net olarak bilinmemektedir. İlerleyen dönemlerde camii ve minare süslemelerinde kullanılan bu yazı türüne o dönemlerde Kufi yazı denilmiştir.
Abbasi halifesi Mu’tasım tarafında o dönemde bulunan bütün yazı çeşitleri toplanarak sınıflandırılmış ve Aklam-ı Sitte adı verilen nesih, sülüs, reyhani, muhakkak, tevki ve rika olarak adlandırılan 6 çeşit yazı oluşturulmuştur. İlerleyen dönemde çiçek ve bitki çeşitlerini andıran çiçekli kufi yazısı oluşturulmuş ve Tunus ile Mısır gibi İslam ülkelerinde kullanılmıştır.
Tezhip Sanatı: Hz. Osman döneminde kitaplaştırılan Kuran-ı Kerim ile kullanılmaya başlanan bu sanat, genelde hat sanatıyla birlikte kullanılmıştır. Bölgesel farklılıklar gösterse de kullanıldığı yerlerde genellikle benzerlik göstermektedir. İlk dönemlerinde parlak olarak kullanılan altın rengi daha sonraki dönemlerde yerini mat olan mavi, kırmızı, beyaz gibi renklere bırakmıştır.
Minyatür Sanatı: Putperestliğin Maide suresiyle yasaklandığı Kuran-ı Kerim’de resimin kesin bir şekilde yasaklandığına dair herhangi bir ayet bulunmamasına rağmen, bazı hadisler sebebiyle heykel ve resime pek sıcak bakılmamıştır. Bu sebeple resim yerine minyatüre yönelinmiştir. Heykel ise mimari eserlerde belirgin kabartmalarla yer almıştır. Ancak 13. Yüzyıldan sonra resimli kitapların üretimi başlamıştır.
Cilt Sanatı: Mısır’da yaşayan cilt üreticilerinden esinlenerek İslam kültüründe cilt yapımına başlandığı öne sürülmektedir. İslam dünyasının ilk sanat kitap kapaklarındaki motifler de Mısır’da üretilen cilt modelleriyle benzerlik göstermektedir. Bu kitpların kapaklarında geometrik bezemelerin yanı sıra yıldız motifleri ve noktalamalar da bulunmaktadır.
Seramik Sanatı
9. ve 13. Yüzyıllar arasında en parlak dönemini yaşayan bu sanat sırlı ve sırsız olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Abbasi dönemine ait hayvan, insan ve kuş figürleri içeren değerli seramikler elde edilmiştir. Sgraffitto (kazıma), akıtma, lakabi, krakele, barbutin (aplike), damga-rozet (kalıplama), slip (kabartma) teknikleri yüzyıllar içinde seramik bezemelerinde kullanılan çeşitli tekniklerdir. Bağdat, Basra, Fustat,
Susa, Niflabur, Semerkant, Rey, Kaflan, Rakka, Rusafa şehirleri önemli seramik üretim şehirlerinden bazılarıdır.
Maden Sanatı
Bu sanat dalında Emevi Döneminde Müslüman ustalarla birlikte Bizanslı, Suriyeli ve Mısırlı ustalar da çalıştığından bu devrin sanatında Geç Antik geleneğin etkileri de gözlemlenmektedir. Abbasi döneminde ise Mezopotamya ve İran etkileri hissedilmektedir. Dövme ve dökme teknikleri, yüzeylerin süslenmesinde ajur (delik işli), kazıma, çalma, telkâri, savat, kabartma, kalıpla kabartma, kakma, emay (mine) ve kaplama teknikleri maden sanatında göze çarpan önemli tekniklerdendir. Ayrıca, üç boyutlu hayvan figürleri şeklinde çalışılan buhurdan, kâse, tabak, tepsi, leğen ve ibriklerin yanı sıra günümüze ulaşan usturlap gibi bilimsel aletler İslam maden sanatı eserleri içerisinde yer alan çalışmalardandır.
Cam Sanatı
İslamiyet’in yayıldığı zamanlarda cam sanatında Roma ve Sasani İmparatorluğunun etkileri gözlemlense de 10. Yüzyılda Osmanlı ustalarının özgün reformları bu sanata damga vurmuştur. Akdeniz ve çevresinde üretilen İslam camları, Haçlılar tarafından Avrupa’ya götürülmüş ve büyük hayranlık uyandırmıştır. Bu sanat üretiminde, serbest üfleme ve kalıba üfleme tekniklerine ek, yeni bir teknik olarak 11. yüzyıldan itibaren sıcak kesme tekniği de kullanılmıştır. Ancak, Timur istilasından sonra İslam cam sanatı gerilerken Doğu ülkelerinden giden cam ustalarının etkisiyle Venedik’te yeni bir cam endüstrisi gelişmiştir.
Fildişi Sanatı
Fildişi sanatı, 10. yüzyıl ikinci yarısı ve 11. yüzyılın başlarında, Orta Doğu’dan çok Akdeniz ve çevresinde (özellikle Fatımilerde), İber Yarımadası’nda Kurtuba ve çevresinde gelişmiştir. Fildişinin doğal biçiminden yararlanarak işlenen pyksisler (silindirik kutu), çeşitli formlarda mücevher kutuları, satranç taşları, olifanlar (çağrı borusu), kakmalı mobilya, kapı ve minberler üretilmiştir. Lüks mal olarak kabul edilen fildişi sağlamlığı, parlaklığı ve pürüzsüz yüzeyi sebebiyle saraylarda süsleme sanatı olarak icra edilmiştir.